Mustafa BOZACIOĞLU
BEŞYÜZÜNCÜ SAYI, BİRİNCİ YAZI
Evet, dergimiz İktibas 500. sayıya ulaştı
Dahası artı birinci sayısı ile yeniden karşınızda
Hizmetimizde
Refikliği, fikri, derdi davayı taşımak için
Ve dahi paylaşmak için…
Dalya, gümüş, altın dönem nitelemeleri yapılırken uzun soluklu birliktelikler için
Dergimiz adına bu istikrara nice övgüler az kalır
Hele ‘istikamet/duruş ve kararlılık’ açısından
Olan, olası duraksamalar, çizgi dışı kalış ve yeni çizgiler
Adına mazeretler üretsek de kopuş, ayrılık, nizalar
Bizdendir, insan olmaklığımızdandır
Ol’mak noktasındaki noksanlığımızdandır
Biz de uyarılara, eleştirilere açığız, ama bilinmelidir ki
Bilerek yanıltmadık, yanlışta ısrar etmedik, kendimizi yanılmaz görmedik!
‘Memnuniyetinizi dostlara, şikâyetlerinizi bize iletiniz!’ düsturuna sahibiz!
Elbette bizim talebimiz, kim ne derse desin
‘Allah’ın rızası’; bu, her şeyden önce ve daha önemli…
Daha önemlisi, ‘önemli olanın önemsenmesi’
Bu yoldaki kalıcı birlik ve beraberlikler,
İmkânları iman davasına, iddiasına vesile kılmaktır.
Bu yol ve uğurda birbirimize mahkûm ve lazımız
Hoşgörü, empati, sempatiyi samimiyete eklemek zorundayız…
Bu yeni eşikte, nice eşiğin aşıldığı, aşındırıldığı süreçte
Her zamankinden daha özenli ve fedakâr olmalı, birbirimize sahip çıkmalıyız!
Kimse kalmasa da biz buradayız, ama
Siz varsanız biz daha bir varız!
Beraber hedefe daha bir kolay varırız
Varamasak da o yolda kalarak farkımızı ortaya kor, rengimizi de koruruz!
Biz de bu yeni aşamada birinci sayının, birinci yazısıyla bir daha karşınızdayız:
Sözümüzü, fikrimizi, düşüncelerimizi yaşamak, taşımak, paylaşmak için…
Nice sayılarda doğruluk üzere, doğru için beraberce düşünüp, birlikte yol alabilmek adına…
Diyebilirsiniz ki
Dergi önemini yitirdi, dergicilik bitti!
Hayır, asla!
Her bir aracın, her zaman ve mekânda göreceği bir işlev, dolduracağı boşluk mutlaka olacaktır.
Zamanın teknolojik aygıtları belki çok şeyi hızlandırdı, istekleri ihtiyaç haline getirdi
Tersinden ihtiyaçları da algılar gibi değiştir(t)ti
Her şeyi tüketir olduk
Oysa görünen/vakıa o ki tükenen biziz
Tükettikçe tükeniyoruz!
Bu yolda, dava uğrunda birbirimize her zamankinden daha fazla muhtacız!
Dergiyi de aramızda bir irtibat, iletişim ve belki de bizi birbirimize bağlayan bir bağ olarak
Tabiri caizse, ‘sevgiliden/dosttan gelen bir mektup, bir hediye, bir özel ileti’ olarak görebiliriz.
Görmeliyiz!
Eskiden ‘yan gider’ diye ifadelendirilirken banilerince
Şikâyet için değil ve de yüksünmeden
Asıl ‘asıl gelir’ olarak düşünülmüş, kulluğun gereği bilinmişti!
Şimdilerin ‘yan gel yat’ ortamlarında
Dahası, ‘özrü kabahatinden büyükçe’
‘İktibas hâlâ çıkıyor mu?’ diyenler
Yerine göre sitayişle bahsedenler, ama
Eli işte gözü oynaşta olanlar olsa da
Oyalansalar da
Sollayıp geçtiğini, farklı seçimlerle geçindiğini
Dar alanda paslaşmaktan alan açmaya koşanları
Al gülüm ver gülüm tarzını yol bilenleri
Pazarlık ve edilgenliği âdet edinenleri
Kavramları kavramışken sağa sola çekenleri
Biliyor, görüyor, duyuyoruz;
Üzülüyoruz!
İnadına, ataletten, hamasetten değil
İmanımıza;
Durduğumuz yerde durmaktayız!
Biz buradayız
Bekleriz!
Gelmesek de görmesek de
Okumasak da yazmasak da(!)
Demiyoruz!
‘Abone olunuz abone bulunuz’
Enerji sinerjiye dönüşsün
Kalite, farkındalık artsın
‘Canımıza okuyanlara’ karşı uyanık olalım,
Müteyakkız kalalım
Diyoruz!
Zaten ‘okuma yazmayı’ abece’den öteye taşıyıp
Söylence ve söylev kültüründen bir adım öteye geçememenin sonuçları bunlar!
Hep ‘hap’ bekliyor, ‘yem’ oluyoruz bu yüzden!
Basit, güncel bir örnek, ‘kel alaka’ demezseniz
Adı hep harflerle sembolize edilen ve sürekli değiştirilen üniversite sınavlarından ilk şikâyet;
Uzun paragraf soruları sorunu değil midir?
Türkçe kırk soruda on dörtlük ortalama ile…
Okur yazarlıkta kırk fırın ekmek yememiz lazım daha demek ki!
Bu kadar cehalet eğitimle de oluyormuş demek ki!
Bireyselliğin, neme lazımcılığın, ne olsa geçer anlayışının yol olduğu
Hak ve hakikatin bölündüğü, bölüştürüldüğü zamane zamanlarda
Sözün gücündense, gücün sözüne yer ve değer verilen ortamlarda
‘Tevhid’ olgusunun öneminin, yer ve değerinin görmezden gelinip faydacılığın tavan yaptığı
Parça ve görece edinimlere feda edildiği
Fedakarlığın yadsındığı
Yol ve yöntemin
Davanın kendi renginden, dokusundan olmak zorunluluğunun unutulduğu
Ahiretin ihmal edildiği
Allah’ın hakkıyla, kendi bildirdiklerince
Resulün anlayıp yaşayarak aynıyla gösterdiği gibi değil de
Keyfince, şartlara uydurularak, kendince takdir edilerek
Sezarların, sözüm ona haklarını önceleyerek
İş ve işleyişlerin; işletmelerin neşvü nema bulduğu ortamlarda
‘Hak ediş’ olmadan
Sırf nemalanmak, hava kanallarını sistemin havalanma alanlarına eklemleyerek
‘Peşin ödeme bekleyerek avans/avanta/avuntu peşinde oyun ve oynaş, oyalanma peşinde koşmak
Kanıksandı;
Damarlarda kan olarak, ciğerlerde hava, midede lokma olarak dolaşmaya başladı.
Dahası zihinleri işgal etti, algıları iğdiş…
Kur’an elde bir araç/nesne, resulün hayatı tarihte hapis
Ders alınmayan tarih, tekerrürde…
‘Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek’
‘El işte, göz oynaşta’, hep ‘miş’ gibi yapıp etmeler revaçta…
Ne olacak halimiz
Nereye bu gidiş
Bu yolun sonu nereye çıkacak, ‘nerede bu insanlar, nerede bu devlet’ sualleri askıda
Kifayetsiz
Hedefsiz
Samimiyetsiz…
Sorun da biziz, çare de
Çileyi çekecek de biziz, çözecek de
Hesaba yekten çekilecek de…
Haklarımız kadar sorumluluklarımızın farkına varmak,
Kendi umurumuzu, inanların umurundan ayırmamak,
Ayrı gayrı düşmeden
Aklımızı başımıza alıp
Doğru düşünce ve doğru davranışlar peşinde
Allah’ın dinine/kendimize yardım ederek
İlahi inayete mazhar olma duasını da eksik etmeden
Doğruya, doğruluğa, doğru söze el vererek, omuz vererek
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olup kalarak
‘Sınavımızı kolaylamak’ yolunda dilimizin döndüğü, elimizin erdiğince
Emaneti sahibine tevdi edene kadar
Halk yolun yolculuğunda nice yolculuklara, nice şahitliklere…
Hak yolda, doğruya değer ve katkı vermek ne kadar önemliyse
Yanlışta ve yanılgıda uyarmak da o kadar önemli ve önceliklidir.
Çok çalışmamız lazım çok; çoktan da çok!
Bizim yitirilen zamanları da düşündüğümüzde kat be kat efor sarf etmemiz gerekiyor
‘Benden bu kadar!’
‘Adım Hıdır, elimden gelen budur!’ demeden
‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var!’ diyerek
Sesi sese, eli ele katarak…
Biz buradayız; sizleri de bekleriz.
İsteriz ki; (kendimiz de dahil)
Duyunuz, duyurunuz, duyarlı olunuz…
Dava uğrunda bir yere gel(e)miyorsanız da
Davulcuya, zurnacıya da gitmeyiniz
‘Sabit kadem kalınız’!
Kalın selametle…