İSLÂM DÜŞMANLARI! TERÖRÜ SİZ ÜRETİYORSUNUZ, TERÖRİST SİZSİNİZ

Ahmed KALKAN

20-03-2019 10:29


Londra’da 8 yaşlarında bir çocuk annesiyle beraber kalabalık bir caddede yürürken, sahibinin elinden kurtulan bir pitbull cinsi köpek, kaldırımda yürüyen bir kız çocuğuna saldırıyor. Kız yere düşüyor, köpek ısırmaya çalışıyor… Kalabalık toplanıyor, kimi fotoğraf makinesine sarılıyor, kimi acil yardımı çağırıyor, kimi gazetelere haber veriyor. Pasif şekilde seyreden kalabalığın içinden bir genç hemen atılıyor. Köpekle boğuşuyor. Köpeğin saldırılarına cesaretle karşı koyuyor ve nihayet köpeği etkisiz hale getirerek kızı kurtarıyor. Derken bir gazeteci geliyor. O gence yaklaşıyor. Kendini tanıtıyor; “Ben filan meşhur gazetenin muhabiriyim. Seninle röportaj yapmak istiyorum. Yarınki gazetenin manşeti hazır: ‘Londra’nın Genç Kahramanı’. İsminizi öğrenebilir miyim?” Genç cevap veriyor: “Ben kahramanlık yapmadım, görevimi yaptım. İsmim de önemli değil, bir Müslüman deyin” Gazeteci biraz şaşkın vaziyette: “Siz Müslüman mısınız?” diye soruyor. Genç: “Evet, ben Müslümanım” diye cevap veriyor. Gazeteci ismini aldığı gençle röportajdan vazgeçiyor. Ertesi gün gazete, şöyle bir manşet atıyor: “Londra’nın Göbeğinde Bir Terör Saldırısı… Ortadoğu asıllı İngiliz bir Müslüman caddenin ortasında bir köpeğe saldırdı, güzelim köpeği hunharca yaraladı.”

Amerika yöneticileri ve çok çok özgür Amerikan basını bugüne kadar en büyük terör katliamı gerçekleştiren Yeni Zelanda canavarına “terörist” diyememişler. Sürpriz değil; onlar o kadar objektif, o kadar âdildir ki, vahşeti işleyen kendilerinden ise, terörist değil, o zaman cici çocuk, yakışıklı delikanlı olur. Veya üç maymun olmayı tercih ederler. Müslüman biri olsa, katliam yapmasına gerek yok, birisine haklı olarak da olsa bir tokat atsın yeter, hiç çekinmeden “büyük terör!”, “dünya tehlikede!” “Müslüman teröristler huzur bırakmadı!” demekte sakınca görmezler.

Terörist kavramı, kimsenin kendisiyle ve oluşturduğu hayat görüşüyle ilgisi olduğunu kabul etmediği, ötekileştirdiklerini suçlamak için kullandığı başkasına ait bir sıfat olarak piyasada dolaşır. Direkt olarak Cuma namazı kılan Müslüman cemaati hedefleyip iki camiyi otomatik silahlarla tarayıp suçsuz halkı öldüren kimselere terörist diyemeyen kimselerden, insanlar nasıl âdil kararlar ve uygulamalar bekleyebilir? Batılılara göre bu katil,“Hıristiyan terörist”, “dinsiz terörist” değildir; ama kimseye silah doğrultmamış ilimle, dâvetle uğraşan nice Müslüman ise, Batıya ve Batı güdümüne girmiş Müslümanları yöneten tâğutlara göre teröristtir. İnsanları yok etme, öldürme harekâtı demek olan “Cihad”ıiçerdiği içn, İslâm’ın terör ürettiğini iddia etmeyen kalkanlar, düşünmezler ki, tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddes’in etkisinde kaldığı için bu terörist bu eylemleri yapmış olmalı. Çünkü Kitab-ı Mukaddes’te şöyle denir: "Mülklerini alacağınız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilâhlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz." (Tesniye, 12/2, s. 189).Hıristiyan ve yahudi teröristler, başka mâbedlere karşı bu acımasız tavrı, Yeni Zelanda’daki iki câmiyi tümüyle tahrip etmeye çalışarak inandıkları üç ilâhtan birinin veya hepsinin emrini yerine getireceklerini sanıyorlar. Tabii, işgalleri altındaki Mescid-i Aksâ'nın altına onlarca tünel kazıp yıkılmasına çalışmak da kitaplarının kendilerine emri diye Allah’a iftira atıyorlar.

Tahrif Edilen Şimdiki Kitab-ı Mukaddes’te Soykırım, Irkçılık ve Sömürü

“Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, Ele geçen, kılıçtan geçirilecek. Yavruları, gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek. Oklarıyla gençleri parçalayacak, Bebeklere acımayacak, Çocukları esirgemeyecekler.” (Yeşaya, 13/15, 16, 18, s. Yeni Çeviri, s. 857-858)

“Denizin zenginlikleri senin olacak, Ulusların serveti sana akacak. Yabancılar senin surlarını onaracak, Kralları sana hizmet edecek. Sana kulluk etmeyen ulus ya da krallık yok olacak, Evet, o uluslar tam bir yıkıma uğrayacak. Seni ezenlerin çocukları Gelip önünde eğilecekler; Seni hor görenlerin hepsi, Rabbin kenti, İsrail’in Kutsalı’nınSiyon’u Diyerek ayaklarına kapanacaklar. Uluslar ve krallıklar Bir anne gibi seni emzirecekler.” (Yeşaya, 60/5, 10, 11, 12, 14, 16, 17, s. 917-918)

“Yabancılar sürülerinizi güdecek, Irgatınız, bağcınız olacaklar. Sizlerse, Rabbin kâhinleri, Tanrımız’ın görevlileri diye çağrılacaksınız. Ulusların servetiyle beslenecek, Zenginlikleriyle övüneceksiniz.” (Yeşaya, 61/5, 6, s. 919)

"Ve Allah'ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavmları bitireceksin; gözün onlara acımayacak. (...) Ve Allah'ın Rab, onları senin önünde ele verecek ve onları helâk edinceye kadar büyük kırgınla kıracak. Ve onların kırallarını senin eline verecek, adlarını göklerin altından yok edeceksin; sen onları yok edinceye kadar kimse senin önünde duramıyacak." (Tesniye, 7/16, 23, 24, s. 185)

"(Rab dedi:) Sen benim topuzum ve cenk silâhlarımsın. Ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeler helâk edeceğim (...) ve seninle erkeği ve kadını kıracağım ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım ve seninle valileri ve kaymakamları kıracağım." (Yeremya, 51/20-23; s. 777)

Irkçılık:

"Sen Allah'ın Rabbe mukaddes bir kavmsin ve Rab, yer üzerinde olan bütün kavmlardan üstün olarak, kendisine has bir kavm olmak üzere seni seçti." (Tesniye, 14/2, s. 191)

“Ey Filistinliler, sizi döven değnek kırıldı diye sevinmeyin. Çünkü yılanın kökünden engerek türeyecek, Onun ürünü uçan yılan olacak. Yoksulların en yoksulu doyacak, Düşkünler güvenlikle yatacak. Ama sizin kökünüzü kıtlıkla kurutacağım, Sağ kalanlarınız da ölecek. Ulumaya başla ey kapı! Ey kent, feryat et! Ey Filistinliler, eridiniz baştan başa. Kuzeyden toz duman yükseliyor, Düşman askerleri sıra sıra geliyor. O ulusun elçilerine ne yanıt verilecek? “Rab, Siyon’un temelini attı, Halkının düşkünleri oraya sığınacak” denecek.” Yeşaya, 14/29, 30, 31, 32 s. 860)

“Gazze bomboş kalacak, Viraneye dönecek Aşkelon, Boşaltılacak Aşdot öğle vakti, Ekron temelden yıkılacak. Deniz kıyısında yaşayan Keret (Girit) ulusunun vay haline! Ey Filistin ülkesi Kenan, Rabbin yargısı sana karşıdır. Hepinizi yok edecek Rab, Ülkede yaşayan kimse kalmayacak.” “Ey Siyon kızı, ezgiler söyle! Ey İsrail, haykır! Yürekten sevin, sevinçle coş, Ey Yeruşalim (Kudüs) kızı! Rab senin cezanı kaldırdı, Kovdu düşmanlarını. İsrail’in kralı Rab seninle, Korkma artık kötülükten. Göreceksiniz, sizi yeniden bayındır kılacak, Dünyanın bütün halkları arasında yüceltip onurlandıracağım.” (Sefanya, 2/5, 14,15, 26, 27 s. 1164-1165)  

"İbranîlerin Allah'ı Rab" (Çıkış, 10/3, s. 63)

"İşte şimdi bildim ki bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail'de vardır." (II. Krallar, 5/15, s. 373)

“Bütün İsrail soyu Rab tarafından aklanacak, O’nunla övünecek.” (Yeşaya, 45/25 s. 899)

Ahd-i Cedid'de de bu bakış açısı vardır: Meselâ, İncillerde şöyle denir: “Yahudi olmayan başka ırklar köpektir”(Matta, 15/21-27, s. 17)     

Hıristiyan ve Yahudilerin ortak kaynakları olan Kitab-ı Mukaddes’te yazan bu verilerden yola çıkarak Batılı insanların terörüne Hıristiyan ve Yahudi terörizmi denilmesi gerekirken, biz yine bu kavramı kullanmamaya çalışıyoruz. Peki, ya siz, Batılılar, İslâm, terörü tümüyle yasakladığı halde, hiç utanmadan, nasıl “Müslüman terörist!” diyebiliyorsunuz?!

Terör: Silâh Olarak Kullanılan Kaypak Bir Kavram:Filmlerde işlenen cinâyetler, öldürme işine göre değil de; bu cinâyetleri kimin işlediğine göre değerlendirilir; birçok insan öldüren kişi, eğer filmin jönü, başrol oyuncusu ise, bu kahramanlıktır; yok, kötü adam ise, bu vahşettir, terördür. Film de zaten bu şekilde kurgulanmış, izleyenlere de bazı cinâyetleri alkışlarken, bazılarını lânetlemek rolü düşmüştür. Seyirci buna hem alıştırılmış, hem de şartlandırılmıştır. Artık, sinema dışında oynanan oyunda da izleyici aynı tavrı kuşanacaktır. 

Kediyi köşeye sıkıştıran, ona veya yavrusuna can güvenliğini çok gören kimseye bir şey demeyeceksiniz; kedinin kendisini ya da yavrusunu korumak için tek alternatifi olan aslanlaşıp kurtulma mücâdelesine terör diyecek ve ona terörist muâmelesi yaparakcezâlandırmadan yana olacaksınız. Bu ne kadar adâlet ölçüleriyle bağdaşır? Olayı empatiyle değerlendirip bir de kedi gözüyle bakmayı düşünemeseniz bile; objektif olmak, kendi hakkın kadar muhâtaplarının da hakkını yüce bilmek erdemi olmadan insanlığın ne oranda korunabileceğini de mi düşünmezsiniz? 

Kendileri fesatçı/terörist birer zâlim olan Firavun ve yandaşları, kendilerini ıslahatçı olarak görüyorlar, toplumu ıslah etmek isteyen Mûsâ’ya (a.s.) fesatçı/bozguncu/terörist damgası vuruyorlar ve halkı onun aleyhine kışkırtıyorlardı. Derin devletin yetkilileri Firavun’a şöyle baskı yapıyordu:"Mûsâ'yı ve milletini, seni ve tanrılarını terk edip yeryüzünde bozgunculuk/terör yapsınlar diye bırakacak mısın?" (7/A'râf, 127). Firavun da şöyle demişti: "Bana izin verin de Mûsâ'yı öldüreyim. O, Rabbine yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde fesat çıkaracağından (terör uygulayacağından) korkuyorum." (40/Mü'min, 26)

Yeni Zelanda Terörü, 50 Müslümanın Canına Mal Oldu, Ya Devlet Terörlerinin Bilançosu?

Birey ve gruplar terörist kabul edilirken, devletler çoğunlukla bu tanımın dışında tutulur. Halkın zâlim devlete karşı tavrı terördür de, devletin kendi halkına her türlü zulmü revâ görmesi veya başka ülkelerdeki halkları toplu kıyımlara uğratması terör kabul edilmez. Hâlbuki fesat anlamındaki terör, en büyük çapta ve en yoğun şekilde devletler tarafından sürdürülmektedir. İki dünya savaşında mâsum halkların acımasızca öldürülmesi, atom bombalarıyla iki şehrin yerle bir edilmesi ve hemen devamlı olarak sürdürülen müslüman halklara karşı katliâmlar, haksız saldırı ve savaşlar, terör örgütü diye tanımlanan dünyanın tüm bireysel ve grupsal eylemleriyle kıyaslanamayacak kapsamdadır. İsrail ve onun müstemlekesi durumundaki ABD ve onlara destek veren ülkelerin yönetimindeki zihniyet ortada durduğu müddetçe, dünyada haksız savaşlar, yani terör ve fesat ortadan kalkmayacaktır. Haksız savaş en büyük bir terör şekli olduğu gibi, terör de bir savaş şeklidir. Terör, daha çok; askersiz ve toprak sınırı olmayan bir savaştır. Günümüzde en etkili ve önemli terör, emperyalist devletlerin yapmış oldukları terördür. Medyada belirtildiğine göre, en büyük terör katliamı, birkaç gün önce Yeni Zelanda’da icra edildi. 50 kişiyi öldürdü, büyük terörist. Amerika, Irak’ı haksız yere işgal edip Ebu Gureyp zindanında insanlara nasıl terör uyguladı, Koca Irak’ı, Suriye’yi, Afganistan’ı mahvetti. Fil, tek tek birkaç tavşana galip geldi; bu tür saldırganlığa zafer denilmez, alçaklık denilir, terördenilir. Dünyanın bütün terör örgütlerinin yüzlerce yıldır öldürdükleri insanları sayalım; Amerika’nın uyguladığı bir günlük terörde döktüğü kanın yanına yaklaşamaz.

Devlet erki, askerî saldırganlığa karşı yapılan direnişe terörizm adını vermektedir. Sözgelimi, İsrail, BM tarafından Filistin bölgelerini yasadışı bir şekilde işgal ettiği için sürekli kınanmasına rağmen, İsrail devleti bu işgale direnenlerin eylemlerini terörizm olarak tanımlamaktadır. Şartları ne olursa olsun Filistinlilerin direnişleri istisnâsız terörist hareketler olarak isimlendirildiği halde, İsrail'in, Amerika'nın ülkeleri işgali, yamyamlık ve barbarlığı terör kapsamına sokulmaz!

Filistinliler, evlerinin yıkılmasına ve siyonist işgale karşı direniş yapma hususunda uluslararası tanınmış bir hakka sahiptirler. Batı medyası hiçbir zaman dile getirmese de İsrail bir devlet terörü uygulamaktadır. Bu şekliyle terörizm, siyasi olarak kendisine anlam yüklenen bir terimdir. Batı medyası ve onu örnek alan bâtıl medya, terörizm kelimesini müttefiklerinin ve yandaşlarının muhâliflerine karşı kullandığı zaman adâletsiz davranmakta ve haksızlığın en büyüğünü de direnişin kendisine yapmaktadır. Medya kurbanları, akı kara ve karayı ak gösterme konusunda büyülü güç olan medyanın yönlendirdikleri, Filistinlilere karşı saldırganlıklarla dolu bir tarihe sahip olan İsrail’in nasıl oluyor da terörizmin ana kurbanı olarak gösterilebildiğini eleştirel bir şekilde düşünemezler. Sözde bilgi(!) çağında güç, kelime ve imajlardadır. Bugünün savaşları daha çok kelimeler ve kavramlarla yapılıyor. Silâh yerine medya bombardımanı kullanılıyor. Bütün olay, saldırganların kurbanlarını terörist olarak tanımlamasıdır. Fiilî olarak uzlaşılmayan tanımlamaların propaganda yoluyla normalleşmiş tanımlar ve kavramlar olmasına, eleştirel düşünceye sahip olamayan ve düşünme yerine seyretmeyi seçen medya yönlendirmesine açık izleyicilerin çoğunun katkıda bulunduğunu görüyoruz.

Terör gibi, laiklik ve demokrasi gibi,Batının çoğu kavramları kaypaktır. İçlerini işlerine geldiği gibi doldururlar. Helvadan putlarıdır bu ideolojik kavramlar modern putperestlerin, aynı zamanda da Truva atları. Üzerinde biraz düşününce anlaşılır ki; terörizm kavramı, terör suçlaması da terör kadar tehlikeli bir silâhtır.

ABD, komünizmin çöküşünden sonra dünya egemenliğini sağlamak için etki alanına çeşitli dayanaklar getirmeye çalışmaktadır. Batı, terörizm ve fundamentalizmden korktuğundan daha çok İslâm’dan korkmakta ve dünyayı korkutmaktadır. Çünkü Batı bu iki özelliği de (terör ve fundamentalizm) kendi bünyesinde barındırmaktadır. Batıyı asıl korkutan İslâm’ın kendine has bir dünya görüşüne sahip olmasıdır. Kendi zâlim düzenlerinin tek alternatifi, istikbalde en büyük açılımlara aday tek nizam İslâm olduğundan, İslâm'ı ve müslümanlarıterörize etmek, tek "kurtarıcı din"i "mahvedici din" diye gösterip "İslâmî terör" yaftasıyla insanların gözünden düşürmek istemektedirler. Allah'ın diniyle kendilerine yakışan tarzda kahpece savaşmaktadırlar: Allah'ın râzı olduğu tek din İslâm olduğu için “İslâmî terör”tâbiri, öncelikle Allah'a yapılan en büyük hakarettir, O'na savaş açmak, O'nun nûrunu üfleyerek söndüreceğini sanmaktır. İRA’yı veya Batıdaki bir terör hareketini “Hıristiyan terörizmi” diye, İsrâillisiyonistlerin vahşetini "Yahûdi terörü" diye adlandırmazlar. Hiç “yahûdi terörizmi” “siyonist terörist” yoktur; ama “müslüman terörist”, “İslâmî terör örgütleri” vardır bu yaftalamada.    

Batı tarihi eleştirel bir şekilde incelendiğinde İslâm’ın her yerde karşısına çıktığını görecektir. Batının kendini tanımlamasında şiddet, merkezî bir rol oynamaktadır. Batı inanılmaz derecede şiddet mirasına sahiptir. Batılılar tarafından yalnızca 20. y.y.da, kendilerinin sebep olduğu iki dünya savaşında ve icat ettikleri irili-ufaklı savaşlarda bir milyondan fazla insan öldürülmüştür. Bu şiddetin meşrûluğu ciddiyetle ele alınıp tartışılmadığı için Batı, suçlarını ve güvensizliğini terörist damgasıyla müslümanlara yansıtmaktadır. 

