30 Aralık 2012

AİLEMİZİ ATEŞTEN KORUYALIM

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (66/Tahrim 6)

Acaba bu ayet tüylerimizi diken diken yapıyor mu? Yüreklerimizde endişenin, sıkıntının oluşmasına sebep olabiliyor mu? “Bizi yaratan, yoktan var eden Rabbimizin bu dehşet ikazından, mesajından dolayı neler yapmam lazım” diyebiliyor muyuz?

Hadi kendimizi ateşten korumaya çalışıyoruz diyelim, ehlimizi, ailemizi ateşten korumak nasıl olacak?

Belki bazılarımızın ilk defa tanık olduğu bu ayeti kerime, bir Müslümanın ailesinden mesul olduğunu, onların Mümin, muvahhid fertler olarak yaşamalarına gayret sarf etmek zorunda olduğunu bizlere aktarıyor. Hatta emrediyor. KORUYUN !

Kalabalık bir ortamda cüzdanınızı koruduğunuzdan daha fazla, işyerinizi, dükkanınızı sigortalayarak, kapısına bekçi koyarak koruduğunuzdan daha fazla, o güzelim gıpgıcır aracınızın çizilmemesi için gösterdiğiniz özenden daha fazla, kasko gibi yöntemlerle çalınma ve kazalara karşı koruma arzunuzdan daha fazla...

Evet, çok çok daha fazla ailenizi koruyun. Çünkü bu dünyevi unsurlar, telafi edilebilir. Ama yakıtı insanlar olan bir ateşle karşılaştıktan sonra telafisi yoktur. Geriye dönüşü yoktur. Ahlamak, keşkeler yoktur. Mazeret yoktur. Hepsi Allah katında artık geçersizdir.

Koruma işine temel yaratılış amacımız olan Allah’a karşı kulluk görevlerimizin gerçekleşmesi ve gerçekleştirilmesi ile başlanmalı, evler en büyük zulüm olan şirk pisliğinden arındırılmalıdır. Erkek ve kadın tüm aile fertleri Kelime-i Tevhid ile girdiğimiz iman kapısını muhafaza etmeyi öncelik bilmelidir.

O kapıdan ihtiraslar, nefisler asla girmemeli, Allah’ın emirlerinin önüne geçilmemelidir. Bu kapıya sağlam imanlar, güçlü iradeler nöbetçi kılınmalıdır.

O evlerde sadece Allah’tan yardım istenmeli, sadece onun sözü dinlenmeli, “bence böyle olur, bence şöyle olur” gibi nefsani düşüncenin önüne geçilerek “Allah ne olmasını istiyorsa öyle olur, O ne istiyorsa öyle olacak” anlayışı hakim olmalıdır.

Gözlerini haramdan koruyan, çekici gelen dünya ziynetlerini önemsemeyen bir ilişkidir bu evlerdeki aile ilişkisi…

Ateşten korumak evin iki büyük ferdi olan anne ve babayı kapsadığı gibi, bu evlerde babalar ve analar evlatlarını da her türlü batıl davetten, sapkınlıktan, boş meşgaleden yani ateşten sakındırmanın telaşını yüreklerinde hissetmelidir. Çocuğun rabbini doğru bilmesi, güzel ahlakı kuşanması, namazına sımsıkı sarılması için çabalar her zaman öncelenmelidir.

İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma görevi yerine getirirken insanlarla yıllarca uğraşıp, hiçbir fedakârlıktan kaçmadığımız zamanlar olmuştur. Ne için? Sadece bir kişinin imanına vesile olmak, şuur kazanmasına sebep olmak için…

Oysa tüm bu çabalarla beraber, evlerimizde bir fidan gibi bekleyen, ne verirsek onu alabilecek konumunda olan evlatlarımızı, kutsal hedeflere yönlendirerek, örnek bir muvahhid ve mücahid olarak insanların arasına gönderebilmemiz daha zahmetsiz görünmektedir. İşte bu yönlendirmeyi sağlayabilecek olan, vahyin terbiye ettiği, ideal Kur’an ailesidir.

Böyle bir aileyi oluşturabilmek, fertlerin üçer dörder katlı evlerde oturmalarından, iyi arabalara binmelerinden, birinci sınıf kolejlere evlatlarını gönderebilme arzularından, daha hayırlıdır.

Böyle bir aileyi oluşturabilmek, içerisine güneş doğan günden daha hayırlıdır.

Vahyin terbiye ettiği bir aile, hedeflediğimiz, dert edindiğimiz, Tevhidin ve adaletin hakim olduğu bir toplumsal dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için zaruridir. Böyle bir dönüşümün dert edinilmesi ise her bir Mü’min yürek için kaçınılmaz olmalıdır.