Mehmet PAMAK
ŞEYTANIN, SIRÂT-I MÜSTAKÎM ÜZERİNE OTURUP DÖRT YÖNDEN YAKLAŞARAK İNSANLARI SAPTIRMASI
Daha bugün Yeni Zellanda’da, insan şeytanı bazı alçaklar Haçlı terörü estirip iki camiyi basarak “emanları altındaki” Müslümanlara yönelik vahşice bir katliam gerçekleştirmekten utanmadılar. Allah (c), katledilen Müslümanlara rahmet eylesin, bu zalim şeytanları ise dünyada da ahirette de zelil kılıp kahretsin inşaAllah. Şeytan ve soldan yanaşıp hizbine kattığı dostları tüm dünyada terör estirip vahşi katliamlar yaparken, bilinçsiz, dağınık, edilgen ve güçsüz bir konumda bulunan Müslümanlara da Rabbimiz tevhidî uyanışla yeniden dirilmeyi nasip etsin. Hablullah’a topluca sarılarak ve şirke, küfre, fesada karşı güç birliği yapma bilincini kuşanarak ümmet ve insanlık için yeni umutlar yeşertmeyi ve zalimlere haddini bildirip adaleti ikame edecek izzetli bir konuma ulaşmayı nasip etsin inşaAllah.
Bismillâhirrahmânirrrahîm
İblis isyanıyla küfre girip şeytanlaşınca, insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre istedi. Rabbimiz de o süreyi tanıyınca şeytanın söylediği söz şu oldu: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” (Âraf, 7/16).
İşte şeytanın bu âyet-i kerîmede bize bildirilen beyanından da anlıyoruz ki; sırât-ı müstakîmin üzerinde şeytan da görülebilir. Şeytanların bu yol üzerinde bulunma amacı, yolu kesip pusu kurmak ve sonuçta müslümanları bu yoldan alıkoymaya, bu yolla ilişkilerini kesmeye çalışmaktır. Şeytanlar, Müslümanları sırât-ı müstakîmden saptırıp süslü gösterdiği başka yolara yönlendirmek için bu yolun üzerinde oturmaktadırlar. Zaten takip eden ayette de şeytan bu amacını şöyle itiraf etmektedir: “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” (Âraf, 7/17).
Evet, Allah Ademoğlunu saptırmak ve Sırât-ı müstakîm’den uzaklaştırmak için istediklerini yapabilmek üzere Şeytan’ı serbest bıraktı. Bir bakıma ona, insanı saptırmak için düşündüğü her türlü hileyi yapma izni verildi. Ancak, insanları bâtıl yola sevk etmek konusunda serbest olmasının şart ve sınırı şuydu: “Gerçekte senin, kullarımın üstünde herhangi bir zorlayıcı gücün olmayacak”(İsra, 17/65). Bu şu demektir: “Kötüyü iyi, günahı ve haramı cazip ve süslü göstermek suretiyle onları hatalara düşürmek, geçici umutlarla aldatmak, boş arzu ve heveslerle kötü yollara davet etmek için, senin istediğin hile, oyun ve tuzakları kurmana, çeşitli teşebbüslerde bulunmana izin verilecektir. Ancak senin, onları kendi yolunu takip etmeye zorlayacak ve onları Sırât-ı müstakîm’den alıkoyacak hiçbir zorlayıcı gücün olmayacaktır, yeter ki, onlar, ihlâsla doğru yolu takip etme kararlılığında olsunlar.”
Şeytanın, Saptırmak Amacıyla Sırât-ı müstakîm Üzerinde Oturup İnsanlara Pusu Kurması
İblis, “Andolsun ki, doğru yolun üzerinde pusu kurup insanların yolunu keseceğim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım.” derken ne demek istiyor ve pratikte bu dediklerini nasıl gerçekleştiriyor? İblis’in Adem ve neslini saptırmak için üzerinde oturacağını söylediği Allah’ın dosdoğru yolu, Allah’ın rızasını elde etmeye vasıta olan iman ve itaat yolu, kurtuluşa götüren Allah’a teslimiyet yoludur. Bu yol, tevhidî bir imandan sonra Allah’ın emir ve yasaklarına uymak için gayret göstermek anlamında takva yoludur. Vahiyle fıtratın birleşmesiyle cahiliyeden arınıp ayrışarak girilen Hak yolu, adalet yolu, İslam yoludur. İşte İblis/şeytan bu yolda ilerlemek isteyen herkesi engellemeye ve bu yoldan saptırmaya çalışacaktır. İblis saptırma amacını gerçekleştirmek için insana her taraftan sokulacak ve çok yönlü bir saldırıyla onları saptırmaya çalışacaktır: Onlarla iman ve itaatin arasına girmek, fıtratla vahyin arasını kesmek, nefsin fücur eğilimini tahrik edip takva yolundan uzaklaştırmak için, “önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacaktır…”.
İşte şeytanın sırât-ı müstakîmden saptırıp başka yollara yönlendirmeye dair bu çabasına karşı Rabbimizin uyarısı En’âm Sûresi 153. âyette şöyle ifade edilir: “İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor.” Rabbimiz bu ayetinde şöyle buyuruyor: “İşte bu dosdoğru yolumdur, sırat-ı müstakîmimdir. Sizi dünyada huzura, âhirette de cennete götürecek Hak yol budur. Ama bu benim yolumun dışında da bâtıl yollar vardır. Sakın o yollara uymayın. Kurtuluş ve izzet yolu, adalet ve rahmet yolu tektir. İşte bu yol Allah’ın yoludur, ondan ayrılıp başka yönlere yönelen tâli yollar ise şeytanların yollarıdır. Eğer benim yolumu bırakır da onların yollarına uyarsanız onlar sizi Rabbinizin yolundan ayırıp saptırırlar.” Allah’ın Râsûlü (s) bu âyeti açıklarken elindeki bir çöple yere bir doğru çizgi çizdi ve buyurdu ki: “İşte bu Rabbimin dosdoğru yoludur. Ona uyun.” Sonra onun sağına ve soluna başka çizgiler çizerek “İşte bunlar da şeytanların yollarıdır. Sakın sizler bu yollara gitmeyin çünkü o yollardan her birisinin üzerinde sizi ona çağıran, sizi sırât-ı müstakîmden uzaklaştırmak ve saptırmak isteyen şeytanlar vardır.”
Allah kendi yolunu, dosdoğru yolunu Kitabında ortaya koymuştur. Öyleyse bütün mesele, Allah’ın Kitabına uymak, Kitaba göre yaşamak ve Kitapla yol bulmaktır. Takva da, Rabbimizin Kitabında tarif buyurduğu esaslara göre bir hayatı yaşamaktır. Rabbimizin Kitabında bildirdiği emir ve yasaklara tam bir teslimiyetle riâyet etmektir. Kitabın ve sünnetin dışında takva yolu da kurtuluş yolu da yoktur. Kim ki Kitap ve sünneti bırakır da başka şeylerin, başka yolların peşine takılırsa o mutlaka sapmak zorunda kalacaktır. Evet, sırât-ı müstakîmin yanında başka yollar vardır ve bu yollara yönelenlerin kalkış yeri de sırât-ı müstakîmdir, ancak onlar sonra başka yollara yönelirler. İşte sırât-ı müstakîmden ayrılan bu her bir yolun üzerinde oturan şeytanlar insanları o yollara çağırmaktadırlar. İnsanları asıl gidilmesi gereken yoldan tâli yollara çağırıyorlar. Üstelik bu yolların sırât-ı müstakîm olduğunu söylüyorlar. Tabi bu şeytanlar, iman edip sırât-ı müstakîme girmiş mü’minleri bu yoldan çıkıp süslü gösterdikleri kendi yollarına girmeye çağırdıkları gibi, henüz doğru yola girmemiş ama girmeye hazırlanan insanları da bu yoldan uzaklaştırmaya, yani sırât-ı müstakîme girmemeye çağırmaktadırlar.
