01-12-2014 09:04

Siz değişseniz de, tevhidi çizgiyi eğip-bükmeye kalkmayın

Biz biliyor ve tüm Rasullerin (s) mücadele sünnetinde de ortak olarak tanıklık ediyoruz ki, zamana göre davet ve mücadelenin araçları değişse de yöntemi asla değişmez, ilkeleri asla değişmez. Dün tağut dediğine bugün tağut değil diyen bu zihniyetin bu tür söz oyunlarıyla Müslümanları yanıltmaya çalışmalarına karşı duyarlı olmak gerekir.

Siz değişseniz de, tevhidi çizgiyi eğip-bükmeye kalkmayın
İslam ve Hayat
 
Kimi kesimler kurum ve medyalarında Müslümanların yarım asırlık tevhidi birikimini tersyüz etmeye çabalayacak, düne kadar savundukları tevhidi çizgiden tornistan yapmanın felsefi altyapısını oluşturmak için hakkı eğip bükmeye çalışacak, biz bunları gündem etmeye çalıştığımızda birileri rahatsız olacak. Yağma yok. Biz her türlü psikolojik sindirme çabasına karşın hakkı dillendirmeye devam edeceğiz inşaallah.
 
İşte söz konusu eğip bükmenin, apaçık saptırmanın son örneği:
 
"Özgür-Der İzmir Şubesinin düzenlediği seminer programında "Değişen Siyaset ve Mücadele Anlayışımız" konusu konuşuldu. Nurcan Büyük’ün sunduğu programda Siyaset kavramı, Müslümanların dün ve bugün kavrama ilişkin yaklaşımları, sistemle kurdukları ilişkiler, mücadele amaç ve araçları ve bu bağlamda gerçekleştirilen son dönem tartışmalara yer verildi.
 
Türkiye’de Müslümanların sisteme dahil olma tarihini kısaca özetleyerek konuya giriş yapan Nurcan Büyük özellikle Müslümanların sistemle ilişkisinde temel belirleyici rolün resmi ideolojinin ağır baskı ve zulmünün olduğunun altını çizdi.
 
 
Siyaset ve Değişim kavramlarının iç içe olduğunu, İslam’ın ’’ihya’’, ‘’ıslah’’, ‘’teceddüt’’, ‘’tekamül’’ gibi kavramlarla meseleye çok geniş bir alan içerisinde yer verdiğini ifade eden Nurcan Büyük, peygamberler örneğinden yola çıkarak Uluhiyet, Ubudiyet ve Ahiret gibi meselelerdeki tek sesliliğe rağmen tebliğin araç ve yöntemlerinin bulunulan zaman, mekan ve siyasi konjoktüre göre farklılık arz edebildiğini söyledi. Tarihsel süreçlerde değişim ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu ancak değişimin hangi niteliksel zeminde gerçekleştiğinin önem arzettiğini, değişimin belli bir usul ve kurallar dairesi içinde gerçekleştirilmesinin gerektiğini, sistemle mücadelede siyasal tavır ve kullanılan araçların vahiyle yasaklanmış bir gerekçesi olmadığı müddetçe içtihadi bir mesele olduğunu hatırlattı."
 
Görüldüğü gibi bu zatlara göre "peygamberler örneğinden yola çıkarak Uluhiyet, Ubudiyet ve Ahiret gibi meselelerdeki tek sesliliğe rağmen tebliğin araç ve yöntemleri bulunulan zaman, mekan ve siyasi konjoktüre göre farklılık arz edebilir"miş.
 
Bu mantık yürütmeye karşı şu soruları sormak yeterlidir:  Uluhiyet, Ubudiyet ve Ahiret mefhumları, başka alanları, mesela burada söz konusu edilen davet ve mücadelede usül/yöntem alanından tamamen bağımsız mı? Onlardaki tek seslilik, sabite oluş hali, hayat ve mücadele alanlarını ilgilendirmiyor ve belirlemiyor mu? Şayet böyleyse bu sabitelerin hayat alanlarına, mücadele alanlarına dair bir belirleyiciliği, bağlayıcılığı yok mu? 
 
Biz biliyor ve tüm Rasullerin (s) mücadele sünnetinde de ortak olarak tanıklık ediyoruz ki, zamana göre davet ve mücadelenin araçları değişse de yöntemi asla değişmez, ilkeleri asla değişmez. Dün tağut dediğine bugün tağut değil diyen bu zihniyetin bu tür söz oyunlarıyla Müslümanları yanıltmaya çalışmalarına karşı duyarlı olmak gerekir.
 
KONUYLA İLGİLİ BAŞKA BİR HABER-YORUMUMUZ:
 
YORUMLAR
  • İslam ve Hayat   05-12-2014 20:23

    Ve aleykum selam Hamza abi. Burada salt bir konuşmadan çıkarılan anlam söz konusu olsaydı bile, söylenen sözleri sizin gibi hüsnü zanla karşılamamız mümkün olmazdı. Zira bold yaparak vurguladığımız cümlede, son dönemde söz konusu çevre tarafından yoğun şekilde öne sürülen, "siyasi konuların akide gibi ele alınmaması" argümanına dayalı bir yaklaşım söz konusudur. Dolayısıyla da bu alanda ictihadın alanını olabildiğince genişleten, buna karşılık akidenin alanını gittikçe daraltan bir anlayış söz konusu. Her siyasi konuyu doğrudan akidevi bir konu gibi alan ve dolayısıyla ictihadi bir alan bırakmayan anlayışın diğer ucunda da bu anlayış bulunmaktadır. Bu meselenin bir boyutu. Diğer boyutuna gelince, üzerinde tartıştığımız konuşma, konuşmacı ve temsil ettiği kurumun pratiklerinden ayrı ele alınması mümkün olmayan bir temsiliyeti ifade ediyor. Mevcut halde, anayasa gibi egemenlik ilişkilerinin ve hükmetme ameliyesinin tam odağındaki bir konuda bile "cahiliyeden ayrışma" Kur'ani perspektifini kaybetmiş ve bu konuyu bile ictihadi çerçeveyele ifade etmeye çalışan, düne kadar tağut dediği mevcut sistem için bugün, tağut kapsamında değerlendirilemeyeceğini açıkça yazıp söyleyen, sistemin Allah'ın dini üzerindeki vesayetinin aracı durumundaki Diyanet kurumuna sahip çıkıp övgülere konu edecek bir sistem içi bakış açısına kadar evrilmiş bir çevreden söz ediyoruz. Yıllarca "cahiliyeden ayrışma" ilkesini en üst perdeden ifade edip, şimdilerde "merhale fıkhı" gibi bir kavramla cahiliye içi dönüşüm süreçlerini, İslami dönüşüm için doğru yöntem olarak savunan bir çizgi. İşte kastedilen "değişim-dönüşüm" bu arka plana işaret ediyor. Dolayısıyla "vahiyle yasaklanmış gerekçe" şerhi, pratik bir karşılıktan ne yazık ki mahrum bulunuyor. Örnek verdiğimiz yukarıdaki makas değişimleri vahiyce, vahyin, cahiliyeden ilkesel hicreti emreden ölçülerince yasaklanmış kabul edilmedikten sonra, hangi tutum bu çerçevede değerlendirilecektir ki?

