Son zamanlarda başörtüsü konulu bazı haberler özellikle dikkatimi çekmekte. Sizlerin de gündeminize giriyor mu bilmiyorum. En son Ali Müfit Gürtuna’nın eşi Reyhan Gürtuna’nın başörtüsünden çağdaşlığa nasıl bir evrimleşme süreci yaşadığını, başındaki örtüden “kurtularak” ne kadar da “rahatladığını” hep beraber izledik. Yine benzer şekilde Rabia Yalçın adlı, kartel medyasının ağzıyla “Başörtülü ünlü İslamcı modacı” birisinin marifetleri gündem oldu bir zaman da. Bu bayanı diğerlerinden ayıran, başörtülü olmasının yanında çeşitli vesilelerle düzenlediği defilelerde sergilediği “cesur tasarımlar.” Cesur denilen tasarımların müstehcenliği içerdiğini ise hemen belirteyim.
Peki bu insanların örtülüyken açılmalarının, ya da başlarını örtmelerine rağmen davranış ve tavırlarının üzerindeki örtüyü kaldırmalarının sebebi nedir acaba?
Bu hal en temelde özle ilgili bir sorundur. Öz ise meyvedeki çekirdek gibidir. Siz onu Rabbani nakışla işlemediniz mi, bir süre sonra yanlışlarınız sonucu, genetiğini bozarsınız. Ortaya da nereden tutsan elde kalan böylesi tavır ve davranışlar çıkar. Dolayısıyla “Ben niye örtünüyorum?” ya da “Örtünme emrinden Rabbimin muradı nedir? diye kendimize sormak, üzerine düşünüp kafa yormak, kendi içimizde bir cevap oluşturmak gerekir. Ki doğal bir süreç olarak çoğu kez çevresel etkilenmeyle (aile, arkadaş, v.s.) başlayan bu amel, bir zaman sonra bilinçli bir tercihe dönüşsün, beraberinde sahiplenmeyi getirsin. Aşağıdaki ayetle bu konuyu biraz daha açalım:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab 59)
Ayette, örtünme emri ile ilgili olarak yapılan iki vurgu özellikle dikkat çekmekte. Birincisi, tanınma boyutu. Bunun da iki yönü var:
1) Kişinin İslam’la olan irtibatını ortaya koyması. Yani birisi, örtülü bir bayan gördüğünde bu insanın Müslüman olduğuna peşinen hükmedecektir. Bu hal dışla, görüntü ile ilgili bir durum, tek başına bir tebliğ aynı zamanda.
2) Bir de içerikle, özle ilgili bir tanınırlık hali var. O da örtünün içindeki insanın İslam’ın üzerinde önemle durduğu iffet, namus gibi ahlaki hasletlerle dolup taşması. Yani kişinin Müslüman bir bayan gördüğünde söz ve eylemlerinin özellikle yukarıda vurguladığımız ahlaki kavramlar çerçevesinde - Kuran’ın diğer bütün ilkelerini de içine alan - bir bütünlük arz ettiğinden emin hissetmesi. Bu farktır ki, Müslüman kadına özgün bir kimlik ve şahsiyet kazandırmaktadır
Ayetin ikinci vurgusu da kadının dış dünyada (sokak, cadde, işyeri v.s.) sözlü ya da fiili olarak incitilmesine, rahatsız edilmesine engel olmak. Burada amaç kadın-erkek ilişkilerinin erkeklik-dişilik üzerine değil, şahsiyetler üzerine kurulmasını sağlamaktır. Örtünün bu manada araya manevi bir duvar gibi çekildiğini görüyoruz. Böylelikle İslam, kadına hayat içerisinde ilahi sınırlarla çevrili geniş bir hareket alanı kazandırır. Çevresinden emin bir şekilde kimliğinin, kişiliğinin ortaya çıkmasına, yaşamın her alanında erkekle beraber aktif roller almasına imkan veren sağlıklı bir zemin oluşturur.
Ama bugün İslam’ın birçok emrinde (namaz, oruç, v.s.) olduğu gibi örtünme konusunda da insanlar bilinçli davranmaktan uzak bir hayat sürüyor. Örtünün şuur alanına taşınmadığı, sadece kültürel bir sahiplenme yaygın ne yazık ki. Tabii 80 yıldır, bu toplumun inandığı İslami değerlerle mücadele halindeki hakim ideolojinin mevcut duruma katkısının altını özellikle çizmek gerek. Bilhassa önemli bir sorun olarak hala yüreğimizi dağlayan başörtüsü yasağı, İslami tesettüre savaş açıldığının apaçık göstergesi. Ayrıca görsel medyadan akan çirkefliklerin, bayağılıkların da yaşadığımız toplum üzerinde nasıl da örtüsüzlüğü besleyen bir yozlaşmaya yol açtığı üzerinde düşünmek lazım.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: İslami ilkeler ve değerler, bizden sonraki nesillere bırakacağımız en önemli miras. Örtü ise bu miras içindeki en önemli unsurlardan biri. Ve başörtüsü, kıyısında uzanan deniz ve gökyüzü kadar engin bir derinliği barındırıyor kendi içinde. Kişinin iç dünyasına öyle güçlü bir ışık tutuyor ki; bu ışık hal ve hareketlerinden dışarı sızıp çevresini aydınlatıyor.
Selam ve dua ile…