Allah’ın Rasûlü (s) bu hususu anlatırken bir hadisinde şöyle buyurur: Kul müslüman olmak ve atalarının yolunu terk ederek sırât-ı müstakîme girmek ister. Şeytan böyle bir kulun yolunun üzerine oturur ve atalarının dinini terk etmemesi için ona telkinlerde bulunmaya başlar. “Ne kötülüğünü gördün ki atalarının yolunu terk ediyorsun?” diyerek onu bu işten engellemeye gayret ederken bu konuda kararlı olan kul, şeytanı elinin tersiyle iteler ve doğru yola çıkar. Ama kulun yeni girdiği, henüz yeni yeni öğrenmeye çalıştığı bu İslâm yolunda bu defa da şeytan onun karşısına tekrar dikilir ve sağından, solundan, arakasından ve önünden yaklaşıp yoldan saptırmaya ve diğer yollara yönlendirmeye çalışır. (Ali Küçük Tefsiri).
İbn Abbas’tan (ra) gelen bir rivâyete göre, “önlerinden yaklaşacağım” demek, onları dünyaya düşkün edeceğim; “sağlarından yaklaşacağım” demek, din işlerinde, ibadet ve amellerinde onlara şüphe vereceğim; “sollarından yaklaşacağım” demek, onlara günah işlerinde azgın bir iştah (şehvet) vereceğim, anlamına gelir. (İbn Kesir, 2/9). Katâde de diyor ki: “Onlara önlerinden gelecek ve âhiret yok, yeniden diriliş yok, cehennem yok, cennet yok diyeceğim. Arkalarından gelip; dünya tutkularını süsleyip, allayıp pullayıp onları bu gibi zevklere dâvet edeceğim. Sağlarından gelip, ibadetleri (hasenâtı) zor göstereceğim, geciktirmeye çalışacağım. Sollarından da yaklaşıp, günahları zevkli ve süslü gösterip onlara günah işlemelerini tavsiye edeceğim.” (Ahmed Kalkan Tefsiri). Şeytanın bu söylemi, aslında her yönden hareket kabiliyetiyle insana en müsait tarafından yaklaşıp her yolu ve yöntemi de deneyerek sonuçta her halükârda onu saptırmaya çalışacağını söylemesi anlamına gelmektedir. Şeytanın ifade ettiği bu dört yönden yaklaşarak saptırma çabasını pratikteki karşılığını da dikkate alarak anlamaya çalışalım.
Şeytanın, İnsanlara Önlerinden Yaklaşması
Şeytan ve dostları, insanlara önlerindeki âhireti mümkün olduğu kadar unuttururlar. Hayatın yeme-içme ve zevk almadan ibaret olduğu ve birkaç günlük dünyayı boş geçirmemek için nefsin istediklerini ona vermek gerektiği fikrini aşılarlar. Şeytan insanları, dünyaya ve bitmez tükenmez tutkulara bağlar. Ömürlerini o boş tutkuların peşinde tüketmelerini sağlamaya çalışır. Ölümü ve ölümden sonrasını unutturmaya, boş hayaller peşinde koşturmaya çaba gösterir. İnsanın önünde yaşayacağı hayatı cazip göstererek hayat içinde aslında hayata sığmayacak hedefler gösterir. Böylece insanın önünden gelerek dünya hayatını insanın gözünde biricik hedef hâline getirir. Allah’ı, Kur’an’ı, ahireti ve hesabı unutturur. Rasûlüllah’ın (s) ifade buyurduğu gibi insanın önüne yaşayacağı hayatı, dünyada tadacağı zevkleri, gençliğini hatırlatarak, ölüm korkusunu gündeme getirerek insanı Allah yolunda cihaddan alıkoymaya çalışır. Ya da gelecekte aç kalma, sefil düşme, el âleme muhtaç olma korkusu vererek insanları Allah yolunda zekât ve infakta bulunmaktan engellemek ister.
Şeytan, insanların önlerinden yaklaşacağım derken bir bakıma şunu söylemiş oluyor: Dünyayı sevdirip boş kuruntularla oyalayacağım. İnsanları geçici zevk ve eğlencelerin, saçma kuruntuların ve boş işlerin peşine takacak, makam, mevki, servet, şehvet hırslarını tahrik edip dünyayı hiç bitmeyecek, ölümü hiç gelmeyecekmiş gibi göstereceğim. Onlara ilerilerini karanlık göstereceğim, Kıyâmet yok dedirteceğim, cennet yok, cehennem yok, hesap kitap yok dedirteceğim. Ya da onların önüne reklâmlar vasıtasıyla öyle yeni teknolojik eşyalar ve malzemeler sunduracağım ki insanları bunların peşine takıp, geleceklerini takside bağlatacak ve bir ömür boyu bunların peşinde koşturacağım. İnsanları âdeta ekonomik insan yapıp ödeme, senet, çek, borç dert peşinde sana kulluktan, senin kitabına ve peygamberinin sünnetini tanımaya zaman bırakmayacağım. Onlarda cennet arzusu da, cehennem korkusu da bırakmayacağım. Bunları onların gündemlerinden çıkarıp sadece dünyayı düşünür hale getireceğim vs… (Ali Küçük Tefsiri). İşte şeytanın önden gelerek insanları aldatmasını böyle anlayabiliriz.
Şeytanın Arkadan Yaklaşması
Bu yaklaşımında ise şeytan şunu yapmaya çalışır: İnsanların arkalarından gelip olumlu geçmişleriyle, İslami tarihleri ve kökleriyle ilgilerini kesmek ister. Bu müspet geçmişlerine sövdürerek, seleflerinin yolunu reddettirmeye, tevhidî gelenekle bağlarını kopartmaya çalışır. Kur’an, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir dedirtip Allah’tan ve Kitaptan uzaklaştırmaya çalışır. Zaten şeytanın insanları saptırma konusundaki bir yöntemi de, Allah’ın adını ve O’nu hatırlamayı unutturmasıdır. Şeytan, insanlara Allah’ı ve O’nun kitabını hatırlamayı unutturur ve onları hizbuşşeytan (şeytanın hizbi/taraftarı) olmaya yönlendirir. “Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın hizbi/tarafı olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafı/hizbi olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücadele, 58/19) Allah’ı unutanlar, kuşkusuz O’nun hükümlerini kulak arkası ederler, emirlerini kaale almazlar, nefislerinin isteklerine karşı çıkmazlar; âhiret azabını hatırlamazlar, cennetteki nimetleri akıllarına getirmezler. Ne Allah’ın azabından korkarlar, ne de O’nun vereceği mükâfatları beklerler. Şeytan böylece onları daha iyi kontrol altına alır ve çok kolay hata yaptırır.
Şeytan, Allah’ın gücünü ve kaderini unutturarak evrendeki olayları, insan hayatında olanları tesadüflere bağlar ve insanları bu hurafelere inanmaya çağırır. Böylece Allah’ı hatırlarına getirtmez. Şeytan, kendi yolundan gelenleri; başkaları üzerine haksızlık yapmaya, onların elindekine göz dikmeye dâvet eder. İnsanlar arasında anlaşmazlıkların kavgaların çıkmasına sebep olur. (H. K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 286). “O (şeytan), size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”(Bakara, 2/169). “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder…” (Bakara, 2/268).
İblis’in arkadan yaklaşmasının iki boyutu dikkati çekmektedir:
Birincisinde; insanların, olumlu geçmişleri ve tevhidî gelenekleriyle, Allah ve Kitapla bağını koparmaya çalışır ve onları bu köklerini inkâra yönlendirir. Tevhidî geçmişlerinin geriliği temsil ettiğini, “çağdaş ve modern” olmanın gereği olarak onların yolundan gitmemek gerektiğini telkin eder. Geçmişteki Müslümanların geri kaldıklarını, tâbi oldukları Kitabın ve İslam’ın onları geri bıraktığını ve bu sebeple, ilerlemek için İslam’ı terk edip modern sapkın seküler kültürü taklit etmek gerektiğini zihinlerine sokmaya çalışır. Sonuçta da ahiret ve hesabı unutturup isyana, dünyevileşmeye, fücura, fahşâya ve hayâsızlığa yönlendirir.
