Mehmet PAMAK
ŞEYTAN VE İNSAN İLİŞKİSİNDE ÜÇ KATEGORİ
Bismillâhirrahmânirrahîm
İblis, Allah’a isyan edip kâfir olduktan sonra Âdem ve soyunun düşmanı olmuş ve insanları saptırmak için şeytanlık misyonunu üstlenmiştir. Şeytanın, cinlerden şeytanlaşan soydaşları olduğu gibi insanlardan kandırdıklarının bazıları da “evliyauşşeytan” (şeytanın velisi) ve “hizbuşşeytan” (şeytanın hizbi/taraftarı) niteliği kazanıp insan şeytanları haline dönüşerek şeytanın projesini uygulamada onlar da şeytanlık misyonu ifa eder konuma gelmektedirler. İşte bu insan şeytanları ile cin şeytanlarının arasında dünyada olduğu gibi ahirette de bir dayanışma ortaya çıkmakta ve hep birlikte suçlarını itiraf etmek suretiyle, üstelik hak ettiklerine de bizzat kendileri şahidlik yaparak ebedi kalmak üzere cehenneme atılmaktadırlar.
Şeytan ve İnsan İlişkisinde Üç Kategori
Şeytan ve insan ilişkisinden bahseden ayetler topluca dikkate alındığında, konuyu doğru anlamak ve anlatabilmek amacıyla, şeytanla kurdukları ilişkiye göre insanları üç kategori hâlinde tasnif etmek mümkündür.
1- Birinci kategoriye girenler: Şeytanın tamamen hâkimiyeti altına girip “evliyauşşeytan”, “hizbuşşeytan” olma vasfı kazanan ve doğrudan şeytanın misyonunu üstlenen insan şeytanlarıdır. Azgınlık ve sapıklıkta uzun süre devam edince, şeytan artık insan nefsini tamamen istila edip tam anlamıyla sultası altına alır. Hatta öyle ki; bazısı İblisin askeri veya onun topluluğunun bir üyesi haline gelir. Bu kategoriye girenleri ve özelliklerini beyan eden ayetleri bir önceki bölümde değerlendirmiştik. Bu kategoride yer alan ve bizzat şeytanlık misyonu ifa eden sapkın insanlar, bugün küresel hâkimiyeti ele geçirerek insanlığa zorbalık, zulüm, sömürü ve adaletsizlikle tahakküm etmektedirler. Bu insan şeytanlarının eliyle fesad küreselleşmiş, insani/fıtrî değerler ve insanlık onuru yok edilmiş ya da ağır biçimde kirletilerek büyük bir yozlaşmaya yol açılmıştır.
Bu kategoriye girenlere somut bazı örnekler verecek olursak; şeytanın yoluna yönelen “din adamları” eliyle tahrif edilmiş (Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi) dinlerin ya da diğer beşeri sapkın dinlerin din adamları, öncüleri şeytanın misyonunu ifa edip insanları saptırmak bakımından bu kategoriye girerler. Ayrıca sapık modern paradigmanın ürettiği sekülerizm, rasyonalizm, hümanizm, pozitivizm, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, laiklik ve demokrasi gibi beşerî ideoloji ve modelleri üretenler, savunup yayanlar ve küresel boyutta zorbalıkla dayatanlar da bu kategoriye girerler. Bunların yanında, Müslüman halkların yaşadığı coğrafyalarda kitleleri, şeytanın en etkili yöntemi olan “Allah ile aldatmak” (Fâtır, 35/5) suretiyle zalim despot statükolara destekçi hâline dönüştürmek için kullanılan Hak ile bâtıl karışımından oluşturulmuş muharref “statüko dinleri”ni üretip yayanlar da bu kategori içinde yer alılar. Seküler emperyalizmin işbirlikçiliğini yaptıkları ve şirkle hükmettikleri hâlde bâtıl laik yönetimlerini, tağuti sistemlerini ve bu sistemlerin payandası olan “statüko dinlerini” meşrulaştırmak ve böylece kandırdıkları halklara kolayca tahakküm etmek için İslamî kavramları, hatta Kur’an’ı araçsallaştıranlar, bu amaçla İslam’ı tahrif etmeye ve Müslümanları laikleştirmeye çalışanlar da bu kategori içinde sayılmalıdır.
