

KUR'AN ALGIMIZ
Mehmed DURMUŞ
26-03-2025 19:45
Biz insanlar Kur’an’ı hayatımızın belli alanlarına girdiriyor, belli alanlarından itina ile uzak tutuyor, belli alanlarda bilinçli bir sükutu tercih ediyoruz. Kur’an’ı tanımlamaya yeltenerek, onu belirli kalıplara girdirmeye çalışıyoruz. Kimilerimiz daha ileri gidip, Kur’an’ı tarihte donduruyor, zamanımızda adeta boşa çıktığını ilan ediyor. Kimilerimiz Kur’an’ı düşünüp taşınıyor, ölçüp biçiyor, tekrar düşünüyor ve tekrar ölçüp biçiyor, sonunda Kur’an’a, onu işlevsiz kılacak, hayatımızda yeri olmadığına hükmetme anlamına gelecek bir teşhis koyuyor. Kur’an’a takoz oluyor. Böylece Kur’an askıya alınabilen, dilediğimiz zaman hayatımıza girdirilen, dilediğimiz zaman hayatımızdan çıkartılan bir nesneye dönüştürülüyor.
Aklımız bize burada bir an durup, şunu sormamızı ihtar etmektedir: Kur’an yeryüzüne, bizim onu tanımlamamız, ona işlev tayin etmemiz, sınır koymamız, hayatımızı sürdürdüğümüz mekanlarda ona da ihtiyaç duyduğumuz kadar bir yer açmamız için mi indirildi? Bildiğimiz kadarıyla Kur’an, bizim onu değil de onun bizi tanımlaması için indirilmiştir. Evet, Kur’an bizi tanımlamakta, bize ad koymakta, sıfatlar yakıştırmakta ve tam doğru konumumuz neyse, bizi oraya oturtmaktadır. Kur’an, onu tanımlamaya, ona kendince bir değer biçmeye kalkışan ve ona hayatta bir yer tayin edenleri kahrolması gerekenler sınıfına dahil etmektedir. Bizim her birimizin insanlar katında bir yerimiz vardır. Asıl önemli olan ise Allah katındaki yerimizin ne olduğudur. Allah katında yerimizin ne olduğunu Kur’an’dan öğrenebiliyoruz.
Kur’an’ın bizi tanımlaması, itikadda ve amelde onunla olan ilişkimize göre bize isim/ler vermesi, Allah katındaki yerimizi ortaya çıkarmaktadır. Ama biz insanlar mümkün mertebe, Kur’an’ın bizi tanımlamasına ve bize değer biçmesine fırsat vermemeye çalışıyoruz.
Bu minvalde ilk sözümüz Kur’an’ın Kitap olmasına dairdir. Kur’an ‘bir kitap’ değil, Kitap’tır. Vahiy, Allah katındaki Kitap’tandır. Kur’an 23 sene zarfında, Muhammed el-Emîn’e (sav) söz olarak gelmiştir. Fakat Kur’an ilk vahiy değildir. Ne Kur’an’ın kendisi türedi bir kitaptır, ne de onun gönderildiği Elçi -haşa- türedi bir elçidir. Kur’an’la, önceki vahiyler aynı kaynaktan, Muhammed (sav) ile önceki nebîler aynı nebevî silsiledendirler.
Kur’an insanoğluna belli bazı inanç konularını açıklamak, toplum denilen insan kümelerine şu veya bu yoğunlukta dinî bir tat ve renk katmak ya da kültürel zenginlik olması için indirilmiş bir kitap değildir. Kur’an kutuplarda namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, yapay etin hükmü nedir, kadının sesi haram mıdır, kolonya orucu bozar mı, pantolon tesettür sayılır mı gibi sorulara cevap bulmak için indirilmiş olmaktan fersah fersah uzaktır. Bunlar, hayatın başka düşünce sistemlerine göre kurgulanıp, Kur’an’ın sadece kültürel bir çeşitlilik olarak görüldüğü vasatlardan devşirilmiş sorulardır. Dünya hayatını, daha doğrusu siyaseti, ahlakı, hukuku, iktisadı vd. İslam’dan başka din ve medeniyetlere göre düzenleyip, böyle bir hayatın içerisinde beliren sorunların çözümünü İslam’da aramanın Kur’an’a göre adı -en hafifiyle- zulümdür.
