Yasin AYDOĞAN
07 Ocak 2018
SORMAK SORUMLULUKTUR
Sail ; soran, isteyen manasına ism-i fail, mes’ul ; sorulan, kendisinden istenen manasına ism-i mef’uldür.Sual ise sail ile mef’ul arasında gerçekleşen diyalogda masdar.Her sual (soru) saile-sorana, mes’uliyyet (sorumluluk) getirir.Soru sormak insani bir haslet, sormak ve öğrenmek eğitimde çok mühim bir vazife ve gereklilik.“Sual, kuyudan su çıkarmak için sarkıtılan bakraca benzer” demişler.Yani sorudan maksad, hayata dair bilgi edinmek, anlamak, kavramak, yaşamak ve hemcinslerimize taşımak için samimi bir niyetle, bileni harekete geçirerek-geçirecek bir hayırlı işe ortak olmaktır.İlmin afetleri arasında sayılır, sormamak ve öğrenmemek.Bu manada, mü’min, sorunun(sual) büyük bir sorumluluk(mes’uliyet) olduğunu bilir, ona göre sorar, soruyu seçer, maksadı hikmet dolu cevabı almak yaşamaktır, sorarak başkalarının da öğrenmesini, aydınlanmasını sağlamaktır.Ancak, her şeyi sorabilir miyiz, soru sormanın bir adabı, ölçüsü yok mudur?Mecid Kitabımız bu hususta ne/ler buyuruyor?“Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”(Maide 101)Ateist rüzgarların güçlü estirildiği-estiği günümüzde, sorulara muhatab kimseler olarak nasıl davranmalıyız?Kanaatim odur ki, yanlış soruya doğru cevap verilemez-veremeyiz.Suali düzeltmeden verilecek her cevap, akamete uğrayacak ve bizi dipsiz bir kuyunun başına getirecektir.Bu manada, saile duyarsız mı kalmalıyız? Elbette hayır. Muhakkak ki, sorana hikmetli cevaplar verelim-vermeliyiz, biz hikmet içeren cevaplarımızı hazır edelim, düşünelim, çıkaralım, tefekkür edelim, üretelim, ama art niyetli sail için kendimizi de helak etmeyelim. Bu boşa bir uğraştır.Çünkü anlamak, öğrenmek istemeyen sail, her cevabımıza yine ters bir soru ile mukabele edecek, bizi sıkıştırmak isteyecek ve diyaloğun ardı arkası kesilmeyecektir. Günümüzde sosyal medyada buna çokca şahid oluyoruz.Örneğin, tuzak sorular var, mantığı olmayan, kendi içinde tutarsız, paradoks içeren, sabote etmek, ters köşe yapmak, sıkıştırmak, mahcup etmek, nefsi tatmin etmek için tevcih edilen sorular. Yani nifak sorular, münafık soruları bunlar. Bu soru şekline ve soran tipine rastladığımızda, en güzeli sail için hidayet dilemek ve selam deyip geçmektir. Burada bir sonuca ulaşmak imkan dışıdır, çünkü niyeti bozuk olanın, akibeti-ahireti selamet olmaz.Sadık-samimi sorular için yol bellidir. Soru yanlışsa, saile, suali düzeltmeyi önermek ve sonra cevaplamak, sual tutarlı ise, bilgimiz dahilinde, hikmet içeren cevaplar vermek.Misal bir soru olsun, “neden-niçin yaratıldık?” cevap, kulluk için, irade kullanımı için, yokluktan varlık alemine çıkarak varlığı bilelim, tanıyalım için. Daha da zenginleştirilerek verilecek cevab ile ikna olmuş-oldu ise kişiye, ikinci olarak “nasıl yaşanır, kulluk edilir?” sorusunu sormak ve işe başlamak lazım gelir. Onun için samimi kul, nedeni sorar, cevaba ikna oldu ise, orada kalmaz, nasıla-nasılına (hayat-eylem-pratik) geçer ve yola girer.Bugün, neden sorusundan nasıla-nasılına geçilemediğini görüyoruz. Her daim (kilitlenmiş, blok) neden neden neden? sualini soran bir zihnin, duracağı-varacağı yer yoktur, bu zihin (ve sahibi) savrularak, aşınarak, yıpranarak, yırtılarak, gerilerek bir bilinmezliğe doğru seyretmektedir.Doğru sorunun yolunu-yöntemini verelim-öğretelim en sağlıklı yol budur.“Ve (hakkında) ilmin olmayan bir şeyin ardına düşme (karışma, açıklamaya çalışma)! Muhakkak ki işitme, görme ve idrak (kalp), hepsi, ondan sorumlu (mes'uldürler)”(İsra 36)“Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir.” (İsra 85)