İkincisinde ise; tersini yaparak olumsuz cahilî gelenek konusunda geçmişle bağın yeniden kurulması ve eski cahiliye dinine, “atalar dinine” dönmeyi teşvik eden iğvâlarda bulunur. Ataların büyüklüğünü, yüceliğini ve onların bâtıl olan yollarının doğruluğunu ve onlara bağlılığın, sadakatin şerefli bir tutum, çok önemli ve gerekli bir haslet olduğunu telkin ederek yeni nesillerin Hak yoldan uzaklaşıp kavmiyetçi bir anlayışa, atalar dinine ve tabii ki sonuçta da fücura ve fahşâya yönelmelerini sağlamaya çalışır.
Şeytanın Soldan Yaklaşması
Şeytanın bu yaklaşımında, özellikle sağdan yaklaşmasında olduğu gibi yüzünde maskesi yoktur. Bilhassa dinden, İslâm’dan, Allah’tan, peygamberden, kulluktan, yaratılış gayesinden habersizce bir hayat yaşayan kendisi gibi bâtılda olan insanlara bu yönden gelir şeytan. Çünkü onlar da kendisi gibi oldukları için saklayacağı ve saklanacağı bir şey yoktur. Gâyet rahat ve cesurdur onlara gelirken. Çünkü bu insanlar vahyi tanımamakta, şeytanı ve önerilerini kabule ve itaate hazırdırlar. Böylelerine açık ve rahat bir şekilde yaklaşan şeytan, onları fıtratın yolunu terk etmeye, nefislerindeki fücur eğilimini belirleyici kılarak küfre, şirke, zulme ve isyanlara dâvet etmektedir. Onları müslümanlarla mücâdele etmeye, Müslümanlarla savaşmaya, onların ülkelerini işgale, katliamlar ve sömürüler yapmaya davet eder.(Ali Küçük Tefsiri).
İblis ve yandaşları, insana soldan yaklaşarak, küfrü, şirki, isyanı zararsız göstermeye çalışırlar. İslâm’ın kötü (münker) dediklerini insanlara süslü, sevimli ve câzip gösterirler. İçki, kumar, uyuşturucu, zina, hak yeme, çılgınca eğlenmeyi, hayatın gayesi olarak sunarlar. Allah’ı hatırlamayı unuttururlar. Akla gelmedik şeytanî metodlarla, hile ve tuzaklarla insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için gayret ederler. (M. Alagaş, Şeytan ve Dostları, s. 27-52). Şeytan, soldan yaklaştığı ve zaten cahiliyede olan bu insanların vahiyle buluşmasını ve hidayete ulaşmasını engelleyici vesveseler verir. Onlara İslam’ı, Hak yolu, sırât-ı müstakîmi o kadar kötü gösterir ki, bir yandan onların fıtratının vahiyle buluşmasını ve hidayete ulaşmalarını engellerken, bir yandan da onları İslam’a karşı daha fazla düşmanlaştırıp onunla savaşmaya teşvik eder. Bu kesimleri, Müslümanların kendi ülkelerinde bile insanca ve müslümanca yaşamalarını engellemeye, İslam’a ve Müslümanlara karşı baskılar, yasaklar, zulümler, katliamlar yapmaya, onları çeşitli proje ve propagandalarla Allah yolundan uzaklaştıracak tuzaklar kurmaya davet eder. Pratikte görüyoruz ki, şeytan bu konuda gerçekten çok muvaffak olmuş görünmektedir.
