10-09-2010 20:47

Referandum süreci ve muhasebe sorumluluğumuz

‘Değişim araçlarını ve devrim yöntemlerini’ belirleyen İslami harekete egemen olan kavramlardır. Devrim diye bir düşünce hala diri ise tabii ki! Bilindiği gibi siyasi tavırlar `kimlik` üzerine inşa edilir. Bir eylemin farklı şartlarda yapılması tabi ki içtihadidir.Hareket oluşturulması açısından ise bu son tavrın uzun vadede müslümanların önünü kapayacağı belirgindir.

Referandum süreci ve muhasebe sorumluluğumuz

Referandum süreci tansiyonu herkes için yükseltse de, düşüncelerimiz ve pratiklerimiz arasındaki açmazlar üzerinden geldiğimiz süreci değerlendirmek, Türkiye gündemine yön verenlerin neyi nasıl yaptığını değil de sürece farklı tavır almaları gereken biz Müslümanların nasıl durduğumuza ilişkin sorulara ve cevaplar bulmak zorundayız. Hareket noktamız ise yıllarca bize öğretilen "siyasal duruş", yani eylemin dili... Bu noktadan kalkarak referandumda ‘EVET’ oyu verilmesindeki siyasi tavrın anlamını sorgulanması gereklidir.

1-Siyasi olayları doğru tanımlamak ve sağlıklı tavır almak için ‘sebep-sonuç’ ilişkisi doğru kurulmalıdır. Bu siyasal tavır alışta en öncelikli gerekçedir.

Referandum sürecinin öncesinde paketin hazırlanmasında Müslümanların ve diğer muhalif kesimlerin özellikle Kürt muhalefetinin talepleri sebep teşkil etmemiştir. Bu sürecin hiçbir evresinde olmayan İslamcılar sürece oy verme evresinde katılmaları siyasi duruşta ki kırılmayı ifade eder. Sebep olarak Müslümanların dayatması ve taleplerinin olmadığı değişiklik paketinin sonucunda müspet gelişmeleri olumlayarak saflarını ‘Evet’ tarafında belirlemesi sağlıksızdır. Kürt muhalif hareketi İslamcılardan daha omurgalı bir tavır almışlardır. Alan açılması sebebi ile formule edilen ‘evet’ tercihi daha sonra açılan alanların da bekçiliğini doğal hale getirebilecektir.

2-Mazlum ve mağdur halkın, Kemalist oligarşiye olan öfkesini bilince dönüştürme ameliyesi İslamcı siyasetin asıl gayesi değil midir?

Referandum süreci ve öncesinde iktidar yani AKP halkın bu sessiz öfkesini kullanarak kendine oy olarak tahvil edip iktidarını sağlamlaştırmaktadır. İslamcılar, siyaset teorisinin içini doldurulması gereken kitlelerin öfkesinin sesini sistemi yeniden modifiye eden bu iktidarla tabiri caizse suskun bırakmış olmaktadır.

Kürt halkının öfkesine tercüman olamayan İslamcılar bu sorunda inisiyatifi maalesef PKK'ye bırakarak önemli bir kırılma yaşamışlardır. Aynı hata, genel bir muhalefet örgütleme potansiyelini içerisinde barındıran İslamcıların liberal-sağcı-muhafazakar-kapitalist bir taşerona eklemlenmekle yine kendini inkar edercesine tarihi bir şahitliği birilerine ihale etmiş olmayacak mı?

3- Kemalist oligarşik yapıya karşı ‘Bütünleştirici’ olmak zorunluluğu ile tüm muhalif kesimleri öncülüğümüz altında nasıl toparlayacağız? Bu ‘evet’ tercihi ile adil kalınabileceğini iddia edilebilir mi?

AKP iktidarı geldiği günden beri muhafazakar ve sağcı yaklaşımı benimseyerek halkın farklı kesimleri içerisindeki problemlerin kaynağı haline geldiği gerçeğini göz ardı ederek, bu değişiklik paketi bilfiil AKP değişikliği olarak algılandığı halde, AKP ile aynı safta yer almak, çağrımızın adaletini tartışmaya açmak demektir. İşsiz bırakılan, yoksullaştırılan, ezilen Kürt Halkı, İslamcıları işbirlikçilerin ortağı olarak adlandıracaktır.

AKP inşa ettiği Müslüman kimliğiyle yan yana durmak netliğimizi flulaştıracaktır. Firavunlaşan sistemin yürütme organı olan AKP ile aynı safta olmak Hz Musa tavrı olmayacağı gerçeğinden hareketle köleleştiren halk da bizi, İsrailoğullarının Hz Musa’yı takip ettiği gibi takip etmeyecektir. Yalnız bırakacaktır.

4-İslami kimlik ve taleplerimiz farklı ideolojilerle iç içe geçmemeli gölgelenmemelidir. İslami yapılar hangi ideolojik yapılarla paralelliğe geldiler ki ‘Evet’ çiler içerisinde bir renk olarak dahi fark edilmiyorlar.

