11-07-2012 07:39

Yeni mabet: CERN

Bilim yaratılışın `nasıl`ına dair bitmez tükenmez bir cevap arayışıdır. Bu nasıla verilecek cevap hiçbir zaman `niçin yaratıldık` sorusunun cevabı değildir. Bilim belki `nasıl`a dair cevaplar üretebilir ama `niçin` gibi varoluşsal bir arayışın cevabını veremeyecektir. Bu durumda bizzat bilim çevrelerinin `nasıl`dan yola çıkıp `niçin`e dair soruları örtbas etmeleri, bir tür dini iddiada bulunuyorlar demektir.

Yeni mabet: CERN

Yeni mabet: CERN 

Akif Emre / Yeni Şafak

'Higgs bozon'un gerçek olma ihtimali açıklaması, daha yakın zamandaki CERN denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bilime adeta 'iman edenler' için inanç tazelemesi oldu. Henüz kesin olmamakla beraber teoride higgs bozonu denilen atom altı parçacık özelliklerini doğrulayan maddenin bulunduğunu açıklayan bilim adamları, bu gelişmeyi big bang teorisinin de doğrulanması olarak sunuyor.

Girişte 'iman etmek' gibi teolojik vurguyu özellikle öne çıkardım. Çünkü son derece üst düzey bilimsel teorik tartışma olmaktan çıktı ve adeta teolojik bir tartışmanın bir tarafı haline getirildi. Teorik bir çalışma popülerleştirilirken pozitivizmden beslenen bilim adeta dinin yerini alıyor, -daha sonra bu yumuşatılsa da- yoktan var olma gibi insanlığın en temel sorusuyla ilişkilendiriliyor. Tanrıyı devre dışı bırakan ve yoktan var olma fikrini, inancını reddeden bir yorumun tartışmasız bilimsel kanıtı olarak sunulmaktadır.

Atom altı parçacıklara dair geliştirilen teoriler sadece fiziğin alanı olmakla sınırlı değil. Kuantum fiziğinden itibaren daha geniş anlamda doğa felsefesinin, kozmoloji tartışmalarının alanına giren, metafizikten kopamayacak olan birçok ontolojik soruyla birlikte ele alınmadan medyatik olarak kullanılan 'tanrı parçacığı' adlandırmasını kavramak mümkün olmayabilir.

Bilimsel tanımlaması ne olursa olsun bilim çevrelerinin tartışma ve buluşlarının popülerleştirilirken 19. yüzyıldan kalma pozitivist imalar, göndermelerle yüklü olması tesadüf değil. Bu refleks dinin yerine bilimi ikame eder; Tanrıyı, yaratıcıyı evrenin, varoluşun açıklanmasında devreden çıkaran, aklın ve bilimin işlevini mutlaklaştıran yaklaşımın adeta dini bir inanca dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Özellikle Türkçede kullanılan kavramlar ya da empoze edilen düşünme biçimi bile, bilimsel açıklamalar (burada ilim-bilim ayrımına dair kavram farklılaşmasına girmeden, bilimden de pozitif bilimi kasdettiğimi belirtmeliyim) bir inanç haline getirilirken aslında insanların düşünmeyi bilmediklerini gösteriyor. Söz gelimi 'evrim teorisine inanıyorum' ifadesi en materyalist düşünce sahibini bile rahatsız etmiyor! Bir bilimsel teorinin inanç konusu olamayacağına, kendi içinde çelişkiye düşme pahasına itiraz edilmez. Oysa bir teorinin doğru olup olamadığı, ispatlanıp ispatlanamadığı söz konusu olabilir.

Büyük patlamanın mini ölçekte denemesi de evrenin oluşumuna dair bir teorinin sınanmasından başka nedir? Yani evrenin nasıl oluşmuş olabileceğine dair bir teoriden bahsediyoruz.

Din ve bilim arasındaki ilişkide, Hıristiyanlık tarihinde son derece çatışmacı sahnelere tanık olunmuştur. Bilim ne diyorsa İslam, tümünü onaylıyor mantığıyla hareket neden muhafazakar düşünce sahipleri de bu konularda çoğunlukla Katolik Kilisesi'nin etkisi altında kalmışlardır. Bilimsel bir tezi, teoriyi kabul edip etmemeyi, Allah'ın varlığına, dinin doğruluğuna bir kanıt olarak algılayan, temelde pozitivizme pirim veren bir yaklaşımın da dini olduğu söylenemez. Tek tek bulguların kimi hikmetleri açıklaması başka; dinin hükmünün doğruluğunu, geçerliliğini ispatlamak, ikna olmak için insan aklı ile sınırlı, denenebilir gerçekliği referans almak başka bir şeydir.

Bilim felsefesinin derin tartışmaları bir yana, İslam kozmoloji öğretilerine baktığımızda onların da özellikle Yunan felsefesinin etkisiyle kimi açıklama ve modellemelerde yanıldığı ama genel çizgileri itibariyle hikmeti araştırmaya daima açık oldukları görülür. Kaldı ki kozmolojik tartışmalardaki tezler de bir inanç konusu haline getirilmemiştir.

Burada temel soru şudur: Modern bilim ya da insan aklı yaratılış sorununun hangi boyutuna cevap verebilir?

Bilim yaratılışın 'nasıl'ına dair bitmez tükenmez bir cevap arayışıdır. Bu nasıla verilecek cevap hiçbir zaman 'niçin yaratıldık' sorusunun cevabı değildir. Bilim belki 'nasıl'a dair cevaplar üretebilir ama 'niçin' gibi varoluşsal bir arayışın cevabını veremeyecektir.

Bu durumda bizzat bilim çevrelerinin 'nasıl'dan yola çıkıp 'niçin'e dair soruları örtbas etmeleri, bir tür dini iddiada bulunuyorlar demektir. Oysa 'niçin' sorusunun sorulduğu yerde yaratıcı inancı devreye girer.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !