Yunus Emre TOZAL

01 Ocak 2008

MUSTAFA AKKAD'I ANARKEN

Annesi Türk, babası Arap bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mustafa Akkad, bir duruş adamıdır öncelikle. Türkiye – Suriye ilişkileri anlamında da biz vizyona sahiptir. O, tarihe geçecek bir karakter, yönetmen ve mütefekkirdir. Çağrı ve Ömer Muhtar filmleriyle İslam Dünyasının kalbinde yer edinmiş, binlerce kişinin Müslüman olmasına vesile olmuştur.
 
Şehit edilmeden evvel İstanbul’un Fethini, Endülüs’ü, Selahaddin Eyyubi’yi ve İmam Şamil’i çekmek istediğini söylemişti. O, İslam Dünyasında yüreklerin dirilişi ve birlik beraberlik içerisinde ümmet adına çabalayan, sancı duyan biriydi.
 
Evet, 25 Kasım 2007 Pazar akşamında, İstanbul Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezinde Mustafa Akkad rahmetle anıldı. Hakan Albayrak’ın fikriyle, üç gencin çabalayıp çalışmasıyla ve Yeni Şafak yazarı Ali Murat Güven Beyin girişimleriyle kapalı salon toplantısı düzenlendi.
 
İlk konuşmayı Suriye Ankara Büyükelçisi Dr. Halid Raad adına Dr. Velid Hasan Rıdvan yaptı. Akkad'ın, “yaptığı eseri en iyi yapmaya çalışan” bir prensibi olduğunu dile getiren Dr. Velid Hasan Rıdvan, İstanbul’da çok değerli üç şahsiyetin bulunduğunu ifade etti. Eyüp El Ensari, Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamid Han’ın bulunduğunu ve böyle mübarek bir şehrin fethini çekmek isteyen bir kişiden bahsettiğimizi anımsattı.
 
Sinema Yazarı, İBB Kültür A.Ş. Sinema Birimi Sorumlusu İhsan Kabil, Mustafa Akkad’ın İslam Dünyasında Müslümanların gönlünde yer eden, sinemaskop olarak başyapıtlar ortaya koyduğunu ifade etti. Ömer Muhtarın sinema dili açısından Çağrı filminden daha donanımlı olduğunu kaydeden İhsan Kabil, “Çağrı filmi herkesin gönlünde taht kurdu, kahramanı olmadan bir film çekebilmek oldukça zor” diyerek Çağrı filminin çekilme zorluklarına değindi. Ve şu an dünyada birçok İslam coğrafyasında, İran sineması, Bosna sineması ve özellikle Mısır sinemasında çok büyük gelişmeler olduğunu kaydetti. Ortak kültürel bir dil olarak dünya arenasına çıkma vaktinin geldiğinin tam zamanı olduğunu kaydetti İhsan Kabil.
 
Ali Murat Güven, 70li yıllarda vizyona giren Çağrı filminin 1,5 yıl vizyonda kaldığını anlattı. Ve birçok kanalda Ramazan ayında gösterilen filmin banttan kopyalaya kopyalaya, aslının, orijinal çekiminin bozulduğunu ve aslında sapsarı bir film olmadığını vurguladı. 2006 yılında bir grup sinemacı tarafından düzeltilen orijinal kaydının en önemli anlarını gecenin ilerleyen saatlerinde göstereceklerini söylediğinde yerimde duramamış ve heyecanla saatlerin hemen geçmesini beklemeye koyulmuştum sabırsızca.
 
Yeni Şafak Yazarı Hakan Albayrak Viyana’da olduğundan geceye katılamadı. Daha önceden videoya çektiği görüntülerle geceye katkı sağlayan Hakan Albayrak, kazandığımız savaşın dahi filmini çekemediğimizi ve Çağrı filmini ne zaman izlese müsbet bir enerji ile dolduğunu ifade etti. Bizim dirilişe, silkinmeye ihtiyacımızın olduğunu ve Çağrı’nın ve Ömer Muhtar filminin ümmetin dirilişi için çok önemli olduğunu dile getirdi. Türkiye'de yapılan filmlerde bir kere bile “dua eden” bir kaydın olmadığını, bir kere “Allahu ekber” denmediğinden yakındı. Filmlere niçin arabesk yüklendiğini anlayamadığını ifade eden Hakan Albayrak, bu milletin Yılmaz Güney’in filmleriyle büyüdüğünü, yolun sonunun nedense hep karanlık olduğunu ifade etti. Rahmetli Mustafa Akkad’ın filmlerinde ise, Ömer Muhtar’ın asılmasında şehadetine sevinen Libyalıları göstermesiyle de tüm ilikleriyle ürperdiğini, çok duygulandığını, sevindiğini söyledi. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın da oğlunun şehadetine gelen taziyeleri değil tebrikleri kabul ettiğini hatırlattı. Rambo filmleriyle Amerika, halkına kaybettiği halde “Vietnam’da esirleri kurtararak kazanan” bir bilinç aşıladığını ve bizimse kazandığımız savaşların filmlerinde dahi bir bilinç aşılayamadığımızı üzülerek ifade etti. “Rambo”nun Amerikan halkına cesaret verdiğini, onur verdiğini ve sinema dilini kullanarak Müslümanlar adına, ümmet adına artık başyapıtlar ortaya koymanın vaktinin geldiğini bildirdi. “Özgüvenleri sarsılan Amerikan halkına, bu filmler özgüven kazandırmıştır, Bizse sinemanın anlamını, önemini bir türlü anlayamadık. Savaşta kaybeden Amerika, beyaz perdede kazandı.” diyerek sinemanın ne derece önemli olduğuna, milyonların imanına vesile olabileceğine dikkat çekti. Ve Mustafa Akkad’ın filmlerinin İslam Dünyasına “Rambo” etkisi yaptığını dile getirdi.
 
Zaman Gazetesi Yazarı Nihal Bengisu Karaca, konuşmasına Çağrı filmin bir çığır açtığını, lakin ideal Müslüman prototipinin nedense hep Hz. Hamza ile ifade edildiğinin filmin en büyük eksiği olduğunu dile getirerek başladı. Çağrı ve Ömer Muhtar gibi filmlerimizin azlığı, sinema sektörüne verdiğimiz ilginin, alakanın az oluşundan ve bununda hüzün verici bir durum olduğundan yakındı. “Sinemaya gitmesin, kitap okusun” mantığını savunmanın, tüpten çıkan diş macununu tekrar tüpe koymaya çalışmak gibi abes olduğunu, boş ve umutsuz bir eylem olduğunu dile getirdi. Mustafa Akkad’ın bize tekrar “biz” olduğumuzu hatırlatan bir film yönetmeni olduğunu, “İşte üzerinizdeki nimetimi tamamladım” diyen Rabbimizin, çektiği filmleriyle nimeti tamamlama aşamalarını bizlere gösterdiğini anlattı. Muhafazakâr olarak neyi muhafaza ettiğimizin bilincinde dahi olmadığımızı, “İslam Dünyasının sinemanın kıymetini anlamadığı için bugün sinemada çok çok gerilerdeyiz.” vurgusuyla sinemanın öneminin kavranamadığından yakındı.
 
Prof. Dr. Sami Şekeroğlu, Erzurum’da katılması gereken bir ödül programı olduğu için aramıza katılamadı. Her yıl Çağrı filmini Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğrencilerine izleten Şekeroğlu, 23 Ekim 1979’da filmin İstanbul’daki galasını düzenlemiş. Gönderdiği mesajda aramızda bulunamamaktan çok üzüldüğünü belirtti.
 
Halep doğumlu, Mustafa Akkad’ın hemşerisi Gazeteci Yazar Hüsnü Mahalli, “Bu iktidarlar başımızda olduğu müddetçe biz 100 değil 1000 tane de film çeksek bir işe yaramayacaktır” diyerek konuşmasına sert ve hızlı bir giriş yaptı. Zengin Arap şeyhlerinin İsviçre bankalarında hesaplarını gün geçtikçe büyüttüklerini ve bu tür projelere destek vermediklerinden yakına Hüsnü Mahalli, “Bizi hiç sayıyorlar ve bizde kendimizi hiç olarak görüyoruz. Gerici Faşist ve Satılmış iktidarlar başımızda olduğu müddetçe bizler nasıl kendimize geleceğiz?” diyerek asıl problemin sinema alanından değil iktidardan kaynaklandığını ve iktidar probleminin sinema sektörüne de yansıdığını dile getirdi. “Irak’ta yapılanlar, Avrupa’nın ortasında Bosna’da 200 bin insanın öldürülmesi, yine Bosna’da 40 bin kadına tecavüz edilmesi, Filistin’de, Somali’de ve İslam coğrafyasının diğer zulmedilen yerlerinde bakıp da hala nasıl barışı konuştuklarını, kimsenin bu konuda hakkında konuşmamasını anlamakta zorlanıyorum. Nerede medeniyet, nerede adalet, bunun neresinde barış var? Biz zulmediyor muyuz onlara ki onlar bize zulmediyorlar? Bırakınız onları kendi medyamız bile her fırsatta Arap-Türk dostluğuna saldırmak için fırsat kolluyor. Zengin Arap şeyhleri üzerinden Müslümanlara saldırıyorlar, O şeyhler kendi imanlarını, dinlerini satmışlarsa bize ne!... 2 gün sonra Amerika’da Annapolis’te yapılacak barış konferansına masasına oturmayacağı için Suriye’ye şimdi baskı kurmaya çalışıyorlar. ” tepkisini ifade etti. “Bana diyorlar ki sen Amerika hakkında çok sert konuşuyorsun, Onlar bize Filistin’de, Somali’de, Bosna’da, Irak’ta yumuşak davransınlar, Amerikan bayrağını taşıyacak ilk kişi ben olacağım.” sözleriyle zulmün anaların rahmine kadar uzandığını ve bu yüzden de sert olduğunu ifade etti.
 
Gazeteci Yazar Sefer Turan, 2002 de Mustafa Akkad ile yaptığı röportajda çok sancılı olduğunu gördüğünü söyledi. Medeniyetler savaşında safını belli eden bir yönetmen olduğunu, sancısını kaybetmemiş olarak şehit edildiğini ifade etti. Hollywood’a 18 yaşında giderek 57 yılını geçiren Mustafa Akkad’ın İslami duyarlılığını koruduğunu ve binlerce kişinin özellikle birçok siyahi Amerikalı'nın Müslüman olmasına vesile olduğunu dile getirdi. Ve projelerinde sadece İstanbul’un Fethi’nin, Endülüs’ün ve Selahaddin Eyyubi’nin olmadığını İmam Şamil’i, Bosna’yı da çekmeyi düşündüğünü ancak bu filmleri de yeterince imkân bulamadığı için çekemeden hayata veda ettiğini ifade etti. Akkad’ın İstanbul’u “İslami Hollywood” yapmak için çabaladığını ancak destek bulamadığını söyledi. Sözlerine Mustafa Akkad’ın sözleriyle son verdi Sefer Turan: “Sinema silahını kuşanmak, İslam Dünyasının son şansıdır.”
 
Filmin orijinal görüntülerini izlemekse, geceye gelen izleyiciler için büyük bir fırsattı. Yakında Türkiye’ye de gelecek olan Çağrı ve Ömer Muhtar’ın orijinal kayıtlarını tüm okurlarımıza izlemelerini tavsiye ediyoruz. Çağrı filmini sapsarı ve bulanık bantlarından değil, orijinal kaydından izlemek güzel bir şey.