Ahmed KALKAN

14 Şubat 2011

ADALET, ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMEKTİR -II-

Zulmün Çeşitleri  

Zulümden bahseden âyetlere ve hadislere baktığımız zaman üç türlü zulümden söz etmek mümkündür:

a- İnsanın Allah’a Karşı İşlediği Zulüm

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfür içinde, inkârcı olmalarıdır. Nitekim Kur’an’ın birçok âyetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere zâlim demektedir.

“İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte emniyet/güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.”[i] Bu âyet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamberimize dediler ki: “Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?” Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İş böyle değildir. Siz Lokman (a.s.)’ın oğluna, ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür’ [ii] sözünü işitmediniz mi?” [iii]

Allah’ı inkâr ederek ilâhlık dâvâsına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler.[iv] Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır.[v] Peygamberlerini dinlemeyen, onların getirdiği âyetleri yalan sayanların bu hareketi bir zulümdür.[vi] Bu gibi inkârcı zâlimler hak ettikleri cezaya daha dünyada iken kavuşurlar.[vii] Kendi hevâlarına uyup da Allah’ın vahyine itaat etmeyenler de zulüm içerisindedirler.[viii] Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibâdet edenler de zulmetmiş olurlar.[ix] Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak da zulümdür.[x]

Örneklerde görüldüğü gibi zulüm;  küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşriklerin yaptıkları yanlışlık ‘zulüm’, kendileri de ‘zâlim’ diye niteleniyor. Onların yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah’ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler. Bütün zulümlerin temelinde insanın Allah ile olan ilişkisini yerli yerine oturtmaması vardır. Bu sebepledir ki şirk, küfür, yalanlama, fısk ve cehaletin her türlüsü Kur’an’da zulüm olarak tanımlanır.[xi] Şirk ve küfür gibi zulümler içinde bulunan insanın günahlarını Allah bağışlamayacaktır.[xii] Çünkü şirk ve küfür büyük bir zulümdür. Biliyoruz ki, ilâh, rabb ve melik olma Allah’ın hakkıdır ve insanın yalnızca Allah’ı rabb, ilâh ve melik olarak tanıması gerekir. Bu hakkı sahibine vermeyen insan, birinci derecede, yani en büyük zâlimdir.[xiii] 

b- İnsanlar Arasındaki Zulüm

Zulüm, aynı zamanda insanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir. Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir. Bu ihlâli ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın;  hepsi zulümdür. Bütün diktatörler, bütün despot ve baskıcı rejimler zulme başvururlar, elleri altındaki insanların haklarını gasp ederler. Kurulan zulüm düzenleri insanların en doğal haklarını vermez, onlara baskı ve şiddet uygular.

Allah (c.c.) insanın cüz’î iradesini eline vermiş, ona müdahale etmemiştir. Bunun anlamı; dileyen iman eder, dileyen etmez. Dileyen ibâdet eder, sonucuna katlanmak şartıyla dileyen etmez. Allah kendi yarattığı ve nimet verdiği insanın irâdesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara ‘şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şu şekilde giyineceksiniz, bu şekilde yaşayacaksınız’ diye dayatırlar. Şüphesiz bu zulümdür.            

İnsan hakları ihlâlleri, tabiatın acımasızca tahribi, hayvanların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanate ihânet etmek zulümdür. Bütün işkence şekilleri, inançlara saldırılar, inançları yaşamanın önündeki engeller, kişilerin kimliğini ifade etmesine engel olma, ırk ve bölge ayrımcılığı, sınıf kavgaları, dilleri ve kültürleri yasaklamak, ırk, dil ve renk gibi farklı dünyevî ve maddî unsurları yükseklik veya aşağılık sebebi saymak birer zulümdür. Resmî ideolojilere inanmayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, onların haklarına engel olmak, onlara tepeden bakmak da zulmün başka bir çeşididir. Yine, adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, soygun, baskı ve şiddet; zulümden başka bir şey değildir.

İnsanlara en güzel hayatı İslâm gösterdiği gibi, insanlar arasında adâleti de ancak İslâm’ın kuralları sağlayabilir. İslâm, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde açıklamıştır. Allah’ın hükümleri, hayatı düzene koyan hükümlerdir. Bundan dolayı kişi veya siyasî otorite olarak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlar da zâlimlerdir.[xiv]

c- İnsanın Kendi Kendine Zulmü

İnsanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler: “Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” [xv] Mü’minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fâhişe) işledikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, bağışlanma isterler. Buradaki nefse zulmetmek,  günah işlemek anlamındadır.[xvi]

Kur’an, gerek dünyada gerek âhirette azabı hak edenlere Allah’ın kesinlikle zulmetmediğini, fakat onların kendi kendilerine zulmettiklerini ısrarlı bir şekilde vurgular. “Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler.” [xvii]

Kendilerine kitap gönderilen insanların kimi nefsine zulmeder, kimi de Allah’ın izniyle hayırda öne geçer.[xviii] Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı Ğafûr (bağışlayıcı) ve Rahîm (rahmet sahibi) olarak bulurlar.[xix]

Hz. Al i şöyle der: "Bir kimse birine zulmettiği veya bir kötülük yaptığı zaman, hakikatte kendisine zulmetmiş olur. Çünkü Cenâb-ı Hak, Kur'ân'da: "Kim iyilik yaparsa, kendisinin lehine; kim de kötülük yaparsa, kendisinin aleyhinedir."[xx] buyurmuştur. 

