Mustafa BOZACIOĞLU
10 Ocak 2018
TERCİH MESELESİ
Hayat bir tercihler bütünüdür. Dini, dünyevi… ‘İmtihan’ olgusu da buna müsteniddir zaten… Hayat ve ölüm bunun tecellisi için yaratılmışlardır. Kim iyi, kim de kötü işiler yapacak diye; herkes yapıp ettiklerinin karşılığını alsın için…Hepimiz tercihlerimizin ürünüyüz… Hem de bunların sonuçlarıyla yüzleşeceğiz. Lakin olup bitenler bu dünya hayatı ile sınırlı. Sınanma burada başlayıp bitiyor; ömür çerçevesinde. ‘Keşke’lerin esasında bu dünyada da bir karşılığı yok -gerekli dersler alınıp istikamet doğru belirlenmedikçe- ki ötede olsun!Tercihleriniz renginizi belirler. Kişiliğinizi etkiler. Sizi dönüştürür. Girdiğiniz yolda bırakır. Aynı şekilde renginiz de tercihlerinizi belirler, şekillendirir. Şahsiyetiniz, kimlik ve kişiliğiniz sebebiyle tercihleriniz de o istikamette olur. Burada çift yönlü bir etkileşim söz konusudur. Ana istikamet adına bunları söylüyoruz. Yoksa bazı yol kazaları, hataları, ihmalleri değil söz konusu olan! Bunlar insan olmanın, ‘ol’ma olgusunun, imtihanın doğal süreç ve sonuçlarından sayılabilir. Doğal ve kabul edilebilir olmayan bunların telafisinin, tövbesinin yapılmamasıdır. Yol olmasıdır. Karaktere dönüşmesidir.Tercih meselesini hayatın hangi alanına uygularsanız uygulayın, bu olgu ile karşı karşıya olduğunuzu görürsünüz.Eğitiminizden ekonominize, eş seçiminizden iş seçiminize, mekân seçiminizden arkadaş seçiminize, mensubiyetlerinizden mensubiyetlerinize kadar hemen her şey –bir iki istisna hariç; doğduğunuz yer, ebeveyniniz, ölüm yer ve eceliniz..- bu kapsamdadır. Ellerimizle yaptıklarımızın, tercihlerimizin karşılığını buluyoruz neticede. Bu ‘din’ söz konusu olduğunda da böyle. Din, genel anlamda dünyevi olandan yalıtılamadığına, hayatın hemen tüm damarlarına nüfuz ettiğine göre, ana rengi vurup talibine o rengi verip ondan bu renk doğrultusunda hayatını sürdürmesini, rengini, seyreltmeden hal ve davranışlarında, duygu ve düşüncelerinde görmek istediğine göre asıl tercih meselesi, tercihin başladığı ilk nokta burası olmaktadır.Bu tercih ilk başta ‘kırmızı çizgiler’ noktasında ‘siyah-beyaz’ ikileminden biri yönünde olmak zorundadır. Tarihsel okumanın ve seyrin ‘lineerliği’ sorgulansa da bu kesinlikle lineer bir çizgidir! İman-küfr, hak-batıl, tevhid-şirk, adalet-zulüm bağlamında asli bir tercihtir bu. Arada ara renkler, ara çizgi ve alanlar olsa da bunlar ilk tercihe göre anlam ve değer kazanan hususlardır. Hayatın ‘ibaha’ alanı, insan-insan ve insan-eşya ilişkilerinde bu ana renge, ilk tercihe göre esneklik ve bir çerçeve kazanmaktadır. Serbestlikle sınırlılık arasında ince bir çizgi vardır yani! İlkesel, ana kaideler bağlamında. Yoksa hayat zannedildiği gibi bir sarmal halinde, cendere değildir. İrade sahibi bir varlık olarak insan için durum –ki sorumlu olmak, yetki ve iradeyi de doğal olarak beraberinde getirmektedir- rüzgâr önünde yaprak şeklinde bir kadercilikle, aşkın iradeyi devre dışı bırakacak bir keyfiliği de gerektirmemektedir. ‘Denge’ asıl olandır. İfrat ve tefrit kaçınılması gereken durumlardır. Yar başlarında, sınırlarda dolaşmak demektir.Tercihler, ilk tercihle(siyah ya da beyaz) beraber, önceliklerle devam etmektedir. Zorunlu olanlar, ihtiyaçlar, istekler şeklinde… Her alanda sağlam bir öncelikler skalası, sıralaması… Dini olanda, ibaha alanlarında… İmtihanın ağırlıklı ve öncelikli öneme haiz konularını ve sorularını mutlaka başa alarak. Bunlara özen göstererek. Hakkını vererek. Teslimiyetimizin temsiliyetini izhar ederek, ispat sadedinde. Mazeretsiz, pazarlıksız. Hani ‘yangında ilk kurtarılacaklar’ listesi, evrakı ve eşyası vardır ya, o kabilden. Bir kavanoza irili ufaklı taşları yerleştirirken büyükten başlayıp en küçüğe doğru sıralama takip etmek nasıl bir zorunluluksa –yoksa çoğu taş elinizde kalacaktır- onun gibi hayata rengini veren dinin ana konularını -ki bunlar öncelikle yukarıda ikilemeli ve italik olarak verdiğimiz hususları içerir- başa alarak, hayatınızı buna göre dizayn etmek, yaşamak durumundasınızdır. İman, ibadet, muamelat sıralamasında; muamelat