Küresel korsanlık yapan insan şeytanları ve bütün bölgelerdeki işbirlikçileri, bir yandan ele geçirdikleri güçlü enformasyon ve medya ağı ile ürettikleri teknolojinin etkili gücünü kullanmak suretiyle seküler şeytanî kültürlerini yararak insanları şeytanın yoluna sevk etme projeleri uygulamaktadırlar. Diğer yandan da, ileri teknolojiye dayalı büyük ve vahşi silah gücünü kullanarak tüm dünyada gerçekleştirdikleri işgal, işkence ve katliamlarla mazlum kitleleri kan ve gözyaşına boğmuş bulunmaktadırlar. Küresel emperyalist insan şeytanları ve bölgesel işbirlikçileri dayanışma hâlinde, başta silah, enerji (petrol, doğalgaz), ilaç vb. endüstriler alanındaki sömürüye dayalı emperyalist emellerini ve lükse, israfa dayalı azgın seküler-şeytanî hayat standartlarını ve çıkarlarını sürekli kılmak için medya, dijital teknoloji, internet vb. alanlardaki azgın güçlerini de kullanarak dünya insanlığını açlık ve sefalete mahkûm etmiş bulunmaktadırlar.
Küresel şeytanî düzenin en büyük sömürü aracı olan faiz üzerine oturtulmuş “Küresel Finans Diktatörlüğü”, bir yandan “teknolojik uyuşturucu” rolü oynayan bilgisayar, cep telefonu ve TV şeytan üçgeninde yaygınlaştırdığı çizgi filmlerden oyun programlarına kadar, insanları uyuşturup esir alan dijital teknolojik silahlarıyla toplumları ve özellikle gençleri esir alıp şeytanî projeler istikametinde dönüştürmektedir. Diğer yandan da bu dijital uyuşturucu ile birlikte Rabbimizin “şeytan işi pislikler” olarak nitelediği (Mâide, 5/90) ve şeytanın insanları saptırıp etkisi altına almak amacıyla en çok kullandığı “alkol, uyuşturucu, kumar ve cinsel sapkınlık” gibi haramları yaygınlaştırmaktadır. Böylece, sürekli yeni uyuşturucu ve kumar nevileri üretip cinsel sapkınlıkları teşvik ederek ve “zinâ”yı küreselleştirerek özellikle genç nesilleri aklını kullanmaktan uzaklaştırmakta ve şeytanın kulu hâline dönüştürmektedir. Küresel şeytanlar, böylece mankurtlaştırdıkları insanları, şeytanî diktatörlüklerinin köleleri hâline getirmektedirler. Bir daha altını çizmeliyiz ki, işte bu amaçlarına ulaşmak için, “alkol, uyuşturucu, kumar ve cinsel sapkınlığı” yaygın biçimde küresel tahakkümlerinin aracı olarak kullanmaktadırlar.
2- İkinci kategoriye girenler: Bunlar bilinçli ya da bilinçsizce şeytanın projesine katkı sunan, şeytanın kandırmasıyla işledikleri günahlarda ısrarcı olup günahın kendilerini kuşattığı kimseler olarak tevbe etmeden ahirete intikal edenlerdir. Bu kategoriye girenler de iki gruba ayrılabilir. Bunlardan bir kesim, şeytanın iğvaları ve süslü göstermesiyle yöneldikleri yolda, yeni ve farklı şeyler söyleyip dikkat çekmek ya da entelektüel gevezelik yapmak amacıyla, Allah, Kitap ve Rasûl hakkında Allah’ın bildirmediklerini söyleyip bilgiçlik taslayarak ve gayp alanında bilgisizce tartışmalar yaparak İslam’a ve Müslümanlara büyük zararlar verenlerdir. Bunlar aynı zamanda, bir kısmı geleneksel, bir kısmı da modern bid’at ve hurafeleri “İslam” olduğunu iddia ederek yaymak suretiyle toplumun inancını bozarak şeytanî projeye hizmet edenlerdir. Bunların çoğu da, şeytanın iğvalarıyla saptıkları hâlde kendilerinin “doğru yolda olduklarını sanmakta”, hâlâ “Müslüman” olduklarını zannetmekte ve hatta en iyi Müslümanın kendileri olduğunu bile iddia edebilmektedirler. (Zuhruf, 43/36-37).
Bu kategoriye girenler, aynı zamanda Müslümanlar için kimi maslahatlar umuduyla, şirkle hükmeden laik iktidarları meşru (İslamî) göstermeye çalışan ve Müslümanları bunlara destek vermeye çağırmak suretiyle bâtıl sistem içinde erime ve kirlenmelerine yol açanlardır. Tabi genel olarak toplumun da inanç ve ameller alanında yozlaşmasına sebep olanlardır. Sonuçta bunlar, şeytanın “insanların çoğunu saptırma” projesinin gerçekleşmesinde ona bilinçsizce amelelik yapanlardır. “Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş ve kendilerini uzun emellere, boş ümitlere düşürmüştür.” (Muhammed, 47/25). İşte önce mü’min olarak bilinenlerden, daha sonra bu kimliğe zarar veren ve hatta İslam’ın tahrifi anlamına gelecek söylemlere savrulanları, İslam’a ve Müslümanlara zarar veren düşünce ve hayat tarzına kayanları bu çerçevede değerlendirmek gerekir. İşte bu kategoride bu tür fikrî ve imanî sapma içerikli günahlara dalıp insanların İslam’dan uzaklaşmasına sebep olan böyle bir kesimin yanında ikinci bir kesim de, işledikleri günahlarda ve haramlarda ısrar edenler olup bunlar, başkalarını da saptıracak şeytanlık misyonu üstlenmeden sadece kendilerine zarar vermektedirler. Bu ikinci kategorinin temel özelliği: Süreklilik arz edip kanıksanan günahları kendilerini kuşatacak hâle geldiği (Bakara, 2/81) ve imanlarına şirk/zulüm bulaştırma konumuna sürüklendikleri (En’am, 6/82) hâlde tevbe etmeden ahirete intikal etmeleridir. Tabii ki, söz konusu günahları işlediği halde tevbe edenler bu kategoriden çıkarlar.
Bunlar, bazı ayetlerde şeytanın kardeşleri ya da arkadaşları olarak da nitelendirilmektedirler: “Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler…” (Fussilet 41/25). “Akrabaya, düşküne ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat, saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (İsra, 17/26-27).
Bu kategoriye girenler, şeytanların iğvası, vesvesesi ve kandırmasıyla yöneldikleri günahları dünyadayken fark edip tevbe etmeden ahirete gitmeleri sebebiyle ateşe arz olundukları zaman, kendilerini kandırdıkları iddiasıyla hem cin hem de insan şeytanlarından şikâyetçi olup onları suçlayacaklardır. (İbrahim, 14/22; Saffat, 37/27-30; Sebe, 34/31-33).
3- Üçüncü kategoriye girenler: Şeytanın vesvese ve iğvaları sonucu ya da cin ve insan şeytanlarının kandırmasıyla hem ikinci kategorideki günahları, hem de başka parça günah ve haramları işledikleri hâlde bunlarda ısrar etmeyip pişmanlık duyarak tevbe edenlerdir. Tıpkı Adem (as) ve Musa (as) örneğinde olduğu gibi hemen akabinde Allah’a sığınıp tevbe ederek arınanlardır.“(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 7/23) “…Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, ‘Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır’ dedi. Mûsâ, ‘Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet’ dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ‘Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım’ dedi.” (Kasas, 28/15-17).
Müslümanların, ilk iki kategoriye sürüklenerek dünyada zelil ve rezil, ahirette ise büyük bir hüsranla şedit bir azaba dûçâr (Bakara, 2/81, 85) olmamak için yapmaları gereken şey; derhal pişmanlık gösterip tevbe etmek ve yanlıştan dönüp Allah’a sığınmak olmalıdır. Yani insanî zaaflar sebebiyle, cin ve insan şeytanlarının iğvası, vesvesesi ve kandırması sonucunda İslamî ölçülere aykırı bir söz ya da amel kendilerinden sâdır olduğunda ve bir haram ya da günah işlediklerinde hemen Âdem ile Mûsa’nın (as) tevbelerini hatırlayıp örnek almalıdırlar.
Hem Kur’an’ın bildirdiğinden hem de vakıanın açıkça ispat ettiğinden anlaşılmaktadır ki, ilk iki kategori insanların çok büyük bir ekseriyetini içine almakta, son kategori ise son derece azınlıkta bulunmaktadır. Birinci kategoride yer alan insan şeytanları, dünyada dayanışma içinde oldukları cin şeytanlarıyla ahirette de dayanışma gösterirlerken (En’am, 6/128), ikinci kategoride yer alanlar, birinci kategorideki insan şeytanları ile onların velisi oldukları cin şeytanlarından ahirette şikâyetçi olmakta ve aralarında tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar yaşanmaktadır. (İbrahim, 14/22). Bu konunun kapsamlı izahını, inşaAllah ayetler ışığında iki yazımızda ele almaya çalışacağız.
Cin ve İnsan Şeytanları, Hesap Günü Kendi Aralarında Dayanışma Göstererek Suçlarını İtiraf Ederler
Rabbimiz, kendisini veli edinen, vahiyle bildirdiği emirlerini uygulayan ve Kur’an’la çerçevesi çizilen hayat tarzını yaşayan kullarını cennetine; şeytanı veli edinip onun hayat programlarını uygulamaya çalışan kimseleri de cehenneme göndermek üzere; tüm insan ve cin şeytanlarını kıyâmet günü toplayacağını ve şu sahnenin yaşanacağını bildiriyor:“Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin (cin şeytanları) topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız (kendinize kullar edindiniz).” Onların insanlardan olan velileri/dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın dilemesi müstesna, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.”…” (En’am, 6/128)
Haşir günü bir araya getirilen bu kesimlerin En’am Suresi 112. âyette zikredilen cin ve insan şeytanları olduğunu anlıyoruz: “Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar…” Bu tür aldatıcı yaldızlı sözlerle onlar insanları saptırmak, Allah yolundan ve Rasûllerin örnekliğinden alıkoyup kendi yollarına sevk etmek için insanların kalplerine vesvese sokarlar ve bu yüzden Rabbimiz Nas Sûresinde insanların kalplerine vesvese sokan bu cin ve insan şeytanlarının şerrinden kendisine sığınmamızı istemiştir. Görüldüğü üzere bir tarafta Allah ve Rasûlü vasıtasıyla bize ulaştırıp pratik örnekliğini de sunduğu, koruyucu, inşa edici ve kurtuluşa taşıyıcı hidayet rehberimiz Kur’an yer almakta, diğer yanda ise iğvalarıyla Allah’tan uzaklaştırmaya, vesveseleriyle şeytanın yoluna sevk etmeye çalışan cin ve insan şeytanları yer almaktadır.
İşte Rabbimizin haşir günü şeytanın cin ve insanlardan edindiği velileri konumundaki bu kesimleri bir araya topladıktan sonra öncelikle cin şeytanlarına hitap edip “Ey cin (cin şeytanları) topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız (kendinize kullar edindiniz).” diyerek âdeta şöyle söyleyeceği bildiriliyor: “Ey cinler topluluğu! İnsanlardan çoğunu saptırdınız, pek çoğunu kendi safınızda topladınız! İnsanları saptırmak için çalışıp durmadan çırpındınız ve onlardan çoğunu kendinize dostlar edindiniz. Size uyan, kışkırtmalarınızı dinleyen, vesveselerinize itaat eden ve adımlarınızı takip eden birçok insan buldunuz.” Suçlarının farkında olan cinler, bu söze karşılık herhangi bir şey söylemiyorlar. Fakat şeytanların vesvesesine kapılarak onların velisi olmuş cahil insanlar cevap veriyorlar.
