Yakup DÖĞER
İSLAMİ DÜŞÜNCEDE BEŞERİ SAPMA
İslami kesimdeki düşünce önderlerinin son zamandaki değişimi kayda değer bir yanlışın ilk belirtileri gibi yansıyor meydanlara. Zamanında muhkem fikirlere önderlik yapan ağabey niteliğindeki şahsiyetlerin, geçmişten günümüze uzanan değişiminin sebeplerini bulmakta nedense çok zorlanıyoruz. Yeni yetme zamanımızda bizlere bir şeylerin doğruluğunu anlatırlarken, bizler de samimice inanıp, anlatılanlarla amel ederken, birden oluşan bu değişimin kaynağını bulmak için insan üstü bir efor sarf ediyoruz. Geçen zamanda değişenler nelerdir diye oturup düşünerek, karşılıklı müzakereler yaparak, elimizdeki kıstaslarla ve bu şahsiyetlerin bizlere öğrettikleriyle bir çıkış yolu arayarak sonuca ulaşmak gerçekten çok zor bir durum. Çünkü bizim için ideal olan fikirler, fikirlerin temelini oluşturan elimizdeki değerler hep aynıydı. Değişmeyen değerlerimizin, bizi yönlendiren temel düşüncenin bunca sağlamlığına rağmen, değişimin nedeni neydi gerçekten bulmak çok zor...
Aslında bizim böyle bir çalışma yapmak zorunda kalmamamız gerekmektedir. Değişen bizler değiliz çünkü, bizler bize anlatılan ve Sahih kaynaklarımızda var olan düşünceyle aynı eksende yolumuza devam ediyoruz. Bize ait olan değerlere bizler yine tabiyiz, ömrümüzce de tabi olmaya devam edeceğiz inşaallah. Bizim gayretimiz “İslami düşüncedeki beşeri sapmayı” tesbit etmek, nedenlerini araştırmak.
Böyle bir mecburiyetimizde yok, zaman harcayacak vaktimiz de aslında... Ama,t abiri caizse, bizim hocalarımızın, bize inat düşüncelerindeki sapmalar ve bu sapmayı aleni hale getirmeleri rahatsızlığımızın çok büyük olduğunun ispatıdır. Kendilerinin yapması gerekenleri ikinci şahıslar yapmaya çalışırsa durum böyle oluyor demek ki. Bir zamanlar bütün beşeri sistemlere bayrak açtığımızda, (çok şükür şimdid e öyleyiz) hep birlikte yola devam ettiğimizde, birbirimize olan güvenle düşünceden eyleme geçtiğimiz e, aramızda hiçbir sorun yoktu,o lamazdı da.S avunduğumuz sistem İslam Düşüncesi, reddettiğimiz ise beşeri sistemlerdi. “L” derken nelere hayır dediğimizi çok iyi biliyorduk,hala da aynı şeylere “L” diyoruz. Peki şimdi ne oldu da, kabul etmediklerimize taraf oldular, savunur duruma geldiler.
Beşeri anayasal sistemlerin, iman edenlerle ilgili hiçbir bağı olmazken, Tağutların, sahte ilahların, kula kulluğu gerektiren kanunlarını biraz daha esnetmeye, temeli inkâra dayanan ve toptan reddettiğimiz halde, taraf bile kabul görülmediğimiz bir tartışmanın içine girmenin mantıklı bir izahını yapmalılardı. Kur’an'ın ve Rasulün (sav), çok açık ve net tavrı ortada iken ve uzun yıllar çevresindekilere “Nebevi Metod" adı altında ağızlarından bal damlayarak anlattıklarının aksine ortaya çıkan şimdiki hallerini toplum önünde açıkça izah etmeliydiler.
Şimdi düşünüyorum da; ya bu daha önceden bize anlatılanlar yanlıştı, ya da şimdi meydana gelen beşeri sapma yanlış. Ya o zamanlar bize anlatanlar samimi değildi, ya da şimdilerde geçmişte yanlış anlattıklarını anladılar da, bunu izah edemiyorlar. Aslında biraz yürekli olsalar, biraz da cesaretleri olsa, çıkıp kamu önüne, kamu önünü bırakın, Müslümanların önüne, durumlarını izah etseler, geçmişlerinden pişman olduklarını, bu zamana kadar yanlış düşündüklerini, daha önceki öğretilerinin yanlış olduğunu, doğruyu şimdilerde bulduklarını söyleselerdi daha samimi ve içten karşılardık.
Acı olan, endişe veren yansa, bu durum kendilerine sorulduğunda, sorgulandıklarında, karşısındaki soru sahibini rencide eder bir halde karşılık vermeleri, suçlarını örtmek için, karşı suçlamaya geçmeleridir. Beşeri sapmanın önde gidenlerinden biriyle, mevcut siyasi oluşumu tasvip eden, hatta çok olumlu gören sözlerine karşılık, sorduğumuz soruya aldığımız cevap çok rencide edici onur kırıcıydı. Bu sistemde yaşadığımızı ve neden nüfus kağıdı taşıdığımızın sorgulanması, Firavun'un Musa'ya (a.s.) nimetlerini hatırlatması gibi bir durumu akla getirmişti. Kendilerindeki sapmayı samimi olanların sırtına yüklemeye çalışanlar, altından kalkamayacakları bir vebali de kabullendiklerinin farkında bile değiller aslında. Peki bir zamanlar düşüncelerinin tam aksini dikte edenlerin şimdiki sapmalarının nedenini sormak,d elillerini istemek bizlerin hakkı değil miydi? Yıllarca samimice savunduğumuz fikirlerimizin bize mimarlığını yapan insanların, bu değişimini merak etme hakkımız yok muydu?
Bizler hiçbir zaman Laik Kemalist düşüncenin gönüllü tabileri olmadık, ne taşıdığımız kafa kağıdından ne de ödediğimiz vergilerden gurur duymadık, bütün bunları yaptıysak, yine aynı tağuti sistemin zulmünden dolayı yaptık. Firavun, karşısında Musa'yı (a.s.) gördüğünden, bunun nedenini kendi zulmüne bağlayamadı, çünkü Firavun, eğer erkek çocuklarını öldürmek gibi bir zulme kalkışmasaydı, Musa (a.s.) gibi bir direnişçiyle karşılaşmayacaktı.
Şimdi, günümüz Firavunları, iman ehline bunca zulmü yapmasaydı, dinlerinde, hukuklarında, ibadetlerinde serbest bıraksaydı, kendilerine İman ehlini hasım olarak bulmayacaklardı. İslam taraftarlarının belli tavizleri koparmaya ve bunu da kendilerine kâr saymaya çalışmaları abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir. Çünkü bizler hiçbir beşeri ideolojiden taviz koparmak gibi niyeti olmayan bir sistemin mensuplarıyız. Bunu halin öğretisini Rasuller(as) bize tarih boyunca öğrettiler.Bu öğretinin temel dayanağı, İlahi olan mesajın yeryüzünde hakim kılınma mücadelesiydi. Bu mücadele her yönüyle, Rabbani olan, hiçbir izm ve ideolojiyle örtüşmeyecek, ıslah etmeye çalışmayacak, tavizler koparma peşinde koşmayacak kadar İlahidir. Çünkü geldiğinde Beşeri düşüncelere mensup anayasalar, kanunlar, sosyal hayat, ekonomik hayat, askeri ve sivil ne varsa kökten değiştirip, yerine kendine has olan Allah Teala merkezli İslam Nizamını ikame etme emri vardır.
Bütün bunların bilincinde olan, düşüncesinde ve eyleminde bir zamanlar rehberliğini yapanlar, ümmetin önüne bir fitne gibi çıkıp, Beşeri anayasal düzene taraf olma gibi bir gayret içine girmeleriyle, kendi kendileriyle çelişki içine düşmüşler, kendilerini sorgulayanları da agresif tavırları ile, adaba aykırı davrandıklarını söyleyip konuşma usulünü bilmemekle suçlamaktadırlar. Ama dikkat etmedikleri, gözden kaçırdıkları ya da görmezden geldikleri, sorgulayanlarında, gerek geçmişe gerekse günümüzdeki sapmaya dair kesin bilgilerinin olmasıydı. Karşıt suçlamaların kendi kabahatlerini bastırmak gibi bir davranış olduğu gözlerden kaçmayan bir gerçekti. Değişimin nedenlerini, bir zaman delilleriyle Tağuti sistemleri reddetmenin gerekçelerini anlattıkları gibi anlatmaları gerekmekmez miydi. Söylenecek hiçbir sözü olmayanlar, dayanacağı vahyi esaslardan mahrum olanlar ancak bu şekilde karşılık verebilirlerdi. Bütün bunlara yakinen şahit olmak, beşeri sapmanın ne kadar agresif olduğunu görmemizi sağladı.
“Bu Benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız. (En’am-153)
Peki sapmaya sebeb nedir? Vahy mi değişti, Rasulullah'ın (sav), Nebevi Metoduna yeni ictihat mı getirildi? Sistemin vaad ettiği tavizler, Mekke müşriklerinin Peygamber'e teklif ettiklerinden fazla mı? Bu sistemlerle belli noktalarda örtüşebileceğini düşünenler, acaba bazı değerleri ve öğretileri mi unuttular ki, bu duruma düştüler, düştüler de bir izahta bile bulunmadılar. Aslında kendilerine ait ictihatlarını Müslümanlarla paylaşmaları gerekmez miydi? İslami Düşüncenin ve İlahi Nizamın hiçbir beşeri anayasalarla bağdaşamayacağını, sahte ilahların iman edenlerin hayatına yön veremeyeceğini, iman edenlerin zalimlerin tavizine ihtiyacı olmadığını kendileri de gayet güzel bilmekteler ve bunun aksini izahta çaresiz kalmaktalar.
Müslümanların, taraf olması bir yana, teğet bile geçemeyecekleri bir düşünceye saplanmaları gerçekten acı veren bir gelişmedir. Hatta bu gelişme öyle bir safhaya vardı ki, birbirini tasvip etmeme, tağuti sistemler ile kardeşleri arasında saf belirlemeye kadar gitmiş durumdadır. Kendi iman kardeşine, olumlu eleştirilerinden dolayı, ambargo koyan, dinlemesi gerektiği yerde, bizim gibi düşünmüyor diye sözlerine bile tahammül edemeyen bir hale gelindi. Bu çok acı veren bir gelişmedir. Bu durumun örneği, çağın hiçbir zamanında yaşanmış değildir. Bu ihtilaf İslam Düşüncesindeki İctihat farklılıkları gibi olan bir farklılık da değildir. Bu durum tamamen, zalimlerin Müslümanların arasını açmayı başardığı bir oyundur ve bu oyuna maalesef düşülmüştür. Bu oyunu bozmak yine Müslümanlara kalmıştır. Sahih düşüncenin eski, beşeri sapmanın yeni önderleri, kendilerini bir an önce sorgulamalı, düştükleri büyük yanlıştan özür dileyerek, suçladıkları Müslüman kardeşlerinden helallik isteyerek kendilerini düzeltmelidirler.
Her sözümüz, her davranışımız Allah'ın Kitabında ve Rasulün (sav) hayatında karşılığını bulmuyorsa, gözden geçirilmesi dikkatlice düşünülmesi, aksi durumlarda amelin terk edilmesi mecburidir. Bizler Müslümanlar olarak Kitabımıza tabi olmakla mükellefiz, amacımız da yine bize Kitabımızın buyurduğunu yerine getirmektir.
“Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar…” (Tevbe-71)
Amacımız, birçok ayette belirtildiği ve birini yukarıda yazdığımız İlahi emir gereği birbirimizi uyarmak, nasihatte bulunmaktır. Allah'a isyanda bir araya gelenlerin, Allah'a kulluk için söz verenlerle hiçbir işi olamaz. Eğer ki; birlikte olabilecekleri bir zemin ortaya çıktıysa bu tamamen iman ehlinin kaybedeceği bir zemindir. Çünkü Allah'a tuğyanda yarışanlar, ilahlık taslayanlar, ilahlarının bekası için çalışanlar, kendi ömürlerinin menfati için oksijen çadırlarını büyütenler, Müslümanları her zaman olduğu gibi günümüzde de aldatacaklardır. Nedeni çok açıktır, Kitaptan haberi olan her Müslüman bunu açıkça görebilir.
“Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara-120)
Ayet bir sapmanın bedelini, komple olarak anlatmaktadır. Ya taraf olduğun beşeri nizama tamamen uyacaksın, ya da onlar senden hoşnut olmayacaklar. İkinci kısım ise daha can alıcıdır. ”İlim geldikten sonra…”, her şeyi bildikten sonra uyarsan, Allah'ın dostluğundan ve yardımından mahrum kalmak sanırım bir Müslümanın hiçbir zaman tercih edemeyeceği bir durumdur. Kaldı ki, ilim geldikten, yıllarca aynı düşünceye tabi olduktan sonra, geriye dönüş ne derece acıdır artık tahmin etmek çok zor olsa gerek.
Satırlarıma bir ayetle son vererek, sapmaya doğru gidenlerin bir an önce gereği gibi düşünmelerini Allah Tealadan niyaz ederim.
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Ali İmran-8)