Bünyamin ZERAN
TEVHİD SÖYLEMİMİZ NEDEN KİMSEYİ RAHATSIZ ETMİYOR?
Vahyin kılavuzluğu içinde bir hayat sürmenin kuşkusuz zor olduğu bir süreçte Allah’tan başka ilahın olmadığını söylemek cesaret ister. Kisra’nın sarayına “islam ol kurtul” diye haber yollayan nebi kuşkusuz ki insanlığı tek kurtuluşa iletecek şeyin vahiy olduğunu biliyordu. İnsanı yaşadığı evrende ve kıyamet gününde Allah’a imanın dışında hiçbir kıymet onu değerli kılmayacaktır. Onun içindir ki Allah resulü tevhid akidesinin gücünü biliyor ve bu gücün arkasında durarak nice sultanlıkların Allah’a boyun eğeceğini biliyordu. Allah’a iman etmek öyle güçlü bir duruşu gerektiriyordu ki kınayıcının kınamasından korkmadan ve Allah’ın her şeye gücü yeten olduğunu bilerek yaşamayı gerektiriyordu.
Modern cahiliye Allah’tan başka ilahın olmadığını ve Muhammed’in (sav) onun elçisi olduğunu günde milyonlarca kez haykırmasına rağmen Kisra’nın sarayları yıkılmıyor, Firavunlar Kızıldeniz’de boğulmuyor, Nemrutlar yok olmuyor ve müşrikler pislik olarak addedilmiyor. Karunlar çoğalıyor, Belam’lar tanrının hayata müdahalesini engelliyor, zalimler zulümlerine, mazlumlar ise sessizliğe bürünüyor. Oysa zulme karşı direnmek bu dinin şiarı iken tevhide gönül vermek zulmün kendisi olarak tanımlanıyor. Zulüm tanımı da zalim tanımı da değişiveriyor. Modern cahiliye Kur’an’ın değişmesini istiyor. Tıpkı resulden bu istekte bulunan müşrikler gibi. Ama türedi Belam’lar elöinin söylediği sözü söyleyemiyorlar: “Bizim bu Kur’an’ı kendiliğimizden değiştirmemiz asla mümkün değildir.” Daha çok kitleyi kontrol etmek adına ve şanını yürütmek adına ellerini ovuşturarak emredersiniz efendim diye salyalarını akıtmaktalar.
Allah’tan başka ilah olmadığını söylemek, hükmün Allah’a ait olduğunu haykırmak demekti. Elbette ki bu söz Nemrut ve Firavunları rahatsız edecekti. Çünkü bugün batı, en iyi değer yargılarını, hayata yön veren felsefeyi ve uygar medeni hayatı kendisinin varettiğini düşünmekte, insan aklının ki batının anlayışındaki insan aklının gelinebilecek en üst nokta olduğunu haykırmaktadır. Dolayısıyla hüküm tanrının olamaz demektedir. Tanrı varsa bile insana artık karışmamaktadır. İşte bu zihniyete Allah vardır ve ondan başka hüküm koyan yoktur ve ben onun hükmü dışında bir hükme razı olarak yaşamam demek onları ürkütecek ve hiddetlerini üstüne çekecektir. Zira onların sermayesi insan kümelerinden oluşan kölelerdir. Allah ise kula kulluğu değil Allah’a kulluğu salık vererek köle ile efendinin farkı yoktur üstünlük takvadadır diyerek köleyi efendiye eşitlemiştir. Hangi efendi kölesiyle aynı sofrada oturup yemek yemeyi ister ve hangi efendi kölesiyle aynı sosyal ortamlarda ve cemiyetlerde aynı şartlarda görüş alışverişinde bulunmak ister. Efendiyi köleye eşitleyen bir dini Ebu Cehiller sürekli redderler. Hatta reddetmekle kalmayıp kendi statülerini değiştireceğinden bu düşünceyi sapkınlık ve düzen bozuculuk olarak niteleyip derhal cezalandırılmasını talep ederler.
Allah’tan başka ilahın olmadığını söylemek; mülkün yalnızca Allah’ın olduğunu haykırmaktır aynı zamanda. Yeryüzünde baki kalacak olan yalnızca Allah’ın yüzüdür. Mülkü dilediğine verir ve dilediğinden alır. Öyleyse mülkü sahiplenmek yerine Allah’ın kendisine verdiği mülkten ihtiyaç sahiplerine dağıtmak insanın asli görevlerindendir. Oysa modern cahiliye stokçuluğu özendirir. Daha fazla arsa, daha fazla ev, daha fazla para ve daha çok zenginlik peşindedir. Karun’lar bütün bu kazandıklarının kendi bilgileri sayesinde olduğunu söylerler. Oysa onlara o bilgiyi verenin de Allah olduğunu görmezler ya da görmek işlerine gelmez. Zenginliğin elden ele dolaşan bir devlet yani baskı ve sömürü aracına dönüşmemesini isteyen ilaha karşın Karun’lar kazandıklarıyla haksızlıklarını örtmeye, sömürülerini artırmaya ve insanları kendilerine muhtaç hale getirmeye gayret ederler. Allah’ın kendilerine verdiği rızkı ellerinin altındakilere vermeye razı olmazlar. Çünkü malı hırsla yığmışlardır ve tükenecek korkusuyla harcamaktan imtina ederler. Zannederler ki malları, meclisleri kendilerini ebedi kılacak. Bunların karşısına çıkıp mülk Allah’ındır demek malın, meclisin ve ailenin fidye olarak kabul edilmeyeceği o gün gelmezden önce sömürüyü, zulmü bırakın ve Allah’ın karşısında çıplak bir kul olduğunuzun farkına varın demektir. İşgal ettiğiniz, haksızca sömürdüğünüz insanların mallarını onlara geri iade edin, tefecilikle dönderdiğiniz çarkları kırın, dünya kaynaklarnın %95’ini bir avuç Karun olarak sömürmekten vazgeçin de hakkaniyetli olun demektir. Eğer bu işgallerinizden, sömürülerinizden, tefeciliklerinizden vazgeçmezseniz sizinle ellerinizle cizye verene kadar cehd edeceğiz demektir.
