16 Aralık 2012

MUHABBET DEĞİL, HAKİKAT ARANMALI

İnsanlara sorumluluk yükleyen mesajın sahipleri, hak ettikleri ilgiyi genelde bulamıyor. Hâk olan mesajın kendisine gösterilmesi gereken itibar, zihin konforunu sarsmayan, sembollere indirgenmiş söylemlerin sahiplerine yönleniyor. İşiteceği hakikatlerin kendisinde zorunlu bir değişime sebep olacağını fark edenler, Kur’an merkezli davetlerden kaçarak aklını kiraya vermeyi tercih ediyor.

Trafiğin birden bire sıkıştığı sokak üzerinde ne olup bittiğini anlamaya çalışırken gördüklerim, zihnimde bu düşünceleri oluşturdu. Sıkışıklığın sebebi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ekranların popüler hocasını, uzun bir aradan sonra ilk defa görebilmek için uzun kuyruklar oluşturmuş kalabalıklardı…

Nitelik kazandırıcı tebliğlere davet için, ‘adeta insanların peşinde koşan’ çalışmaların yaşadığı sıkıntıları düşündüğümüzde, gösterilen bu teveccüh ve yoğun ilgi halimizi de özetliyor aslında.

Toplum neyi talep ediyor, neyi hak ediyorsa, Allah’ta onunla meşgul ediyor insanı…

İlgi çeken ne anlatmıştı ki bugüne kadar, bundan sonra ne anlatacağı bekleniyordu acaba bu kişinin?

En popüler olanlarını şöyle bir zihnimden geçirdim. Ölüm meleğine git şimdi gelme diyebilen bir şeyhinin olduğu aklıma geldi. Allah’ın (haşa) ete kemiğe bürünüp şeyhinde tecelli ettiğini de iddia etmişti bir zamanlar… Sürekli cinsel içerik taşıyan esprileri dilinden düşürmediğini de hatırladım. Aracısız Allah’a yönelmenin mümkün olmadığını söylüyor, Peygamberden, veli olarak gördüğü kişilerden açıkça yardım istiyor, onlara dua ediyordu.

Bir insanın Allah’tan korkmadan bu kadar sözü bir arada kullanabilmesi böyle oluyor demek ki… Oysa ağızdan çıkan her sözümüzün kayıt altına alındığı, hesap günü karşımıza çıkacağı çok bilinen bir gerçek değil mi?

“Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır. Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın." (50/Kâf sûresi, 17,18)

Kur’an ve sahih Sünnet gibi temel kaynaklara yönelmeyen veya yönelse bile batini yorumlarla tuhaf izahatlar de bulunan, insanları Allah’ın yolundan alıkoyucu bir misyonun temsilcisi olan bu yapılanmaların gördüğü ilgi oldukça hüzün verici…

Tam burada, Rabbimizin şu mesajlarını hatırlamamız gerekiyor:

“Onlardan öyleleri vardır ki dillerini kitaba doğru eğip bükerler siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.” (3/Al-i İmran 78)

“İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.” (31/Lokman 6)

Bu ayette, Irak, İran kisraları, Rüstem ve İsfendiyar’la ilgili masalları, hikâyeleri ve efsaneleri derlemeyi başarıp halkın dikkatini vahy’den ayırmak ve onları masallar içinde uyutmak için “masal anlatma partileri” düzenlemeye başlayan Nadr b. Haris’den bahsediyor Kur’an…

Menkibe, hikaye merkezli sunumların yaygınlaştığı bu dönemde, ayette geçen Lehv el-hadis” deyimi üzerinde biraz daha fazla düşünmeliyiz. Dinleyeni meftun eden, tamamıyla kendi atmosferine çeken ve etrafındaki başka şeylerden habersiz hale getiren her şeyi ifade eden bu deyimin günümüz karşılıklarını tespit etmek zor olmasa gerek.

Tarih boyu egemen sistemlerin payandası olmayı kimseye bırakmayan bu akımlar, her türlü zulmün, ifsadın karşısında durması gereken, okuyan, düşünen, anlayan tevhid ehli Müslümanların yetişmesinin önünde de engel oluşturuyor.

Uydurma menkıbelerle ağlatan, kendi dışındakilerin batıl olduğu ikazıyla korkutan, belden aşağı esprilerle güldüren, “sorgulamayın bizim size verdiğimizle idare edin” diyenlerin içerisinde bulunduğu hali fark etmek akleden her kul için bir sorumluluktur.   

Muhabbetli olana değil, hâk olana yönelmesi gereken mü’minler tercihlerini doğru yapmalı, her biri tevhid mücadelesinin öncüsü olan peygamberlerin yolunu takip ederek şahitliklerini yerine getirmelidir.

Unutmayalım ki, batıl, lüzumsuz ve faydasız içeriklere sahip sözlerden kaçınarak daima hak ve doğruyu konuşmak, mü’minlerin vazgeçilmez prensibidir.

(O mü’minler), her türlü boş, faydasız ve mânâsız söz ve davranışlardan yüz çevirir ve uzak dururlar.’ (23/Mu’minun 3)