Mustafa KOCAMAN
EŞİMİ SILA BİLDİM -1-
Çevremizde nice umutlarla, güzel hayallerle başlayan birçok evliliğin, hazin bir şekilde sonlandığına ya da zoraki beraberliklere dönüştüğüne şahit oluyoruz. Bu vakaların iç yüzünü eşelediğimizde ise evliliğin mantık örgüsünden uzaklaşmış, bencilliğin öne çıktığı insan manzaraları çıkıyor karşımıza.
Neden böyle oluyor diye sorduğumuzda, birçok sebep sıralamak mümkün tabii. Ancak temel sıkıntı, evliliğin doğasını, onu oluşturan ya da oluşturması gereken unsurları bilmiyor oluşumuz maalesef. Bu yüzden olsa gerek çıkmazlarımız içinde bocalıyoruz habire.
Önce evlilikle insan fıtratı arasındaki münasebete değinmek istiyorum kısaca.
İnsan, yetişkinliğe erişinceye kadar farklı birçok dönemden (bebeklik, çocukluk, v.s.) geçer. Bu dönemler birbirini izlerken kişi, iç ve dış(aile, arkadaş, v.s.) birçok faktörün etkisinde kalır.
İnsan hayatındaki asıl değişimler ise ergenlik çağında görülür. Bilhassa cinsel kimliğin oluşumu, mevzu dönemi diğerlerinden ayıran belirgin bir farktır.
Bu döneme kadar sükûn halde bekleyen cinsellik, ergenliğe adım atıldığında, kişinin bünyesinde bedensel ve ruhsal değişimlere yol açacak yeni bir süreci başlatır. Böylesi bir süreç sonunda, insan durularak yetişkin bir erkek veya kadın olarak hayat içinde görünürlük kazanmaya başlar.
Ancak kendisi için yaşam gelgitlerle dolu, kabarıp duran bir denizdir artık. Onla baş edebilmek, suyun üzerinde kalabilmekse yalnız başına kolay değildir. İşte bu anda evlilik kadın-erkek her iki taraf içinde umuda bir yol olarak önlerinde uzanıverir. Fakat bu yolda seyahat etmeninde kendine göre esasları vardır.
Bu konuda önemli gördüğüm aşağıdaki ayeti sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Sizi topraktan yaratmış olması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer oldunuz. İçinizden, kendisinde huzur ve sükûn bu(lup duru)lacağınız eşler var edip, aranızda meveddeti ve rahmeti ikame etmesi de O’ nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Rum Suresi )20-21
Ayetler genel hatlarıyla bize evliliğin resmini çiziyor. Bu resmi gerçek kılmak içinse dört önemli kavrama değiniyor.
Bunları tevazu, sekinet(huzur ve sükun), meveddet(sevgi ve muhabbet) ve rahmet(veya şefkat) olarak sıralayabiliriz.
Bunlardan tevazuyu ele alalım önce isterseniz.
Tevazu diğer bir deyişle alçakgönüllülük, büyüklenmenin, kendini beğenmişliğin karşıtıdır. Hayat içinde sizi üstün kılan dünyevi her ne varsa (para, zeka, makam, şöhret v.s.) onlardan sıyrılarak, muhataplarınızla ilişkilerinize uhrevi bir sadelik ve ölçü getirmektir.
Ayetin başında insanın topraktan tabiatına vurgu yapmanın hikmeti de bu olsa gerek.
Evlilik içinde ise alçakgönüllülük, eşinizin kimlik (cinsiyet, karakter ve şahsiyet) oluşumuna etki eden, onu sizden ayırıp özgün kılan unsurların hürmete layık olması, bu özgünlüğün eseri olarak ortaya koyduğu güzel eylem ve çabaların karşılık görmesidir.
Örneğin kadın ve erkek olarak ayrı ayrı tabiatlara sahip olmak bir farklılıktır. Ancak ne erkek olmak tek başına bir üstünlük, ne de kadın olmak bir zayıflıktır. Sadece rabbimizin bizler hakkındaki tercihinin yeryüzündeki tezahürüdür o kadar. Ki bu fark bizleri bir araya getiren ana sebeptir aynı zamanda.