Terörizm birtakım siyasî ve askerî kazanımlar elde etmek için sivillerin öldürülmesi ya da sindirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Fakat bu tarz bir tanımlama Batı için tehlikelidir. Çünkü bu tanımı duyan birisi kalkar, Hiroşima’daki, Nagazaki’deki sivillerin bombalanmasını, ya da Dresden, Kamboçya, Vietnam, Afganistan, Irak... bombalamalarını tartışmaya açar ve bu bombalamaların hepsini terörizm olarak isimlendiriverir. O yüzden böyle bir tanımlama medyada kullanılmaz. Egemenler için belirsiz, kesin olmayan, sık sık değişen kavramlar daha faydalıdır.

“Terörizm”, bu geç modernite döneminde Batı dünyası için gerekliliktir. Teröristler “kötü öteki”yi temsil etmektedirler. Onlar bitmez tükenmez kötü kişilerdir. Teröristler soğuk savaş dönemi savaşçılarının mesleklerini kaybetmemelerini sağlarlar ve hatta millî güvenlik organlarına, silâh ve mühimmat sanayilerine canlılık getirirler. Öyle ya, gerçek terör olmasa, sanal terörizm insanlara öcü gibi gösterilmese, Batının dev silâh teknolojisi ve silâh ticareti nasıl gerçekleşecek? İslâm'ın önlenemeyen yükselişi, hıristiyanların dinlerini sorgulayıp müslümanlığı seçişi nasıl frenlenecek?

Irak Savaşı adlı büyük terörizmden sonra orayı işgal eden terörist Amerika, oradan Ortadoğuyu tümüyle kontrol etmek ve kendine göre terörist kabul ettiği İslâmî hareketlere müdâhale edip, Amerikancı İslâm(!) anlayışını, o ülkelerdeki kendi piyonu konumundaki yöneticilerin de yardımıyla halka dayatmak istemektedir. 

Her farklı inanç mensubu, kendisine göre bir “terör” tanımı yapar; her görüşün farklı bir “terörist”i, daha doğrusu bu damgayla yaftalandırdığı farklı kimseler vardır. “Öteki” kavramı, bazı saldırgan düşüncelere sahip müstekbirlerde “terörist” demektir. Yani ya dostları, kendi çıkarlarına ters düşmeyen yardakçıları vardır; ya da teröristler. Her çeşit terör eylemleri yapan bir kimse, kendi çıkarlarına ters düşmüyor, hele hele kendi düşmanlarına karşı bu eylemleri sürdürüyorsa, o terörist değildir; o bir “özgürlük savaşçısı”dır. Ama, terör saldırılarına karşı kendini savunan “öteki” hemen damgayı yer: Terörist! Ülkeler için de damgalandırma bundan farklı değildir: Terörist ülkeler ya da teröre destek veren ülkeler diye listeye alınanlar, emperyalist ABD’nin çıkarlarına ters düşen ülkelerdir daha çok. Ve hiçbir zaman en büyük terörist devlet İsrail nedense bu listede yer almaz. IŞİD’in yanında; Tâliban, Hizbullah, Filistin’deki İntifâda hareketi, istişhâdî (gönüllü şehidlikle ilgili) eylemler kesin bir şekilde terörist ilân edilirken BBC, CNN ve her ülkedeki kukla medya tarafından; İsrail’in yaptıkları terör filân değil; meşrûmüdâfâdır, terörist avıdır, savaştır. Amerika’nın Irak’taki, Afganistan’daki, Afrika’daki sivil halka bombalar yağdırması hiç de terör diye damgalanmaz. Çıkarlarına uygunsa Apo ve benzerleri bir özgürlük gerillası; değilse, terörist oluverir. Terörü yerinde cezâlandırmak için yapıldığı söylenen Irak savaşı esnâsında ve sonrasında Irak'taki PKK'ya tavır alınmaz, hatta yardım edilir. Kimlerin planlayıp icrâ ettiği hâlâ netlik kazanmayan 11 Eylül 2001 saldırısının terörist eylem olduğu konusunda kimsenin şüphesi yoktur ama; bu olay bahanesiyle Afganistan'ın yerle bir edilmesi, Irak'ta petrol yerine oluk oluk insan kanının akıtılması Suriye’nin taş üstünde taş bırakılmayacak şekilde içindeki insanlarla birlikte mahvedilmesi terörle ilişkilendirilmez. Söz konusu eylemle hiç ilgisi olmayan binlerce sivilin savaş, intikam, suçluların cezâlandırılması gibi sloganlarla vahşîce öldürülmesinin terörizm kavramıyla ilişkisi sorgulanmaz. 

Ve bireyler, gruplar terörist kabul edilirken, devletler çoğunlukla bu tanımın dışında tutulur. Halkın zâlim devlete karşı tavrı terördür de, devletin kendi halkına her türlü zulmü revâ görmesi veya başka ülkelerdeki halkları toplu kıyımlara uğratması terör kabul edilmez. Hâlbuki fesat anlamındaki terör, en büyük çapta ve en yoğun şekilde devletler tarafından sürdürülmektedir. İki dünya savaşında mâsum halkların acımasızca öldürülmesi, atom bombalarıyla iki şehrin yerle bir edilmesi ve hemen devamlı olarak sürdürülen müslüman halklara karşı katliâmlar, haksız saldırı ve savaşlar, terör örgütü diye tanımlanan dünyanın tüm bireysel ve grupsal eylemleriyle kıyaslanamayacak kapsamdadır. İsrail ve onun müstemlekesi durumundaki ABD ve onlara destek veren ülkelerin yönetimindeki zihniyet ortada durduğu müddetçe dünyada haksız savaşlar, yani terör ve fesat ortadan kalkmayacaktır. Haksız savaş en büyük bir terör şekli olduğu gibi, terör de bir savaş şeklidir. Terör, daha çok; askersiz ve toprak sınırı olmayan bir savaştır. Günümüzde en etkili ve önemli terör, emperyalist devletlerin yapmış oldukları terördür.

Düşünebiliyor musunuz, Filistinli Müslümanların vatanlarını işgal edip savaşlarla ve bin bir hile ile Müslümanların vatanlarını işgal edip uydurma bir devlet kuran İsrail, devlet olarak tanınıyor, haklı oluyor; vatan müdafaası yapıp işgalcileri kovmaya çalışan Filistinliler terörist kabul ediliyor ve “bir dakika” diyerek İsrail düşmanı olduğu imajı veren bu ülkenin yönetimi Filistin’limücahidleri,terörist kabul ediyor. Milyonlarca kızılderiliyi öldürüp ülkelerini işgal eden, milyonlarca Afrikalıyı ülkelerinden koparıp memleketlerine köle diye kullanıp zâlimlikte rakip tanımayan ABD terörist olmuyor, öyle mi? Irak’ta bunca katliam yapan Batı, İran ve Rusya terörist olmuyor, öyle mi? BeşşarEsed değil de, evini ve namusunu korumaya çalışan gariban Suriye’li terörist oluyor, öyle mi? Allah’ın indirdiği hükümleri uygulamayan yöneticiler terörist sayılmıyor da insanlığı kurtarmak için İslâm’a davet edenler terörist kabul ediliyor, öyle mi? Öyle ise, tükürün teröristleşen bu dünyanın yüzüne…Tabii, tükürmeniz yetecektir Müslümansanız terörist damgası yemeye.

Amerika’yı dost ve müttefik kabul eden bu ülkenin yöneticileri de dün hoca efendi dediklerini, ne istedilerse verip güçlendirdikleri bir resmî vâizi, devlet memuru Diyanet görevlisini, bugün terör örgütü lideri ilan ediverirler. Çocuğunu iyi eğitim veriyor diye onun okullarına gönderen, zekâtını o insanlara veren kimseler de terörist ilan edilip ellerindeki malların devlet terörü olarak gasbedilmesine muhatap olabiliyor. İslâmî hareket mensubu dâvâ insanları, ya demokrasiyi savunup liberalleşecekler, iyi çocuk olacaklar veya terörist damgası yiyip halkın gözünden düşürülüp devletin cezasına çarptırılacaklar ya da cezalandırılacağı günü bekleyecekler. Yine bu ülke, Doğu Türkistan’daki zulümden nasılsa kaçıp buraya sığınan Müslümanları, terörist kabul ederek Çin yöneticilerine teslim etmekte sakınca görmez. İhvân-ı Müslimin’i Batılılar terör örgütü görüyor diye o da görür. Hizbu’t Tahrir, silahlı eylemlere karşı olduğu ve bugüne kadar ellerine kalemden başka bir silah almadıkları halde terör örgütü sayılır. Medrese hocaları, yazarlar, cemaat ve kanaat önderleri, her an bir terör örgütünün yöneticisi yaftası ile terörist ilan edilerek içeri atılma riski ile karşı karşıyadır. Sadece Ebu Hanzala, Alpaslan Kuytul değildir terörist, devleti eleştiren her hoca, az veya çok, teröristtir. Sosyal Dokunun lideri olan hoca, devlet yanlısı konuşmalar yaptığı ve oy vermeye teşvik ettiği halde, devlet ona da dişini göstermekte sakınca görmez. Bizler, zaten sık sık ifadelere çağrılarak demoklesin kılıcının altında özgürlük denilen masaldaki cadıyı kovalamaktayız. Müslümanlar için özgürlük, bal kavanozunun dışını yalamak iken; ahlaksızlar, Atatürkçüler, putperestler, homoseksüeller, fâhişeler gerçekten özgürdür. Terörist damgası mı, onlara terörist diyen kimse, terörist olarak soluğu içeride almıştır bile. 

Terörist zihniyetli kimseler, hırsızlık yapıp kaçarken “yakalayın, kaçıyor!” diye yavuzluk yapan kimse gibi, cihadı emrettiği için İslâm’ı terörle yaftalamak suçunu işliyorlar. Hâlbuki İslâm’ın cihad anlayışı, bambaşka bir güzellik içerir.Cihad; cehdin, yani hayırlı hedefe ulaşmak için tüm gayretin seferber edilmesinin belirişi, insanı insan yapan değerlerin çiğnenmesi durumunda başvurulan her türlü kavga ve savaşın adıdır. Şartları doğmuş bir savaş, insanın yolunu tıkayan engelleri aşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Bütün mesele, savaşın şartlarının doğup doğmadığının iyi belirlenmesi ve seyrinin Kur'anî ruha uygun biçimde ayarlanmasıdır.

Cihad ve savaşta birinci gâye, âhiretimiz için bir ticâret yapmaktır (61/Saff, 10-11). Cihadın ve savaşın bazı külfet ve meşakkatleri olsa da, bunlar, insanın acıklı azaptan kurtulması yanında hafif kalırlar. Yolumuzu aydınlatmak için malımızı yakmak, cehennemde yanmamak için gerekirse İbrâhim gibi dünya ateşlerine atılmak, dinimizin izzeti için canımızı incitmek, birtakım zorluklara, sıkıntılara katlanmak gerek. Dolayısıyla canla cihad, yani Allah için savaş, başkalarını öldürüp cehenneme göndermek için değil; nefsimizi ve diğer nefisleri cehennemden kurtarmak için yapılır. Yanmaktan kurtulan hamiyetli insanların yapacağı ilk iş, başkalarının imdâdına koşmak değil midir? Cihad, bu yönüyle, insan kurtarma savaşının adıdır. Eğer birtakım insanların hak ve hakikate ermesine bir başka grup engel oluyorsa bunlarla savaş yapmak da cihaddır. Yeryüzünü sadece Allah’a kulluk yapılan bir mescid haline getirmek için tüm coğrafyalarda zulmün her çeşidine dur demek,  globalleşen küfre karşı intifâdayı küreselleştirmektir.

Savaşta maksat ne olmalıdır? Bu sorunun cevabını iki maddede özetleyebiliriz: "Bize saldıran yahut saldırıya hazırlanan düşmana karşı kendimizi müdâfâ etmek" ve "zâlim devletlerle savaşarak, insanlığa hürriyet ve hidâyet yolunu açmak." "Dinde zorlama yoktur." (2/Bakara, 256). Ancak, cennet yolunu zorla kapamak isteyenlere karşı da cihaddan, kıyâmdan başka çare yoktur.

Canla cihadda, yani Allah için savaşta hedef, öldürmek değil; diriltmektir. Ölü kalpleri diriltmek, sönük fikirleri aydınlatmak, donuk hissiyatlara can vermek. İnsanları yurtlarından etmek değil; onlara ebediyet yurdunu kazandırma gayretidir cihad. Bu diriliş hareketinin önüne çıkanlar ölümü hak etmiş olurlar.Çokların hayat bulması için, belli bir azınlığın ölmesi gerekiyorsa buna da "evet" dememiz gerek. Aksi halde çoğunluğa zulmetmiş oluruz. Elmalılı Hamdi Yazır, savaşı, ıslah harbi ve ifsâd harbi diye ikiye ayırır ve mü'minlere emredilen savaşın ıslah harbi olduğunu beyan eder. Cihada çıkan mü'minleri de "azâba hak kazanmış bir kavme Hakk'ın azâbını tatbik etmeye memur bir el" olarak görür. O halde, savaşı bir ibâdet anlayışıyla yapmak ve bu ibâdetin kurallarına en ince ayrıntılarına kadar uymak gerekiyor. "Antlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin." (16/Nahl, 91) emrine uyulacaktır. "Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. (Allah'ın koyduğu) Sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez." (2/Bakara, 190) fermânına kulak verilecek, his ve hevese kapılmaktan, aşırı gitmekten sakınılacaktır.

Terörizm, devlet erkinin saldırgan eylemlerini ve kendi çıkarlarına uygun politikaları meşrûlaştırıcı bir değer olmakla birlikte, birçok yönde de gerekli bir kelimedir. ABD kendi haklılığını göstermek için daima “kötü”, “öteki” karşıtlığına ihtiyaç duymuştur. “Kötü”, “öteki” tarih boyunca şekilden şekle girmiştir; Kimi zaman despot, kimi zaman korsan, kimi zaman eşkıya, kimi zaman da anarşist ve komünist ve şimdi de “radikal müslüman.” Batı medeniyetinde kendini muhâlifiyle tanımlamak her zaman bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla gerçek ya da hayalî terörist ve diğer kötü karakterler Batının kendi imajını devam ettirmek için fiilî olarak zorunlu olmuşlardır. Bu tespit, Haçlılar’a kadar götürülebilir. Dolayısıyla müslümanlar, terörist olarak tanımlanma hususunda tek değillerdir; diğer zamanlarda diğer insanlar da büyük güçlerin çıkarlarına hizmet etme amacıyla bu tarz isimlendirmelere mâruz kalmışlardır. İnsanların müslüman terörist imajını bu kadar kolay kabullenmelerinin sebepleri şunlardır: Haçlılar’ın Hıristiyan Batıdaki meşrûiyetleri ve onlarca yıldan beri ABD ve diğer yerlerde İsrail yararına yapılan Arap karşıtı propaganda. İRA’yı veya Batıdaki bir terör hareketini “Hıristiyan terörizmi” diye adlandırmazlar. Hiç “yahûdi terörizmi” “siyonist terörist” yoktur; ama “müslüman terörizm”, “İslâmî terör örgütleri” vardır bu yaftalamada.  

Amerika ve Batı Helâke Doğru Koşuyor; Beşerî Düzenler İflâs Ediyor

20. yüzyıl istisnâî bir yüzyıldır. Tarih çizgisiiçinde bir parantez içidir. Tarihin akışı içinde görülmeyen çok farklı şeylersahnelenmiştir bu asırda. Bu yüzyıla kadar tüm savaşlarda ölenlerin toplamındanfazla insan, bu yüzyıldaki hiç yüzünden çıkan iki Dünya Savaşında hayatlarınıkaybetmiştir. Sonra birbiriyle savaşan Avrupalı devletlerin önemli bir kesimikendi istekleriyle tek devlet olmak için büyük adımlar atabilmiştir.

Ulus-devlet modası çıkmış, ülkeleri ideolojiler yönetmeye başlamış; materyalizmmakasının iki acımasız kolundan biri olan komünizm, tarihin çöplüğüne atılmış,diğer kolu kapitalizm de son zulümlerini alelacele icrâya koyup sahnedençekilme sinyalleri vermektedir. Yeni Dünya düzen(sizliğ)i, Büyük Ortadoğuplanı, ılımlı İslâm gibi projelerle dünyaya çeki düzen vermeye kalkan bu süpercüce, kendi düzenini sağlayamayacak acziyeti derinden hissetmeye başlamıştır.

ABD’yi ve temsil ettiği değersizliği putlaştıranlarbilsin ki, artık bu sanal süpergüç, üvey kardeşi Sovyet Sosyalizmi gibi tarihinçöplüğüne atılmanın eşiğine gelmiştir. Hasta can çekiştirmektedir. 21. Yüzyılyeni bir dünyaya gebedir. Gönül istiyor ki bu boşluğu İslâm doldursun ve herşeye rağmen inşaAllah istikbâl İslâm’ın olacaktır.  

Yükselme ve egemenlik sürelerini dolduran uluslar,ahlâkî dejenerasyona uğrayınca Allah’ın cezasını hak eder, ya tamamen helâkedilip tarih sahnesinden silinir veya egemenliklerini yitirirler (7/A’râf, 135,185; 10/Yûnus, 11; 11/Hûd, 104 vb.).“Sizdenönce nice (milletler hakkında) İlâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için,yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti neolmuş, görün!” (3/Âl-i İmrân, 137)

Hâkimiyet/egemenlik/yönetim, küfürle devam edebilse dezulümle devam etmez. Tarih, bu gerçeğin her asırdaki şâhididir. 1990’lardaAfganistan işgali ve oradaki zulümlerden hemen sonra Sovyetler Birliğiyıkılmıştı, şimdi Irak ve Afganistan işgaliyle Amerika intihar ipini kendi

boğazına geçirmektedir. Meşhur sözdür: “Eceli gelen it, câmi duvarına siyermiş.”Sadece Amerika değil çöküş sürecine giren; onun başını çektiği zâlim vesömürücü dünya görüşü olan kapitalizmin de çanları çalıyor. Bütün beşerîdüzenler iflâs ediyor. Zulümle çok uzun süre pâyidar kalmış tek bir devletgösterilemez. Mülkün temeli adâlettir, binanın temeli yıkılınca bina dakendiliğinden göçecektir. Bu İlâhî bir yasadır. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmekdemek olan adâlet değil de zulüm ve sömürü bir yönetimde esas olunca krizler, İlâhî bir uyarı olarak yaklaşan fecî sonu haber vermektedir.