sondadır, önemli değildir anlamı çıkmaz! O konu da akideden yalıtılarak düşünüp uygulanamaz!Bir tercih doğal olarak diğer tercihlerinizi etkileyecek, hatta belirleyecektir. Diğer tercihlerinize bir sınırlama getirecektir. Olması beklenen budur. Yoksa ‘tercihiniz’ renginizden, kimlik ve kişiliğinizden anlam kazanmıyor demektir. Algıda hata, olguda da hatayı getirir. Rastgele, gelişigüzel, ‘değer’den yalıtılmış, keyfî, anlık tercihlerle, iradeyi hiçe sayarak, rüzgarın önünde yaprak gibi, önüne gelen her şeye konan sinek/böcek gibi dolanıp durmak aklı selimin işi olamaz! Biraz onda, biraz bundan olmaz! Bu genel anlamda ‘imtihan’ konusu olan hususlarda böyledir, böyle olmalıdır. Yoksa hayat çekilmez bir cendereye dönüşür. Giyeceğiniz elbisenin renginden, yiyeceğiniz yemeğin çeşidine kadar bir insan dair alan söz konusudur. Fakat dikkat ediniz, burada da ‘helallik’, meşruiyet ve örfilik hususları devreye girmektedir. İrade/yetki ile sorumluluk, hak ile ödev arasında sıkı bir ilişki, irtibat söz konusu yani…Tercihler sıralamasında; ‘ne getirir, ne götürür’ sorusu elbette önemlidir. Ancak bunu maddi olana, dünyevi olana endekslerseniz yanılırsınız. Nelerin gelip gideceği; son nokta, asıl hedef gözetilerek planlanmalıdır. Ahirete oranla dünya çok küçük bir değerdir. Değmez bile! Geçici olanın değerinden bahsedilebilir mi? Bir oyun ve oyalanma! Tümü sizin olsa ne yazar! Bahada ağır olmayan, yükte ağır olsa ne yazar?! ‘Baha’ ise değerini belirleyenden almaktadır! Bizim ölçüp biçmelerimize, adlandırmalarımıza göre değil! Bu noktada iman ile amelin, amel ile de İlahi rızanın arasını ayırmak, ilişkisini koparmak büyük bir hatadır. Ahiret ile dünyanın arasını ayırmak da –nispeten farklı yaklaşımlara açık olmakla beraber- öyle! Bize iki yol sunulmuş temelde, irademize müsteniden; hani diyor ya şair ‘Birinden nur akar, diğerinden kir!’ diye, ‘hak ve batıl’ olarak. Bu noktada tek tercih söz konusudur. Ortaklık; biraz ondan, biraz bundan olmaz, olamaz! Bu yoldaki işaretler, köşe taşları tesbit edilmiş, kılavuzlama yapılmış, uyarılar bildirilmiş, sınırlar çizilmiştir bu dinin banisi ve şarisi tarafından! Dönüşler, gel gitler bu meyanda değerlendirilecektir. Bu noktada ‘iyi niyet’ de söz konusu değildir, kendinden ve keyfe keder olarak! ‘Amellerin niyetlere göre oluşu’ ise bağlamına göre anlaşılmalıdır.İlk tercih yapıldıktan sonra, iş bitmiş de değildir. O anda başlamaktadır asıl. İki yolun ucu da açıktır, belirtilmiş ve ayan beyan tarif edilmiştir. Geçişi de vardır karşıya, dönüşü de! Yolda engeller, tuzaklar, çeldiriciler olduğu gibi olumsuz anlamda, teşvik ve taltif için güzel örneklikler, aslının benzeri ikramlar, destek ve takviyeler de mevcuttur olumlu anlamda… İş size kalıyor akabinde! Bireyselden aileye, topluma, cemaate; kurum ve kurumsallaşmaya, organizasyonlara ve en üst organizasyon olarak iktidara, devlete doğru… ‘Ben’leri ‘Biz’e hamlederek. Doğru fikriyattan ruhunu/karakterini alan doğru araçlar, sahih yöntemlerle… Amaç araç uyumu içinde… Yol kazalarını en aza indirecek tedbirlerle…Aş-eş-iş, masa-kasa-nisa derken; mazeretler, meşguliyetler derken, ‘maduna/kendimizden altta gördüğümüze’ –nedense din iman konusunda alttakine(!) bakıp dururken, maddi alanda, ne hikmetse üstümüzdekine bakmayı, öykünmeyi marifet biliyoruz- bakıp dururken zaman akıp gidiyor. Zamandan demir alma vakti yaklaşıyor, meçhule olmayan bir dönüş, hesap vakti için…Bu dünyayı bir ekin/m alanı, harman yeri görmek gerek, içinde yitip gitmeden. ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için..’ çeldiricisine, ayartıcısına, vesvesesine kapılmadan… Asıl olan ahiret yurdunu aramak, ihmal etmemek, öne çıkarmak aslî vazifesiyle… Sırat da burada geçilecek, odun da buradan devşirilecek!Zaman akıp gidiyor, bir seneyi daha devirdik! Muhasebe, murakabe ve mukarebe imkânı olarak, düşünme ve karar verip yön belirleme anlamında bir yenisini sunan Rabbimize bir kez daha binlerce hamd ederek aklımızı başımıza, başımız ellerimizin alına almak için önümüzde yeni bir fırsat, yeni bir sayfa… Tercih sizin/bizim…