Allah’tan başka ilah yoktur demek bütün bilginin ve ilmin Allah’a ait olduğunu haykırmak demektir. Batı tanrıyı öldürerek onu tarihin karanlık sayfalarına gömmüştür. Artık Zeus’tan ateş çalınmış ve insan tanrının bilgisine ulaşmayı başarmıştır. Onun için yeryüzünü imar edecek bilgi artık insanın eline geçmiştir. Artık batılı insan için tek geçer akçe insan aklıdır. Artık dogma diye tarif ettiği gökten geldiği iddia edilen safsatalarla değil bilimsel verilerle hareket edecektir. Hatta Tanrıyı ameliyat masasına yatırmadan onun varlığına da inanmayacağını haykırmaktadır. Her şey insan içindir ve onun aklının tarif ettiği yaşam değerlidir. İşte bu zihniyete Allah en iyi bilendir demek yaşamınızı şekillendirdiğiniz şeyler vahiyden bağımsız olursa esfele safilin olarak kalırsınız demektir. Şirk içinde yaşarsınız ve bir pislik olursunuz demektir. İnsanın bilgisi yalnızca Rabbin ona takdir ettiği ilim kadardır demek ve bu ilmin vahiyle doğrulanarak anacak hayat bulacağını söylemek demektir. İşte o vakit insan aklı vahye tabi kılmak zorunda kalacaktır. Oysa hazperest toplumlar vahyi hevalarına uydurmak isterler. Onlara hevanızı terkedin ve pislik olmaktansa eşrefi mahlukat olmaya özen gösterin demek kendilerini dev aynasında görenlere hakaret olarak addedilecektir ve “arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevireceklerdir.”
Tevhid söylemimiz kimseyi rahatsız etmiyorsa biz o söylemin içini dolduramıyoruz demektir. Kur’an'da anlatılan peygamber kıssalarından anlıyoruz ki, her peygamber toplumunda dışlanmış, alaya alınmış, hicrete zorlanmış ya da öldürülmüş. Çok yumuşak huylu olarak tanıtılan İbrahim Peygamber ki küfrün karşısında çok net söylemlerde bulunarak tevhidi zulmün tam kalbine saplamıştır. Ateşe atılmak pahasına zalimin sarayında korkusuzluğunu ve korkulmaya layık olanın yalnızca Allah olduğunu yaşamıyla ıspatlamıştır. Söyleyin demiştir; “Siz Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a şirk koşmaktan korkmuyorsunuz da ben mi sizin ona şirk koştuğunuz şeylerden korkacağım? Söyleyin güvende olmaya kim daha layıktır?" (6/80,81) Evet, bizim tevhit söylemimiz İbrahim’in söylemi gibi bir etki doğurmuyorsa kuşkusuz İbrahim'in taşıdığı gibi mesajı taşıyamadığımızdandır.
Evet modern cahiliye bizi başkalaştırmak, aslımızdan uzaklaştırmak ve kendi çarklarında öğütmek için çağırmakta. Allah’ta bizi fıtratımıza dönmeye ve iman etmeye çağırmaktadır. Modern cahiliye bizi ateşe çağırmakta, Allah ise kurtuluşa… Modern cahiliye Allah varken yok gibi yaamaya, hiç tanımadığımız nesneleri ona şirk koşmaya, hevamıza kul olmaya ve Firavun, Belam, Karun gibilerine boyun eğerek köle gibi yaşamaya razı olmaya çağırmakta… Allah ise aziz ve çok bağışlayan kendisine davet etmektedir. İman edenler olarak biliriz ki modern cahiliyenin bizi davet ettiği şeyin ne dünyada ne de ahirette davete değer bir tarafı yoktur. Onun içindir ki Allah’tan başka ilah yoktur diyerek modern cahiliyenin tüm bağlarından kurtulduğumuzu, onlardan yüz çevirdiğimizi ve yüzümüzü her nerede olursak olalım yalnızca O’na çevirdiğimizi ilan ediyoruz demektir. O’ndan önceki tüm bağlılıklarımızı terkederek yalnızca O’na biat etiğimizi ve yalnızca O’nun hükmü ve vahyi dairesince hareket edeceğimizi ilan etmek demektir. Eğer biz bu ahdimize bağlı kalırsak çağımızın şahitleri olacağız anlamına gelir ki İbrahim ve diğer elçilerin mesajını günümüze layıkıyla taşıma şerefine sahip oluruz. O vakit “La ilahe İllallah” sözü hayatımızaki gerek yerini bulur. Ne mutlu verdiği ahde sadık kalanlara…