BİR GARİP DAVA
Büyük bir davaydı, asrın davası olarak görenler vardı. İsrail yargılanıyor sloganları ve afişleri merkeze alınmıştı. Hesap sorulacak, kanlar yerde kalmayacak şeklinde iddialı ve mesnetsiz sözler havada uçuşuyordu.
Evet, Mavi Marmara davasından bahsediyorum. İsrail’in saldırısıyla Gazze’ye gitmekte olan yardım gemilerinin işgali ve sonucunda yaralanan ve öldürülenlerin hesabının sorulacağı büyük gün olarak görülen davadan…
İlk duruşma günü platformalar kuruldu, kameralar, canlı yayın araçları ve verilen demeçlerle iyi bir başlangıç hedeflendi. Gerçeklerle bağdaşmayan, duyguları okşayan hamasi açıklamalar yapıldı.
Çağlayan Meydanı’nda Mavi Marmara gemisi ve süreçle ilgili imza ve fotoğraf sergileri açıldı. Çağlayan Adliyesi'nde pek çok sivil toplum kuruluşu ve siyasal parti temsilcisi de yer aldı.
Biz o güne ilişkin yazdığımız yazımızda, adaletin sorulacağı yer kendisi adaleti temsil etmeyen mahkemeler olamaz, bu gemi Filistin direnişinin bir parçasıdır ve görülecek bir hesap varsa bunun Filistin direniş hareketleri tarafından yapıldığını ve inşallah yapılmaya devam edeceğini hatırlatmıştık.
Bu, kendi konumumuzu ve yaptığımız işi doğru tanımlamanın ne kadar gerekli bir durum olduğunu da bizlere öğretiyor. Kimin için yola çıktın, amacın ne, kiminle berabersin, ne amaçlıyorsun gibi sorular anlam bulursa beraber hareket edeceğin ve hesap kesmesini bekleyeceğin mercii de o zaman netleşiyor.
Kendisi tağutilik misyonunu sürdüren, islami kimliklerinden dolayı yüzlerce Müslümanı mahkûm eden, halen hapishanelerde tutan zihniyetin ürünü olan mahkemeler kimden ne hesap sorabilir Allah aşkına…
Oysa dava Adalet beklentileri abartılmadan değerlendirilmeli, Mavi Marmara saldırısının israil’in sistematik zulmünün sadece bir parçası olduğu, yeni bir şey olmadığı görülmeliydi. Bu davanın dünyaya Filistin davasının haklılığını hatırlatıp, israil’in cinayetlerini gösterebilmesi adına anlamlı kılınabileceği mümkünken bu bile başarılamadı.
Silivri duruşmalarının her birinde kapıda toplanan yüzlerce insan sloganlar ve afişlerle sanıklara sahip çıkmakta, DHKP-C örgütü duruşmasında Çağlayan adliyesi karışmakta, İzmir belediye başkanının mahkemesi ise bir mitinge dönüşmüştü.
Ama Mavi Marmara davasının ikinci duruşmasında kapıda ve salonda kimseler yoktu. Değil meydan, salon bile doldurulmamış, anlaşılan ilk duruşmada kendini gösterenler amaçlarına ulaştıklarından ikincisine gelmeyi gerekli görmemişlerdi. Tek bir canlı yayın aracı gelmişti adliye önüne…
STK’lar ve cemaatler mesaj çalışmaları yapmadılar, duyurmadılar, ilgilenmediler, kitlelerini ve temsilcilerini göndermediler. Artık Ankara merkezli olan gruplar, Ankara’nın bu konuya tavırlı olduğunu, pek önemsemediğini, sadece seçim malzemesi olarak kullanıp kenara bıraktığını bildiklerinden konuya uyum sağlamışlar anlaşılan…
Yalnız bırakılmış, aslında kimsenin bir şey beklemediği, devletin kurumlarının bile bugüne kadar kendilerine gönderilen yazışmalara tek bir cevap verme tenezzülünde bulunmadığı, muhafazakar gazetelerin bile haberini ya yapmadığı, ya da küçük köşelerde geçiştirdiği, Mahkeme başkanının “ben devlet falan yarılamıyorum kardeşim” deme durumunda kaldığı sadece bir senaryonun işletildiği görüntüsü veren gaz alma işlevi gördüğü hissedilen bir dava…
Eee başbakanının “gazını aldık kardeşim” demekle övündüğü kitlelerin temsilcilerinin de bu taktiği farklı pratiklerle devam ettirmeleri şaşılacak bir konu değil aslında…
Bu bizim için yeni bir tespit değil. Canımızı sıkan, birilerinin demeçleri ve kükremeleri ile kitleleri yönlendirme pozisyonunu alması… Bu halk, özellikle Müslümanlar, koyun gibi sağa sola çekiştirilmekten çok çekti. Her hesap yapanın istifade edeceği, bir yerlere ulaşmak için basamak olarak göreceği, rahatlıkla kullanıp kenara bırakacağı insan yığınları olmaktan artık sıyrılmanın vakti gelmedi mi?
Tevhidi çizginin olgunlaşma sürecini kıran siyasi hamleyle daha önce 40 yılı kaybolan, şimdi ise bu gömleği giyen bir başkalarının el attığı ve açtığı sınırlı alanlarla kuşatıp, kullanmaya çalıştığı islami kesimi temsil eden yığınlar düşünme vaktiniz halen gelmedi mi?
Evet, bu hesapları ancak İslami kimliğin yönlendirmesine teslim olmuş, kullanıcıların kullanma yaklaşımlarına karşı duyarlı, kendi yüce değerlerinin rehberliğinde hareket eden Müslümanlar bozabilir.
Bu arada tekrar hatırlatayım, küresel İslami direnişin bir ferdi olduklarını ilan edebilme adına gemide bulunanlar, uğradıkları saldırının hesabının sadece islami direniş tarafından sorulabileceğini bilmektedirler.