İnsanlardan dünyada şeytanları velî bilenler, cinler ve şeytanlarla birlikte hareket edenler, yeryüzünde onlarla el ele verip insanları saptırmaya çalışarak cin şeytanlarının misyonlarını üstlenenler, yani “evliyauşşeytan”, “hizbuşşeytan” olanların âdeta şunları söyleyecekleri bildiriliyor: “Evet ya Rabbi biz birbirimizden istifade ettik. Onlar bizden biz de onlardan istifade ettik. Yani her birimiz diğerini istismar ettik ve bencil hedeflerimiz uğruna aldattık. Menfaatlerimiz gereği bizler bu cin şeytanlarıyla birlikte hareket ettik. Aslında menfaatlerimiz gereği ve de kalplerimizin gevşekliği yüzünden hevamıza uyarak biz kendimiz teslim olduk onlara. Sonuçta onlar insanları aldatıp saptırma projelerini uygulamak için bizden, biz de heva ve arzularımızı, şehvet ve hırslarımızı tatmin etmek, dünya çıkarlarımızı elde etmek için onlardan istifade ettik. Ve böylece nihâyet senin bize takdir buyurduğun ecelimize ulaştık.” diyecekler. Ve böylece hak ettikleri ateşe, ebedi kalmak üzere hepsi birlikte atılacaklar.
Burada dikkat çekici olan husus şudur; Allah’ın suçlaması karşısında cinlerin yerine velileri olan insan şeytanların söz alıp sorumluluğu paylaşarak onlarla dayanışma göstermesidir. Bunun üzerine Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle veli (dost ve yönetici) kılarak musallat ederiz.” (En’am, 6/129). Bu ifadeyi değerlendirirken Zuhruf Sûresi 36. âyette beyan edilen şu hükmü de dikkate almak gerekir: “Allah’ın zikrini/Kur’an’ı görmezden gelen (umursamayan) kimseye bir şeytanı musallat ederiz de onun yakın bir dostu olur.” Görüldüğü üzere, Allah’ın zikrinden/Kur’an’dan yüz çevirip günaha dalan kimseye bir şeytanın musallat edileceği ve bundan sonra artık şeytanın bu kişilerin velisi/dostu olacağı bildiriliyor. Hemen ardından gelen 37. âyette de, bu şeytanların onları saptırmasına rağmen hâlâ kendilerini doğru yolda sanacakları ifade edilmektedir. Anlaşılıyor ki, bunlara şeytanın musallat edilmesinin sebebi, kendi tercihleri yüzündendir. Yani Allah’ın zikrinden yüz çevirip O’ndan gayrısını ilah edindikleri için bunu hak etmeleri sebebiyledir. En’am Suresi 129. âyette söylenen ise şudur: “Amelleri, işledikleri suçlar, günahlar ve yaşantıları sebebiyle zâlimlerin bir kısmını bir kısmına veli/vali/yönetici kılıp musallat ederiz.” Yani, “Biz zâlimlerden bir bölümünü diğer bir kısmına velî tayin ederiz. Onlar birbirlerinin velîleri, valileri olurlar. Ve birbirlerini saptırırlar, Allah’a isyana, günaha ve azgınlığa teşvik ederler.
