Atilla AKSU

13 Eylül 2013

SURİYELİ KARDEŞİM İKİ ATEŞ ARASINDA

İki yılı aşkın bir sürede yüzbinin üstünde insanın katledildiği Suriye'de, yeni aktörlerin devreye girmesiyle savaş renk değiştiriyor.
 
Batı ilk günden beri Suriye'de kendi hayat anlayışlarına hizmet edecek, halkı peşinden sürükleyecek bir topluluk bulamadı.
 
Ne Özgür Suriye ordusunun liberal kanadı, ne Suriye Ulusal Koalisyonu ne de Suriye Ulusal Konseyi halkın gözünde yeteri kadar değer görmedi. Böyle olunca batı, devrimi çalmak için yeterLi potansiyeli Suriye'de oluşturamadı.
 
Bu Batının Libya benzeri bir müdahale yapsanına engel oldu. Böyle olunca da batı Suriye'de yaşananlara en azından Esad devrilinceye kadar seyirci kalmayı tercih etti.
 
Böylece Esad, İran ve Rusya güç kaybı yaşayacak öte yandan batı için bir değer ifade etmeyen Müslüman kanı akacaktı.
 
Geçen süre içerisinde yüzbinin üzerinde insan öldü, çok sayıda acı yaşandı, anneler evlatlarını kaybetti, evlatlar yetim kaldı, göçler yaşandı, ekonomiler alt üst oldu ancak Kuran'ın Suriye de hakim olması için mücadele eden çok sayıda topluluklar oluştu.
 
Batı için en büyük tehlikelerden biri El-Kaide bölgede saygınlık kazandı, El-Kaide dışında Suriyelilerin oluşturduğu topluluklar da oluştu. Bu topluluklar bir yandan zalim iktidara karşı savaşı Müslümanların lehine çevirirken öte yandan Suriye halkına sundukları hizmetlerle onların islami şuurlarının artmasına vesile oldular.
 
Bugün Suriye halkının İslami talepleri, Esad'a isyanın başladığı ilk günlerden çok daha fazlasıdır. Gösterilerin ilk başladığı günlerde Esad'ın devrilmesini hatta belli reformlar yapmasını isteyen halk artık Suriye'de Kuran'ın hakim olmasını istiyor.
 
Ve gelinen noktada Batının planları ile yaşanan gerçekler arasında büyük farklar olduğu görüyoruz, Batı Suriye'de savaşın böyle bir seyir alabileceğini tahmin edemedi, edebilseydi yaşananlara seyirci kalmayı tercih etmek yerine daha ilk günlerde belli sebepleri ortaya koyup müdahale etmeyi tercih ederdi.
 
Geçtiğimiz günlerde Suriye'de kullanılan kimyasal silahlar sonrası Batı bir anda merhamete gelerek Suriye konusunda hassaslaştı.
 
Gerçekten, Batı bir anda neden harekete geçti? Oysa ki Suriye'de hergün bebekler, kadınlar ve yaşlılar ölüyor muydu!
 
Hatırlatmakta fayda var. Bir insanın kimyasal silah veya roket saldırısında ölmesi arasında herhangibir fark yok.
 
Nefes alamadan ölmek ile kan kaybederek ölmek aynıdır. Sonuç olarak ikisinde de ölmüş olursunuz, geride bıraktığınız insanlar sizin öldüğünüze ağlar, nasıl öldüğünüze değil. 
 
Bir baba kimyasal gaz ile ölünce de evladı yetim kalır, bir göçüğün altında kaldığında da...
 
Batının Suriye konusunda hassaslaşmasının tek bir sebebi vardır. O da Suriye'de İslam'ın yükselişe geçmesi, birgün mutlaka Esad'ın savaşı kaybedecek olması, bölge ve silahların Müslümanlara kalacak olmasıdır.
 
Körfez ülkelerinin parası, Türkiye'nin hava sahasını kullanıldığı, Esad'a ait stratejik bölgelerin vurulduğu savaş planlarının basına sızması normaldir. Bu batının takdiğidir. Batı geçmişten günümüze bir bölgeyi işgal ederken kamuoyuna haklı! sebepler sunmaktadır.
 
ABD Vietnam'ı işgal ederken Nixon, "Vietnam'ı işgal etmeyeceğiz. Halkına zulmeden bir iktidara karşı Vietnamlılar'ı koruyacağız." demiş ancak Batı Vietnam'da 1.8 milyon insanı katledilmiştir.
 
Yine ABD onlarca ülke ile birlikte Saddam'ın kimyasal silahlarını bahane ederek Irak'a girdiğinde Bush, "Niyetimiz Irak'taki kimyasal silahları imha etmek, Irak'a barış, adalet ve demokrasi götürmektir." demiş. Geçen sürede milyonun üzerinde Iraklı katledilmiş, binlercesi sakat kalmış ve tecavüzlere uğramıştır.
 
Örnekler çoğaltılabilir ancak batının bir coğrafyayı işgal ederken insanlığa sunduğu bahaneler üç aşağı beş yukarı aynıdır.
 
Olası bir müdahale sonrası Suriye'de yaşanacakları tahmin etmek güç değil. Esad'ı islah etmek veya devirmek amacıyla yapılacak askeri operasyonlarda en büyük kayıp bölgede Esad'a karşı mücadele eden islami gruplara yapılacaktır.
 
Irak'ı işgal eden ABD, ilk iş olarak bölgedeki Müslüman topluluk (Saddam’ın da düşmanı olduğu halde) Ensar el Islam'ı vurmuştu. Bugün de olası bir müdahalede batı, Esad'ın sözde stratejik noktaların yapılan saldırılardan çok daha fazla ve kanlısının Müslüman gruplara yapıldığına şahit olacağız.
 
Aslında Suriye'de savaşan Müslüman grupların hemen hepsi Esad sonrası batı müdahalesini bekliyor. Ancak müdahale gerçekleşirse bu beklenenden önce gerçekleşmiş bir saldırı olacak. Esad, İran, Hizbullah ve Rusya'ya karşı savaşan kardeşlerimiz aynı anda ikinci bir ateşinin ortasında kalacak.
 
Müdahale ile savaş Türkiye'de de yeni bir boyut kazanacaktır. Elinde silah olmayan yüzbinlerce Türkiyeli savaşın ilk günlerinden beri saflarını belirlemiş, lojistik ve enfermasyon açısından ciddi anlamda desteklerini vermektedir.
 
Olası bir müdahale ile Türkiyeli Esad/İran yandaşları arasında sayıca bir fark oluşmayacak hatta batı müdahalesi,
BOP'la yatıp kalkan Allah'ın hesabını ve Müslümanların mücadelesini görmezden gelen güruh ve kıblesi İran olan paralı kalemşörlerin bahanelerini güçlendirecektir.
 
Ancak muhalif dediğimiz kanat arasında fikir farlılıkları derinleşecektir. 
 
Erdoğan Rusya'da gerçekleşen G20 zirvesinden sonra, "Hür Suriye ordusu El Nusra'yı kabul etmiyor. Benim tanıdığım Suriye halkı aşırı güçlere prim vermez. Suriye'yi bekleyen en büyük tehlike mezhep savaşıdır. Oluşacak seçim sonrası kurulacak dönemde aşırı güçlerin üzerine gidilecektir benim inancım bu." ifadelerini kullandı. Bu açıklama müdahale karşısında Türkiyenin takınacağı tavır konusunda bir ip ucu. 
 
Olası mühahale,  AKP ile ilişki halindeki İslamcılarda da doğal olarak bir anda değişimine yol açacaktır. el-Kaide'ye sıcak bakmayan ancak Nusret cephesi hakkında da çok yorum yapmayan yazar, platform-STK yöneticileri, kanaat önderlerinin söylemlerinde değişim olacak Nusret ve diğer İslami gruplara karşı karalama kampanyaları başlayacaktır.
 
Burada Türkiyeli Müslümanlara çok iş düşüyor. Dezenformasyon haberler karşısında daha dikkatli olup, kardeşlerimizin Suriye’de verdiği mücadeleyi tüm isanlığa ulaştırmamız gerekiyor.