Yakup DÖĞER

06 Mart 2013

SİSTEMATİK ASİMİLASYONA KARŞI KİTAB'IN REHBERLİĞİ

“Sakın zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”(Hud-113)

Son zamanlarda gelişen olayları ve iman edenlerin üzerindeki etkilerini gözden geçirecek olursak eğer, çarpıcı tespitlere varmak mümkün durumdadır.Beşer yanımızla düşünürsek, siyasi gelişmeler insanların,  özelliklede Müslümanların rehavete kapılmalarına yol açacak düzeyde gelişmektedir. Sosyal ve düşünsel alanda verilen bazı özlük ve insanın doğal yapısına ait olan haklar, sanki kendi hakkı değilmiş de,ikram edilen bir hakmış gibi insanlara sunulmakta, demokratik yaşamın insana verdiği değeri İslam’ın önündeymiş gibi gösterilmeye çalışılması olağan üstü bir çabayla sergilenmektedir.Tevhidi düşüncenin belirlediği karşı çıkılamaz kuralların bazı ideal sahibi Müslümanlar tarafından bile tartışılır duruma sokulması,sistematik bir itikat asimilasyonunun önümüze getirdiği büyük bir sorun olduğunu görüyoruz. Oysa İlahi öğreti, Kur’an merkezli bir hayat tarzının ve değerler kabulünün ya tamamını kabul etmek mecburiyeti,yada bir kısmını bile görmezden gelmenin kabul edilemeyeceğini Müslümanlara çok iyi anlatmaktadır.Ne yeryüzünde yaşayan bütün insanların nede cahiliyeye tabi olan İnsanların geçmişte ve günümüzde,Allah’ın varlığı ile herhangi bir sorunlarının olmadığını çok iyi biliyoruz.

Cahiliyenin İslam’la ve Müslümanlarla sorunu ve savaşı, hayata müdahil olma savaşıdır. Allah’ın istediği bir hayat nizamını hayata hakim kılmak çabası veren tevhid taraftarlarına akrşı, cahiliye dediğimiz beşer kaynaklı ideolojilerin kendi İlahlıklarını ilan ve yeryüzünde Rablik iddiasında bulunmalarından dolayıdır.

Rasule(sav) ait zaman dilimini gözden geçirecek olursak eğer,hayatını kolaylaştıracak birçok teklifin kendisine yapıldığını,paranın,iktidarın,sosyal üstünlüğün teklif edildiğini,bunlara karşın “La ilahe İllallah” demekten vazgeçmesinin istendiği muteber kaynaklardan öğrenilmektedir.Buna benzer bir çalışmanın şer odaklarınca günümüzde çok etkin bir şekilde yapıldığını,son gelişmelerden sonrada başarıya ulaşmakta olduklarını görmekteyiz.Tağuti sistemler,kendi ilahlarını şirin göstermek ve Müslümanları kandırmak için,ilahları adına verdiği serbestliklerle Müslümanlara daha müsamahakar davranacaklarını ifade etmekte bunu da, yaptıkları göstermelik reformlarla halka dayatmaktadırlar.Ne yazık ki,dininden ve Kitabından uzak olarak yaşamayı bir hayat tarzı olarak benimseyen Müslümanlardan avam tabakası gelişmeleri çok memnun edici görmekte,mutlu olmakta sevinmektedir.Asıl kaygı verici olan yan ise,belli bir bilince eren,Müslümanlardan aydın tabakası olarak kendine yer bulan düşünce sahiplerindeki kaygı verici gelişmedir.Mevcut siyasi gelişmelerin olumlu yanına sürekli sevinip bunu gündemde tutanlar,buna paralel olarak meydana gelen eksen kaymalarını görmezden gelmektedirler.