Ancak bu durum, kendi tercihlerinin, kendi eylemlerinin, amellerinin, kendi zalimliklerinin bir sonucudur. Eğer bunlar zâlim olmasalardı onların velîleri, şeytan ve diğer zalimler değil Allah olacaktı. Rabbimiz şunu söylemiş oluyor: “İşledikleri kötülükler nedeniyle zalimlerden kimisini kimisinin peşine takarız. Tabiat ve gerçeklik noktasındaki benzerlikleri, yöneliş ve hedefteki birliktelikleri ve kendilerini bekleyen sonucun bir oluşu gerekçesiyle, bazısını bazısına dost/veli kılarız.” Ahiretteki sahnede geçen dayanışma, dünyada da İslam’a ve Müslümanlara karşı cin ve insan şeytanları ile onların emrindeki tağutî sistem ve devletlerin dayanışması şeklinde en ileri boyutta gerçekleşmekte ve “küfür tek millet” olarak İslam’a ve Müslümanlara saldırıya geçmektedir. Üstelik aralarındaki çıkar eksenli çeşitli ihtilaflara rağmen küfre ait bu paktlar, ittifaklar, İslâm’a saldırmada ve tüm yeryüzündeki İslâmî diriliş hareketlerinin doğuşunu ve gelişmesini engelleyip bastırma konusunda kolayca bir araya gelmekte ve birleşmektedirler. Üstelik bu, tüm Müslümanlara ve güçsüz, mazlum halklara yönelik büyük ve yaygın biçimde işgal, sömürü, zulüm ve katliamlara sebep olan, kan ve gözyaşına yol açan vahşi bir birleşmedir. İslâm’a karşı savaş açan, maddi ve kültürel tüm güçlerini kullanarak Müslümanlara ve mazlumlara saldıran bu küfür ittifakları, tam da şeytanî projenin amaçlarına uygun olarak hareket etmektedirler.
Cin ve insan şeytanlarının bir araya toplandığı ve birbirleriyle dayanışma gösterdikleri aynı ahiret sahnesinde Rabbimiz En’am Sûresi 130. âyette yer alan ifadeyle; “Ey insanlar ve cinler topluluğu! Âyetlerimi size anlatan, karşı karşıya geleceğiniz bugününüzle sizi uyaran, bu hesap günüyle, bu cehennemle uyaran bir elçi gelmedi mi size?” diye soruyor. Rablerinin bu sorusuna karşı insanlar âdeta şöyle diyecekler: “Ya Rabbi! Bizler kendi hakkımızda şâhitlik ederiz! Biz nefislerimize, kendi aleyhimize şâhitler olduk! Evet kendi aleyhimize şâhitlik ediyoruz ki elçilerin bize geldi ya Rabbi! Elçilerin bizi uyardılar! Cennetle müjdeleyip cehennemle uyardılar! Hesap, kitapla uyardılar! Âyetlerinle uyardılar! Ama biz dinlemedik onları! Onların uyarılarına aldırış etmedik!”
Rabbimiz, “onları dünya hayatı aldattı” diyor. Zannettiler ki hayat hiç bitmeyecek. Zannettiler ki dirilmeyecekler ve hesaba çekilmeyecekler. Kendilerini, sanki hiç ölmeyecek ve hesaba çekilmeyecekmiş gibi dünyaya kaptırdılar, dünyevileştiler. Allah’ı unutup hayatın bireysel ve toplumsal, özel ya da kamusal, siyasi, ekonomik ve hukuki çeşitli alanlarında şeytana, hevaya ve tağutlara tâbi olmaktan çekinmediler. Evet, dünya onları aldattı da sonunda kendi dünyalarına kendileri şâhitlik ettiler. Ve nihayet ölüm ve hesap günü gelip çattı. İşte bu hesap gününde, cin ve insan şeytanları kendi gidecekleri yere kendileri şâhitlik edecekler. Hak ettikleri yeri kendileri itiraf edip aleyhlerindeki hükümlerini kendileri verecekler. Böylece dünyada kötülüğün hâkimiyeti için birlikte ve dayanışma içinde çaba gösteren cin ve insan şeytanları ahirette de yine dayanışma halinde suçlarını itiraf edip hep birlikte ebedi kalmak üzere cehenneme atılacaklardır.
Rabbimiz bizleri şeytanın vesvesesinden ve günahlarda ısrarcı olmaktan muhafaza buyursun inşaAllah.