Yavuz Bahadıroğlu, `siyaseten katl`i akladı!
Bahadıroğlu, bugünkü Yeni Akit`te yayınlanan `Kanuni, oğlu Mustafa’yı neden öldürttü?` başlıklı yazısında, `Devletin birliği-dirliği uğruna kardeşlerini ve hatta oğullarını feda eden (Fatih Kanunnamesi) Osmanlı padişahları`, `Kardeşlerini, bazen oğullarını katlettirdikleri için onları suçlamak yerine anlamaya çalışmak lâzımdır` gibi ifadelerle de Osmanlı`nın siyaseten katl politikasını temize çıkarmaya çalıştı.
İslam ve Hayat
Türkiye'de, Osmanlı'nın her şeyine karşı ve kendisini Osmanlı düşmanı olarak tanımlayanlar olduğu gibi, Osmanlı'nın olumlu yanlarını savunmakla yetinmeyip, Osmanlı'yı ideal bir model olarak algılayan ve kendisini "Osmanlıcılık"la tanımlayanlar da bulunuyor. Toplumun çoğunluğunun bu konuda bu iki uçta olduğunu söylemek haksızlık olmaz ne yazık ki.
İkinci uçta bulunanlardan biri de özellikle Osmanlı dönemini konu alan tarihi romanlarıyla tanınan ve şimdilerde Yeni Akit gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta olan Yavuz Bahadıroğlu.
Bahadıroğlu, bugünkü Yeni Akit'te yayınlanan "Kanuni, oğlu Mustafa’yı neden öldürttü?" başlıklı yazısında, oğlunu saltanat kavgası çıkmasın diye öldürten Kanuni'yi de, Yavuz Selim'in annesi olan Hürrem Sultan'ın bu olaydaki rolünü de çeşitli gerekçeler öne sürerek savunduğu gibi, "Devletin birliği-dirliği uğruna kardeşlerini ve hatta oğullarını feda eden (Fatih Kanunnamesi) Osmanlı padişahları", "Kardeşlerini, bazen oğullarını katlettirdikleri için onları suçlamak yerine anlamaya çalışmak lâzımdır" gibi ifadelerle de Osmanlı'nın siyaseten katl politikasını temize çıkarmaya çalıştı.
Bahadıroğlu'nun bu ibretlik yazısı şöyle:
Kanuni, oğlu Mustafa’yı neden öldürttü?
Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit
Tarihçinin görevi teşhis ve tespittir. Yargılamayı Allah yapar. Herhangi bir kişi hakkındaki en yanılmaz hükmü sadece Allah verir...
Bu bakımdan padişahların, sadrazamların, vezirlerin ve hepimizin hesap vermemiz kaçınılmazdır. Günah işleyen padişah bile olsa bunun sonuçlarına katlanacaktır.Bir nokta daha: Tarihçi, tarihin (ve tarihi şahsiyetlerin) ne avukatı, ne yargıcı, ne de cellâdıdır.
Bu girizgâhtan sonra, diyeceğim şu ki, Şehzade Mustafa’nın katlinde gerçi Hürrem Sultan’la Sadrazam Damat Rüstem Paşa’nın parmağı var, ama Şehzade’nin bazı yanlış davranışlarının da bunda büyük payı olduğu kesin.
Şehzade öyle şeyler yapmış ki, babası (Kanuni), tahtı üvey kardeşlerinden (Bayezid, Cihangir ve Selim) kapmak için, Şehzade Mustafa’nın bir isyan hazırlığında olduğuna, hatta bunun için İran Şahı Tahmasb’la gizli ittifak kurduğuna inanmış.
Sonuçta bu inancını pekiştiren delilleri dönemin Şeyhülislamı Ebussuud Efendi’ye aktardı ve ondan “idam” fetvası istedi. Şehzade Mustafa, bu fetva ile idam edildi. Şehzade Mustafa’nın idamı yüksek mahkeme kararıyla gerçekleştiği için, bundan ne Kanuni’yi ne de Hürrem Sultan’ı sorumlu tutmamak gerekiyor.
Hürrem Sultan elbette kumasının (Şehzade Mustafa’nın annesi Mahidevran Sultan) oğlu yerine kendi oğlu Selim’in padişah olmasını istiyordu. Çünkü Selim ancak padişah olursa hayatta kalabilecekti. Hangi anne evlâdını hayatta tutmak için mücadele etmez?Şimdi söyler misiniz lütfen: Oğlunu hayatta tutmaya çalıştığı için hangi anne suçlanabilir? Ama Hürrem Sultan insafsızca suçlanmış, Kanuni’yi etkilediği için “Cadı Kadın” ilân edilmiştir.
