Atilla AKSU

04 Haziran 2012

AKP'NİN STRATEJİK ORTAKLIKLARI VE KÜRTAJ

Uludere katliamından uzun bir süre sonra Amerikan gazetesinde çıkan haberde; hava operasyonunun, ABD'nin verdiği istihbarat üzerine gerçekleştiği iddia edildi. Türk yetkililer yapılan katliamın Amerika istihbaratıyla değil, Türk yetkililere ait olduğu, TSK tarafından yapıldığını duyurdu.
 
Bundan sonra hemen herkes bir yorum yaparak küllenen Uludere katliamını harlandırdı.

Uludere gündemini değiştirmek için midir, Ilımlı kafaların klasik söylemi olan “bakın her şey yavaş yavaş….” söylemlerini kuvvetlendirmek için midir bilemiyorum ancak Tayyip Erdoğan’ın "Her kürtaj Uludere’dir" açıklaması bir anda ülke gündemini Kürtaj meselesine çevirdi.

Evet kürtaj dünyada yaklaşık 40 milyon üflenmiş ruhun daha ceninken katledildiği insanlık dışı bir operasyonun adıdır.
Ana rahmine gönderilen bebeğin bir kepçe yardımıyla parçalara bölünerek katledildiği bu insanlık dışı olay üzerine bilgiler verilebilir, uzun uzadıya yazabiliriz.

Ancak meseleyi ülke gündemine getiren zihniyetin kürtaj ve katliamlar üzerine ne kadar konuşma hakkı olduğunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Meseleyi tefekkür ederken iki başlığın ön plana çıktığını görmekteyiz.

Malumdur ki Akp, iktidara geldiği ilk yıllarda yaptığı bir değişiklikle zinayı bir suç olmaktan çıkararak, zinakar erkek veya bayanın herhangi bir mahkemede yargılanmasının önünü kapamış, toplumun ahlaki açıdan bozulmasına zemin hazırlamıştı.
 
Oysa kürtaja karşı olduğunu iddia eden, ahlaki değerlere sahip bir iktidar öncelikli olarak kürtaja sebebiyet veren en önemli meselelerden biri olan zinanın önüne geçmeye çalışmalıdır. 

Zina toplumlarda nesil temizliğini yok eden, toplum içerisinde ki en büyük fitne ve ahlaksızlıklardan biridir.
Fuhuş/zina yoluyla çocuk peydahlayanlar, bu yavruları dünyaya getirmemek için doğal bir getiri olarak kürtaj yolunu tercih edeceklerdir. 

Birincisi, zinayı yasallaştıranların, zina sonrası peydahlanması muhtemel bir ceninin kürtaj yoluyla alınması üzerine fazla söz söyleme haklarının olmadığını düşünüyorum.

Kürtaj bir katliamdır ve de dünyada milyonlarca bebek daha dünyaya gözlerini açmadan, kokuların en güzeli olan anne kokusunu tatmadan, sığınılacak en güzel liman anne şefkatini yaşamadan, babam diyerek sarılıp gurur duyacağı bir şahsiyeti tanımadan muayene odalarının lavabolarından kanalizasyona karışmaktalar.

Evet kürtaj bir katliamdır da, ya daha küçücük bir bebeyken, ufacık bir çocukken emperyalistlerin, uluslar arası güçlerin hesaplaşmalarına kurban giden, işgal bölgelerinde katledilenlerin durumunu nasıl değerlendireceğiz.
 
Biraz zihinlerimizi zorlamamız yeterli olacaktır. Irak ve Afganistan işgalleri sırasında yüz binlerce çocuk katledilmedi mi? Ya bombaların sakat bıraktıkları! Fellucelere atılan kimyasal silahlardan yıllar sonra sakat doğan çocuklar hangi stratejik ortaklığın eseridir.

İşgal edilmiş Afgan topraklarından en son biz çıkacağız sloganlarını atan, yeni bir Irak/Afganistan olma ihtimali her gün biraz daha artan Somali’de, ABD ve NATO’yu örgütleyen öncülük eden bir iktidarın başı Erdoğan değil midir?

Kürtaja karşı olduğunu iddia eden bir şahsiyetin minicik bebelerin katledilmesine ortaklık ettiğini müşahede etmekteyiz.

Süslü cümlelerle dramatize etmeden tefekkür etmemiz gereken bir gerçektir bu.

İkincisi NATO, BM ve Amerika’nın Ortadoğu v.d bölgelerde yaptığı katliamlara stratejik ortaklık yapan ve yaptığı bu işlerden bir utanç duymayan bir şahsiyetin kürtaj katliamı hakkında yorum yapmaya hakkı olmadığına inanıyorum.

Kuran'ın ilahi sözcüklerine kulaklarımızı kabarttığımızda Tekvir suresi 8 ve 9. ayetlerde Rabbimiz diri diri toprağa gömülen kıza hangi suçtan öldürüldüğü soracağını işitmekteyiz.

İster kürtaj yoluyla olsun, ister uluslararası güçlerin işgalleriyle olsun bu katliamlara destek verenler bu ayetlerin muhatapları olacaklardır.