06-06-2012 10:00

Suriyeli mahkumların hikayesi

Suriye zindanları, traji-komik hikâyelerle dolu. Kimiuçağı Şam’a zorunlu iniş yapınca kimi Suriye rejimiyle arası iyi olan gruplarla anlaşamadığı için kâbus dolu günlere “merhaba” demiş.

Suriyeli mahkumların hikayesi

Birleşikbasın'dan alınan göre; Suriye her ne kadar şu an ülkeyi uluslararası müdahalenin ya da iç savaşın eşiğine getiren uluslararası bir kumpasla karşı karşıya olsa da Baas rejiminin bunda hiç payının olmadığını söyleyemeyiz. 1980’li yılların başlarından itibaren yoğun olarak başlayan insan hakları ihlalleri her ne kadar Beşşar Esed döneminde hafiflemiş olsa da Suriye zindanlarında yaşanan işkence ve kötü muamele vakaları, ayaklanmaların başlamasından itibaren aynı düzeyde hatta belki daha da şiddetli bir şekilde sürüyor.

El Cezire internet sitesinde yer alan habere göre şu an Suriye zindanlarında bulunan 1500 tutuklu yaklaşık 30 yıldır hapishanelerde çürümeye terk edilmiş durumda. İşin ilginç tarafı, Suriye rejimi bu tutukluların hapishanelerdeki varlığını kabule yanaşmıyor. Böyle olunca ne haklarında bir iddianame hazırlanıyor, ne bir suçlama yöneltiliyor ne de mahkeme süreci başlatılabiliyor.

Suriye yönetimi gözlemcileri atlatıyor

Arap Birliği ve BM gibi uluslararası kuruluşlardan gelen gözlemcilerle görüştürülmeyen bu tutukluların müebbet hapse mahkûm edilmiş durumda. Suriye kanunlarına göre müebbet hapis 25 yılla sınırlanmış ancak, tutuklular bu süreyi çoktan aşmış olmalarına rağmen halen serbest bırakılmıyorlar. Suriye yönetimi ise her seferinde bir yolunu bulup gözlemcileri atlatmayı başarıyor.

Duruşmalar birkaç saniye sürüyor

Tarık Ğurani, 90’lı yılların ortalarında tutuklanmış. Beş yıl boyunca kaldığı hapishaneden yeni kurtulabilen Ğurani’nin suçu, internette muhalif yayın yapmak. Kendisi kurtulmuş ancak sürekli ölüm korkusuyla yaşayan arkadaşlarının acıklı hikâyelerini anlatırken göz yaşlarına hakim olamıyor.

Kamuya açık yapılan yargılamalarda davaların saniyeler sürdüğünü belirten Ğurani, zanlının isminin okunur okunmaz suçunun kendisine bildirildiğini, hapishanede ne kadar kalacağını, kararın ne çıktığını ve akıbetinin ne olacağını bilmeyen zanlının doğrudan hapishaneye gönderildiğini söylüyor. Çoğunlukla yargılamalar kanıt üzerinden değil, şüpheler ve kanaatler üzerinden yürüyor.
1400 kadar mahkûmun hapishanelerde kötü muameleye maruz kaldığını ve işkence gördüğünü tahmin eden Ğurani, bunların bir kısmının sağlıkları bozulduğunda kendilerine tıbbi müdahalede bulunulmadığı ya da susadıklarında su verilmediği için hayatlarını kaybettiklerini belirtiyor.


Acı dolu hayatlar


31 yaşındaki Ğurani’nin gözlemleri tam bir ibret hikâyesi. Arkadaşı Yakup’un beş yıldan beri Mezze hapishanesinde yattığını ve bu süreyi hücresinde her gün idamı bekleyerek geçirdiğini aktarıyor. Her gün yapılan idamları kapısının deliğinden seyreden Yakup, sıranın kendine gelmesini bekliyor.

Uçak zorunlu iniş yapınca…..

Hapishanedeki en eski tutuklu ise Rağid Ahmed et Tatari, 1981’den beri zindanlarda gün sayıyor. Son olarak Adra hapishanesine nakledilmiş. 80’li yıllarda pilotların kaçışı diye bilinen olay patlak vermeden önce askeri pilotmuş. Ürdün’e kaçırılan iki uçakla ilişkisi olduğuna dair şüphelerle tutuklanmış ve halen hapishanede bulunuyor.

Atı Esed’in atını geçince kabus dolu günler başlamış

Ğurani’nin anlattığı en garip öykülerden biri Faris Muhammed Adnan Kusar’ın 1993 yılında yapılan bir at yarışında kendi atının Hafız Esed’in büyük oğlu Basil’in atını geçerek yarışı kazanması. Bir yıl sonra Basil bir trafik kazasında hayatını kaybedince Suriye’nin namlı zindanlarından Tedmur’da işkence dolu günler başlamış.
Kusar, Basil’in hapishaneye bıraktığı hatıralardan biri, Basil ölünce durumu daha da karmaşık bir hal almış. Kendisini hapse attıran Hafız Esed ölünce hapishanede unutulmuş. 

Sen misin Ahmet Cibril’le kavga eden?

