12-12-2012 10:55

Umut Davasında derin tezgâh

Uğur Mumcu’nun katili diye tutuklanan Yusuf Karakuş Umut davası operasyonundan 34 gün önce dağa kaldırılıp işkence ve ölüm tehditleri ile Mumcu cinayetini üstlenmeye zorlanmış...

Umut Davasında derin tezgâh

Akit; kamuoyunda Umut Davası olarak bilinen, gazeteci yazar Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy’un öldürülmesine ilişkin davanın tamamen tezgâhla açıldığına yönelik belgelere ulaştı.

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun faillerini yakalamak üzere başlatılan soruşturmada 6 Mayıs 2000 tarihinde gözaltına alınan sanık Yusuf Karakuş’un, Umut Operasyonu başlamadan 34 gün önce (3 Nisan 2000 tarihinde) önce dağa kaçırıldığı, yaklaşık bir ay gayri resmi olarak gözaltında tutulup ağır işkenceler uygulandığı ve ölümle tehdit edilerek sorguya çekildiği öğrenildi.

Karakuş: Otele Üç Kere Getirip Bana Senaryoyu Ezberlettiler

Yusuf Karakuş, baskılara dayanamayarak Uğur Mumcu’nun öldürülmesine yönelik senaryoyu kabul etmiş. Karakuş, Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yerde yer gösterilmesine götürülmeden önce bir grup emniyet görevlisinin kendisini araca bindirdiğini, Ankara’da gezdirildiğini hatırlatarak, “Önce kaldığım yer olarak bir otel tespit ettiler. Bu otele üç kere getirip bana ezberlettiler. Daha sonra buluşma yeri olarak bir cami belirlediler. Bu camiyi de bana öğrettiler. Ondan sonra da Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü sokağa götürüp sokağın konumunu, bomba konulan otonun bulunduğu yerleri, yanıltma için yapılacak işleri anlattılar” ifadelerini kullanmış.

34 Gün Sonra Operasyon Başlatıldı!

Yusuf Karakuş’un ezberletilen senaryonun ardından Umut operasyonu 6 Mayıs 2000 tarihinde başlatıldı ve Yusuf Karakuş, Selam Gazetesi’nin sahibi Hasan Kılıç, Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Tekin, Ankara Temsilcisi Talip Özçelik, Dağıtım Müdürü Abdulhamit Çelik ve Mehmet Şahin’in bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı ve tutuklandı.

TEZGÂHIN BELGELERİ!

‘Umut operasyonu’nun başlamasına sebep olan Yusuf Karakuş’un, soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş’e 16 Haziran 2000 tarihinde verdiği o ifadeler:

“Ya Kabul Edeceksin ya da Öleceksin”

“3 Nisan 2000 tarihinde pazarda çorap satıyordum. Bu pazar, semt pazarıdır. Yeşilpınar pazarı olarak bilinir. Benim evim de bunun yakınındadır. Pazarda tezgâhta çorap satarken 6-7 kişi kadar polis memuru benim yanıma geldiler, benim kolumu tuttu. Ben onlara ‘Ne oluyor? Siz kimsiniz?’ diye söyledim. Esnaf da müdahale etmeye kalkışınca, ‘Biz polisiz’ diye söylediler. Ellerinde telsiz ve silah yoktu. Müdahale eden esnafı tanımıyorum. Çünkü ben her hafta değişik pazara çıkıyorum. Bu nedenle isim veremiyorum. Beni Uno marka bir taksiye bindirerek gözlerimi bağladılar. Daha sonra minibüse aktarıldım. Orada bana ‘Yusuf anlat’ dediler, ben de ‘Ne anlatayım’ dedim. (…) ‘Uğur Mumcu’nun öldürülmesini anlat’ diye söylediler. ‘Uğur Mumcu’yu ben yaptım desem kargalar güler, çünkü bu olay ile herhangi bir ilişkim yoktur’ dedim. Bunun üzerine ‘Elimizde belge var’ dediler, ‘Biz derin devletiz, biz her şeyi biliyoruz (…) Mumcu’yu kabul etmekten başka çaren yoktur, ya kabul edeceksin ya da öleceksin’ diye söylediler. Ben onlara ‘Siz dökümanı yazın, ben de altını imzalarım’ dedim. Bana kelime kelime olayın nasıl olduğunu söylediler ve ezberlettirdiler. Benden isim istediler.”

“İsimler Verdiler”

“Ben de yakın arkadaşlarım olarak bildiğim cezaevinde birlikte kaldığımız kişilerin isimlerini verdim. Muzaffer Aydın ve Fatih Aydın’dır. Bu şahısların ellerindeki belgelerde Hasan Kılıç, Mehmet Şahin, Abdulhamit Çelik, Mehmet Ali Tekin’in olduğunu bana söylediler. ‘Abdulhamit Çelik’i biz iyi biliriz (…) Uğur Mumcu olayını kabul etmekle sen devlete hizmet edeceksin, biz de seni ilk mahkemede dışarı çıkaracağız’ dediler.”

“Emniyet’te Değil, Evde İfade Aldılar”

“Uğur Mumcu olayını bana şöyle anlattılar: ‘Sen buradan Abdulhamit Çelik’le Ankara’ya gideceksin. Yanında İranlı da bulunacak. Bu olayda yer al, ama nasıl olursa yer al’ dediler. Ben olayda gözcülüğü kabul ettim. Gözcü olarak beni yazdılar. Ben ifade verirken İstanbul’da beni kasede aldılar. Kasete emniyette alınmadı. İfade alınan yer bir evdi, bir çekyat vardı ve ellerim de kelepçeli idi. Böylece banta aldılar. Daha sonra başka bir araba ile götürdüler. Gözlerim bağlı idi, emniyete yaklaştığımızda gözlerim açıldı ve ben çevremdekilerin polis olduğunu anladım. Orada ifadem alındı. Daha sonra Ankara’ya gönderildim. Ben Uğur Mumcu olayına kesinlikle katılmadım. Camide buluşmamız, otele gitmemiz, daha sonra olay yerine gitmemiz tamamen polislerin anlattığı şekilde olmuştur. Keşif sırasında da bana söyledikleri gibi anlattım. Benim Uğur Mumcu olayıyla ile hiçbir ilgim yoktur. Bu beyanlarımı mahkeme huzurunda da anlatacağım.”

“Issız Bir Yerdeki Bilmediğim Eve Götürdüler. Buranın Dağ Başı Olduğunu Söylediler”

Yusuf Karakuş, 8 Eylül 2000 tarihinde Ankara 2. No’lu DGM’de yaptığı açıklamada, kendisine ezberletilen senaryoyu şöyle anlatıyor:

“3 Nisan 2000 tarihinde pazarlamacılık yaparken bir grup sivil polis gelerek beni yakaladılar. Zorla araca bindirilerek ıssız bir yerdeki bilmediğim eve götürdüler. Buranın dağ başı olduğunu, hiç kimsenin yardımıma gelemeyeceğini, istedikleri her şeyi bana yapabileceklerini söylediler. İlk önce gazeteci yazar Uğur Mumcu’yu benim öldürdüğümü, her şeyi bildiklerini söyleyerek olayı kabul etmemi istediler.”

“Öldürüleceğime İnanmaya Başladım”

“Dağ başında olduğumuzu öne sürerek bana ağır işkenceler uyguladılar, sonuçta ben direncimi kaybettim. Öldürüleceğime inanmaya başladım. Uğur Mumcu’nun öldürülmesi dahil her olayı kabul edebileceğimi söyledim. Bu beyanımı alırlarken beni itirafçı konumuna sokabileceklerini de söylemişlerdi. Böylece gerçekte ben 3 Nisan 2000 tarihinde yakalandım. Oysa resmi kayıtlarda 6 Mayıs 2000 tarihinde yakalandığım görülmektedir. Yaklaşık bir ay gayri resmi olarak gözaltında tutulup sorguya çekildim.”

“Teslim Olduğum Şeklinde Senaryo Düzenleyip Evrak Tanzim Etmeye Çalıştılar”

“Benden olayları kabul edeceğimi öğrenmeleri üzerine beni İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler. Burada İranlı bir şahsın kaçırılması olayı ile ilgili başka arkadaşlarım da vardı. Önce benim emniyete kendiliğimden gelip teslim olduğum şeklinde senaryo düzenleyip evrak tanzim etmeye çalıştılar. Sorguyu yapan görevliler bunu üstlerine teklif ettiklerinde üstteki kişiler sakıncalı görecekler ki, kabul etmediler. Bizlere yapılan bu kötü muamelenin altında başarı sağlayıp başarıdan çıkar ummak isteyen emniyet görevlileri vardır. Mesleklerinde yükselmek için bizleri basamak olarak kullanmak istemişlerdir.

Daha sonra Ankara’dan gelen emir üzerine bizi Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne getirdiler. Burada da aynı yöntemleri uygulayıp itirafçı olarak yönlendirmeye çalıştılar. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde yaşadığım komedi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde yaşadıklarımla aynıdır.”

“Buluşma Yeri Olarak Bir Cami Belirlediler”

“Daha sonra Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yerde yer gösterilmesine götürülmeden önce bir grup emniyet görevlisi beni araca bindirdi. Ankara’da gezdirdiler. Önce kaldığım yer olarak bir otel tespit ettiler. Bu otele üç kere getirip bana ezberlettiler. Daha sonra buluşma yeri olarak bir cami belirlediler. Bu camiyi de bana öğrettiler. Ondan sonra da Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü sokağa götürüp sokağın konumunu, bomba konulan otonun bulunduğu yerleri, yanıltma için yapılacak işleri anlattılar. Ondan sonra ben Cumhuriyet Savcısı’nın huzurunda yer gösterme yapmak üzere Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü sokağa götürüldüm, gerekli işlemler yapıldı. Kameralara görüntülerimiz alındı.”

(Kaynak: Kenan Kıran/Yeni Akit)

YORUMLAR
  • murat   17-12-2012 23:51

    yusuf karakuşun önceki cinayetlerinden akitin haberi var ama..