Zaman içerisinde,emrolunan çizginin dışına doğru bir kaymanın meydana geleceği,verilen göreceli tavizlerin aslında kimlik bozulmalarına ve uydurulmuş bir İslam anlayışına yol açacağı gelişen olaylar sonucunda görülebilmektedir.İlahi hitabın bizlere ettiği ikazın ne kadar önemli olduğunu,günümüz olaylarını dikkatlice analizi sonucunda çok daha iyi görebiliyoruz.Çünkü bizlere yani Müslümanlara,onlar yani küfür sistemleri,ne kadar taviz verirlerse versinler,bizlerde ne kadar kabul edersek edelim,onlara uymadıkça bizden asla hoşnut olmayacaklardır.(Bakara-120).Beşeri sistemler,ne Venedik kriterleri ile nede Demokrasinin getirdiği nimetlerle(!),bizi memnun edemezler.Onların bizleri memnun edemeyeceği gibi,bizler Kurana dayalı olması gereken hayatımızdan ne kadar taviz verirsek verelim bizlerde onları memnun edemeyiz aslında.Çünkü ne zaman onların dininden olursak, yani ne zaman hem Müslüman hem demokrat(!), hem Müslüman hem laik(!), hem Müslüman hem Kemalist(!),hem Müslüman hem milliyetçi(!) olursak o zaman onların sevgilerini ve dostluklarını kazanabiliriz. Yeryüzünün küresel ve yerli işbirlikçisi müstekbirlerin asıl amaçları,  ideallerinden kopmuş dünyaya razı bir Müslüman tipi ortaya çıkarmaktır.

Bizlerin yani Müslümanların muhatap olduğu Kitabımızda nasıl düşünmemiz ve yaşamamız gerektiğini çok açıkça belirtmektedir. ”Emerolunduğun gibi dosdoğru ol”(Hud-112) denerek devam ayette ise zalimlere meyletmenin bedelinin ateş olacağı vurgulanmaktadır. Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak için, Kur’an’dan beslenen bir hayat sahibi olmak zorundayız.Düşüncemiz,yaşantımız davranışlarımız ve dik duruşumuz gerek Müslümanlara gerekse küfre karşı enerjisini Kur’an’dan almalıdır.Çünkü Rabbimizin sözü doğruluk bakımındanda, adalet bakımından da tastamamdır(Hicr-9)Doruluğunda herhangi bir şüphe olmayan kitabımızda emredilen bir hayatı yaşama gayreti, bizlere gereken şevki verecek,asla sapmayacak bir eksende ilerleme fırsatını ancak ve ancak Kur’an’a dayalı bir anlayışla bulabileceğiz.Ne verilen göstermelik özgürlükler nede bize gösterilen sahte sevgiler aslında,küfrün bize olan düşmanlığın da asla bir eksilme olduğunu göstermez.Çünkü bizlerden memnun olmaları için tek şart onların gibi olmamaız,onların beşeri sistemlerini hayat nizamı olarak kabul etmemizdir.Çünkü onlar başka bir hal ve durumda bizlerden asla memnun olmayacaklar,bizlere gerçek manada sevgi beslemeyeceklerdir.

Bütün bu gerçekler göz önünde bulundurulursa,günümüzde oynanan entrikaların nasılda etkili olduğunu,amelde olmasa da düşüncede bir sapmaya doğru gittiğini çok iyi görebiliyoruz. Düşünce de olan sapmanınsa bir gün hem de kısa zamanda amele de yansıyacağını kestirmek çok zor olmasa gerek. Mevcut sistemden memnuniyetini ifade edenlerin sayısı gün geçtikçe artmakta,gelişmekte olan olayların Müslümanlara çok iyi bir zemin hazırladığı ifade edilmektedir. Bazı gelişmelerin düşünce ve ifadeyi beyan sathında faydalı yönlerinin olabilir, ama bir gerçek daha var ki,bu gelişmelerin iman ehlinde ortaya çıkardığı zafiyettir.

Biraz düşünecek olursak,toplumun önünde olan kişilerin,fikirleriyle insanları yönlendirebilenlerin,eksenlerindeki sapma,zaman içerisinde tehlikeli boyutlara ulaşacağı bir gerçektir.Allah’ın dinin muhkem kuralları,beşeri sistemlerin yüzeysel tavizleriyle asla değiştirilemez.Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak gibi bir düşüncesi olanların zaman içerisinde bu düşüncesinden vazgeçmese de,metodundan verdikleri taviz telafisi olmayan zararlara yol açacaktır.Rasule(sav) yapılan uyum tekliflerinin yanında günümüz aydınlarının aldıkları vaatler ve verdikleri ödünler çok basit kalmaktadır.Nebevi metodun Kur’an’a dayanan yöntemini,seküler zihniyetlerin teklif ettiği uzlaşma zemininde pasifize edilmesini kabul etmek mümkün değildir.Çünkü biz iman edenlerin kabul edebileceği yegane hayat tarzı,sadece Allah’ın dinin kurallarıdır.Demokratik sistemler her ne kadar insanlar arası ilişkilerde eşitliği(!) hedeflese de,çocuklarımız askere almaya,zorla eğitmeye, haksız vergiler koymaya,işçilerin hakkını yemeye, ücretli köleler edinmeye,sermaye sahiplerini büyütmeye, sömürü ve işgallerine devam etmektedir ve edecektir.Onlar bu insanların evlerinden,kalplerinden,düşüncelerinden Kur’an’ı çıkaramayacaklarını çok iyi bildikleri için,hayatlarından soyutlamanın yöntemini denemekte,evlere,kalplere, kutsal gecelere, dünya işine karışmayan, din işi ayrı dünya işi ayrı ilkesinde bir din oluşturma çabasına girmektedirler.Verdikleri mücadele,göze aldıkları riskler bunu hayata geçirmek ve uygulamak içindir.Ne kadar göreceli özgürlükler verseler de,ifade hakkı tanısalar da, sosyal yapıyı daha adil yapma gayretine girseler de,hiçbir zaman kabul etmeyecekleri bir dinin karşıtıdırlar.

Müslümanların dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı da burada olsa gerek,verdikleri görece özgürlüklerden istifade etmek,ama asla onlara inanmamak, dümen suyuna gitmemek gerekmektedir.  Çünkü onlar kendilerinin de inandığını söyleseler de, bir yanları demokrat, bir yanları Kemalist, bir yanları hümanist, bir yanları kapitalist bir yanları sosyalisttir. Onlar yeryüzünde Allah’ınRabbliğine, hakimiyetine, Melikliğine, Halıklığına, Basirliğine, yani kısaca Allah’a ait tasarruf haklarına ortak olmak hatta tamamen gasp etmek istemektedirler. Onlar,  yani beşeri sistem ideologları, insanların ve dünyanın üzerinde heva ve hevesleri ile hüküm sürmek, çağdaş firavunlar olma peşindedirler.

Baştan başa hayatımızı kuşatan bir tarzı yakalamak istiyorsak, iman eden bir topluluğa, yani bizlere rahmet ve hidayet olması için inmiş(Nahl-64) Kitabımıza tabi olmamız gerekmektedir.

Ilımlı Laiklik olabilir, ılımlı ideoloji de, ılımlı demokrasi de, her türlü beşeri düşüncenin ılımlısı da olabilir, katısı da, ama Müslümanın ılımlısı mümkün değil olamaz, insanlara her türlü özgürlüğü vereceklerini de vaat edebilirler, ama bir İslam hakimiyetine asla ve asla göz yummaz kabul edemezler. Çünkü İslam’ın hakim olması, onların hevaya dayanan iktidarlarının yıkılması demektir. Çünkü, “Yaratmak da, emretmek de Allah’a aittir.” (A'raf-54)

Bunu bizlerin bildiği gibi zamane nemrutlarıda bilmekte ve bunun önünü kesmek için her türlü yola başvurmaktadırlar.Eğer bu gerçeği göz ardı edersek, “Rabbim,Kavmim bu Kur’anı terk etti”(Furkan-30) ayetin muhatabı olmaktan kurtulamayız.