15 Şubat 2013

AĞIZLARIN TADINI KAÇIRAN ÖLÜM

Her nedense, ölümü kendisine ve çevresine hiç yakıştırmayan bir toplum haline geldik. Dünya ve içinde olanlar ulaşılması gereken en yüce idealler olarak görülüyor. Bu hal, artık bir araya gelindiğinde konuşulan konuların içeriğine yön veriyor. Bizleri heyecanlandıran ve hüzünlendiren gelişmelerin şeklini belirliyor. Yani kendi gündemimize kadar etkileyici olabiliyor.

Ne kastettiğimi anlamak istiyorsanız, şimdi hemen gözlerinizi kapatın ve son yıllarda sizi en çok meşgul eden uğraşlarınızı aklınıza getirin. Nelerin içinizde heyecan uyandırdığını, sevincinizin ve hüznünüzün gerekçelerini hatırlamaya çalışın. Hatta dualarınızın, Allah’tan istemiş olduklarınızın içeriğini iyice bir düşünün… Adalet duygusunu kaybetmemiş, fıtrata yabancılaşmamış fertler bu tefekkürün sonucunda ne demek istediğimizi kolaylıkla anlayacaktır.

Algıların tamamen dünyevileşmiş olduğu bir hayat bizleri alabildiğine kuşatmış bulunuyor. Bu kuşatmaya teslim olup sistemin bir parçası haline gelen yığınların “ağızların tadını kaçıran” ölümle karşı karşıya kaldıklarında ibret ve nasihat almaları beklenirken, kendi pasif, yetersiz hatta silik hayatlarına uygun tuhaf değerlendirmeler yaptıklarını görüyoruz.

“Kadir gecesinde, ramazan ayında öldü, ne sevgili kulmuş, Allah bizden daha fazla sevdi de yanına aldı, ne güzel uyurken acı çekmeden öldü” yorumları ile imanın, salih amellerin, doğru şahitliklerin belirleyici olmadığı, tamamen kişinin kendisinin seçmediği, tercihlerinin dışındaki etkenlere dayalı saadet, kurtuluş ölçüleri ön plana çıkartılıyor.

Doğduğu ayı, günü, yeri seçemeyen kişinin bu yönlerinin ölümünden sonra konuşulur olması, Allah katında değerli olduğunun gerekçesi olarak izah edilmesi ne kadar hüzün vericidir. Hakkında Allah’a karşı sorumluluklarıyla ilgili bir iki madde sayamadan, “yatağında sessizce öldü, mübarek gündü” sözleri dışında bir şeyler konuşulmaması kişi için, bizim için çok acı bir durumdur.

Oysa imtihan, kişinin kendi iradesi ile yapıp ettikleriyle anlam kazanır. Bu sebeple, zahiren saadet yoluna giren kul arkasından, “sadece Allah’a itaat etmeyi önemserdi, Allah’tan başkasının önünde eğilmezdi, Allah’ın haramlarından özenle kaçınırdı,  paylaşmayı çok severdi, boşa vakit geçirmez, ilimle meşgul olurdu, ailesine karşı merhametliydi, evlatlarını Allah’a iyi birer kul olabilmeleri için özenle yetiştirmeye gayret ederdi, namazlarına çok sadıktı, komşu ve hasta ziyaretine değer verirdi, iyiliği emreder kötülükten sakındırırdı, Müslümanların acısı onu hüzünlendirir, onlara bu acıyı yaşatanlara karşı ise öfke beslerdi vb…”   yorumları yapılarak uğurlanmayı başarabilen olacaktır.

Ölen yakınları için “Allah sevdi de aldı”  diyenler, kulluğuna dair bir özellik bulamadıklarından bu tür sözlerle kendilerini avutma yolunu seçmektedir. Bu ruh hali, yakınının ölümüne tanıklık eden kişinin kendisine dönük mesaj ve derslere de ne kadar kapalı olduğunun açık bir göstergesidir. Oysa her gün yaratılış ve ölüm sürekli devam etmekte milyonlar ölmekte ve doğmaktadır.

Allah adına konuşabilme cüretini gösterenlere, “Allah’ın bu kişiyi sevdiğini neye dayanarak iddia ediyorsunuz, kanıtınız nedir” demek gerekmez mi?

Allah Kitabında konuşur. Allah hakkında görüş beyan edecek olanlar Kur’an’a bakmalı, ona dayanarak söz söylemelidirler. Allah sevgisini kimlere göstereceğini Kur’an’da bildirmiştir. Bu konuyu kapalı, gizemli bir şekilde bırakmamıştır.

Allah, kendi yolunda çarpışanları(61/Saff 4), iyilik eden, güzel davranan ve dürüst olanları (3/Al’i İmran134), dürüst davrananları(2/Bakara195),sabredenleri (3/Al-i İmran146), tevekkül edenleri(Kendisine güvenenleri) (3/Al-i İmran159), günahlardan sakınanı, korunanı (9/Tevbe7),tevbe eden, temizlenenleri(9/Tevbe108), adaletli olanları(5/Maide42) sevdiğini bizlere bildirmektedir.

Ancak her biri Allah’a karşı kulluğun açık bir göstergesi olan bu davranışlara sahip kullar Allah’ın sevgisini kazanabilmeyi hak edecektir. Ve ahiret hayatı da, sadece bu kullar için kolay geçecek, ebedi huzur ve saadet diyarı olacaktır.

Ne mutlu, dünyasını Allah’a kullukla anlamlı kılan, kendisini karşılayacak salih amelleri önceden gönderebilmeyi başarabilmiş kullara…