Hakan AKSU
KURUMSAL TABELALARIMIZ, YENİ TAASSUPLARIMIZ
Taassup; doğru veya yanlış olduğuna bakmaksızın, kendi mensup olduğumuz düşünce ve ekolün, her türlü düşünce ve inançtan üstün olduğuna inanmak.
Alemlerin Rabbi yüce Allah (c), gönderdiği emirlerle insanlar arasında zenginlik, makam, ırk, kavim-kabile, mezhep , meşrep, bölge, sınır bütün üstünlük aracı olabilecek taassupları yasaklamıştır. Bu saydıklarımızın hiçbirisini değil, sadece takvayı üstünlük özelliği olarak bize öğreten dinimizin ahlakıyla yetişen hiç kimsede ben sizin en takvalınızım diyerek büyüklenen bir ahlakta olmayacaktır. Dolayısıyla bu durumda insani ilişkilerimizde kimsenin kimseye üstünlük taslayacağı bir ilişki ortaya çıkmayacaktır.
Taassubun her türlüsünün insanlığa ne zararlar verdiğini hem vahyin öğretileriyle hem de yaşadığı toplumun pratik örneklikleriyle çok iyi bilen Önderimiz (s), Beni Mustakil gazası dönüşünde, Müreyse kuyuları başında su çekmek için kavga eden muhacirlerden Cehcah b. Said ve ensardan Sinan b. Vebre'nin, iman etmeden önceki taassuplarıyla kavimlerine yaptıkları çağrılarına yine kalplerinde kalan hastalıklarıyla icabet eden ensardan ve muhacirlerden Müslümanların bu tavrına karşı öfkelenir ve onlara “Bu yaptığınız cahiliyye tavrıdır” der. Önderimiz (s), onların bu tutumlarına akrşı, hala içlerinde ırksal taassup barındırmaları sebebiyle aşırı hiddetlenmiştir.
Taassubun her türlüsü ümmet yapısını çürüten zehirli bir kurt gibidir. Taassuplarımızı tek tek ele almak ve onların tarihsel ve günümüz örnekliklerini vermek bu yazımızın konusu değildir. Altını çizmek istediğim konu, bize çok daha yakın olduğuna inandığım bir tehlikenin gözlemlenmesidir.
Yüzyıllardır kafir ve zalimler her türlü taassubu yayıp körükleyerek bizlerin arasına kavgalar ve duvarlar örmektedir. Batılıların özellikle 19 yy sonlarından itibaren ekmeye başladığı ırka, sınırlara ve mezheplere dayalı yeni fitne tohumları kısa sürede bizleri hasta edecek zehirli meyveler vermeye başlamıştır. Masa başında çizilen sahte sınırlar, kutsanan vatan ve bayrak algısı Müslümanları ümmetçi şuurdan uzaklaştırıp milliyetçi algının kucağına bırakan bir süreci getirmiştir. Bu durum ümmetimizi sayısını bilmediğimiz parçalara ayırmıştır.
Zalimlerin en büyük sermayesi olan bu fitne oyunları en modern yüzüyle topraklarımızda cirit atmaya devam etmektedir. Saddam Hüseyin gibi bir zalim bahane edilerek işgal edilen Irak toprağımızda yapılan yıkımlar, milyonu aşkın kardeşimizin öldürülmesi, yağmalanan zenginliklerimizden çok daha beteri o topraklarda arap, kürt, türk, şii, sünni gibi bir takım taassupların tohumlarının ekilmesi ve bu tohumların çok kısa sürede meyva vermesidir. Bu gün şu kafirler topraklarımızı terk edip gitseler bile bizi saran bu taassuplar bizi kendi kendimizi katletmemiz için yeterli sebeplerimizdir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak altı çizilmesi gereken nokta bu oyunların senaryosunu yazan ve bundan çok büyük menfaatler elde eden onlar olduğu, oynayan, kaybeden ve kurbanı olan bizler olduğu gerçeğidir.
Bu durumu emperyal güçlerin bir tuzağı, bizlerinde inancımıza muhalif olarak yaptığımız büyük hatalarımız olarak değerlendirerek dikkatlerinizi biraz daha bize yakın zaman ve alanlara çekmek istiyorum.
Son 15 sene biz Türkiyeli Müslümanların ciddi manada kurumsal yapılara dönüştüğü bir dönemdir. Biz Müslümanlar yüce Allah'ın (c) dinine hizmet etmek gayesiyle vakıf ve dernekler kurarak, kurumsal çatılar altında davet ve irşad çalışmaları yapmaya gayret etmekteyiz. Yüzlerle hatta binlerle ifade edilecek sayıda olan kurumlarımızın gayesi sadece hizmet etmek için ayrı ayrı tabelalar olması gerekirken maalesef bizlerin elinde yeni bir taassuba dönüşmektedir. Alllah'ın (c) dinine hizmet etmek için sadece ama sadece bir tabela parçasından ibaret olması gereken kurumlarımız, bizleri tanışmaktan birarada olmaktan uzaklaştıran, hatta kurumlarımıza bir kutsallık, bir üstünlük izafe ettiğimiz ortamlar oluşturmaya başlamıştır. Biz ifadesini ümmetin her ferdi için kullanması gereken bizler, artık biz ifadesini kurumlarımız için kullanmaya başladık. Cemaat algımız ümmetin her ferdini kuşatırken şimdilerde sadece içinde bulunduğumuz kurumlardaki kardeşlerimizi kapsamaktadır. Bu durum beraberinde kurumsal enaniyetide beraberinde getirmeye başlamaktadır. Doğru benim, üstün benim o halde bana gelinmeli algısı dillerde dolaşmasada, davranış dillerimizde maalesef yer etmeye başlamaktadır.
Dünden gelen bir birikimle partici, tasavvufi ve tevhidi diye isimlendirilen meşrepler arasında varolan ayrılık, hoşlaşmama, ilişki kurmama ve hatta tavır alma durumu, şimdilerde aynı kitapları okuyan, aynı dersleri yapan, bakış açıları aynı, hatta seminerlerine davet ettiği konuşmacılarının bile aynı olduğu kurumlarda oluşmaya başlamaktadır.
Sadece Allah'ın(c) dinine hizmetkar olmada bizlere yardımcı olması gereken tabelalarımız, bizlere bir üstünlük aracı, bir enaniyet, tabelalara dayalı bir cemaat ve kardeşlik algısı, çok özür dileyerek yazıyorum hayırda yarış değilde bir sidik yarışı getiriyorsa, bu süreç bizlerin kalplerini birbirinden uzaklaştırıyorsa, o tabelaları ayaklarımızın altına alarak parçalamak hepimizin mükellefiyetidir. Yeni taassup hastalığımız kurumsal taassuplarımızdır. İşin acı tarafı bundan önce yaşadığımız taassuplarımız kafirlerin bize kurduğu tuzakların getirisi iken, bu yeni durum kendi ellerimizle inşa ettiğiniz bir süreçtir. Kanaatimce bu durum diğerlerinde daha iğrenç bir durumdur.
Değerli kardeşlerim, eğer bu yazıyı okuyan ve başka kardeşlerine ulaştıran olursa lütfen kimseyi yargılamadan idam etmesin! Bu tesbitleri önce kendi kurumlarımızı ve davranışlarımızı sonra diğer kurumların davranışlarını bir gözlemlesin, eğer böyle bu tarz yaklaşımlar görmezse yırtıp atsın bu yazıyı ama eğer bu kaygımı haklı çıkaracak örneklikler görürseniz o zaman bu yeni ortaya çıkan sıkıntılı durumu gidermek için hepimiz gayretli olmalıyız.
Eğer bizler dinimizin bizlere emrettiği gibi her türlü ırki, coğrafi, mezhepsel, cemaatsel taassuplardan sıyrılıp dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanları kendimize kardeş bilmez ve cemaat algımızıda kurumsal cemaat bakış açısından kurtarıp ümmeti kuşatan İslam cemaati suuruna getiremezsek yaptığımız çalışmaların ne etkisi ne de bereketi olacaktır. Rabbimiz, bütün taassuplardan sıyrılmayı nasip etsin, Kitabımız Kur'an'ın ve sahih sünnetin ölçüleriyle İslam kardeşliği ve İslam cemaati çatısı altında birleştirsin kalplerimizi.