Suriye zindanlarında unutulmuş isimlerden biri de Velid Eyyüb Berekat adlı Kudüs doğumlu bir Filistinli. 1982 yılından beri tutuklu bulunuyor. Ğurani, Lübnan iç savaşının olduğu yıllarda Beyrut’a uçakla giderken uçak Şam’a zorunlu iniş yapıyor ve onu hapse atıyorlar.
Seksenli yıllardan beri Suriye zindanlarında bulunan isimlerden biri de 1985 yılında hapse girmiş Beşşar Said isimli Filistinli. Filistin direnişine destek vermek için Suriye’ye geliyor, ancak FHKC-GK lideri Ahmet Cibril’le düştüğü anlaşmazlık nedeniyle tutuklanıyor. 

Rejim tutukluları neden öldürmüyor?

Akla gelen sorulardan bir tanesi, neden bu tutukluların yaşamalarına izin verildiği. Uzmanlar Suriyeli mahkumların bir kısmının idam edildiği halde resmi olarak kayda geçirilmediklerini, hapishanede tutulan diğer mahkumların ise bu idam edilenlerin dosyasıyla ilgili bir kamuflaj görevi görmeleri olduğunu belirtiyor. 
     

(Kaynak: Timeturk)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   06-06-2012 22:31

    Beşar'ın, Humus Şehrinin (Hula) Kasabasındaki Katliamı; Uluslararası Toplumun Alnındaki Kara Bir Leke ve Halklarına Yardıma Koşmaları İçin Allah'ın Dinine Destek Verenlere Bir Çığlıktır Katil Beşar Esad'ın güçleri, 25.05.2012 Cuma günü, Humus'taki Harp Akademisi'nden başlayarak ağır ve hafif olanlar da dahil her türlü silahları kullanmak yoluyla yeni bir vahşî katliam işleyerek Humus'un Hula bölgesindeki silahsız mümin Suriye halkına karşı şeytanî zehirlerini kusmuşlardır. Nitekim katliam, alışık olduğu üzere kudurmuş şebbihalar ile rejimin köpeklerinin onları bıçaklarıyla takip etmelerinin ve yaralıları da kanları aka aka hastanelerden kaçırmaya çalışmalarının ardından çoğu, evlerdeki Meydan Hastaneleri'ne doldurulan kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık yüz şehidin hayatına mal olduğu gibi yüzlerce de yaralı vardır. İşte tüm bunlar, bu rejimin nasıl da Allah'ın, dininin ve mümin Suriye halkının açık bir düşmanı olduğu gerçeğini ifşa etmektedir... Bu facir rejim, çok ama çok iyi bilsin ki başkasını öldürmeden önce kendisini öldürmektedir. Zira çok yakında kara bir gün onu beklemektedir. Çünkü bekleyeni için yarın, çok yakındır. Nitekim bu katliam, daha çok bu mücrim rejim ile onun arkasındaki Amerika'nın, Müslüman ülkelere tahakküm eden zararlı rejimlerden oluşan araçlarının ve Birleşmiş Milletleri gibi uluslararası kanallarının olduğu uluslararası toplum ile kesinlikle kılını dahi kıpırdatmayan Arap Ülkeleri Ligi gibi bölgesel toplumu ifşa etmekte olup meydana gelenlerde açık bir şekilde bu katil rejim ile gizli anlaşmanın ve koordinasyonun olduğuna işaret etmektedir... Zira bu mücrim rejim, uluslararası toplumun kendisiyle birlikte olduğunu bilmektedir. Çünkü o, Suriye'de İslam için alametlerinin görünmeye başladığı yeni bir dönemin doğmasından korkmakta olup bu da Batı'yı endişelendirmekte ve onu bu rejimin cürümleri karşısında sessiz kalmaya sevk etmektedir... Bu rejim, özellikle ayaklanmanın Şam ve Halep'te genişlemesinin ve cürümünün rükünlerini oluşturan sözde "kriz yönetimi hücresini" etkilemeye çalışan son operasyonun ardından terazinin kefesinin ayaklanmanın maslahatına doğru meyletmeye başladığını hissetmektedir. Dolayısıyla bu katliamla o, kendisinin kesinlikle hala liderliğin dizginlerini elinde tuttuğunu göstermek istemektedir. Ey Ümmetin Bedeninde Hilafet Dârı'nın Merkezi Olarak Zonklayan Nusret ve Zafer Şam'ındaki Müslümanlar! Bu katliam sizleri, sadece dininize daha fazla sarılmaya, ona tek kurtuluşunuz olarak bakmaya ve kafir Batı'yı, kuyruklarını ve araçlarını da kaldırıp atmaya sevk etmelidir. Zira gerçek savaş boyutunda sizler, ayaklanmanızın sadece Allahu Subhânehu için olması amacıyla nefes aldığınız İslamî eğiliminizin ortaya çıkması nedeniyle herkese karşı savaştınız. Ey Muhlis Subaylar! Ey Allah'ın Ensarları ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Livasını Taşıyanlar! Hiçbir güce sahip olmayan ve bir çıkış yolu da bulamayan halkınızdan erkek, kadın ve çocuklardan oluşan mustazaflar, sizin ve dininiz için göz yaşı dökmekteler ve kendilerine, sizlerin içinden bu trajik durumlara son verecek kurtarıcı ensarlar göndermesi için Allah'tan yardım istemektedirler. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler bilmekteyiz ki; Suriye'deki halkımızla birlikte tüm İslam ümmeti, İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için Allahu Subhânehu'ya itat edip yardım dileyen mümin ensarlardan oluşan bir gurup olmadıkça kurtulamayacaktır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ "Eğer siz ona (Reselullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kafirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı... O, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah Azizdir ve Hakîmdir." (et-Tevbe 40)