Yeni Şafak yazarından ibretlik yazı: Dayatılan Batıcılığa karşı damıtılan Batıcılıkta anlaştık
Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy dün ibretlik bir yazı kaleme aldı. `Türkiye`de herkes herkesle anlaşmış, dayatılan Batıcılıktan damıtılan Batıcılığa gönüllü geçiş tamamlanmıştır` ifadelerini kullanan Aksoy, seçim sürecinde partilerin Güney Kore modelini örnek alacakları vaadlerini de bu çerçevede değerlendiriyor ve Kore modeli denen şeyin gönüllü Amerikan sömürü olmanın örtülü biçimi olduğunu dile getiriyor. İşte o ibretlik yazı:
Aydın Doğan Koreli kovboyları tanımaz...
Faruk Aksoy / Yeni Şafak
24 Haziran seçimlerine dair en önemli başlık nedir?” diye sorulsa, “Aydın Doğan’ın medyadan çekilmesidir” derim.
Aydın Doğan’ı ve temsil ettiği değerleri tartışırken aslında Cumhuriyet devrimlerini ve o devrimlerin kültürle, gelenekle olan çatışmasını tartışmış oluruz, iddia edildiği gibi Aydın Doğan’ın medya yoluyla elde ettiği maddi kazanımlar, bu tartışmanın özünü belirlemez, hatta gölgeler.
Doğan Hızlan gibi bir adam sırf patronun menfaatleri için yazı yazmaz, o sergi, bu açılış, o bienal, bu konser dolaşıp durmaz, Ertuğrul Özkök gibi bir adam sabah akşam, “Bizim patron daha çok nasıl kazanır?” diye kafa patlatmaz.
Bu adamlar, Atina demokrasisinden Roma hukukuna, Magna Carta’dan Fransız İhtilali’ne, Rönesans’tan Reforma kadar bir bütün olarak, Batı’da olgunlaşan ve insan hayatını belirleyen değerleri benimsemiş adamlardır, sanatı, felsefeyi ve dini, Batı’da gelişen tartışma yöntemleriyle anlamış ve kendi ülkelerine uyarlamaya çalışmış adamlardır, daha da önemlisi özgür tartışmanın sadece Batı’da yapılabileceğini kabul etmiş adamlardır.
Bunları bir sorun olarak işaretlemiyorum, zaten Türkiye’de esas tartışma da bitmiştir bence.
Türkiye’de, herkes herkesle anlaşmıştır, Türkiye’de dayatılan Batıcılıktan, damıtılan Batıcılığa gönüllü geçiş tamamlanmıştır, kim ne derse desin, Aydın Doğan da, bu uzlaşının en büyük mimarıdır.
Enteresan şeyler oluyor…
Seçimlere gidiyoruz ve Türkiye’de ilk kez, bütün siyasetçiler Güney Kore’den bahsediyorlar, bu tesadüf müdür sizce?
Kore modeline dayalı kalkınma planları uygulayacaklarını, markalar yaratacaklarını söylüyorlar, bu gerçekten tesadüf müdür?
Bence değildir…
Kore demek, anlaşmak demektir, Kore demek sisteme dahil olmak demektir, Kore demek uzlaşmak demektir, Kore demek yaptığın şeyi Amerika’ya beğendirmek demektir, Kore demek dünya vitrinine sürdüğün BTS adlı müzik grubuna en az Amerikan bayrağı kadar ünlü Marilyn Monroe’lu atletler giydirmek demektir, Kore demek, sorgusuz sualsiz Korece’yi, Amerikan kültürünün hizmetine sunmak demektir.
Kore demek bunların hepsi demektir…
Türkiye, Koreleşmeyi, Korelileşmeyi kabul etmiştir, Türkiye, Kore gibi olmak için çalışacağını beyan etmiştir, bunu iktidarıyla, muhalefetiyle yapmıştır, büyük uzlaşı için tek şartının “refah düzeyinin artırılması” olduğu notunu da düşmüştür, Türkiye’nin, küresel sistemden “zenginleşme dışında” dişe dokunur bir talebi olmamıştır, bana kalırsa yeni dönem için ara yol bulunmuştur.
Gönüllü temsilcilik modeli uygulanacak, sen dayatmayacaksın da, ben gönüllü olarak sana dönüşeceğim, buna da A.R.M.Y. kardeşliği diyeceğiz, büyük patronu endişelendirecek mahremimiz kalmayacak, birbirimizin içini dışını, her şeyini bileceğiz, savunmasızlığımız iyi insanlar olmamız için en büyük güvencemiz olacak.
Olanı biteni bir yıkım, bir mağlubiyet hissiyle karşılamıyorum artık, sorun olarak görmüyorum, çünkü kandırmak zorunda olduğum kitleler yok önümde, nereye doğru sürüklendiğimi biliyorum, kendi çocuklarıma hikayemi anlatmaktan acizim, benim farkım sürüklenirken kendi isteğimle koşmadığımı anlayacak kadar düşünebilmem… Hepsi bu, başka da bir numara yok zaten.
Tekrar medya işine dönersek…
“Doğu aracılığı ile Batılılaştırma” uyarımı hafife almayın, Amerika, kültür distribütörlüğü için gönüllü olan ülkelere yüklü miktarda mal/mülk vadediyor, muhafazakarlaştırarak asıl olandan uzaklaştırma yöntemini Japonya ile denedi, silik de olsa bir İmparatorun varlığına takıldı.
Türkiye, Japonya kadar şanslı değil, muhafazakarlığın yol açtığı tahribatı ölçebilecek bir aleti yok elinde, ölçü birimini çöpe attı Türkiye, kendi değerini başkalarının değer yargılarıyla kıyaslayarak anlayabiliyor, Amerikan Doları karşısında değer kaybeden şeyin Türk Lirası olmadığını bilen çok az kişi var aramızda.
Bugün, Batılılaşma taleplerini, Batı üzerinden ifade etmeye utananlar, Kore gibi olmak istediklerini söylüyorlar, işin aslı astarı budur.
Aydın Doğan, Kore’yi bilmez, Aydın Doğan’ın televizyonları Hint dizileri yayınlamaz, çünkü Aydın Doğan, Batı üzerinden Batılılaşmayı magazinleştirebilir, formasyonu bu yöndedir.
Batı, tam da böyle bir şeydir işte…
Çekik gözlü Asyalılar aracılığıyla sana pop dinletir, sen de bunu muhafazakarlık zannedersin.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !