Tarihten iki örnekle, güncel şahitlik misyonumuza dair
Evet, fert olsun, topluluk olsun Müslümanlar için temel yükümlülük; her coğrafya ve zamanda hakkın adil şahitleri olmaktır. Hangi hesapla olursa olsun hakkı gizlemeye, şahitliği terk etmeye kalkışmamaktır.
Müslümanların şahitlik misyonunu hakkıyla yerine getirmeleri, Rabbimizin muradı gereği hakla bâtılın arasının ayrılması ve insanların hakkı hak olarak ve bâtılı bâtıl olarak net şekilde ayırt ederek tercihlerini ona göre yapmasını doğuracaktır. Aksi durumda ise, hakla bâtıl birbirine karıştırılacak, hakka bâtıl ve bâtıla hak elbisesi giydirilmesi gibi neticelerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Bugün yaşadığımız coğrafyada ve genelde yeryüzünde olup-biten tam da bu değil midir zaten? Kendisini İslam’a nisbet eden fert ve toplulukların, konjonktürel gerekçeler ve pragmatist beklentilerle, yeryüzündeki hâkim tuğyanın reddi ve Allah’ın dininin hâkim kılınması üzere şahitliklerini gizlemeleri veya eğip-bükmeleri ve giderek de yaşadıkları gibi inanmaya başlayarak şahitliklerini terk etmeleri sonucu, hakla bâtılın kitleler açısından ayırt edilemeyecek ölçüde birbirine karıştırıldığı, meşhur deyimle at izinin fena halde it izine karıştığı bir dönemden geçmekteyiz.