Mustafa BOZACIOĞLU
17 Mart 2017
SINAVINIZ NASIL GEÇTİ?!
Bu soruyu, ironik ifadeyi tam yedi yıl önce yine aynı sınavın akabinde sormuştum genele, özellikle de bayan kardeşlerimize hitaben… Ve de yazmıştım! Asıl sınavı ima ederek! Aynı sınava kızımın girememiş, dahası girmemeyi tercih etmiş olması sebebiyle sormuştum. Tekrarı bugüneymiş.Girememiş, girmemeyi, kendisinden istenen, dayatılan sınava giriş şartı olarak öncelikli öneme haiz gösterilen başörtüsünden vazgeçme, peruk vs. ile gölgelemeyi tercih etmemişti, zira asıl sınavın getiri ve götürüsünün daha öncelikli, kıyas edilemez önemde olduğunun bilgi, bilinç ve inancındaydı. Çok şükür! Bir bedel ödemiş, bir tercih yapmış, bizi de gönendirmişti. Asıl sınavın yanında o sınavın çok tali, önemsiz, dahası yapılacak tercihin (başı açarak sınava girmeyi başarma ile tesettürü koruyarak o sınavı es geçebilme) asıl sınavın genel sorularının bir parçası olduğunun idrakindeydi de! Ne mutlu!Bu son sınava o da girdi. Hissiyatı tez konusu… Yaşananlar, dayatılanlar…. Değip değmemesi… Nelere değip değiştirdiği… O gün girme tercihinde bulunanların ödediği bedel ile bugün ellerine geçenlerin mukayesesi, yine değip değmeme olgusu… Girenlerin neleri kazanıp neleri kaybettikleri, gir(e)meyenlerin neleri kaybedip neleri kazandıkları…Rabbim yolunda olanlara nice yolların açılacağını müjdeliyor ya, işte o ve onunla ayı tercihle bulunan arkadaşları, belki buralarda girerek kazanabilecekleri akademik okulların daha üstünde okulları en azından, ama azımsanmayacak önemde gurur, irade kimlik ve kişiliklerini, özgünlüklerini koruyarak üstelik okudular, diplomaysa mesele diplomalarını da aldılar! Buradakilerin ödedikleri, görünen, maddi bedelleri (başörtüsünden feragat!) ve daha acıtıcı olarak manevi (özgüven, psikolojik, kişilik sendromları, yaşanan paradokslar, trajediler..) bedelleri ödemeden üstelik. Aradaki nicel, sadece 5-10 yıla sirayet eden zamansal fark! Bunun ekonomisini yapıp tartsanız ne yazar! Bu kadarcık fark için dağlar kadar farklı tercihler değdi mi gerçekten! Bu daha öncelikli tez konusu değil mi?!‘Uhud okçuları’ analojisi, ‘cahiliyye Mekkesinde kız çocuklarının diri diri gömülmesi’ mukayesesi ile dikkatleri çekmeye, meselenin sağa sola çekilemeyecek, takiyyelere indirgenemeyecek önemde olduğunu vurgulamaya çalışmıştım! Köprülerin altından çok sular aktı, devir döndü, keser döndü sap döndü, ama maalesef hesap yine dönmedi! Durum daha da kötü o günlere nazaran! İster inanın, ister inanmayın! İster kızın, ister gücenin! Sadece dönün sokağa, kızlarımıza/bayanlarımıza bir bakın! Durum baymıyor mu sizce de?!Nicel olarak başörtüsüne bir serbestlik –hadi özgürlük diyelim, genelde savrulmanın eseri olarak insan hakkı söylemiyle savunulmuş olmasını görmezden gelelim- bahşedildi, doğru! İsterseniz ‘mücadele ile kazanıldı’ diyelim, fark etmez! Gelin görün ki, itiraz kabul etmez şekilde, körlük, sapkınlık yoksa eğer, görmezden gelinemeyecek şekilde bir gerçek var, o da; ‘tesettür olgusunun/farzının yitirilmiş olması’! Gerçekten değdi mi?! Bu getiri o götürüye değer mi?! Bu alış veriş hangi akılla izah edilebilir, bu sonucu hangi vicdan kabul edebilir?!Başlıktaki soruyu o gün kızlarımız özelinde dikkatlerimize sunmuştuk. Lakin şimdilerde görünen o ki, artık muhatap ayırımına gerek kalmadı! Meselenin içeriğinden de erkeklerimizi soyutladığımız zannedilmesin! Lakin hanımlarımız üzerinden yürütülen, görünürlüğünden dolayı öne çıkan süreçte ne yazık ki doğal sonuç olarak erkeklerimiz de tersinden bonus oldu! Zaten eksi potansiyel, dönüşüm hızlanmış oldu sadece de denilebilir! ‘Dindarlaşma!’, ‘dini darlaşma’ olarak yeni bir boyut kazandı! Gerçi ‘bollaşma’ da hayra alamet değil ya, bunu da keramet zannedenlerimiz var! Her şey normalleşti, kötü olan da bu! Kanıksandı!Dikkat çekmeye çalıştığımız sürecin malum sonucu bundan başka ne olabilirdi ki?! Bir taşla beş kuş vurmak, sudaki balığı avlamak da böyle bir şey işte!Yine bu ve benzeri soruların o günler için az çok bir anlamı vardı. Etkisinden söz edilebilirdi. Zira hassasiyetler henüz bu boyutta yitirilmemiş, istikametler kaybolmamıştır! Bir mücadele azmi ve arzusu görülebiliyordu. Direniş öyle veya böyle sürdürülüyordu. Lakin şimdilerde soru/lar çekim alanını ve cazibesini yitirdi! Hele doğru sorular! Birileri ‘Gereği kalmadı ondan!’ diyebilir, zaten deniyor da; işte en kötüsü bu! Ört ki ölem! Zihinler de yitik artık!Ta ilkokuldan başlıyor, başlatıyoruz çocuklarımızın yanlış sınav maratonunu… Daha öncesi de var; küçükten başlayarak ‘Büyüyünce ne olacaksın!’ kabilinden şartlandırıcı ve yönlendirici, kısıtlayıcı sorularımız başlıyor. Sorun burada belki de! Cevabı da ‘iyi gelir ve statü getiren bir meslek’ olarak sualin içinde gizli oluyor zaten! Her eğitim kademesi için plan programlar, yatırım ve yaptırımlar… Örgün yaygın hizmet alımları… Bunun binde biri ahiret, değer, ilke, zihni/kalbi doyurmak odaklı olarak yapılamıyor. Bu yapılamadıkça da geriye ‘ah-vah’, dertlenip sızlanmak, edebiyat, ‘kıl-ü kal’ kalıyor!Bu bahse konu sınav, esas sınavın kapsamı içinde çok cüz’i bir alanı kapsar (esasen esamisi bile okunmaz!) ve de olmasa da olacak cinsten basit bir tercih, dünyaya müteallik bir husustur, telafisi de mümkündür, biliyorsunuz. Gerçek sınav da bir tercihler manzumesidir ve fakat telafisi diğeri kadar kolay değildir. Hesabı kitabı zordur. Getirisi götürüsü, zerre miktar dışarıda kalmayacak şekilde hesaba dahildir. Yapıp edilenlerin, ihmallerin, ihlallerin nedeni, niçini, nasılı sual edilecektir.Sistem başörtüsüne izin vererek kendi sınavını kazandı! Bizler ise hem o talebin yönü (Allah’ın emri olduğunu unutup ıskalayıp o rollere soyunanlardan medet, lütuf bekleyerek) hem içeriği (insan hakları, özgürlük vs. diyerek) hem de sonuçları itibariyle (tesettürü yitirdik, başörtüsü sadece başı örten bir aksesuara dönüştü) kaybettik! Başörtüsü ve diploma özelinde kurgu zaten ters yapılmıştı, bu sebeple doğru sonuçlar da veremezdi! Vermedi de! Şimdilerde daha da irtifa kaybederek, ulaşılan diplomalar üzerinden, ekonomik ilişkiler, sosyal hayatın dayatmaları, kamusal alan, aile, roller, eşitlik, eğitim-öğretimin yeni ve farklı aşamaları ve getirdiği sorunlar (kreş, ana okulu, kariyer) birer girdap olarak önümüzde duruyor. Çıkın işin içinden çıkabilirseniz!Kendimizi kaybettik! Kaybetmeye de devam ediyoruz! Yükseldik zannediyoruz alçaldıkça tabana! Bu olup bitenler ilkelerimizle, değerlerimizle taban tabana zıt! Artık durmamız, durulmamız lazım! Sınırlarda dolaşıyoruz! Kritik eşik aşıldığında hepten bitmişiz demektir! Dirilmek için yeniden ilkelerimizi, değerlerimizi hatırlamamız, Rabbimizin hatırını en üstün tutmamız, ertelediğimiz ahiret olgusunu öncelememiz gerekmektedir. Birbirimizin imtihanını zorlaştıracak kötü önderlikten/örneklikten uzak durmamız, birbirimizi tuzaklara karşı tekraren ve cidden uyarmamız gerekmektedir.İslam sekülerizmin önünde yegane engel ve dünya insanlığının tek ümidi iken, dünya müslümanları (..ım diyenleri) olarak bizler, ‘güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş’, kendine dahi faydası kalmamış, ümitsiz vak’alar, yığınlar halinde, boşlukta yer kaplayan/işgal eden nesneler gibi rüzgarların, sellerin önünde sürüklenip durmaktayız! ‘Nereye bu gidiş?!’ diyecek mecalimiz de, ricalimiz de kalmadı! Yazık, çok yazık!