Süleyman GÜLEK

06 Mayıs 2022

SAVAŞ AHLÂKI

Rusya'nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna'yı işgale başlamasından sadece saatler sonra, binlerce Ukraynalı Rus hava saldırısı ve bombardımanından kaçmaya ve komşu ülkelere sığınmaya başladı. Tren, otobüs veya kişisel otomobillerle veya kilometrelerce yürüyerek sınır geçişlerinde kilometrelerce uzunluktaki kuyruklar oluşturdu.

Avrupa ülkeleri Ukraynalı mültecileri kabul etti. Komşu ülkelerin dışında çok sayıda Ukraynalı diğer ülkelere de gittiler. Birçok ülke Ukraynalı mültecilere kapılarını açtılar. 31 Mart 2022 itibariyle, Birleşmiş Milletler, Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna'da en az 1081 sivilin hayatını kaybettiğini ve 1707 sivilin yaralandığını, 3 milyon 725 bin 806 sivilin komşu ülkelere geçtiğini bildirdi. Türkiye'ye de 58 bin Ukraynalı mülteci geldi. Bu savaş devam ettiği sürece bu sayılar daha da artacaktır.

Tabii ki, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve Rus hava araçlarının sivil binaları vurarak, yaşlı, kadın, çocuk demeden sivillerikatletmesi vahşettir ve bu vahşeti onaylamak asla doğru değildir.

Ukraynalı mültecilere kolaylık tanıyan birçok Avrupa ülkesi, aynı hoşgörüyü Orta Doğu ve Afrika'dan gelen mültecilere göstermiyor. Ukraynalı mültecileri Orta Doğu gibi başka bölgelerdeki savaştan kaçan mültecilerden farklı kılan, savaşın Avrupa sınırları içinde yaşanıyor olması ve mültecilerin Avrupalı kökenleri olması. Yani Müslüman mültecilere sahip çıkmayan Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’dan göç eden mültecilere sahip çıkıyor.

Nato, AB ve ABD’de oluşan Batı cephesinin neden olduğu Suriye ve Afganistan’daki savaşlardan dolayı vatanlarından ayrılmak zorunda kalan ve Yunanistan, Polonya gibi ülkelerin insanlık dışı muamelelerine maruz bırakılan milyonlarca mülteci, AB ülkelerine alınmazken, Ukraynalılara 3 yıl oturma izni verileceği bildirildi. AB Komisyonu Üyesi Ylva Johansson, geçici koruma altına alınan kişilere AB ülkelerinde oturma izni, iş, barınma, sağlık ve eğitim imkânlarının sağlanacağını bildirdi. 

Bu savaşın ABD'nin Irak'ı işgaline sessiz kalan ya da destekleyen buna karşılık Ukrayna savaşında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Moskova için kınama kararı çıkartmakta gecikmeyen ve Rusya'ya uluslararası yaptırım kararları alan ancak 2015'te on binlerce Suriyelinin ölümüne, yüz binlercesinin mülteci olmasına neden olan Rusya'nın Suriye müdahalesinde benzer adımlar atmayan uluslararası toplumun ikiyüzlülüğünü ortaya koyduğu görülüyor.

Bugüne kadar Afganistan’dan, Suriye’den gelen binlerce çocuk, kadın ve yaşlının da olduğu mülteci grupları ülkelerindeki savaştan kaçarak, gitmek istedikleri  AB ülkelerine alınmamıştı.  Böylece Avrupa’nın mültecilere yönelik çifte standardı kendisini gösteriyor.

Yıllardır Orta Doğu ve Afrika'dan gelen mültecilerin botlarını batırarak ölüme iten Yunanistan, Ukraynalı göçmenleri kabul etmeye hazır olduklarını duyurdu. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, "Onlar bizlerden biri" diyerek ırkçı tutum sergiliyor. Bu kirli savaş Batı ile Rus emperyalizminin içyüzlerini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa Hristiyan kulübü olduğunu bir kez dahaispatlamış oldu. Müslümanın müslümandan başka dostu yok! Yüce Allah  bu gerçeği şöyle beyan ediyor: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”1

Dolayısıyla Nato, AB ve ABD’de oluşan Batı cephesinin Müslümanlara  olumlu bakması beklenmemelidir. Çünkü onlar birbirlerini dost edinirler. Müslümanları sevmezler, onlara yardımcı olmak istemzler. Batılılar sadece kendi çıkarlarını düşünürler ve ona göre davranırlar. Müslüman ülkelere saldırıldığında, haksızlık ve zulüm yapıldığında sus pus olurlar. 

Günümüzde Batılılar İslam’ın savaş anlayışı hakkında bilinçli bir şekilde yanlış yaklaşım ortaya koymuşlardır. Bir kısım Batılılara göre İslâm doğrudan savaşa izin verir ve yayılmasını da savaşlara borçludur. Bu görüşü savunanlar İslâm’ın hiçbir dinde görülmeyen mucizevî yayılışının manevî boyutunu oluşturan ilmî, edebî, ahlâkî, hukuki ve sosyal yönünü Hristiyanlık taassubuyla inkâr etmişlerdir. İslâm hakkında bu iftirayı atan Hristiyanlar dinlerinin emrine aykırı olarak Haçlılar döneminden itibaren savaşlar aracılığıyla her türlü zulmü yapmışlardır.

İslâm’a göre savaş, yayılmacılık güdüsüyle çıkar sağlama ve sömürme amacına değil dine ve inananlara yönelik düşmanca girişimleri bertaraf etme, barış için gerekli ortamın oluşmasını sağlama, bu ortamı bozanlara engel olma, gerekirse cezalandırma ve sonuçta temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma amacına yöneliktir.2

Peygamberimiz, ganimet elde etme veya kahramanlık duygularını tatmin etme ya da şöhrete ulaşma kaygısıyla yapılan savaşları yererken3aynı zamanda savaş fikrinin hangi zemine oturması gerektiğine işaret etmiştir.4

İslâm’da savaş, zorla insanları dine sokmak için değil; savunma ya da düşmana misliyle mukabele için yapılır. İslâm savaşları, suçsuz halka saldıran, malları yok eden, atom bombalarıyla, nükleer silahlarla herşeyi harap eden, binaları yıkan, tabiatı bile kemiren toplu kıyımlarına bütünüyle zıttır.

Müslümanlar, ne orman kanunlarından, ne de güçsüzü ezen güçlünün zorbalığından ilham almışlardır. İslâm savaşçılarının uymak zorunda olduğu kanunlar, İlâhî bir kaynaktan, Kur’an’dan gelmektedir. Bu sebeple İslâm da savaş ahlâkı vardır ve bu ahlâk üzere gerektiğinde savaş yapılır.

Meşru şartları doğmuş, insan hak ve onurunun kurtarılması için kaçınılmaz hale gelmişse savaşa ‘evet’ diyen İslâm ona izin vermekle kalmaz, onu teşvik eder, emreder. Yüce Allah savaş ahlâkı konusunda şöyle buyurur: “Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda olarak savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları (haddi aşanları) sevmez.” 5

Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin; Allah’tan âfiyet dileyin. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır”6hadisi bu tesbiti teyit etmektedir. Böyle bir savaşın ilk ve temel şartı, ‘savunma savaşı’, namı diğer ‘meşru müdafaa savaşı’ olmaktır. Savaş ahlâkı gereği çocukların, kadınların, yaşlıların, engellilerin öldürülmemesi gerekir. Çünkü Yüce Allah: “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın.”7buyurmuştur. 

Hz. Peygamber (s.a.s.) çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz savaş ahlâkı ile ilgili şöyle buyurur: “(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile); zulmetmeyiniz, işkence etmeyiniz, çocukları öldürmeyiniz.”8; “(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile); Çocukları, mâbetlerine çekilip ibadetle meşgul olan (Hristiyan, Yahudî vs.) kişileri, kadınları, yaşlıları ve savaş hârici işler için kiralanan kişileri öldürmeyiniz Kiliseleri yakıp yıkmayınız, ağaçları köklerinden kesmeyiniz.”9 Peygamberimiz, savaşta da ahlâkî kurallara uyulması gerektiğini belirtmiştir.

Savaşın, mücadelenin bir ahlâkı vardır. Savaşta sivil öldürülmez. Mücadele esnasında da karşımızdaki en büyük düşmanımız bile olsa işkence ve zulüm yapılmaz. Savaş ve mücadele sadece fiziki üstünlükle değil; ahlâkî üstünlükle de kazanılırsa bir anlam taşır.

Savaşın yalnızca meşru müdafaa için yapılabileceğini bilmek ve bunun dışında savaşın bütün taraflar için oldukça yıkıcı olabileceğini göz önünde tutmak gerekir. Bu konudaki en güzel örnek Hz. Peygamber’in uygulamalarıdır. Onun yaptığı bütün savaşlar, savunma savaşıdır ve hiçbir toplum, Hz. Muhammed’in uygulamalarından kaynaklanan bir mağduriyet yaşamamıştır.

Savaşta maksat, "Bize saldıran yahut saldırıya hazırlanan düşmana karşı kendimizi müdâfaa etmek" ve "zâlim devletlerle savaşarak, insanlığa hürriyet ve hidâyet yolunu açmak." "Dinde zorlama yoktur."10 Ancak, cennet yolunu zorla kapamak isteyenlerle de savaştan başka çare yoktur. Bu savaşta başarı sağlandıktan sonra kişi inancında serbest bırakılır. Dilerse İslâm'ı kabul eder, dilerse kendi dininde yaşamaya devam eder. İkinci yolu tercih ederse cizye verir. Bu vergi, savaşlara katılmamanın ve İslâm ülkesinde her türlü can ve mal güvenliği içinde yaşamanın bedelidir.

İslâm’ın temel hedefi barıştır. Çünkü Yüce Allah insanlığın huzurunu istemektedir. Bunun sağlanması, İslâm’ın bütün insanlara tanıdığı temel hakların verilmesiyle mümkündür. Zira bu haklar, bütün insanlara yaratılışta Allah tarafından verilmektedir. Allah Teâlâ, İlâhî temele dayalı tahrif edilmemiş bütün dinlerde bu hakları insanlara eşit olarak vermiş, üstünlüğü de iman ve takvâya bağlamıştır.11

İslâm dışındaki tüm dinler, haktan uzak olduğu veya tahrif edilip hakla bâtıl karıştırıldığı için, günümüzde bu temel hakları gereği gibi insana veren sadece İslâm’dır. Başka dinler, ideolojiler ve dünya görüşleri, dün olduğu gibi bugün de insanı doğru bir şekilde tanımadıkları için insan hakları konusunda da aşırılıklardan, istismar ve zulümlerden, oyalama ve kandırmacalardan kurtulamamışlardır.

İslâm’a göre savaş, sadece Allah için (fî sebîlillâh) ve Allah’ın kendileriyle savaşılmasına izin verdiği kimselere karşı yapılır. İslâm devletinin varlık hikmeti ve ana görevi olarak koruması gereken insanların temel hakları beş madde ile değerlendirilir. Bunlar; din (özgürce dinini yaşayıp uygulama ve tebliğ hakkı), can (yaşama hakkı), akıl, nesil (ırz, şeref ve namusun korunması, nesilleri her yönüyle sağlıklı yetiştirme hakkı) ve mal emniyetidir. Bunları ve bu gibi hakları korumak için savaş, mazlum duruma düşene yardım ederek zulme karşı koymak, bir insanlık görevidir.

Savaş; hak ve hukuku korumak, adâleti tesis etmek, kötülükleri önlemek, insanların temel görevlerini rahatça yerine getirebilme ve temel haklarını koruyabilmelerini sağlamak için yapılır. Yoksa başkasının hak ve hukukunu elinden almak için savaş yapılmasını İslâm doğru görmez. Sonuç olarak, savaş ahlâkı; toplumlara zarar vermek değil; aksine, onları, iktidarda bulunan zalimlerin kendilerine zulüm ve haksızlık yapmasına engel olmaktır. İnsnaların dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu olmaları  için iman, ibadet ve güzel ahlâk sahibi olması gerekir. Ne mutlu İslâmî anlayış ve yaşayış üzere olmaya gayret edenlere!    

Dipnot

1. Maide, 5/51

2. Enfâl, 8/39, 47, 56-57, 61; Kasas, 28/77, 83

3. Buhârî, Cihâd 15

4. TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 36, s. 189

5. Bakara, 2/190

6. Müslim, Cihad 20

7. Bakara, 2/190

8. Müslim, Cihâd 3

9. Buhârî, Cihâd 148

10. Bakara, 2/256

11. Hucurât, 49/13

(Not: Bu makale, Vuslat Dergisi Mayıs 2022 sayısında  yayınlanmıştır.)