  • Hamza Akdeniz   05-12-2014 19:01

    S A Değerli İslami hayat sitesi takipçileri kardeşlerim İzmir Özgür Der deki Nurcan Büyük kardeşimizin sunumunda bende vardım öncelikle şunu belirteyim ben kendim şahsen sizin Haberleştirdiğiniz gibi bir anlam ve yorum veremedim veremememin nedenide yine haberin içinde gizli şöyleki Nurcan Büyük, peygamberler örneğinden yola çıkarak Uluhiyet, Ubudiyet ve Ahiret gibi meselelerdeki tek sesliliğe rağmen tebliğin araç ve yöntemlerinin bulunulan zaman, mekan ve siyasi konjoktüre göre farklılık arz edebildiğini söyledi. Tarihsel süreçlerde değişim ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu ancak değişimin hangi niteliksel zeminde gerçekleştiğinin önem arzettiğini, değişimin belli bir usul ve kurallar dairesi içinde gerçekleştirilmesinin gerektiğini, sistemle mücadelede siyasal tavır ve kullanılan araçların vahiyle yasaklanmış bir gerekçesi olmadığı müddetçe İçtihadi bir mesele olduğunu hatırlattı."Yukarıya alıntıladığım tartışmaya konu olan meseleye dikkatlice baktığımızda vahiyle yasaklanmış bir gerekçesi olmadığı müddetçe diyor bu cümle aslında meselenin haberde yorumlandığı gibi anlaşılmadığını anlatmaya yeter bence Diyelimki kardeşimiz yanlış yaptı birbirimizi uyarmak ve hakkı tavsiye etmek böylemi olmalı bu uyarma şeklinden kim etkilenip hay ALLAH Razı olsun diyecek bize hele ali kardeşimizin yorumunda Eşinide işin içine karıştırması ne kadar dürüst ve ahlaki olmuş elinizi Vijdanınıza koyun siz karar verin Abilerim kardeşlerim ablalarım kısacası değerli Müslümanlar lütfen bunu yapmayın birbirimizi uyaralım eleştirelim hakkı hatırlatalım bunları yaparken ALLAH ın rızasını kazanma adına yapalım yoksa her hata yapanı linç etmek hiç bir Müslümana yarar sağlamaz bizlerin yapacağı her uyarı ve hatırlatma bizi hakka daha çok yaklaştırmak için olmalıdır son olarak Müslümanların sahip oldukları her neleri varsa ilim para mevki makam her ne ise bunları ALLAH a yaklaşmak için vesileler kıldığımızda inşallah yolumuz dahada aydınlık olacaktır Rabbim kendi yolunda kardeşliğimizi pekiştirsin inşallah

  • Moustafa Yelka   03-12-2014 07:03

    Allah ıslah etsin diyoruz... Geçtiğimiz Temmuz ayında Özgür-Der'in İstanbul Amerikan konsolosluğu önünde yaptığı protesto eylemine bizzat iştirak etmiş atılan sloganlar arasında olan ''İşbirlikçi iktidar istemiyoruz'' sloganına tepkiler olmuş ve bu sloganın tekrar edilmeyişine şahit olmuştum. ABD emperyalizmine de karşı olduklarını dillendirmelerine rağmen Büyük şeytan ABD ile işbirliğine giren iktidara toz kondurmamaları büyük bir çelişki arz ediyor.

  • Vedat   03-12-2014 05:10

    İman ettiğiniz hayatı yaşamazsanız birsüre sonra ,yaşadığız hayata iman edersiniz. Bunların durumu,hani körlerin filin neresini tutarsa fil diye tanımlaması gibi,bütünden kopuk bir tanımlama. Birbirleri arasındaki ilişki ise,körler sağırlar birbirini ağırlar. Malesef ayaklar bir kaymaya başladımı nerede duracağı belli olmuyor. Ne diyelim ,Allah _ISLAH- etsin.

  • Ali   01-12-2014 12:14

    Bence bu iddialar yaşananlara zamanla inanır hale gelmenin kaçınılmaz sonucu olsa gerek. Bildiğim kadarıyla İzmir Özgürder Başkanının eşi işin başında AKP İzmir yönetiminde idi. AKP ile bunca yakın ilişki ve Özgürder Genel Merkezinin, öncü şahsiyetlerinin demokrasiyi ödünç almalıyızdan tutun, bugün "demokrasiden başka çare mi var?" söylemlerine; akıdevi bir mesele olan şirk anayasısına oy verme çağrısının "içtihadi" olduğundan ve bugünkü yönetimin "tagut" olmaktan çıktığından tutun, demorasiyi haksız yere şura olarak tanımlayıp Peygamber döneminin en demokratik dönem olduğu" haksız yakıştırmalarına kadar geliştirilen sığınmacı yaklaşımlar, söz konusu büyük değişimin adım adım nasıl yaşandığını ortaya koyuyorlardı.