Çetin YILDIRIM

28 Mayıs 2007

NEYİN SEÇİMİ YA DA YAŞANANLARA 'RADİKAL' BİR BAKIŞ

NEYİN SEÇİMİ YA DA YAŞANANLARA 'RADİKAL' BİR BAKIŞ

 

Yine bir seçim yaklaşıyor. Halk tv’lerden, gazetelerden kim nereden hangi partiden aday, hangi parti nereden ne kadar lehine oy çıkarır diye habire olanı biteni seyrediyor.

Altmışiki yıldır ülkede demokrasi varmış gibi Meclis’in nasıl şekilleneceği üzerine dil döküp kafa yoruyorlar. Seçimlerin nasıl bir sonuç vermesinin ötesinde bu neyin seçimi diye, düşünme yetisi sanki iptal edilmişçesine perde arkası hakkında tek bir yorum dahi yapılmıyor.

Demokrasi kısaca halkın kendi kendisini yönetmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Fakat Türkiye’de böyle bir şeye şahit olan beri gelsin! Türkiye’deki bir demokrasi oyunundan ibaret.

Geninde halkı bypas ederek sadece inkılaplarını zorla kabul ettiren bir sistemi tartışmaya açmadan, sırf sistemin kurguladığı bu oyunu oynamak oyuna gelmekten başka bir anlam ifade etmez. Sistemin meşruluğu sorgulanmadan, her türlü politik faaliyet ve seçimler vs sadece bir yanılsamadan öteye gitmeyecektir.

Ülkede hakimiyet halkın(!)dır, demek sadece sistemin nefesini üfürmekten başka bir şey değildir.Ülke tarihindeki tüm anayasalar ve bu yasalara dayanılarak oluşturulan kurallar, kurumları hep askeri oligarşi tarafından kurulagelmiştir. Sistem de zaten bu zevat tarafından kurulmuş değil midir? Öyleyse sistemin sivil yani halka dayandığını söylemek gönüllü aptalı oynamaktan başka bir şey olmasa gerek.

Ülkede kutsallar savaşı yaşanmakta ve bu savaşta sistemin kutsallarını tanımayan, onları kutsamayan hiçbir siyasi parti yaşama şansı bulamamaktadır. Hatta sistemin kutsallarını tartışmaya açabilecek tek bir demeç bile kişileri ve siyasal örgütleri yemek için yeterli bir sebeptir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan, Fazilet Partisi’ne değin yaşanan süreç bu oyunun en açık örnekliğidir.

Bu faşist oyunda siyasi partilere, sisteme itaat etme ve resmi ideolojinin sahibi seçkinci askeri yapının belirlediği sınırlar dahilinde kalma şartı dahilinde bir siyaset imkanı ancak tanınmaktadır. Bu oyunda yüzü eskiyenler değiştiriliyor. Sistem, aynı işi sağ kolum yoruldu sol kolum yapsın, soldakiler yıprandı sağdakiler işbaşı yapsın der ve onlar da sisteme itaat ederler. Sıradışı bir gelişme olup da ters giden bir şeyler olursa muhtıra veya darbeyle “sivri diller” kesilir, “yanlış hayaller”in önüne geçilir. Halk da ehlileştirilir.

Bu süreçte partiler sıranın kendilerine gelmesini dört gözle beklerler ki, sisteme itaatin karşılığı olan yandaş besleme, ihale kapma, adamını atama, cebini doldurma işlevini gayet iyi yapabilsin. Sisteme ve resmi ideolojiye bağlı kalındığı sürece yapılan her haramzadeliğe sistem tarafından göz yumulur ya da ortaya çıkarılacağı zamana kadar sistemin belleğinde saklanır. Zamanı geldiğinde de ipliği pazara çıkarılır. Onun için medyanın da sistem tarafından beslenip semirtildiğini unutmayalım. Her siyasi iktidarın bir de medyası hep olagelmiştir, ama asıl etkili medya, resmi ideolojinin borazanı olan renkli medyadır.

Çok farklı gibi algılanan siyasi yapılar sistem tarafından şen ortaklar haline getirilebilmektedir. Yıllarca birbirlerine hasım gibi görünen sağ ve solun ortaklaşa kurdukları hükümetler, birbirlerine hakaret eden kişilerin aynı partide hizmet(!) aşkıyla yan yana gelmeleri oyunun tanımlanması için manidardır. Hatta olmaz denilen ittifaklar askerin “hizaya gir” demesiyle bir anda birleşmelerin gözlenmesi, “aman aykırı bir tip, farklı ses çıkmasın” diye miletvekili adaylarını mülakat adı altında ikna odalarında seçime hazırlamaları, siyasi partilerin sistemin özel hizmetçiliğinden öte bir şey yapamayacaklarının ispatı değil midir?

Özelde ‘radikal bakış’ diye nitelenebilecek bu tahlillerimizin, şu son süreçlerde yaşananlarla bire bir örtüştüğünü görmek ilginç olmuştur.

Radikal olmak demek, olayları ve problemleri kökeninde ele almak demektir. ‘Şeyler’i ismiyle çağırmaktır. Anlamak ve aşmak demektir. Anlamlandırdığımız, adlandırdıgımız şeyler gerçekse, bunun adı radikal duruş ve bakış ise bundan asla geri duracak değiliz. Unutmayalım ki, siyaset asla alternatifsiz değildir. Kendi dünya görüşünü açıkca ifade etmek ve kendi kutsalına sarılmak yerine, sisteme yaranmaya dayalı bir siyasi yöntem benimseyenler, zillet içinde sistemin ilahlarına tapınmaktan kurtulamazlar. Geçmişte sahip oldukları İslami kimliklerini, sistemin taşeronu siyasi partilere yamayanlar unutmasınlar ki, izzet ve şeref yalnızca yüce ALLAH’ın yanındadır.

 

Her kim rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse, biz ona bir şeytan musallat ederiz de o onun yakın dostu olur. Şüphesiz o şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”  (ZUHRUF 36-37)