Bünyamin ZERAN

22 Aralık 2009

UZUN BİR YOLCULUĞUN İMGELERİ

Uzun bir yolculuğa çıkmadan önce yolun uzunluğunu fark etmek lazım. Şayet insan çıkacağı yolun uzunluğunu bilirse azığını ona göre dengeli kullanmayı, ne zaman mola verip ve ne zaman devam edeceğini kestirebilir. Bazılarımız yolu hor kullanır bazılarımız yol arkadaşlarını, kimileri ise o yolda kendilerini hor kullanır. Vasat bir insan olmak vasat bir toplum olmayı doğurur oysa. Vasat yani dengeli. Dengelerini ilkelerinden alan bir toplum. Acaba kaçımız uzun bir yolculuğun yolcusu olduğumuzu fark edebiliyoruz? Yoksa yolcu oluşumuzun farkında değil miyiz? Hayatımızın istasyonları var mı? Şöyle bir durup mola verdiğimiz kendimizi yenilediğimiz ve kendimize kuşbaşı baktığımız istasyonlarımız! Ama pardon daha yolcu olup olmadığımızı bile fark edip fark edemediğimizi sorguluyorduk!

İnsan doğduğunda çıplak doğuyor. Yalın ve sade. Hiçbir şey düşünmüyor, bilmiyor ve anlamlandırmıyor. Ama zamanla hayata tutunmaya başlıyor. Yaşadığı aile, sosyal çevre, okuması için önüne konulan kitaplar, tabiat ona düşünmesini akletmesini söylüyor. Yaşamında gördüğü her bir kare ona yolculuğunu işaret ediyor. Kalple görme, kalple düşünebilme hikmetine erenler yolculuğunu fark edebiliyorlar. Ama fark etmek tek başına yetmiyor. Fark etmek henüz yolun başı. Artık uzunca bir yol sizi bekliyor. Yol bazen çok sıcak tahammül edilmeyecek kadar, bazen çok yağmurlu ve karlı bazen olabildiğince soğuk kimi zamansa serin ve rüzgarlı. Kimi yerlerden geçerken dinleneceğiniz bir ağaç gölgesi bile yok, bir yudum alacağınız çeşme yok azığınızdaki suyla idare edeceksiniz. Eğer İsmet Özel gibi mataranızdaki suya tuz ekledinizse tüm gemileri yaktınız demektir geriye dönecek imkanınız da yok. Belli ki yolculuk uzun olduğu kadar sıkıntılı da olacak. Böylesi bir yolculuğa çıkmak için bir gerekçeniz var mı? Yola çıkmanız gerektiğine karar verdiyseniz mutlaka bir gerekçenizde vardır.

Yola çıkarken kısa sürede elde edebileceğiniz bir fayda yok ve diyebilirim ki kısa sürede vazgeçmeniz gereken o kadar çok en sevdiğiniz şeyler var ki. Belli ki yolculuk sizden kurbanda istiyor. Yol sizi çağırırken diyor ki İsmailleriniz varsa eğer, hepsini kurban sunun. İşin en zor kısmı da bu. Yolculuğa çıkmak gerektiğini fark ettiniz ama yolculuk şartları da yolun henüz başında çok net bir şekilde elinizde kayıtlı. Ya Velid Bin Muğire olacaksınız ya da Firavun’un büyücüleri. Zor bir seçim değil mi? Hani bu yolculuk kısa bir sürede biteceğinden emin olduğunuz bir yolculuk olsaydı belki yola çıkmak daha kolay olacaktı. Ne var ki yolun ne kadar süreceğine de siz karar veremiyorsunuz. Bu yolculukta yola çıkıp çıkmama noktasında etken ondan sonrasında ise edilgensiniz. Kiminiz yolculuğa çıkmadan önce pazarlığa tutuşuyor; oğlum, kızım, eşim, servetim diyor, yolun sahibi ise unut onları diyor. Kimileri, kariyerim, krallığım, itibarım diyor, yolun sahibi yine unut diyor. Kendinden vazgeçmiş bir şekilde çıkacaksın yola diyor. Kendinden vazgeçerek çıkacaksın ki yola, tüm konsantreni yola verebilesin. Pazarlıkta tutmadı ve giderek seçim yapma süresi de azalıyor! Süre azalıyor çünkü yolculuğun şartlarından biri ve en önemlisi yolculuğa çıkmayı fark ettiğin an kendini bir an önce yola koyacaksın aksi takdirde yavaş davranır pazarlığa tutuşursan yolun dışında kalırsın. Tüm yollar kapandı önünde tek yol var seçimini bir an önce sonlandırmalısın yoksa binlerce yol önüne açılacak ve sen en doğru yolu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaksın. Zihin karmakarışık; bir yanda hemen yanı başında duyumsadığın, hissettiğin, yaşadığın İsmailler var diğer yanda uzunca bir yolculuğun ardından gelecek bir ödül. Yaşadığın duygu Kaf dağını aşıp Zümrüt-ü Anka kuşuna ulaşmak duygusu.

Bu yolculuk herhangi bir sayıya bağlı değil. Tek başına bir ümmet olarak da yola devam edebilirsiniz, Kızıl denizi yarıp ortasından geçmesini sağlayacağınız bir kavimle de yolculuk yapabilirsiniz. Yola çıktığınız insanlarla kaynaşmak zorundasınız. Birbirinizi yolun sahibi adına sevmeniz, yolun sahibi adına derdinizle dertlenmeniz gerek. Birbirinize kasıtlı bir şekilde zarar vermeniz ebediyen yasak ve yolun dışına atılmanız için önemli bir gerekçe. Çünkü bu yolculukta tüm sıkıntıları birlikte göğüsleyeceksiniz. Bir birinize sırrınızı açacak, bir birinize hayatlarınızı emanet edeceksiniz. Evinizi, çocuklarınızı, namusunuzu her şeyinizi emanet edeceksiniz. Birbirinize kazık atamazsınız. Kendi nefsinizden önce kardeşinizin canı size değerli olacak. Eğer yolun sahibinin arzu ettiği ilkelerle yola devam ederseniz tüm bunlar mümkün. Ama yolun sahibinin kurallarının haricinde azıcıkta kendi arzularınızdan yola bir şey katacak olursanız yol anında değişecek ve yukarda sayılanlar mümkün olmayacak. Güvensiz, bereketsiz beyhude bir yolculuğa dönüşecek. Bakın yol devam ediyor değişen sadece yola dair sizin kattıklarınız.

Hayat, aslında bir sona doğru giden yolculuklardan ibaret. Eğer yolculuğun seyrine doğru karar verebilirseniz yolunuz kıymetli ve güzel. Ama yolculuğu ve seyrini belirleyen arzularınız ve bu dünyaya dair kaygılarınızsa yolculuk içerikten yoksun, bereketsiz ve sonuçsuz. Hayra olan yolculuğu tercih etmişsek yolun sahibine teslim olmaktan başka çare yok. Öyle bir teslimiyet ki büyük bir aşkla ve çıkarsız. Bu yolculuk, başta ruhsal donanım gerektirir ve sonra da zihinsel donanım. Yani bir bütün halinde teslimiyet gerektirir. Ruh başka telden zihin başka telden çalıp söylemez. Usta şair İsmet Özel’in “Mataramdaki Tuzlu Su” şiirinde söylediği gibi söyleyip uzun bir yolculuğa çıkmak lazım. Ne dersiniz bu yol çıkılmaya değmeyecek bir yol mu?

“Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
askerken kantinden satın aldığım cep aynası
bazı geceler çıkarken
uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta
gibi lükslerim de burada kalacak
siparişi yargıcılar tarafından verilmiş
bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.”