Oysa her kadın kocasını etkilemeye çalışır. Kuşkusuz o da etkilemeye çalışmıştır. Zaman zaman etkilemiştir de... Ancak bunun bir sınırı vardır: O da “devlet menfaati”dir. Devletin birliği-dirliği uğruna kardeşlerini ve hatta oğullarını feda eden (Fatih Kanunnamesi) Osmanlı padişahları, kadın sözüyle devleti tehlikeye atabilirler mi?
Osmanlı’da devlet “din” gibi algılandığından (devletin zayıflaması dinin zayıflaması olarak değerlendirilirdi), dine “kadın uğruna” zarar verebilirler mi?
Yavuz Padişah’ın sözlerini hatırlayalım:“Ben bu saltanatı, ümmete hizmet içün pederumun elinden aldum ve ıslâh-ı âlem (insanların ıslahı ile mutluluğu) uğruna birader ve biraderzadelerimi (kardeşlerimi ve çocuklarını) feda eyledum...
“Ben uykularımı, rahat ve huzurumu terk ile din-i mübînin te’yidine uğraşıyorum. Eğer İslâm’ı ihyâ etmek (geliştirmek, hayata geçirmek, yaşamak ve yaşatmak) maksudunuz (isteğiniz, niyetiniz) değilse, benum de nefs-ül emirde (işin gerçeği) saltanata kat’a hevesum yoktur.”
Kardeşlerini, bazen oğullarını katlettirdikleri için onları suçlamak yerine anlamaya çalışmak lâzımdır.
Eğer “Veliaht” gözüyle bakılan Şehzade Mustafa Bey, bundan fazlasıyla etkilenip, “Babam kocadı, dedem Selim Han’ın yaptığı gibi yapıp yerine geçme vakti geldi” türünden, Safevi Şahı Tahmasb’a mektuplar yazmasaydı ve bunlar bir şekilde Kanuni’nin eline geçmeseydi, Hürrem Sultan’ın oğlunu tahta geçirme çabası sonuçsuz kalabilirdi.
Şehzade Mustafa bunları yapmakla da kalmadı, valilik yaptığı Amasya’da kendi adına “tuğra” da çektirdi...
Osmanlı’da yalnızca padişahların tuğrası olur. Tuğra, sadece bir “imza” değil, aynı zamanda gücün, yani saltanatın da sembolüdür.
Bu yüzden hiçbir şehzade ya da sadrazam, kendine tuğra çektiremez...
Bunu göze almak, padişaha rakip olmak anlamına gelir ve ölümü göze almakla eşdeğer sayılır.
Şehzade Mustafa, kim bilir hangi dürtü ile (belki de çevresinin teşviki olmuştur) böyle bir işe girişmiş, Padişah babasına rakip olarak ortaya çıkmıştır.
Bu durumda Kanuni açısından iki yol kalmaktadır: Ya iki başlı, iki parçaya bölünmüş, dolayısıyla zayıf düşmüş bir devlete razı olacak (ki o takdirde de kardeşler birbirlerine saldıracağı için yine iç savaş kaçınılmazdır), ya da saltanat iddia edeni (oğlu bile olsa) “izale” edecektir (öldürecektir).
Bölünme-parçalanma ihtimalini hiçbir padişah göze alamayacağından dolayı, geriye kala kala ikinci şık kalıyor...
Kanuni de çaresizlik içinde ikinci şıkkı seçti ve ağlaya ağlaya oğlunun idam hükmünü imzaladı.
Gelecek yazımızda olayın detayına inelim...
-
Muradi 30-01-2011 00:58
Şehzade katli Osmanlılarda bir cahiliyye adeti olarak uzun yıllar devam etmitir.İslamı saltanattan ayıramayan Bahadıroğlu gibi yazarlar bu gibi gayri islami adetleri savunmak için İslamı da çarpıtmayı göze alırlar.Çünkü aldıkları dini eğitim tevhide değil muhafazakarlığa, tasavvufa,nurculuğa vs. dayalıdır.Bu anlayışlar ise saltanat sistemlerine köklü eleştiriler getirmekten uzaktırlar.