19-12-2012 14:40

Roboski: Kuralına uygun bir ölüm!

Hep kuralına uygun geliyor ölümler; doklarda, silikozise batmış atölyelerde, gökdelenlerin naylon çadırlardan ibaret şantiyelerinde. Haber değeri olmuyor artık tek tek ölümlerin. Kuralına uygun çalışıyor ajanslar; yüzlerimizde, ölümün soğuk suretini taşıyarak topluca düşebiliyoruz ancak manşetlere.

Roboski: Kuralına uygun bir ölüm!

Bilmezdim, kuralına uygun ölümler de varmış meğer bu ülkede, öğrendim.

Yaşadıklarından öğreniyor insanlar. Şiddetin dozu azalmak bilmiyor. Egemen olan erkin eliyle, savaşın dili barışın diline hükmediyor. Yanı başımızda, içimizde, çeyrek asırdan fazladır süren bir savaş, kuralına uygun biçimde sürüyor, sürdürülüyor. İnsanlar ölüyor, öldürülüyor. Yeni nesiller, konuşmayı unutup savaşmayı hatırlıyor; silahı, ateşi, kanı tanıyor; zaferlerini, ötekinin üzerinden, sayıca çok ölümlerle hesaplayarak sokak sokak kutlamayı öğreniyor...

Her şey kuralına uygun görünüyor. Ölüme bahşedilen değer, en az yaşamın kendisi kadar kutsal hale geliyor. Nedenleri, niçinleri, nasılları unutulan kutsama törenleriyle, ortak yaşamın zenginliğinden giderek uzaklaşıyoruz. Gerçeğin acı dilini göğsümüze batırmayı her gün biraz daha unutuyoruz.

Her şey kurallar silsilesi içerisinde gelişiyor, ilerliyor, dönüşüyor. Israr ve inkâr atbaşı gidiyor. Tarihe, sanki yalnızca bize aitmiş gibi sanıp notlar düşüyoruz. Adı Kürt, Ermeni, Rum olana yönelen inkârı bir hak sanıyoruz.

Yasaklara boğuluyoruz 

 

Yeri geliyor, kuralına uygun biçimde, sözcük sözcük yasaklanıyor bir dil. Tehlikeli bulunuyor bebelerin kendi analarının ağzından öğrendiği kelimeler. Kerpetenle söker gibi, çekip ağzından alınmak isteniyor. Tek tek yasağa boğuluyor isimler; yasalar yapılıyor bunun için, ceza yasaları çıkarılıyor, sürgünler veriliyor. Ne de olsa her şey kuralına uygun görünüyor; usulüne göre işliyor mahkemeler ve rahata eriyor devletin savcıları.

Gün geliyor, kuralına uygun biçimde boşaltılıyor köyler, yakılıp yıkılarak. Üstelik bir değil, beş değil; onlarca ve yüzlercesi değil, binlercesiyle boşaltılıyor köyler. Geceleri, kurşun sesleriyle geliyor talimatlar. Genç yaşlı, kız kızan, yeni doğmuş, çoluk çocuk; düşüyor yollara köylerin Kürt yoksulları... Bir gece ansızın bitiyor hayatlar. Geçmişleri, bir çırpıda ellerinden alınıyor insanların. Sanki kadere dönüşmüş gibi hasretlik, sürgün hayatlar öznesi oluyor varoşların.

Soruların ağlamaklı dili tutuluyor; hangi yalan yüzyılın eseridir bu kural? Hangi tarih yazmıştır böyle bir zalimliği? Hangi tiranın kırılası eli yapmıştır bu yasayı? Yazsan, her biri bir tarih, bir roman her biri, her biri insanlık adına bir utanç...

Aydınlarımız, sanatçılarımız; şehrin orta yerinde güpegündüz yakılıyor. Elini kolunu sallayarak geziyor mezalim aramızda. Kuralına uygun biçimde aranırken failleri, ikametgâhlarında kendi eceliyle ölüyor katiller...

İşkence usulüne uygun yapılıyor. Hapishanelerinde, kasabalarında tecavüze uğruyor bu ülkenin çocukları, genç kızları, kadınları; kirli emelleriyle sıraya giriyor; sivili, askeri, memuru, bürokratı... İtinayla hazırlanıyor adli tıp raporları. Kuralına uygun açılıyor hemen davalar; celseler birbirini takip ediyor, bitmek bilmiyor bir türlü mahkemeler. Failler, usulüne uygun biçimde aklanıyor.

Hep kuralına uygun geliyor ölümler; doklarda, silikozise batmış atölyelerde, gökdelenlerin naylon çadırlardan ibaret şantiyelerinde. Haber değeri olmuyor artık tek tek ölümlerin. Kuralına uygun çalışıyor ajanslar; yüzlerimizde, ölümün soğuk suretini taşıyarak topluca düşebiliyoruz ancak manşetlere.

Karanlık bir gökyüzü 
Parasız eğitim istiyor gençler, birden teröre bulaşıyor nasılsa sözcükler; ansızın bölünüveriyor ülkesi ve milletiyle devlet! Emniyet kuvvetleri tetikte, ışık hızıyla çalışıyor istihbarat. Süratle işliyor yasalarımız. Savcılar durur mu, kuralına uygun açılıyor davalar; hâkimler anlaşmalı, savcılara göz kırpıyor, karakolda gözaltı, emniyette sorgu, hücre, hapis... Geleceği kararıyor gencecik çocukların.

Koltukaltlarında ihale-emlak dosyaları, yüzlerinde maskeleri, kuralına uygun hazırlanmış demeçleriyle geliyorlar; cilveli suretleri sırıtıyor bürokratların televizyonlarda. Ajans ajans dolaşıyor kınama haberleri; insan hakları aşkıyla kaleme alınmış bildiriler birbirini izliyor. Ve artık yaşamayan canlar üzerinden yapılıyor cümle hesaplar...

Görüyorum; hep hararetli tartışmaların konusu oluyor ölümler. Heyecanlı konuşmaları duyuluyor vekillerin kulislerden. Araştırma önergeleri birbirini izliyor. Kuralına uygun komisyonlar oluşturuluyor hemen; üst komisyonlar, alt komisyonlar, orta komisyonlar... Dahil olmak üzere komisyonlara hummalı bir yarış. Sıraya girmiş, izdiham halinde milletin vekilleri! Öyle çok umurunda ki Roboski’de ürkek bir dolunayda asılı kalmış ölü bir çocuğun gözleri. Malum, ‘devlet sırrı’ bütün bunlar, elbette kuralına uygun çalışacak bütün komisyonlar.

Bir ülkenin gökyüzü, bu kadar karanlık olabilir mi? Bu kadar göz gözü görmez, bu kadar zifiri... Oluyor! Bu cennet toprakları kuşatan yapışkan karanlık, sinsi ve ağır bir melanet gibi yavaş yavaş vicdanlara hükmediyor.

Yeni doğmuş ay, ışıltılı ve ürkek, korkuyla bulutlara sokuluyor. Havada, kuralına uygun yaklaşan bir ölümün soğuk ve uğultulu sesi duyuluyor. Manyetik alanlar şifreli ölümler kusuyor gökyüzüne. Telsiz sesleri, şerareler, jet motorlarının gürültüleri... Durmaksızın birbiriyle yarışıyor. Talimatlar akıyor bir yerlerden bir yerlere... Ölüm emirlerini doğruluyor antenler. Ansızın, gümbür gümbür yarılıyor gökyüzü ve alev akıyor göklerden; kir akıyor, duman akıyor, ölüm akıyor...

“Kuralına uygun bombaladık” diyor paşa!.. “Kuralına uygun!..”

Arsız bir ölümün kirli sureti dolaşıyor havada. Her yan ateş, barut, yanık et kokusu, kemik ve kan; parça parça sıyrılmış teninden bir sürü insan!.. Belli ki adı konulmamış daha böyle bir fiilin. Belli ki faili yok böyle bir ölümün.

Ama yine de çekincesiz beyan eyliyor paşa ve onaylıyor koro halinde devletlü büyüklerimiz; “Kuralına uygun bombaladık” diyorlar...

Bir yanım tutulmuş, ağrıyor; bir yanım parça parça. Kuralına uygun ölümler de varmış bu ülkede! Kuralına uygun öldürmüşler meğer çocukları; daha bıyıkları terlememiş gençleri, adı kaçakçıya çıkmış köylüleri...

Bir kez daha anlıyorum. Hayat, senden öğrenecek çok şeyim var. Nasıl bir ülkeyi reva gördün bana sen? Düşündükçe utanıyorum. Her şey kuralına uygun yapılmış meğer bu ülkede, her şey kuralına uygun yürüyormuş. Lakin her seferinde, kural tanımaz bir ateş, büyüdükçe büyüyor benim de bedenimde. Akli melekelerim şaşkın, çıldırsam yeri sanki, nedense hep aykırı bir akılla yaşıyorum bu cihanda. Ve bir de, kuralına uygun atmayan bir cevahir taşıyorum sol yanımda...

(Kaynak: Yusuf Nazım / Radikal)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !