Sümeyra AKDOĞAN
SARA'YA İLK SESLENİŞ
Uzun zaman oldu…
Belki de olmadı. Hasretin yanılsaması da sayılabilir… Yine de uzun işte.
Takvimleri birleştirmek bana ağır geliyor, Sara... Ya sana? Takvimleri unutalım en iyisi; aslında hiç tutmamıştık ki günleri biz…
Elim kalem tutmuyor Sara. Kelimelerimi ellerini tutuğum yerlerde bıraktığımı daha yeni fark ediyorum…
Kelimesiz nefessiz kaldığımı sana söylemiş miydim?
Yeni kelimeler toplamaya ne gücüm, ne cesaretim var. Hâlbuki yaşamı verene, hudutsuz borçlarım birikmiş. Böyle olmamalıydım farkındayım.
Ağlamalıyım… Uzun uzun birikmiş hasretlerime… İkra rüzgârları yüreğime sokulmalı ki, kelimelere dokunabileyim. Havayı yeniden ciğerlerimde hissedebileyim ki, gecelerimin anlamı tekrar harf harf kalemime bulaşsın.
Yanımda ne götürdüğümü merak ediyor olmalısın Sara. Beni bu kadar acılı bulacağını tahmin etmiyor olmalısın. Gözlerindeki soru işaretlerini, kıtalar arasından bile görebilirim. Senin bunu bilmediğine eminim. Tüm o sorulara cevap vereceğim tek tek söz verdiğim gibi…
Ya sen? Sende söz vermiş miydin? Gözlerini kaçırma! Vermediğini biliyorum. Elinde tespih giderken hicabın altından, ayrılık fonlu bakışlar bırakmıştın bende adam akıllı…
Dur demeye gücüm yoktu biliyorsun, ellerimi kaldırıp dua dua ardında kalakaldım. Sanki Sara giden sen değildin; giden bendim…
Senden habersiz, gözlerim kavrulan o şehre ayrılık yağmurları fısıldadılar her damlada…Senin gidişinle ancak fark edebildim gidecek olanlardan olduğumu… Ve yağmur hasret oldu çaresizliğimde. Boşaldı gözlerim İsmail’in topraklarına… Yüreğimin yeşillenmesiydi isteğim…
Kurtuluştu... Felahtı… Özgürlüktü… Emandı…
Sen giderken heyben de heyecan vardı Sara. Ve güç sarmıştın tam yüreğin üstüne; ve bolca hüzün…
Bense acı bir hüznü insanların ruhlarından toplayıp, ellerimin tam ortasına yerleştirmiştim. Ellerimi yüreğimin tamda üstünde birleştirmiştim…
Eteklerimde kaybedilmiş imtihanlar…
Heybemi kelimelerimle birlikte omuzlarımızın birbirine değdiği ve kalplerimizin birleştiği o direğin dibinde bıraktım… Toz toprak içinde yalınayak öyle bir başımla çıkageldim buralara…
Kat kat kıyafetlerin içinde üşüyorum Sara… Titriyorum… Yüksek gösteren derecelere davacıyım…
Cebrail’in kanatlarından yoksun bu şehrin sokakları, güneş kavursa da derileri, soğukta bırakıyor yürekleri…
Buralara yabancıyım… Herkese yabancıyım… Yıllarımı dokuduklarım yabancı; dakikaları sayılı birlikteliklerin yanında Sara…
Bunları komik bulacakların yanı sıra senin gözlerin ıslanıyor, benim yüreğim…
Beni özleyeceğini yazdığın kâğıt parçası, servet düşkünü zalimlerin resmini taşıyor Sara…
O küçük kâğıt parçasını düşün. Küçük, dikdörtgen, üzerinde en az sayı birimi, büyük boy puntla yazılmış ve üzerinde hain gülüşünü ustalıkla saklayan portre… Sana bu neyi çağrıştırıyor Sara? Keşke sende benim gibi beyaz bir kâğıt kullansaydın. Elemlerimin çokluğunu artırıyor o kağıt. Kapitalist şehirlerde, tüketime çılgınca koşan kalabalıklar arasında dur demeye cesareti olmayan, silik kalmışlığımın çaresizliğine birde bu adam ekleniyor…
Adamın gözlerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor görebiliyorum. Tebessümünde saklanmış onca kanı gözyaşını ve burnundan damgalı kibri… ‘Benim ellerimdesiniz.’ diyor ellerimde sanki… Ağlamayayım mı Sara?
Ceplerimi karıştırmaya cesarettim yok. Her çıkan kağıt parçası, her metal bozuklukta ülkemin geçmiş ve geleceğini bıçaklayan portreleri taşıyorum çünkü…
Ağlamalıyım Sara. Daha çok ağlamalıyım… Direnişime kırbaç olsun istediğin biliyorum. Ağlamaktan daha çok şey bekliyorsun biliyorum…
Kelimelerim Sara…
İşte tamda burada yanımda bulmam gereken…
Ümitsiz değilim. Az sabır… Dualarım çiçek açacak biliyorum. Az sabır… Bilmezsin sende açan çiçeklerimdensin.
Ellerimi ne zaman semâya uzatırsam uzatayım gerçekleşeceğinden şüphe duymamayı yanımda getirdim birde… Tüm silahların metallerden yapılmadığını; aminlerle mühürleyip gönderdiğim mektupların cevabı önüme bırakıverildiğinde anladım. Ve dünyanın en güçlü silahının, bu gücün karşısında tuzla buz olacağına iman ettim.
Sekiz milyon insanı, bir tek tekbir de birleştiren o gücün, secdecisiyiz şükür olsun. Sekiz milyon insanın, aminleri değil miydi tüylerimizi diken diken yapan?
Ya bunca dua birleştiğinde neden hala mustazaf kadınların çığlık çığlık acılarını, minicik bebeklerin cansız bedenlerinin olduğu kareleri, kulak kesildiğimiz her an şahitliğimize biriktiriyoruz?
Neden Sara ?
Beynimi kemiren bu soru seninde beynini kemiriyor. İman ettim; iman ettik Sara; ama bu soru/n meşgul ediyor zavallı aklımızı…
Senden sonra çöplerin her köşe başında tepeleştiği sokakları, caddeleri kocaman soru işaretleriyle gözledim. Allah’ın beytine çıkan sokaklardan bahsediyorum. İnsanların sel olup aktığı o caddeleri bilirsin. İğne atsan yere düşmeyen insan denizi…
Bir tarafta milyonların etrafında hiç durmadan aktığı Kâbe… Bir tarafta kepenkleri kapanana kadar etrafında hiç eksilme olmayan dev binalar…
İki yanımda iki ayrı sel; aynı avlu içinde… Anlamlarını aynı anda yok ede, iki ayrı dehliz…
‘Geldim ya Rab!’ deyip; önünde dünyayı iki parça kumaşla arkamızda bıraktığımız Kâbe… Bir yanda dünyayı avuçlamaya deliler gibi koşulan binalar...
Tüm bunları gözledim. Ne buldum dersin? Beynime takıldı pepsi kutuları, pizzalar, hamburgerler, cipsler, gazozlar… Büyük bir iştahla doldurulan mideler… Bunlara çakıldı gözlerim…
Durmadan belalarını istediğimiz o zalimlerin açtıkları dükkânlar, sel gibi insanları ağırlıyor. Filistin’e atılan kurşunların, bombaların finansörleri bunlar Sara! Aksa’mızı yerle bir eden kağıtları, keyifle tam Kabe’nin karşısında avuç avuç verildiğine şahittik hepimiz Sara.
Gözlerimden yükseliyor dağlar, o kâğıttaki adamlar kahkaha atıyor. Ellerim Kâbe’ye uzanmaktan utanıyor Sara…
Mektupları kardeş kanlarına bulayıp gönderdiğimizin farkında değildik biz Sara.
Cevap alamıyoruz. Haram lokmaların cezası bu.
Hıçkırıklarını duyuyorum Sara. Ağır bir suçtan bahsettiğimi de…
Birlikte af dileyelim. Gözyaşlarını tevbeye ziynet yapıp, direnelim haram lokmalara…
Sana anlatacağım öyle çok şey var ki; ama şimdilik yeter. Daha çok kelime biriktirmemi bekle.
Bu ilk seslenişimde Sara, aslında büyük harflerle sana söylemek istediğim;
Seni özledim Sara…
Seni özledim...