Sistem AKP`yi, AKP sistemi yeniliyor
Türkiye`de sistem ve toplum hızla ve yoğun şekilde morenleşmekte, çağa ayak uydurur bir hale gelmektedir. AKP marifetiyle sistem yenilenmekte, ciddi şekilde güç devşirmektedir. AKP, Cumhurbaşkanının liderliğinde görece olarak iyi oyun kurmaktadır. Toplumdaki seküler değişimi iyi gözlemlemek gerekir. On yıllar öncesinde toplum demokrasiyle sorununu halletmişti, şimdi de laiklikle sorununu halletmiş durumdadır.
4 Mayıs günü Türkiye'de siyasetin nabzı birden yükseldi. Olayın duyulması ve fiili adımların atılması arasındaki mesafe çok kısa oldu.
Türkiye AKP döneminde bir ilk daha yaşadı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, oldukça diplomatik bir dil ile başbakanlıktan ayrılma kararını duyurdu.
Muhalefetlikleri sadece ve sadece AKP ve Tayyip Erdoğan’ın ak dediğine kara, kara dediğine ak demekle sınırlı olan Türkiye'nin müzmin muhalifleri çok heyecanlandılar; birden elleri-kolları sıvadılar, dillerini keskinleştirip var güçleriyle bir kez daha ‘muhalefet’ etmeye yeltendiler; kendilerine çok ciddi bir iş düştüğü vehmine kapıldılar bir an. Lakin hevesleri kursaklarında kaldı. Şöyle ağız dolusu bir muhalefet yapamadılar…
İşin garip tarafı, artık muhalefetini de AKP kendisi üretmektedir; hem de yeteri kadar… Ana muhalefet partisi lideri diye bir üne sahip(!) olan siyasi kişi, hemen teşhisi koydu: Bu bir darbedir dedi ama Ahmet Hakan bile yetti onun tezini çürütmeye…
***
4-5 Mayıs günlerinde yaşananlar pek çok kesimi alakadar etti. Olan biten şuydu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, istediği/beklediği siyasal performansı bir türlü gösteremediğini düşündüğü, kendi elleriyle oraya getirdiği başbakanı Ahmet Davutoğlu’nu görevden aldı. Bu görevden almanın tereyağından kıl çeker gibi yapıldığını söyleyenlere hak vermek lazım. Başbakan Davutoğlu, gayet nezaketli bir şekilde olan-biteni kamuoyuyla paylaştı ve liderine bağlılığını teyid etti, biatını bozmamıştı anlayacağınız…
22 Mayıs tarihinde AKP olağanüstü kongreye gidecek ve büyük ihtimalle Cumhurbaşkanının (Başkanın) tayin edeceği tek adayın parti başkanı seçilecektir.
Bu olayda belki birçok kişi biraz duygusal hareket ederek meselenin, Ahmet Davutoğlu’na haksızlık edildiği boyutuyla alakadar olmakta ve olan-biten bir ‘darbe’ mi, değil mi, tartışmasına girişmektedir. Oysa mesele bundan çok farklı bir mecrada seyretmektedir.
Öncelikle Cumhurbaşkanı, muhtarlara hitap ederken, “seni oraya kim getirdi ise, aynı iradenin seni oradan alma yetkisi de vardır” mealinde bir cümle irad etti. Bu cümlerin adresinin Başbakan Davutoğlu olduğunu yadsıyacak bir kul bulunmaz sanırım. Yine sanırım ki, bu uyarıya Davutoğlu’nun da bir itirazı olmayacaktır…
İkinci olarak, Türkiye'nin 4 Mayıs’tan itibaren başkanlık ya da Türkiye tarzı bir yarı başkanlık sistemine geçmiş bulunduğu tespitini yapanlara da hak vermek gerekir. Olan-biten bundan ibarettir. Türkiye, dümeninde Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu AKP eliyle bir sistem değişikliği yaşamaktadır. AKP sistemi modernleştirmekte, çağa uygun yenilikler gerçekleştirmektedir. Bu modernleşme sürecinde Bülent Arınç gibi, Ahmet Davutoğlu gibi figürlerin birtakım ‘dost’ fiskeleri yemiş olmaları ve bu bağlamda oluşan duygusal kırılganlıklar meselenin künhü ile alakalı değildir. Meselenin künhü, değişen, dönüşen, modernleşen bir Türkiye sürecinde bu değişim sürecini iyi kavrayıp ayak uyduranlarla, ayak uyduramayıp ayağını yanlış atanlar ya da süreç içerisinde liderliği mutlaklaştırılan (ilahlaştırılan demiyorum!) tepedeki kişiye şerik olmak gibi risk taşıyanların varlığıdır.
Şu hususun yanlış anlaşılmasını istemem: ‘uyum’ sorunu yaşamayanların hepsi, değişimi kavradığı, gereğine inandığı için öyle davranıyor değildir. Uyumluların birçoğunun, fikirle, ideoloji ile pek de ilgileri yoktur. Onlar hep doğru zamanda doğru kişilerin yanında yer alırlar, doğru kararları verirler(!). İnsanların ekserisi gücü pek severler ve güçten/güçlüden yanadırlar. Bunlara güce tapanlar demekte beis yoktur.
AKP iktidarı dönemiyle, altına bez bağlandığı söylentilerine maruz kalmış başbakanların dönemini kıyasladığımızda Türkiye'de sistem ve toplum hızla ve yoğun şekilde morenleşmekte, çağa ayak uydurur bir hale gelmektedir. AKP marifetiyle sistem yenilenmekte, ciddi şekilde güç devşirmektedir. AKP, Cumhurbaşkanının liderliğinde görece olarak iyi oyun kurmaktadır. Toplumdaki seküler değişimi iyi gözlemlemek gerekir. On yıllar öncesinde toplum demokrasiyle sorununu halletmişti, şimdi de laiklikle sorununu halletmiş durumdadır.
Sözün özüne gelecek olursak, Müslümanlar olarak, söyleyecek sözümüz varsa, bunun, bu güçlenen, yenilenen, modernleşen sisteme yönelik olması gerekir. Mevcut sistemin, ‘pelikan’ sembolüyle gönderme yapılan ve ABD’nin de hemen hiç gecikmeden, “iyi bir ortağımızdı” dediği bir başbakanı görevden azledip, uyum sorunu yaşaması daha baştan muhal hale getirilen bir yeni başbakan seçerek demokratik yoluna ‘kararlılıkla’ devam edecek olması pek de hayreti mucip olmamalıdır. Bu, sistemin bir iç meselesidir. 22 Mayıs’ta görevi dolacak olan mevcut başbakanın göreve getirilmesinde bir dahli olmayan kimselerin, aynı başbakan bu görevden el çektirilirken tepki göstermeleri pek de makul olmayacaktır.
Yinelemek gerekirse: Söyleyecek sözü olan Müslümanların, bu sözlerini laik-demokratik sistemin bütününe yönelik sarf etmeleri icap eder. İslam'ın demokrasi ve laiklikle nasıl da içli dışlı olabileceğini dünya aleme gösteren siyasi iradeye söyleyecek bir çift sözü mutlaka olmalıdır, “ben de Müslümanlardanım” diyenlerin. Bir referandumla halkın önüne getirilmesi yakın görünen ve 2023, 2071 gibi hedefleriyle uyumlu olacağı aşikâr olan yeni bir anayasa çalışması, AKP’nin en önemli siyasi adımlarından biri olacaktır.
Sistemin tuğyan niteliği devam ettiği sürece, içerideki saray entrikaları işin ayrıntısı olsa gerektir.
(Mehmed Durmuş / Venhar Haber)