Ya da eşinizin karakteri; o da saç rengi, göz rengi gibi insanın genlerine kodlanmış bir bilgi aslında. Farzı mahal siz dışa dönük bir insansınızdır eşiniz ise tam tersi bir yapıya sahiptir. Veya tez canlısınızdır, eşiniz daha ağır bir insandır. Siz duygusal bir insansınızdır, eşiniz sert mizaçlıdır. Misalleri çoğaltmak mümkün, onun içinde eşinize yaklaşırken, davranışlarını kavramaya çalışırken bu tarafının farkında olmak gerekir.
Bu konuyla ilgili başka bir husus da karakterimiz üzerinde yükselen şahsiyetlerimiz.
Eşinizin sizle birleşen hayatına kadar geçen zamanda şahsiyetini oluşturan etkenler doğal olarak sizden başka olacaktır. Bu başkalık aynı zamanda kendine has(etnik, kültürel, ekonomik, v.s.) birçok farklar içerecektir. Dolayısıyla eşinizi diğer insanlardan ayıran, onu biricik kılan şahsına karşı da tevazu içinde olmanız gerekir.
Tabii insanın söz ve davranışlarının, kimliği ve alışkanlıkları etrafında anlam kazandığını da unutmamak lazım. Doğaldır ki eşinizle olan ilişkinizde, bu çerçevede biçimlenecektir. Bu biçimleniş esnasında ise hatalar yapmanız muhtemeldir. Böyle bir noktada, eşinizin şahsıyla hatalarını ayıracak feraseti-bakışı sağlayacak olan, yine mütevazi duruşunuz olacaktır.
Değinmek istediğim diğer bir kavramda şefkat (merhamet) .
Tevazu gibi şefkatte eşimizle kurduğumuz dostluğa anlam katan, onun devamlılığını sağlayan hayati bir damardır.
Evliliğimizin karşılıklı anlayış çerçevesinde sürüp gitmesini mümkün kılan, beraberliğimizi diri ve taze tutan önemli bir duygusal bağdır.
Yaşam kendi hızında akıp giderken evliliğiniz her zaman istenildiği gibi seyretmeyecektir. Zaman zaman doğanız gereği hatalar-yanlışlar yapmanız muhtemeldir.
Bu hal ilişkilerinizde açmazlara, gerilimlere yol açabilir. Daha da kötüsü yaşadığınız sorunlar, zamanla büyüyerek eşinize karşı sizi kin ve nefretle yükleyebilir. Mevcut bu durum giderek ilişkinizi törpülemeye, yıpratmaya başlar. Tam bu noktada selim aklı sağduyuyla buluşturup sizi çözüme götürecek olan, eşinize karşı duyduğunuz şefkat hisleri olacaktır.
Kısa bir hikâyeyle yazımı tamamlamak istiyorum.
Evlilikleri huzur içinde sürüp giden mutlu bir çift, zaman içinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar yüzünden boşanmanın eşiğine kadar gelmiş. Çıkar yol bulamayınca da çevrelerinde sevdikleri-saydıkları bir bilgenin kapısını çalmışlar.
Bilge onları uzun uzun dinledikten sonra müsaadelerini isteyerek evinin bahçesine kadar çıkmış. Kısa bir süre sonra elinde bir fidanla odaya geri dönmüş. Sonrada onlara hitaben demiş ki:
Sizden elimde gördüğünüz fidanı, evinizin bahçesine dikmenizi istiyorum. Eğer ki gün gelirde bu fidan kurursa, beraberliğinizin bir anlamı kalmamış demektir, o zaman ayrılabilirsiniz.
Gel zaman git zaman fidan yavaş yavaş büyümeye başlamış. İki taraf da fidan kurumasın diye birbirinden gizli, su vermeyi ihmal etmiyormuş.
Ancak bir gün beklenmedik bir şey olmuş. İkisi de ellerinde su kabı varken, gecenin bir yarısı bahçe kapısında karşılaşıvermişler. Bir anlık şaşkınlıktan sonra birbirlerine sevinçle sarılarak, ağlamaya başlamışlar.
İşte böyle! Sizde tevazunun toprağına ellerinizle dikmiş olduğunuz sevgi fidanını, şefkatle sulamayı unutmayın.
Bir sonraki yazımızda meveddet ve sekinet kavramlarını ele almaya çalışacağız inşallah.
Selam ve dua ile…