Üç `İkna Odası`
İşte Türkiye’de 80’li yılların sonu ile 90’lı yılların ortalarına kadar her alanda akidevi netliğe ulaşıp ciddi bir güç haline gelen tevhidi mücadele hattının, Kur’ani-Nebevi ilkelerden ziyade “maslahatlar”a vurgu yapmaya başlaması ve imha ve inşa edici, bağımsız, özgün bir mücadele hattı olmaktan uzaklaşıp, mevcut sistem içi muhafazakâr demokrat değişim sürecine eklemlenme yoluna girmesi bu “ikna odaları”nın eseri olmuştur.
Üç "İkna Odası"
Şükrü Hüseyinoğlu / Venhar Haber
İslam düşmanlığına dayalı 28 Şubat süreci ve sonrasında Müslümanlar üç "ikna odası"na muhatap oldu.
1- İslam düşmanı 28 Şubatçıların üniversite kapılarında kurdukları "ikna odaları".
2- Beş yıl süren 28 Şubat süreci sonrası, 2002 yılında ABD-AB ekseninde hareket edeceğine dair Batıya güvence vererek iktidara gelen Ak Parti yöneticilerinin, Türkiye'deki İslami çevrelerin desteğini almak üzere kimi çevrelerin öncüleriyle yaptıkları görüşmelerle özdeşleşen "ikna odaları".
3- Bu görüşmeler sonrası Ak Parti politikalarına destekçi ve giderek angaje olan öncülerin, kendileriyle birlikte hareket eden Müslümanları, cahiliye sisteminden akidevi ayrışma esaslı tevhidi mücadele çizgisinden koparıp, laik kapitalist sistem içi değişim sürecine destekçi ve taraftar kılmak üzere düzenledikleri seminerler, konferanslar, panellerle özdeşleşen "ikna odaları".
Bizatihi ABD-Siyonist işgal rejimi ortaklığında, dönemin Neo-Con politikalarının belirlendiği “American Instıtute” gibi küresel şer merkezlerinde planlanıp Ankara’daki kullanışlı generaller eliyle uygulamaya geçirildiği bilinen 28 Şubat süreci ve bu sürecin “ikna odaları” hepimizin malumu.
Rablerinin emrine ittiba ederek kamusal alana tesettürleriyle dahil olan kardeşlerimizi, Allah’ın emrine ittiba etmekle üniversite öğretimine devam etmek arasında tercihe zorlayan, “Ya bizim hevamıza tâbi olup bizim gibi giyineceksiniz, ya da üniversite öğretimini unutacaksınız” dayatmasına maruz bırakan çağdaş bir Engizisyon uygulamasıydı o ikna odaları.
Süreç sonrası bu hizmetine karşılık CHP’den milletvekili yapılarak ödüllendirilen dönemin İstanbul Üniversitesi rektör yardımcısı Nur Serter’in adıyla özdeşleşen bu Engizisyon uygulaması, daha sonraları birçok kitaba, romana, kısa-uzun metrajlı filme konu oldu.
Rablerinin emrini, hiçbir şeyle kıyaslamaya ve değiştirmeye yönelmemeyi akidelerinin mutlak bir gereği olarak algılamış ve benimsemiş olanlar ikna olmadı o meşum odalarda, “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz davamdan vazgeçmem” diyen Önderleri’nin (a.s.) güzel örnekliğine tâbi olarak.
İslam’ı bu berraklık ve netlikte anlamamış olanlar, Hacc Suresi 11. ayette Rabbimizin belirttiği gibi “sınırda kulluk yapma” durumunda olanlar, hayatı ahiret ekini eksenli mi, yoksa dünya ekini eksenli mi yaşamak konusunda kesin bir tercihe ulaşamamış olanlar ikna oluverdi ve diplomayı Rableriyle yaptıkları akitleşmenin pratik sonucuna tercih ettiler ne yazık ki.
Makalemizin konusu olan ikna odalarının ilki ve tabii ki tepeden inmeci, zorba, baskıcı ve doğrudan doğruya bir düşmanlığın sonucu olanıyla ilgili bu değinimizin ardından diğer ikna odalarını yorumlamaya geçebiliriz.
Öncelikle belirtmeliyiz ki bu “ikna odaları”, 28 Şubat’ınkilerin aksine hiç de dayatmacı, baskıcı bir nitelik taşımıyorlardı. Yine Müslümanların birtakım süreçlere ikna edilmesi üzerine kurulu olsa da, bu ikna odalarında samimi olarak gündem edilen temel husus, Müslümanların maslahatı idi.
İlk olarak İslami çevrelerin kimi öncüleri bu “maslahat eksenli” yaklaşım tarzına ikna edildi ve ardından da onlar ikna oldukları bu yaklaşım tarzı konusunda kendileriyle birlikte hareket eden Müslümanları iknaya koyuldu ve bu süreç sonunda ciddi bir netice de alınmış oldu.
İşte Türkiye’de 80’li yılların sonu ile 90’lı yılların ortalarına kadar her alanda akidevi netliğe ulaşıp ciddi bir güç haline gelen tevhidi mücadele hattının, Kur’ani-Nebevi ilkelerden ziyade “maslahatlar”a vurgu yapmaya başlaması ve imha ve inşa edici, bağımsız, özgün bir mücadele hattı olmaktan uzaklaşıp, mevcut sistem içi muhafazakâr demokrat değişim sürecine eklemlenme yoluna girmesi bu “ikna odaları”nın eseri olmuştur.
İşte Türkiye’de 80’li yılların sonu ile 90’lı yılların ortalarına kadar her alanda akidevi netliğe ulaşıp ciddi bir güç haline gelen tevhidi mücadele hattının, Kur’ani-Nebevi ilkelerden ziyade “maslahatlar”a vurgu yapmaya başlaması ve imha ve inşa edici, bağımsız, özgün bir mücadele hattı olmaktan uzaklaşıp, mevcut sistem içi muhafazakâr demokrat değişim sürecine eklemlenme yoluna girmesi bu “ikna odaları”nın eseri olmuştur.
Bu ikna sürecine kadar, cahiliye ile akidevi uzlaşmazlığa ve ilkesel olarak kesin ayrışmaya dayalı bir duruşu ve Allah’ın hükümlerinin hakimiyetinden başka bir hükümranlık ilişkisine hiçbir şart ve merhalede sıcak bakması düşünülemeyecek olan Müslümanların, gelinen noktada “laik sivil anayasa” talepçisi durumuna düşmeleri, sözünü ettiğimiz maslahat eksenli ikna sürecinin acı meyvelerinden biridir.
Biz, hamdolsun Rabbimize ki her üç "ikna odası"nın ifsadına da karşı durduk ve durmaya devam edeceğiz inşallah.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !