Yakup DÖĞER
CAHİLİYEYE KARŞI TAVRIMIZ
Ümmetin bütün coğrafyasını ateş sarmış, her yerde canlar telef olmakta, kanlarımız akmakta. Yeryüzünün bütün akbabaları adeta üzerimize çullanmış, yok etmek, yeryüzünden silmek için var güçleriyle çabalamakta. Dünya tarihini gözden geçirdiğimizde, ümmetin bunca hicran, bunca acı yaşadığına dair bir not bulunmamaktadır. Oysa, Rabbimiz Hacc Suresi 78. ayette bu ümmeti seçtiğini ve hiçbir güçlük yüklemediğini dile getirmekte, bizleri müjdelemektedir:
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!” (Hacc, 78)
Ayet hakkıyla cihad etmekle başlıyor, Müslümanım diyen bütün man edenler için. Hakkıyla cihad, inandığımız değerler için, ideallerimiz için, Allah’ın dinini yeryüzüne yaymak, Hakkı hakim kılmak için, Hakk’ın ancak Allah’tan geldiğini, gelebileceğini, hakkın kaynağının ancak İlahi olan olacağını, bunun dışında kim ne derse desin, ne söylerse söylesin batıl olduğunu, geçersiz olduğunu haykırmak için mücadele edin diyerek başlıyor. Allah uğrunda, Allah’ın istediği gibi, O’nun gösterdiği gibi, Rasulünün yaptığı gibi hakkıyla cihad edin. Çünkü biz seçilmiş insanlarız, yeryüzünde var olan ve haktan habersiz insanlara nazaran bizler İslam’la müşerref olduk. Düşünün dünyada yaşayan kitleleri ve İslam’dan habersiz olanları, onca insan arasından bizler Allah’ın diniyle müşerref olma nimetine kavuşmuşuz, bunun şükrünü edaya çağırıyor Rabbimiz, “Hakkıyla cihada” çağırıyor.
Sadece kendi boyasıyla boyanmaya, bütün beşeri düşünce ve ideolojilerden arınmaya, en küçük bir meyil bile göstermeyelim diye hakkıyla mücadele etmemizi istiyor. Bir Müslüman için bundan daha onurlu ne olabilir ki? Rabbimiz seçtiğini söylüyor. Alemlerin Rabbi tarafından seçilmişlikten daha erdemli ne olabilir bir kul için? Neden yanıyoruz alev alev, neden ölüyoruz toplu toplu, düşünmek gerekmez mi şimdilerde?
Seçilmişiz, aslında dünyada seçilenlerin sırtında kaldıramayacakları yükler, sırtlarında kambur gibi durur ve ezilirler, lakin bizi seçen Rahman, bize bir güçlük de yüklemediğini beyan ediyor. Hiçbir güçlük yüklemediği, seçtiği kulundan hakkıyla mücadele istiyor. Öyle bir mücadele ki, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar, ama nasıl emredildiyse öyle bir mücadele, Allah’ın emrettiği, Rasulün (s) izlediği yöntemle bir mücadele. Çünkü,“Andolsun, Allah’ın Rasûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21) buyuruyor Rabbimiz.
Bizler farkında değiliz sanırım, seçilmişliğin bize sunduğu erdemlerin, diğer insanlardan farklı olduğumuzun ve bu farklılığımızın bize yüklediği mesuliyetin. Hem seçilmişlik hem de hiçbir güçlük olmaması, dünyadan ebede uzanan saadet yolunda nasıl da bir nimet sahibiyiz farkında mıyız acaba?
Ve İbrahim’in (s) dinine uyun, çünkü siz de onun gibi seçilmiş insanlarsınız ve isminiz de İbrahim gibi Müslüman’dır. İbrahim’in yoluna uyun, onu izleyin,“Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.”(Nahl120)
Siz de böyle olun, İbrahim’in yolundan ayrılmayın. O bütün müşriklerle amansızca ve hakkıyla mücadele etmiş biridir, Hz. İbrahim’de ve onunla birlikte iman edenlerde sizin için çok güzel örnekler vardır. İbrahim (s), kendi zamanındaki cahili sistemle, müşriklerin elebaşları ile asla barışık olmadı, hiçbir şekilde onlara karşı yumuşak ve tavizkar davranmadı, her zaman safını ayrı tuttu, rest çekti. “İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve nefret belirmiştir’ demişlerdi…” (Mümtehine, 4)
Hakkıyla cihadın en güzel örneğini, bizi seçen, dinde bize hiçbir güçlük yüklemeyen Rabbimiz, bize en ideal ve en güzel yöntemini göstererek, “Böyle olun” diyor. İbrahim(s) gibi... Bütün beşeri düşüncelere, insan kaynaklı hükümlere, şirke, zulme, zalimlere, müstekbirlere, kendi kutsallarını oluşturanlara, Allah’ı dilleriyle olmasa da, fiilleriyle yok sayanlara karşı, modern putlara, modern türbelere ve çağdaş putperestlere karşı sözü İbrahim’in (s) dilinden bize söyletiyor:
“Biz, sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a iamn edinceye kadar, sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve nefret belirmiştir”(Mümtehine, 4)
Net tavır ve rest çekiş. Var olan, organize ve aktif küfrü kabullenmemek. Hakkıyla cihad. Cahiliyeye karşı tavır, tanımamak, yok saymak, ta ki tek bir Allah’a iman edinceye kadar. Kendi varlığını ispat için cahiliyeyi red etmek, ayrışmak, işiyle, aşıyla, makamı mevkisiyle, organize olmuş bütün kurumlarıyla aramıza ilkesel mesafe koymak, Nebevi bir tavır almak.
Hakkıyla cihad, Allah uğrunda, ebedi saadet için. Bedeli ne olursa olsun, cennet için katlanmak. Gerekirse dünyada kaybetmek, itilmek, sürülmek, ezilmek, işinden aşından, malından olmak, ama illaki de cahiliyeden uzak durmak. Asla ve asla sempati dahi beslememek, meyletmemek, meyledersek ateş dokunacağı bilincinde olmak.
“Sakın zalimlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”(Hud, 113)
Cahiliye ile barışık olmak bir yana, meyletmek bile yasaksa, meyledersek ateş dokunacaksa, sonra bize kim yardım eder? Bizim Allah’tan başka velimiz yoktur. Sonra bize yardım eden de bulunmaz. Küfür, şeytanı ve dostlarını da yanına alıp sürekli süslü dünyasına çağırıyorken, İlahi hitap da uyarıyor: “Sakın meyletme”
İşte siz İbrahim (s) ve onun yanındakiler gibi olun, böyle olun ki, Peygamber de size şahit olsun. Siz böyle olun ki, sizin gibi olmak isteyenler de sizden şahitlik görsünler. Allah’tan başkasından korkmadan, çekinmeden, seçilmişliğin verdiği üstün psikoloji ile,“….Onlardan korkmayın, Benden korkun, ki üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz. (Bakara Suresi, 150) buyuruyor Rabbimiz. Eğer biz seçilmişler, hakkıyla mücadeleden vazgeçer ya da bunu ertelersek, bütün müjdelere rağmen çok şedid bir ihtarla da karşı karşıya kalıyoruz: “ Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da çekinmezler. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Maide, 54)
Seçilmişliğin gereğini yerine getirmemenin sonucu da buraya çıkıyor. Seçilmişlik Allah’ın lütfudur ve bu lütuf şimdilerde bize verilmiştir, dilediğine verdiği lütfunu biz de bir meyil görmüş ki bize vermeyi dilemiş ve yolunda hakkıyla mücadele etmemizi istemektedir Yüce Allah. Ola ki vazgeçer, ya da başka yollara döner, gevşeklik gösterip ciddi olmaz, kâfirlere karşı sempati besler, kardeşlerimize karşı sevgisiz davranırsak, cahiliyeye meyleder, kınayıcının kınamasından çekinirsek, mücadele etmez ya da hayatımızın hareket planında dinimiz için mücadelemizi tali meseleler arasında görürsek… Yüce Allah’ın dilediğine verdiği lütfundan mahrum olur, sonra da kaybedenlerin arasına karışırız.“Sonra size yardım da edilmez.”(Hud, 113) gerçeğiyle yüzleşiriz.
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp dönmez." (Al-i İmran, 8- 9)
"Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru." (Bakara, 201)
"Rabbimiz, biz indirdiğine iman ettik ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran, 53)
"Rabbimiz, biz: ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." (Al-i İmran, 193)
"Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin." (Ali İmran, 194)
"Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne babamı ve mü'minleri bağışla." (İbrahim, 41)
"Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl ." (Furkan, 74)
"Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz." (A’raf, 125)