Günlük 4 milyar dolar dış borç ödemek zorunda olan budevlet, köleleştirdiği mazlumların kanıyla besleniyor. Petrol şeyhlerinin veMüslümanları ABD adına yöneten zâlimtâğutların ABD bankalarındakipetrodolarları ve şahsî(!) hesapları bu hastanın iskeletine kan depolamış, ölümsürecini geciktirmiş olsa da, bu durum hastanın canlanmasına yetmeyecek;hastaya kan verenler de hastadan kaptıkları mikropla aynı âkıbete uğrayacaktır.Petrol gelirlerini halkının refahı için değil de ABDbankalarına yatıran petrol milyarderlerinin durumu nedir acaba? Başta SuudiArabistan olmak üzere Kuveyt ve körfez ülkeleri emirleri, şeyhleri ne kadardolar kaybettiler dersiniz? Bana sorarsanız, âhirette kaybedecekleri yanında budünyadaki kayıpları hiç de önemsenecek kadar değil; oh olsun! Yaşasın zâlimleriçin dünyada zillet ve ıstırap, âhirette cehennem!

Çöküş başlamıştır. Ama bu devrilmenin acısı müthişolacaktır. Sarı yeleklileri, kısa süre önce Fransa’da otomobil yakarak kıyam provalarıyapan ezilmiş varoş gençliğini hatırlayalım. Köleleştirilen zencilerinayaklandığı ve kendilerine yapılan zulüm ve sömürünün hesabını sorduğu günlerigörür gibi oluyorum. Azgınların sonu,dünyada da çok kötü olacak, bu kesin; ama o azgınların izini takip edenler deonların âkıbetine uğrayabilir, bu da bir uyarı…  

Hırsız Batı ve vahşi Amerika, artık sömürecek yeniAfrika’lar, kanı emilecek zenci ve Kızılderililer bulamadığı için tatlırüyaları kâbusa döndü. Başkasının kanıyla ancak bu kadar yaşanır. Batı çıkışyolu olmayan bir labirent içinde şaşırmış vaziyette; strateji üretme kabızlığı

yaşıyor. Dünyayı saran gürültü ve pis kokunun sebebi bu. Zaten rüyalar çabukbiter ve her rüya bir uykunun göstergesidir. Amerikan rüyası da sona eriyor.Ama anlaşılan o ki, Amerika’yı ve oradan da dünyayı yönetmeye kalkanlar,rüyanın bitmesinden hoşlanmıyor. Bir anlık uyanmayla sona eren o tatlı rüyanındevamını görme umuduyla kendileri uyumaya ve halkları uyutmaya devam edeceğebenziyor. Kralın çıplak olduğunu fark edenler de, kendi çıplaklıkları ortayaçıkmasın diye bunu dillendiremiyor.

İnsanlık hüsrânın tümboyutlarını yaşıyor. Şirkin zulmü globalleşiyor. Çağ imaj, kandırma, vitrin,reklam, tüketme ve tükenme çağı. Çılgınlık, azgınlık ve isyan hiçbir sınırtanımıyor. Nice insan, İslâm’ı mükemmel yaşayanlara şâhit olamadığı içinİslâm’ı alternatif olarak görmüyor; hatta kurtarıcısına düşman oluyor.

Müslümanların da önemli bir kesimi müslümanlığı bilmiyor. Bilenlerin deyapabileceklerinin tümünü yaptıklarını iddia etmek zor. Bu ortamda, teknikimkânlarla donanan, devle(tle)şen, küreselleşen fitne, sadece yapanları değil;tüm insanlığı kemiriyor. Ülkeler, sokaklar, evler, beyinler, gönüller işgâleuğramış durumda. Müslüman olduğunu iddia edenlerin de büyük bölümü bilinçsizceşirkin kucağına atılıyor, kurtuluşu zâlimlerin safında, Amerika’ylaişbirliğinde, Avrupa Birliğinde arayıp ifsâdı ıslah zannediyor. UnutmayalımMüslümanlar için temel referans, Ankara, Washington, Danimarka kriterlerideğil; mutluluk çağının Mekke ve Medine ölçüleridir.

İnsanları ve insanlığı etkileyen gündemleri takip etmeden İslâm’ın dünya görüşüyle, hayata bakışıyla ilgili mesajımızı veremeyiz. Gündemlere gözümüzü ve kulağımızı kapatarak bunların etkisindeki toplumu bu konularda aydınlatamayız. Elbette Müslüman ferâseti ve yorumlama kabiliyetiyle gündemi takip etmeliyiz, ama bunun da bir ölçüsü, sınırı vardır. Demek istediğim; edilgen değil, etken olmak; pasif değil, aktif olmak; yönlenen değil, yönlendirici olmak, müdafaaya çekilen değil, hücuma geçen olmak. Ertesi gün için pek bir değeri kalmayacak olan basit gündemlerin oltasına takılmadan, kendi gündemimizi (hatta toplumun gündemini) kendimiz tespit ve tayin edecek seviyeye yükselmeliyiz. Egemen güçlerin ve yalancı medyanın etkisinde kalan değil; kamuoyunu en güzel şekilde yönlendiren gündemlerimizle toplumun karşısına çıkabilmeliyiz.

Televizyonsuz yaşanabilir, gazetesiz olabilir, internete takılmadan günümüz geçebilir. Ama Kur’an’sız, Peygambersiz bir yaşayış, hayat bile değildir; canlı cenaze olmak, hayat süren leş haline gelmektir: “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüneicâbet edin, uyun.” (8/Enfâl, 24). Önemli olan Kur’an’ın ölümsüz gündemini, gün geçtikçe tazelenen hayat veren mesajını iç dünyasına ve dış dünyasına hâkim kılmak için gayret göstermektir. 

Biz adımızdan emin olduğumuz gibi biliyoruz ki, beşer ürünü tâğutî yönetimlerin ömrü uzun sürmez, hiçbir ümmetin/topluluğun varlığıebedî olmaz. Çok kısa bir zaman içinde Sovyet blokunun hızla çöküşüne tanıklıkeden insanlık, liberal demokrasinin de leşini tarih çöplüğüne atacaktır. Bukesin de, sonra ne olacak? Bu kriz, mü’minlere büyük imkân ve fırsatsunmaktadır. Dünya bir kurtuluş arıyor. Kapitalizm ve komünizmden başka biryönetim tarzı bilmeyen insanlığın son şansıdır İslâm. Batılı bâtılın temsilcisi Amerika’nın şoförlüğünde helâke doğru sonsürat sürülen dünya arabasının tek kurtuluş şansı vardır. Tüm birikimleriniharcayan, bütün umutlarını yitiren çağdaş insanının tek umudu kalmıştır. O da İslâmdevleti; Kur’an’ın hedeflediği toplum ve yönetim; Saâdetin asra taşınıp ikinci birasr-ı saâdet oluşturma. Müslüman gibi inanıp müslümanca yaşayan Müslüman göremediği, o boy aynasında boyunun ölçüsünü alıp kendine bakamadığı içininsanlık, kendi yanlışlarının farkına varamamakta, çıkış yolu bulamamaktadır.  

Olaylar, gelişmeler yeni bir dünya düzenine gebe; biz inanıyoruz ki, İslâm’dan başka alternatif yok; İslâm’dan başka huzur ve adalet getirecek başka bir nizam, başka bir çıkış yolu yok. Beşerî düzenlerin sonu yaklaştı. Batının insanlara vereceği, vaad edeceği,ümitlendireceği hiçbir değeri kalmadı. Dünya ve âhiret kurtuluşunun neredeolduğunu bilen insanlar olarak bize çok iş düşüyor. Üçüncü bir düzeni,alternatif kurtuluş nizamını bırakın uygulamayı, daha dillendirmekten bilekaçınan uyuşuk Müslümanlar, bu boşluğun en güzel şekilde doldurulamamasınınvebalini nasıl kaldıracak?      

“Kim bir insanı, bircan karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızınöldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Kim de birini (hayatınıkurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır" (5/Mâide, 32). Bir canakıymak, dünyayı fesada vermek demektir. 3-5 kişiyi öldüren kimseye teröristdamgası vuran Batılı devletler, kendileri fırsat ve bahane buldukça özellikleMüslümanların yaşadığı ülkelere saldırabiliyor, binlerce insanı öldürüyor,onlarca ülkeyi işgal edebiliyor. Katliamlar, işkenceler, zindanlar onlarıterörist yapmıyor; intikam için başka çözüm bulamadığı için silaha sarılanbirkaç genç ise dünya çapında terörist ilan ediliyor. Elinde bulundurduklarımedya ile, işbirliği içinde oldukları o ülkelerin başına geçirdikleri tâğutlarile bu isimlendirmeyi halklara da kabul ettirebiliyorlar.

IŞİD’i ve benzer istisnai durumları bahane ederek İslâm’a saldıran, uydurdukları çirkinlikleriPeygamberimize yakıştırıp karikatürlerle terör estiren ve tepki içinMüslümanları tahrik edenlerin ve bu ifsâdı destekleyen kimselerin başkalarınıterörist diye suçlamaya hakları yoktur. Onun üzerinden İslâm’ı eleştirmeyecür’et eden İslâm düşmanı Batılıların ve Batıcıların, tarihte ve günümüzdeyaptıkları ve sürdürdükleri zulüm ve katliamları hatırlatmamız gerekir.1. ve 2.Dünya Savaşlarında yüz milyonun çok üzerinde masum insanı katletmek teröristdamgası yemeye kâfi gelmiyor mu? Haçlı seferlerinin Müslüman halklara yönelikvahşetini, bunlara ilaveten de Kore, Vietnam ve Kamboçya benzeri ülkelerde aynıseküler sapkın paradigmanın temsilcilerinin nasıl alçakça işgal ve katliamlaryaptığını aslında bütün dünya biliyor. Batının tarihte ve günümüzde kanlıtablolarını, ancak İslamofobi gözlüğü takanlar görmezlikten gelebilir. Konkavve konveks aynaların şişmanı zayıf, cüceyi yüce gösterdiği gibi, bu gözlüğütakanlar da hakkı bâtıl, bâtılı hak; akı kara, karayı ak görüyor.                                           

Batı dünyası, kredilerini çoktan tükettiler. Onlar kendi değerlerini tümüyleharcadılar. Onların dünyaya vaad edeceği bir şey kalmadı. Dünyanın hertarafındaki gerçek terör örgütleriyle ilişki kurup onları kendi çıkarlarıdoğrultusunda taşeron olarak kullanmayı iyi bilir onlar. Batı iflas etmiştir,çöküş devrini yaşıyor, uzatmaları oynuyor ve can havliyle oraya burayasaldırıyor. Halk arasında meşhur bir söz vardır; eceli gelen it, cami duvarına siyermiş. Eceli yaklaşan müstekbir Batı, eceli yaklaşıyor ki, camilere saldırma planlarına başvuruyor. Aslında ecelini bekliyor.

Birkaç Müslüman gencin başka alternatif olmadığını düşünerek intikamalma çabalarını, İslâm’la savaşma cür’etinde bulunanları başka yöntembulamadıkları için etkisiz hale getirme girişimini İslâm terörü diyeyaftalayanlar, Afganistan’ı ne hale getirdiler bir baksınlar. Irak’ta tümüylehaksız yere başlattıkları savaş sonucunda, kendi verdikleri sayıya göre birmilyon suçsuz insan öldürdüler. Getirdikleri demokrasi ile Müslümanların İslâmDevleti beklentilerini öldürmeleri yanında Irak gibi, Mısır gibi ülkeleredemokrasi getireceğiz diye büyük katliamlar yaptılar. Oralarda halk: “Kaçın,sığınaklara gizlenin, demokrasi geliyor!” diyor. Kendi yaptıklarını hiç terörleisimlendirmeyen Batı, bölgede egemen kıldığı Siyonist katillerin vahşetinin deterör olduğunu hiç kabullenmemiştir. Batı devletleri, Teröristin kim olduğunuöğrenmek istiyorsa, aynaya baksınlar ve o aynaya yansıyan sadece son 20 yıldaÇeçenistan, Afganistan, Irak ve Filistin'de milyonlarca masum Müslüman'ı nasılvahşice katlettikleri görüntüsünü hatırlasınlar. En son olarak da Suriye veMısır'da diktatör ve darbecilerin yanında yer alıp, yüz binlerce masumMüslüman'ı vahşice katletmelerini, binlercesini de dakikalık uydurukmahkemelerde kitlesel idam kararlarıyla susturmaya çalışmalarını nasıl destelediklerinive kendilerinin de bu vahşetler karşısında nasıl edilgen ve suskun kaldıklarınıdüşünüp utanç içinde başlarını yere eğsinler ve kimseye terörist demesinler,utansınlar. 

 “Zulmedenler nasıl bir inkılâpladevrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” (26/Şuarâ, 227). Yakında, çok yakında!

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN