Atilla AKSU
18 Kasım 2012
GAZZE'NİN AFGANİSTAN'DAN FARKI VAR MI?
2006 yılında siyonist işgal rejiminin, Lübnan Hizbullah’ına yönelik saldırıları ve bu saldırılara karşı Müslümanların topyekün verdiği tepkiyi Türkiye ölçeğinde değerlendirdiğimizde, bu Sünni Müslümanlar ile İran devrimi sempatizanı ve Şia düşüncesine sahip Müslümanları ortak bir hedefe kitleyen bir adım oldu. 2008 sonu ve 2009 başında siyonist işgal rejiminin Gazze’ye yönelik saldırısı, Müslümanları bir önceki saldırıdan daha çok birbirine bağladı. Ümmet önce Şii Hizbullah’a ardından Sünni Hamas’a sahip çıkmış ortak söylemler kullanmıştı. Yine siyonist işgal rejiminin 2010 yılında Mavi Marmara’yı insafsızca vurmasıyla birlik ortamı zirve yaptı denilebilir.
Aynı ortamın Arap baharlarında da, ta ki Suriyeli Müslümanların diktatör Esad’a karşı ayaklanmasına kadar sürdüğünü gördük. İran’ın Suriye diktatörü Esad’a verdiği sonsuz destek, Türkiye’deki İran sempatizanlarının da bu yönde gösterdiği tavır, düşünce farklılıklarını tekrar gün yüzüne çıkardı.
Bulunduğumuz hafta içerisinde işgalci siyonist rejim tekrar Gazze’ye yönelik saldırılarını hızlandırdı. Şimdiden Hamas komutanı Caberi’nin de içinde bulunduğu onlarca Gazzeli katledildi.
Türkiye’de yine meydanlarda siyonist terör lanetleniyor. Ancak bu sefer protestoların 2006,2008 ve 2010 yılında ki gibi olduğunu göremiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Hamas ve Hizbullah bayraklarını yan yana dalgalandırıp, Şii ve Sünni liderlerin fotoğraflarını taşıyan Müslümanlar, belki de doğal bir getiri olarak protestolarını farklı zaman ve mekanlarda yapıyorlar.Suriye’de Müslümanların katledilmesine sessiz kalan, hatta Esad’tan yana taraf olanlar ile Filistin meselesinde aynı safta hareket etmek istemeyen Müslümanların bu konuda haksız olmadıkları kanaatindeyim.
Ancak bir kısım Müslümanların Suriye konusunda yanlış yapan İran sempatizanı Müslümanları eleştirmekle beraber, onların düştüğü hataya benzer bir durumun içerisinde oldukları kanaatindeyim.
Günümüz dünyasını incelediğimizde birçok İslam coğrafyasında işgallerin yaşandığını, bir kısım işgallerin hazırlıklarının yapıldığını, bazı coğrafyalarında batı kuklası yöneticiler tarafından yerli işbirlikçilerle sömürüldüğünü görmekteyiz. Konuya örneklendirelim;
Afganistan, ABD ve NATO elli küsür devletin işgali altında. Bölge Müslümanları kukla Karzai yönetimine ve işgalci güçlere destansı bir direniş göstermekte.
Somali, doksanlı yıllarda ABD tarafından işgal edilmişti. ABD’yi yenmesine rağmen bugün Somali’nin başında emperyalist devletlerin atadığı kukla idareciler bulunmakta. Halkın büyük bir desteğini alan Müslümanlar bir yandan kukla yönetimle mücadele ederken, öte yandan İngiliz ve İsrail destekli Afrika birliği, Etiyopya ve Kenya askerlerine karşı mücadele ediyor.
Bir benzeri Mali’de yaşanıyor. Malili Müslümanlar Fransa ve ECOWAS’la mücadele ediyor.
Çeçenistan’da silahlı direniş gruplarının otorite kaybı ve iktidara oturtulan kukla Kadirov bir yandan Çeçen halkı ifsat ediyor, öte yanda Rusya işgali devam ediyor.
Irak gözlerimizin önünde işgal edildi, ABD yerine bıraktığı kuklalarla Irak’ı sömürüyor.
Doğu Türkistan’da yaşananlar tüm çıplaklığıyla ortada.
Asya’dan-Afrika’ya birçok bölgede işgal edilmiş coğrafyalarımız var. Ve bu coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar Suriyeli ve Filistinli kardeşlerimiz gibi zor şartlarda İslami hassasiyetlerle mücadele ediyorlar.
Bugün Türkiyeli Müslümanların büyük bir kısmının Filistin/Gazze, Suriye ve Arakan’da yaşanan katliamlar dışında yukarıda da belirttiğim coğrafyalara karşı sessizlikle yaklaştığını görmekteyiz. İran’a haklı olarak “siz Müslümanlar arasında ayırım yapıyorsunuz” söyleminde bulunan Müslümanların Afganistan, Somali, Mali v.b. İslami mücadelelerin verildiği bu coğrafyaları gündemlerine almamalarını basit, üzerinde durulmadan geçilecek bir mesele olmadığı kanaatindeyim.
Oysaki bir Müslümana yakışan ümmetin bütün coğrafyalarına hassasiyetle yaklaşması, onlar arasında ayırım yapmamasıdır. Müslüman Gazze’de akan kana üzüldüğü kadar, Mali’de akan kana da üzülmelidir. Suriye’de öldürülen kadınla Somali’de öldürülen kadın arasında fark görmemelidir. Arakan’da kirletilen kadın da, Afganistan’da kirletilen kadın da aynı ümmete emanettir. Kudüs’ün özgürlüğü ne kadar önemsiyorsa, Çeçenistan’ın özgürlüğü de o kadar önemsemelidir.
Bugün Türkiyeli Müslümanların büyük bir kısmı AKP iktidarına destek veriyor. Erdoğan’ın dış politikaları Müslümanların İslam coğrafyalarına bakış açılarını olumsuz etkilemektedir. Erdoğan’ın Gazze, Suriye ve Arakan söylemleri Müslümanları bu coğrafyalara karşı hassaslaştırırken, Afganistan v.b. işgal coğrafyalarında ki mücadeleyi görmezden getiriyor.
Bu yaklaşım İran’ın ve İrancıların Suriye’de ortaya koyduğu tutumla paralellik göstermekte, İran’ı ve İrancıları eleştirenlerin aynı değerleri çiğnediklerine onlarında AKP’lileştiklerine şahitlik etmekteyiz.
Oysa ki kardeşlerimiz bilmelidir ki, Erdoğan'ın Filistin politikasıyla İran'ın Filistin politikası arasında bir çizgi fark yoktur. İran Filistin der Suriye de Müslüman kanı döker, Türkiye Filistin der Irakta-Afganistan'da Müslüman kanı döker.
Akp Irak’ta Abd'ye lojistik destek sağladı, hava sahasını kullandırdı. Afganistan'da NATO’ya (ABD’ya) aktif destek veriyor. Afganistan ve Irak'ta ölenler de bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Gazze meselesinde İsrail'e aslan kesilen, Irakta-Afganistan'da Müslüman kanı emenlerin yaptıkları ise siyasetten öte bir şey değildir.
ABD ile siyonist işgal rejiminin finansörleri aynı güruhtur. Gazze’nin üzerine yağan bomba, Afganistan’a yağan bombayla aynı fabrikadan çıkıyor.
Bize düşen, “Mü'minler kardeştirler” diye buyuran bir Rabbin kulları ve “Müslümanlar bir binanın tuğlaları gibidir” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, işgal altındaki coğrafyalarımıza gönülden ve ayırım yapmadan destek olmaktır.
Bir kez daha tefekkür etmemiz temennisiyle.