Ülkelerin, toplumların ve uygarlıkların çöküş nedeni zulümdür. Toplum içerisinde servetiyle şımaranlar, ellerine iktidar gücünü geçirenler adâletle iş görmezlerse zulme saparlar. Zâlimler hevâlarına (kendi nefislerinin arzularına) uyarlar. Onlar, akıllarını yerli yerinde kullanmayan cahillerdir. Tuğyan eden, azıp yoldan çıkan tâğutlar da zulüm yapmaktan geri durmazlar. Onlar adâlet ölçülerine zaten uymazlar. Bulundukları konuma, sahip oldukları güce ve iktidara hak ederek gelmedikleri için, bunları korumak üzere devamlı zulme başvururlar. [xxi]

“Zulüm”le ilgili birkaç âyet meali ve birkaç hadis rivâyeti tercümesi nakledelim:

 “Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.” [xxii]

“Zâlimlere hiçbir yardımcı yoktur.” [xxiii]

“Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah’ı çok zikredenler ve zulme uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zâlimler, hangi inkılâpla devrileceklerini yakında bileceklerdir.” [xxiv]

“...Kim Allah’ın hududunu/sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendisine zulmetmiş olur.” [xxv]

Peygamberimize, “hangi cihadın daha faziletli olduğu” soruldu. Buyurdu ki: “Zâlim bir sultanın (yöneticinin) yanında hak kelimesini konuşmaktır.” [xxvi]

“Kim bir kişinin zâlim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zâlim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur.” [xxvii]

“Kim bir zâlime yardım ederse, Allah Teâlâ, o zâlimi ona musallat eder.” [xxviii]  

"İnsanlar, bir zâlimi görür, ona engel olmazlarsa, bundan dolayı hemen hepsi cezalanır." [xxix] 

“Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun mutlaka hesabını sorar. Allah’ın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü Allah ‘şirk, büyük bir zulümdür’[xxx] buyurmuştur. Allah’ın affedeceği zulüm; kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde (emre itaat ve yasaklardan kaçınmak noktasında) yaptıkları hatalardır. Allah’ın hiç bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise kulların birbirlerine karşı hayâsızlıklarıdır. Allah, bunların hesabını sorar ve zâlimleri cezalandırır.”[xxxi]

Adâlet, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir.  Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Doğruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve şaşmazlığı da içerisine alırlar. Adâletin anlam sahası içinde doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da işaret etmiş oluruz.

Said b. Cübeyr, ‘adl’ kavramını anlamını soran Halife Abdülmelik’e (öl. 705) şöyle cevap verdi:

“Adl (adâlet) dört kısımdır: Birinci mânâsı; Allah’ın emrine uyarak hükmedilirken adâletli davranmak, yani insaflı olmaktır.[xxxii]

İkinci mânâsı; sözde, konuşmada, haberleşmede adâlet olması. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuzda ölçüyü aşmayın.”[xxxiii]

Üçüncü mânâsı; kurtuluşun sebeplerine sarılma, yani doğru davranışlara, sâlih amele yönelme anlamındaki adâlet.[xxxiv]

Dördüncü mânâsı; Allaha eş koşmaktan sakınmaktır. “… Ne var ki kâfirler Allah’a (muâdil) eş bulurlar.”[xxxv]

‘Adl’ üzere yaratılan insanın da[xxxvi] yeryüzünde ‘adl’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adâlet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamını (düzenini) sağlar. Bu adâleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü, dengeyi) koyan Allah (c.c.) olduğuna göre,[xxxvii] insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adâleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.

Dipnotlar:

  6/En’am,  82
  31/Lokman, 13
  Müslim, İman 56, hadis no: 197; Buhârî, İman, İstitâbe; Nesâî; Tirmizî, tefsiru Sure 6, Ahmed bin Hanbel, I/444
  21/Enbiyâ, 29
  7/A’râf,  103
  11/Hûd,  37
  11/Hûd, 67, 94; 17/İsrâ, 59
  30/Rûm,  29
  37/Saffât,  22
  3/Âl-i İmrân, 94
  6/En’âm, 68, 93; 9/Tevbe, 23; 21/Enbiyâ, 2, 3, 5; 22/Hacc, 52-53; 39/Zümer, 32; 11/Hûd, 18-19; 2/Bakara, 114; 4/Nisâ, 168
  4/Nisâ,168
  31/Lokman, 13
  5/Mâide,  44
  7/A’râf,  23
  3/Âl-i İmrân, 135; ayrıca bkz. 4/Nisâ,  64, 110
  10/Yûnus,  44; ayrıca bkz. 9/Tevbe,  70; 29/Ankebût, 40; 2/Bakara,  57; 7/A’râf,  160; 16/Nahl, 33, 118 vd.
  35/Fâtır,  32
  4/Nisâ, 110
  41/Fussılet, 46
  Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, Beyan Y., 786-788
  11/Hûd, 113
  22/Hacc, 71
  26/Şuarâ, 227
  65/Talak, 1
  İbn Mâce, Fiten 20, Hadis no: 4012, 2/1330
  İbn Kesir, Hadislerle K. K. Tefsiri, c. 5, s. 2089
  Deylemî; İbn Aslâkir, Tarih
  Tirmizî; Tuhfetu'l Ahvezî Şerhu Câmiu't Tirmizî, 8/423
  Lokman, 13
  Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbn Kesir, I/508
  4/Nisâ, 54
  6/En’âm, 152
  2/Bakara, 123
  6/En’âm, 1
  82/İnfitâr, 6-7
  55/Rahmân, 7