O halde zulüm değil de adil olan nedir? Adil olanı bulabilmek için evveliyetle Kur’an’ın indiriliş amacını tam tespit etmek, sonra da hakikate tam teslim olmak gerekmektedir. Allah hayatımızın ve ölümümüzün, salatımızın ve tüm ibadetlerimizin, kısacası her yönüyle ve her bakımdan hayatımızın tamamını Kendisine ait kılmamızı istemektedir. Allah dağlara, denizlere, hayvanlara, bitkilere, gökteki yıldızlara ve gezegenlere, güneşe, aya vb. boyun eğdirmiştir. Bir başka anlatımla bütün kâinatı “tav’an ev kerhen” Müslüman yapmıştır. İnsana gelince, onun kendi iradesiyle tefekkür, taakkul, tezekkür ve tedebbür neticesinde büyük bir arzu ve iştiyakla boyun eğmesini istemektedir. İnsan tam bir teslimiyetle Allah’tan başka ilah ve rab edinmekten sarfı nazar edecek, hayatı yani dini Allah’a has kılacaktır. Allah bütün vahiyleri bütün nebîlere bu maksatla indirmiştir. Son vahiy Kur’an da son Nebî Muhammed (sav)’e bu maksatla indirilmiştir.
İnsanlığın pek fazla tanışık olmadığı sahabe nesli gibi bir neslin yetişmiş olmasına bakarsak, Kur’an’ın niçin indirildiğini, nasıl bir kitap olduğunu ve neyi ihtiva ettiğini hemencecik anlarız. Kur’an bütünüyle hayatı Allah’a has kılmanın rehberi, kılavuzu, haritasıdır. Kur’an, kulların kullara kulluktan kurtulup, sadece tek Allah’a kul olmalarını istemektedir. Tek Allah’a kulluk, tek bir akide, tek bir tasavvur, tek ahlak, tek siyaset, tek iktisat, tek hukuk, tek hüküm demektir. Seyyid Kutub’un ileri sürdüğü gibi, Kur’an’ın önceliği bir mümin toplumun inşasıdır. Kaynağı Kur’an olan mümin toplumun, bütün meselelerini Kur’an’a ve Rasûlullah’ın (sav) sünnetine göre çözümlemesi anasının ak sütü gibi helaldir.
Kur’an, belli bir topluma, o toplumun diliyle inmiştir. Arap toplumuna, Arap Nebî’ye, Arapça inmiş bir kitap. Fakat Kur’an, örfüyle, gelenek, görenek, âdet ve alışkanlıklarıyla Arap toplumunun ürünü değildir. Kur’an Allah’ın muradının ürünüdür. O, Araplara değil de başka bir kavme indirilseydi, dinin özüyle alakalı olmayan bazı teferruatların dışında, başka bir Kur’an’la değil, yine aynı Kur’an’la karşılaşırdık. Toplumun âdetleri, gelenekleri, alışkanlıkları, değer yargıları, cereyan eden olaylar ne olursa olsun, Allah her halükârda indirmeyi murad ettiği hükümleri indirirdi. İndiği dönemdeki carî hayat Kur’an’a yön verip şekillendirmiştir diyemeyiz. Çünkü Kur’an sadece o günkü Mekke-Medîne toplumuna değil, kıyamete kadar, arzın her yöresindeki bütün kavimlere, ilk indiği gündeki tazelik ve zindelikle hitap etmeye muktedir, bir mucizedir. Kur’an’ın, olaylar vuku buldukça, onların izahı ve çözüm yolları olarak indiğini varsaymak da yanılgıdır. Kur’an zaten Kur’an olarak inecekti ve 610-632 yıllarının Arap toplumunda cereyan eden olaylar, Kur’an’ın Kur’an olması için ‘tek fırsat’ değildi. Herhangi bir konuda Allah’ın muradını tecelli ettirmeye elverecek olaylar başka zaman ve zeminlerde de vuku bulurdu. Şu var ki, Mekke ve Medîne toplumlarında Kur’an’a konu olmanın şerefini bilen kimseler mümin olmuşlar, bilmeyenler de kâfir olarak terk-i dünya eylemişlerdir.