İslam ve Müslüman kimliğimiz demokrasi ya da bir başka ideoloji, düşünce ya da sistemin gölgesinde, onunla birlikte iç içe geçerek tanımlanamaz. Bireysel ve toplumsal düzeyde talebimiz ve mücadelemiz İslami olmalıdır. Müslümanca kalmalıdır.
Özellikle İslam dışı güçlerden kaynaklanan baskıların hafifletilmesi ve İslami çalışmaların önündeki engellerin kaldırılması, hareket alanın genişlemesi gibi kaygılarla zaman zaman demokratik talep ve yönelimlerin öne çıkartılmasının süreç içinde değişik İslami çalışmalar bünyesinde bir kimlik kayması görülmüştür. Oysa sahih İslami kimliğin konjonktürel kaygılar ve değişen ortamlardan bağımsız tanımlamak zorunda olduğu açıktır.

Referandum süreci "demokratlar"la "darbeciler"in hesaplaşması şeklinde belirginleşmekte. Özellikle de Başbakanın bitaraf olan bertaraf olur derken demokrasinin yanında olunması gerektiğini ifade etti. Hatta bir mahalle baskısı dahi oluşturdu. Oysa İslamcılara kimse bir kimlik dayatmasında bulunamayacağı bildirilmesi gerekirken muhafazakar ve demokrat kimlikler Müslümanlara yakıştırılmaktadır. Hatta dar çevrelerde ‘siz de bizim çizgimize geldiniz’ denilerek çizgimizdeki netlik silikleşmektedir.Referandum sürecinin liberal-demokrat bir zemininde kesiştiği aşikardır. Demokrasi ortak paydasın da buluşulmuş olduğu da nettir, gerçeğin üzeri ‘alan açmak’ şeklinde ifadelerle örtülemez.

5-Süreç endişelenmeyi gerektirecek kadar önemsiz mi ki, tepkiler ve eleştiriler boş olarak algılanıyor? Hatta ‘evet’ demenin devrimcilik olduğu ifade ediliyor.

İslamcılar özellikle çağdaş İslam düşüncesine öykünen kesim, kavramsallaştırdığı eylemleri bir tanımlama amacı ile kullandı. Hatta bu kavramları ıslah niyetiyle yeniden inşa etti. İslami tanımlamalar olarak yapılan adlandırmalar ‘neyin’ ‘nereye’ işaret ettiği açısından hayati öneme sahiptir. Bu durulan yerin ilanı kadar, yapılan tanımlardan da öte bir ‘kod’ olmanın sembolleridir. Hayat yolunda işaret fişeği olarak belirginleşen bu tanımlamaların vahyin penceresinden yapıldığının da ispatı geriye bakıldığında görülecektir.

Buradan hareketle ‘değişim araçlarını ve devrim yöntemlerini’ belirleyen İslami harekete egemen olan kavramlardır. Devrim diye bir düşünce hala diri ise tabii ki! Bilindiği gibi siyasi tavırlar "kimlik" üzerine inşa edilir. Bir eylemin farklı şartlarda yapılması tabi ki içtihadidir.Hareket oluşturulması açısından ise bu son tavrın uzun vadede müslümanların önünü kapayacağı belirgindir. Kimliğin ne olduğunun anlatılması ise açmazlarla doludur. Kamuoyunun gözünde tutarlılığını pragmatizme kurban etmiş olacaktır.
Yapısal sağlamlığını gerçekleştirememiş bir hareket, sikletinin üzerinde bir yükü yüklenmek istediğinde bunu taşıyabilmesi tartışılmalıdır. Çünkü zihinsel dinamiği en yüksek, entelektüel okuyuşunu diri tutan kişilerin arasında İslamcıların da olacağı düşünülmelidir. Bu zihinlerin bir hareket etrafında öbekleştirmeden, bu tip siyasi manevralar kişiler ve yapılar arasındaki kopukluğu oluşturacaktır.

Referandum sürecinde verilmesi gereken cevap ıskalanmış olduğu ortadadır. Zihinsel algıların değiştiği, hareket mantığının sıradanlaştığı, eleştirilere kulağını kapatarak nereye gittiğini dahi sorgulamaktan kaçınmak ne kadar sağlıklıdır. Beklentilerini mevcut iktidarın varlığına angaje eden bir İslamcılık söz konusu olabilir mi? Böyle bir hareket İslami hareket olarak adlandırılabilir mi?

Artık her şeyin yeniden tartışılması gerektiğinin ortaya çıktığını söylemek çok ciddi bir iddia mıdır?İslamcı kamuoyunun tartışması gerektiğine inanıyorum.

Hayırlı bayramlar.

Çetin Yıldırım

YORUMLAR
  • taha   26-09-2010 00:55

    Muhterem kardeşim.Yazınızda vermek istediğiniz mesaja baktım,çok söyleyeceklerim çıktı.Malesef yazınız çelişkilerle dolu ve eleştirinizi yaparken alternatifiniz çok sönük kalmış.Bana kalırsa, yine... oturduğunuz yerden sadece konuşuyorsunuz. Birileri hayatlarını ortaya koymuş,kelle koltukta bir şeyler yapmaya çalışırken,siz sadece konuşuyorsunuz. Allah aşkına ne yaptınız bugüne kadar? Yoksa protesto gösterileri yaparak sorumluluğunuzu yerine getirmeklemi yetindiniz? Lafla peynir gemisi yürümüyor. Selam ile...

  • mehmet maksut   10-09-2010 22:29

    sizinde bayramınızı kutuyor kaygılarınızı paylaşıyorum ve yerinde degrlendirmenizden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum....cejna we piroz be...xweda jı we razi be brayé éziz