Bilindiği üzere, Hıristiyanlık ve Yahudilik dâhil İslam dışındaki bütün dinler ve sosyalizm, kapitalizm, laiklik, demokrasi, Baasizim, Kemalizm vb. bütün beşeri ideoloji ve modeller şeytanın iğvası sonucu oluşmuş, ruhbanı, hahamları ya da insanın hevasını ilahlaştıran din, ideoloji ve modellerdir. Bu şeytani din ve ideolojilerin müntesipleri yine şeytanın yönlendirmesi ve teşvikiyle fesadı küreselleştirip dünyanın her tarafında İslam’a ve Müslümanlara saldırmakta, işgal, sömürü, işkence, tecavüz ve katliamlar yapmaktadırlar. Bu şeytani din ve ideolojiler, geçmişte Haçlı Seferleriyle gerçekleştirdikleri, daha sonraki yüzyıllarda ve günümüze kadar komünizm, kapitalizm ve demokrasi adına yaptıkları ve toplamda 500 milyonu bulan insanı yok eden vahşi katliamlarını bugün de dünyanın her tarafında sürdürüyorlar. Şeytanın velisi ve hizbi olup şeytanlaşmış Doğulu ve Batılı emperyalist, sosyalist ve kapitalist “demokratik katiller”, Yahudi, Hıristiyan ve Budist “küresel şeytanlar” ve bölgesel işbirlikçileri; Doğu Türkistan, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye, Filistin, Yemen, Arakan, Somali, Libya, Cezayir, Mısır, BAE, Suudi Arabistan’da yaşayanlar başta olmak üzere bütün Müslüman halklara ve tüm dünya insanlarına, süfli çıkarları uğruna döktükleri kanlarla ve zorbalıkla şeytani din ve ideolojilerini dayatıyorlar.
Daha bugün Yeni Zellanda’da, insan şeytanı bazı alçaklar Haçlı terörü estirip iki camiyi basarak “emanları altındaki” Müslümanlara yönelik vahşice bir katliam gerçekleştirmekten utanmadılar. Allah (c), katledilen Müslümanlara rahmet eylesin, bu zalim şeytanları ise dünyada da ahirette de zelil kılıp kahretsin inşaAllah. Şeytan ve soldan yanaşıp hizbine kattığı dostları tüm dünyada terör estirip vahşi katliamlar yaparken, bilinçsiz, dağınık, edilgen ve güçsüz bir konumda bulunan Müslümanlara da Rabbimiz tevhidî uyanışla yeniden dirilmeyi nasip etsin. Hablullah’a topluca sarılarak ve şirke, küfre, fesada karşı güç birliği yapma bilincini kuşanarak ümmet ve insanlık için yeni umutlar yeşertmeyi ve zalimlere haddini bildirip adaleti ikame edecek izzetli bir konuma ulaşmayı nasip etsin inşaAllah.
Şeytanın Sağdan Yaklaşması
Allah’a inanan ve ona kulluk yapmaya çalışan, ama İslâmî bilgisi, Kitap ve sünnet bilgisi zayıf olan müslümanlara şeytan genellikle sağlarından yaklaşır. Bu yöntemde şeytan, mü’minmiş gibi görünerek, muttakiymiş ve Haktan yanaymış gibi görünerek, nasihatler ederek yaklaşır. Hatta Allah adına yeminler de ederek iyi bir müslümanmış gibi bir kimliğe bürünerek yaklaşır. Nitekim Hz. Âdem’e ve Hz. Havva’ya da böyle, onların hayırlarını istediğini söyleyerek, onlara Allah adına yeminler ederek yaklaşmıştı. Şeytan ve dostları, bu yöntemde, yüzüne maske takarak mü’minlere yaklaşıyor. Müslümanca sözler ederek, Allah’tan, kitaptan, peygamberden söz ederek, Allah adına yeminler ederek yaklaşıyor ve bu yüzden de onları daha rahat kandırıyor. Şeytan ve dostları, insanlara (özellikle müslümanlara) daha çok sağdan yaklaşırlar, onları din ile, din motifleriyle aldatırlar. Nice zâlim sömürücüler ve diktatörler, kitleler üzerindeki hâkimiyetlerini sürdürebilmek için dindar görünürler, dinî motifleri kullanırlar. İslâm’a bağlılık ve saygıları olmadığı halde kitleleri susturabilmek ve itaate ikna edebilmek için dinî sloganlara başvururlar. Allah’ın âyetlerini çıkarları, düzenlerinin devamı için kullanmaktan çekinmezler. (Ali Küçük Tefsiri). Şeytanın taraftarları arasına kattığı tağuti yönetimler de, Allah’ın dini adına, Hak ile bâtılı karıştırarak oluşturdukları statüko dinlerini Hak dinmiş gibi sunarak kitleleri Allah ile aldatırlar. Şeytan ve dostlarının sağdan yaklaşıp suret-i hak’tan görünerek “Allah ile aldatması”, muhafazakâr ve Müslüman kitleler üzerinde en yaygın, en etkili ve en fazla sonuç alan aldatma biçimidir. Bu sebeple bu konuya, inşaAllah bir sonraki hafta yazacağım müstakil bir yazıyı ayırmak istiyorum.
Evet şeytan, bazen öndedir, bizi peşinden sürüklemek ister. Bazen arkadadır, dürtüklemek ve istediği yöne sürmek ister. Bazen suret-i hak’tan görünüp Hak adına sağdan gelir. Bazen de kendisine daha yakın bulduklarına soldan gelir. İhtiras adına gelir, menfaat adına gelir, makam mevki adına gelir, para pul adına gelir, kin ve düşmanlık adına gelir, şehvet adına gelir. İçerden gelir, dışarıdan gelir. Yani şeytan, insanları kandırıp saptırmak için bütün yolları deneyeceğini açıkça söylemektedir. “Bütün cephelerden, her taraftan, yani gücümün yettiği her yerden, insanın hangi tarafını, hangi duygusunu zayıf bulursam; o taraftan sokulacağım. Vesvese vereceğim, kendime dâvet edeceğim. Benim dâvetime uymazsa hiç olmazsa Allah’a isyan edip günaha yönelmesini ona fısıldayacağım, şükredenlerden olmak yerine isyankâr ve günahkâr olması için elimden geleni yapacağım.” diye söz vermiştir. İnsan, imtihan için yaratılmıştır. Ya hayr işleyerek râzı olunan kulların arasına katılacak; ya da şer işleyip cezayı hak edecektir. Nefsi onu kötülüğe de iyiliğe de götürebilir. Şeytanın ve nefsin faaliyetleri imtihan olmanın bir gereğidir.
Tamam, şeytan insana her yönden saldırarak onu saptıracağını ve şükreden bir kul olmaktan uzaklaştıracağını söylüyor da, peki buna gücü yeter mi? Hayır. Çünkü onun hiç bir zaman kullar üzerinde her hangi bir otoritesi de, her hangi bir yaptırım gücü de yoktur. Allah’a inanan, Allah’la yol bulmaya çalışan, sürekli Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünnetiyle beraber olan, vahye sarılan, hayatını vahiyle düzenlemeye çalışan Allah’ın muttaki ve sâlih kulları üzerinde onun da avanelerinin de hiç bir etkisi ve yetkisi yoktur. Ama dinlerinin temel kaynakları olan Allah’ın kitabı ve Rasûlünün (s) siyerinden ve sünnetinden habersiz yaşayan insanlar üzerinde etkili olur. Dinlerini tanımayan insanları çok rahat aldatır. Şeytan zaten bizzat kendisi de itiraf ediyor bunu: “İblis: ‘Senin kudretine andolsun ki, onlardan, sana içten bağlı ihlâslı kulların müstesna, hepsini azdıracağım’ dedi.” (Sa’d, 38/82,83). Evet hayatını Allah için yaşamaya çalışan, Allah’a ve Allah’ın yasalarına sımsıkı bağlı olan ihlâslı müminlere şeytan ve dostlarının yapabilecekleri hiç bir şey yoktur. Öyleyse bizler ihlâslı mü’minler olmak zorundayız. İhlâslı, yâni saf, süzülmüş, katışıksız, karışıksız vahiy müslümanı olmak zorundayız ki, şeytandan korunmuş olalım. İşte Rabbimizin haber vermesiyle anlıyoruz ki biz iyi bir mü’min ve müslim olursak şeytan bize hiçbir şey yapamayacaktır. (Ali Küçük Tefsiri).
O hâlde bilmeliyiz ki, İblis ve dostlarının aldatma ve tuzaklarından, kandırma ve şerlerinden kurtulmanın yolu, dinde ihlâs sahibi olmak, İslâm’ı samimi bir şekilde yaşamak ve Allah’a sığınmaktır. Rabbimiz, hepimize ihlâslı, samimi mü’minlerden olmayı nasip etsin ve şeytanın dört koldan saldırılarına karşı muhafaza edip sırât-ı müstakîminde ayaklarımızı sabit kılsın inşaAllah.