Rasul’ün (sav) Rabbine yapacağı, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı mehcûr bıraktı” şikâyeti, dün olduğu gibi bugün de Kur’an’a bağlı görünen bütün kavimleri izah etmektedir. Bugün için bunun tek istisnası Gazze olarak görünmektedir. Kur’an’ın yeni bir sahabesi olmak istemeyen kavimler Kur’an halkasının dışında, yapay ve sahte gündemlerle oyalanmaya devam etmektedirler. En vahimi de Kur’an’a bağlılıklarını tartışmasız mutlak bir hakikat sanan kavimlerin, aslında Kur’an’dan ziyade başka kaynaklara bağlanmış olmalarıdır. Bugün batı uygarlığı, batılı ülkelerin Tevrat ve İncil’le iltisaklı olarak ürettikleri felsefe ve dünya görüşü, ‘Müslüman’ kavimler tarafından İslam’a paralel bir din olarak “işitilmiş ve itaat edilmiş”tir. Müslüman olduklarını söyleyen, bunun aksine bir beyanda da bulunmayan söz konusu kavimler putperest batı toplumlarını gücün, nüfuzun itibarın, maddi-manevi zenginliğin, ilericiliğin, kalkınmanın, ahlakın makarrı olarak itikat etmektedirler.
Batılı ülkelerin siyasi, kültürel ve malî başkentleri Müslümanlara kendi kıblelerini dahi unutturmuştur. Kur’an’ı kaynak olmaktan çıkartan ‘Müslümanlar’ Allah’a, Rasûlüne, Kur’an’a ve tüm Müslümanlara meydan okuyan batılı rejimleri ilah ve rab yerine koymuşlardır. Kısacası ‘Müslüman’ toplumlar velayet ahdini Allah’tan, Rasûlünden ve müminlerden kopartıp, Allah’ın ve hak olan her şeyin düşmanı olan batılı toplumlara vermişlerdir.
Bu durumda karşımızda şöyle bir manzara şekillenmektedir: Bazı Avrupa şehirlerinde belli aralıklarla tekrar edilen Kur’an yakma eylemlerini çok ciddiye almamak gerekmektedir. Ciddiye alınması gereken bir şey varsa o da bizzat ‘içeriden’ yani Kur’an’a bağlı sanılan halklar tarafından Kur’an’a yapılan darbedir. Kur’an’ın ‘yakılmış’ olması için illa sahifelerine kibrit değdirmek gerekmemektedir. Kur’an’a, onu hayatın dışında tutmayı netice verecek en ağır darbeyi yapacaksınız; Kur’an sarayların, görkemli başkanlık konutlarının, siyasetin kalbinin attığı devasa devlet dairelerinin semtinden geçemeyecek, sonra da ‘Ramazan-ı Şerif’ etkinlikleriyle, kadir gecesi kutlamaları, ‘Cumanız mübarek olsun’ mesajlarıyla en iyi dindarlığın sizde olduğu zehabına kapılacaksınız.
Herhangi bir zayıf hadisi ya da uydurma bir rivayeti Kur’an’a arz edebiliyor, iyi de yapıyoruz. Fakat önemli olan bir de zayıf ya da uydurma ahlakımızı, kendimizden menkul salihatlarımızı, Allah’a öğretmeye yeltendiğimiz dindarlıklarımızı Kur’an’a arz etmemizdir. Kur’an’a arz etmemiz gerekenler arasında, Gazze’yi düşmanın önünde yalnız bırakmamız da bulunmaktadır. Gazze dünya tarihinin en şerefli mücadelelerinden birini ekmeksiz, aşsız, susuz, ilaçsız ve ısınmasız şartlarda verirken, dünyanın debdebesi ile alabildiğine hemhâl olmamıza acaba Kur’an ne demektedir?
Sözün özü, Kur’an’a, hayatı Allah düşmanlarına terk etmiş de birkaç dua ve birkaç kıssa ile müminlerin avunmalarını sağlayan bir kitap muamelesi yapmaktan Allah’a sığınmalıyız. Kur’an her yönüyle Allah’a teslim olacağımız gerçek bir İslam hayatını tebliğ etmektedir. Kur’an Allah’ın boyası ile boyanmamızı, kalbimizi imana ev yapmamızı, Allah’ın çağrısını işitir işitmez itaat etmemizi istemektedir. Kur’an nûrdur, furkândır ve hidâyettir. Kur’an’ın nûruna, furkânına ve hidâyetine çok muhtacız. Ama eteğimizdeki cahiliye taşlarını tamamen atmazsak Kur’an bizim için nûr da furkân da hidâyet de olmayacaktır. Çünkü cahiliyeden tamamen temizlenmemiş kalplerimize imanın ev kurmasını bekleyemeyiz.
Mehmed Durmuş / İktibas Dergisi Mart Sayısı
- 26-03-2025 KUR'AN ALGIMIZ
- 25-02-2025 GAZZE'NİN HEYBESİNDEN FIŞKIRAN HAYATLAR
- 31-12-2024 SUUDİLER KÂBE'YE SAYGISIZLIK YAPMIŞLAR!
- 24-08-2024 DİKEN VE KARANFİL
- 12-04-2024 MEHDİ KUDÜS'E İNDİ Mİ?
- 13-03-2024 MABEDE HAPSEDİLMİŞ BİR İSLAM
- 21-02-2024 ÎNÂS'LA DİRİLMEK
- 22-01-2024 GAZZELİ MÜSLÜMANLARIN ŞEFAATİ
- 21-11-2023 GAZZE FURKAN GÜNÜ
- 05-10-2023 MÜSLÜMAN İKTİSADI
- 06-09-2023 İSLAM'IN GÜCÜ
- 21-06-2023 ŞİMDİ İSLAM ZAMANI
- 07-05-2023 MUHAFAZAKÂR DEMOKRATLARDA İTTİFAK AHLAKI
- 09-04-2023 VE DEPREMLER RAHMET OLDUĞUNDA
- 19-03-2023 İBLİSİN CÜBBELİSİ
- 18-02-2023 MUCİZEYİ ÖĞRENDİK
- 22-12-2022 GÜNÜMÜZ RİDDE OLAYLARI
- 06-12-2022 CHP GENEL BAŞKANININ ASIRLIK VİZYONU!
- 04-10-2022 NEBEVÎ İSLAM İNKILABINDA SAHABENİN YERİ
- 05-09-2022 İBRET ALIN EY BASİRET SAHİPLERİ!
- 15-08-2022 İSLAMÎ DAYANIŞMA "OYUNLARI"
- 20-07-2022 İSLAM, FITRATI GEREĞİ SİYASÎDİR
- 12-07-2022 ALLAH'IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMETMEYENLER
- 14-06-2022 KUR'AN'A TEKME ATILDIĞINDA ORADA MIYDINIZ?
- 03-06-2022 BU FÜCUR HEPİMİZİ YUTAR
- 24-03-2022 MEHMET KANTAR AĞABEYİN YOLCULUĞU
- 02-03-2022 DOĞRU YA DA YANLIŞ EKİNLERİZ
- 06-02-2022 EY İNSAN
- 15-12-2021 GÜZEL SÖZ
- 29-10-2021 TOPLUMSAL ÇÜRÜME
- 19-10-2021 AHMED KALKAN HOCA ALLAH'A EMANET
Makaleler
Hava Durumu