Türkiye`de ders müfredatı sömürge mantığına göre inşa edilmiştir
Sömürge ülkeleri, sömürdükleri ülkelerin/ulusların uyanmamaları için bir sürü dersi allayıp pullayıp okullarda öğretmeye çalışmakta, böylece bu körpecik beyinleri köreltip asıl yapılanı görmesini engellemeye çalışmaktadırlar.
Eğitim sezonunun açıldığı şu günlerde eğitim üzerine yazdığım yazıları devam etmek istiyorum. Belki ileride birilerinin işine yarar.
Benim dikkatimi çeken en önemli unsur, ders sayımızın oldukça (hatta abartılmış bir şekilde) fazla olmasıdır. Örneğin bir lisede haftalık 17, ortaokulda ise 14 farklı ders okutulmaktadır.
Bu ne ya...
Bunun adı eğitim mi
Yoksa bunun adı sadece o derslerin okutulduğunu göstermek mi
Bu kadar farklı ders okumaya çalışmak insanda bocalamaya neden olmaz mı
Çocuğun derslere ve o dersi okutan öğretmene karşı konstantrasyonunu bozmaz mı
Yani körpecik zihinlere bu kadar birbirinden farklı dersleri enjekte etmekle onları eğittiğimizi ve geleceğin ilim adamlarını yetiştirdiğimizi mi sanıyoruz
Hangi pedagog ve eğitimci bu ilkeleri ortaya koymuş...
Bütün bunlar sömürge mantığıdır. Sömürge ülkeleri, sömürdükleri ülkelerin/ulusların uyanmamaları için bir sürü dersi allayıp pullayıp okullarda öğretmeye çalışmakta, böylece bu körpecik beyinleri köreltip asıl yapılanı görmesini engellemeye çalışmaktadırlar.
Bu uyuşturulmuş beyinler, hayatlarının en verimli çağlarını (7-20 arası yıllarını) kendileri için hiç bir faydası olmayacak (sadece bir üst okul olan üniversiteyi kazanmalarını sağlayacak) lüzumsuz bilgileri öğrenmekle heba etmektedirler. Sonuçta bu eğitim kargaşasından başarılı bir şekilde çıkan kişiler (bu bir başarı mı yoksa tamamen yontulmak mı) üniversiteye girmeye hak kazanmaktadırlar. Üstelik 12 yıl boyunca okudukları bilgilerden sadece bir alanı seçerek onda uzmanlaşmakta ve 12 yıl boyunca okudukları diğer dersleri de unutmaktadırlar.
12 yıl boyunca okutulan derslerde öğreniliyor mu Yoksa uyuşturuluyor mu Onu da ayrıca tartışmakta fayda var. Örneğin 12 yıl boyunca İngilizce eğitimi verilmesine rağmen öğrenilen sadece bir kaç kelime... O bir kaç kelime için 12 yıl harcamaya gerek yok. Bir kaç saatte öğretebiliriz.
Öncelikle eğitimde asıl olan karşı tarafa bir şeyler öğretmektir, yoksa kitap adlarını ezberlemek değil. Bu kadar çok ders vermek çocukta bıkkınlığa ve yorgunluğa yol açtığı gibi konsantrasyon eksikliğine de neden olmaktadır. Bu konuyla ilgili yazımızı çocuklarımız öğrenmek istemiyor ve neden çok konuşuyorlar isimli makalemde değindim.
Eğitimde asıl olan bıkkınlığa yol açmadan bilgileri vermektir. Bunun için de öğrencilerin konsantrasyonunu maksimum düzeye çıkarmak gerekir. Ama 17 ayrı dersi bir haftada vermeye çalışmakla sadece kuru gürültü yapılır ve öğrenci bıkar..
.
Bunun yolu ders sayımızı azaltmaktır. Ders sayısı azaldığında öğrenci birçok ayrı dersle boğuşma ve onların sınavlarına/ödevlerine ayrı ayrı hazırlanma stresinden kurtulduğu gibi okul idareleri de her bir ders için ayrı idari işlem yapma yükünden kurtulur. Buradan arta kalan zaman asli derslerin saatlerinin artırılarak öğrencinin belli ders ve konulara yoğunluğunun kazanılması sağlanır.
Dersleri azaltılan ve belli derslerin saat sayısı artırılan öğrencilerin konsantrasyonu arttığı gibi, aynı öğretmenle daha fazla zaman geçirmeye başlarlar. Bu durum, öğretmen öğrenci yakınlaşmasını yükselttiği gibi, daha az öğrenci ile boğuşan öğretmenin öğrencilerini de yakından tanımasına neden olur.
Mevcut sistemde bir öğretmen birçok sınıfa ve birçok öğrenciye hitap ettiğinden yıl sonuna kadar onların isimlerini bile ezberleyememektedir. Eğitmeye çalıştığı kişilerin isimlerini bile ezberleyemeyen bir insan onlara nasıl faydalı olur. (Burada öğretmenleri eleştirmiyorum, sistemi eleştiriyorum. Yani bu sistemde öğretmen yüzlerce öğrenci ile muhatap olduğundan onların isimlerin ezberleyecek fırsat bile bulamıyor diyorum.) Ama sınıf sayısı azaltılmış ve ders sayısı artırılmış bir öğretmen öğrencisini daha yakından tanımaya başlar. Her birisinin istidadına göre bir yaklaşım sergilemeye başlar...
Ben ders sayısının azaltılmasından söz edince hemen herkes şu ders olmazsa olmaz, bu mutlaka okutulmalıdır gibi eleştiriler yöneltiyor. Halbuki bunun yerine alan okulları oluşturulmalıdır. Sözel, sayısal, fen, dini eğitim, mesleki eğitim, sanat ve spor eğitimi gibi. Bazıları diyecek ki zaten var. Bence sadece adı vardır. Başka bir yazımda onların eğitim sistemini de tartışmaya açacağım.
Alan okullarda kişinin seçtiği alana yönelik dersler verilir, diğer dersler sadece özet kabilinden verilmelidir. Ayrıca mevcut sistemde bile okutulan birçok dersin detaylarını vermenin mantığı nedir
Örneğin zaten ilköğretim 8. sınıfta inkılap tarihi verilirken 12 sınıfta aynı ders niye verilmektedir. O zaman 8. sınıfta bu ders kaldırılıp yerine daha faydalı bir ders konulmalı veya 12. sınıfa konulmamalıdır. Bu sistem eski döneme aitti. Lise zorunlu olmadığı dönemde devlet ideolojisini bocalamak için bu dersi koymuştu. Ama artık lise eğitimi de zorunlu olduğundan bunlara ne gerek var...
Her ders için bunları konuşabiliriz. Örneğin ilköğretimde okutulan fen, sosyal ve matematik dersi için de söylenecek birçok şey vardır. Bu dersler aslında o bilgiler konusunda genel bir bakış sunmaktadır. Lisede kimyacı ya da fizikçi olmayacak insanlar için bu dersleri bir daha koymanın ne mantığı vardır. Bunun yerine kimya, fizik, matematik alanları açılmalıdır. Matematikteki üst düzey bilgileri (Logaritma, polinomlar, parabol...) lise seviyesinde öğretmenin mantığı nedir Bu bilgiler, üst matematik olup, ancak bu alanda çalışanların bilmesi durumunda işine yaracak bilgileri kapsarken neden lisede verilmektedir. Hepimiz bunları öğrendik ama unuttuk. Çünkü hayatta bir pratiği yoktu. Bize bir şey kazandırmadı. O halde bu derslerin içeriğinin de azaltılması, lise öğrencisine bir şey kazandırmayan bilgilerin çıkartılıp müfredatın hafifletilmesi gerekir. Bunun yerine sayılar, denklemler, kümeler, geometrinin temel bilgileri gibi daha temel bilgiler verilip yoğunlaştırılsa matematik öğrenciler için kâbus olmaktan çıkacaktır. Çünkü konu azaldığından mevcut konulara daha çok yoğunlaşmış olacaklardır.
Bu yaklaşımı tek tek tüm dersler için yapabiliriz. Bizim yazımızın amacı tüm dersleri değerlendirmek değil sadece bir bakış açısı sunmak ve çarpıklığa dikkat çekmektir.
Ayrıca Milli Eğitim, YÖK’le anlaşarak tüm öğretmenlerine (özellikle ortaöğretim) yüksek lisans ve doktora zorunluğu getirmelidir. Bu durum öğretmenlerin niteliğini artırdığı gibi, derslere doktor veya profesörün girmesi öğrenci üzerinde de motive edici bir etki bırakır. Gelişmiş ülkelerde zaten üniversite ve lise hocası ayrımı yok. Bir üniversite hocası lisede de derslere girmektedir. Yani bu önerim hiç de zor değil... Sadece devletin altyapı kurması yeterlidir. Zaten öğretmenlerin birçok boş zamanı var. Bu boşluklarda alanları ile ilgili akademik kariyer yapmış olurlar. Öğretmenlerimiz tekrar öğrenci olurlar...
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki ders sayımız ve içeriğimiz çok fazla. Bunların azaltılması gerekir. Yani aslında tüm orta ve lise eğitiminin içeriğinin tamamen elden geçirilmesi gerekir. Keşke böyle bir çalışma yapılsa da biz de Milli Eğitime ücretsiz danışmanlık yapsak da insanlarımız kazansa... Çünkü makûs talihimizi ancak eğitimle düzeltebiliriz. Başka yolu yok. Ama mevcut eğitim sistemimizle değil ilim adamı yetişmesi, bir teknik eleman bile yetişmez... Gençlerimizi ve beyinlerimizi öldürüyoruz. Bu sömürge eğitim politikalarını terk edelim artık…
İbrahim Halil Er/Milli Gazete
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !