Süleyman GÜLEK
AİLE İLE İLGİLİ SORULAR VE CEVAPLARI
Soru: Evlenecek kişi nelere dikkat etmeli?
Cevap: Evlilik de insanın mutlu olmasında önemli bir amildir. Peki, insan nasıl ve ne şekilde eş bulmalı ki hedeflediği saadeti elde edebilsin? Bunu da Hz Peygamber (s.a.v.) beyan ediyor; "Kadınla dört şey için nikâh yapılır: 'Güzelliği, malı, asaleti ve dînî için. Siz dindar olanını seçin, mutlu olursunuz. '" (Buhârî, Nikâh 16) Hadîsi şerifte kadın ifadesi geçse de tavsiye erkek için de geçerlidir. Yani evlenecek kimse kadın ise evleneceği erkekte öncelikle dindarlık, güzel ahlâklı olmak gibi vasıfları aramalıdır. Evleencek gençler, evlilik hayatında mutlu ve huzurlu olmak istiyorlarsa, evlilik ve güzel geçimle ilgili bilimsel ve dinî kaynaklar incelenmeli, gereken inanç, ibadet ve güzel ahlâkla ilgili bilgiler edinmeli ve ona uygun davarnış sergilenmelidir.
Soru: Evlilik öncesi arkadaşlık yapmanın (flört) hükmü nedir?
Cevap: Birbirleri ile evlenmeleri câiz olan, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin arkadaşlık yapmaları bizim geleneğimizde olmadığı gibi, dînimizde de câiz değildir. Ergenlik çağına gelmiş erkeklerle kızların arkadaşlık etmeleri câiz olmaz. Erkekler erkeklerle kızlar da kızlarla arkadaşlık ederler. Bir erkeğin kız ve kadın arkadaşı, bir kadının da erkek arkadaşı ancak hayat arkadaşı (eşi) olur. Gençler, İslâm’a uygun bir evlilik yapmalı, İslâm dinî evlilik dışı ilişkileri (flörtü) yasaklamış, zinâya götürecek söz ve davranışlardan uzak durulması istenmiştir. (İsrâ, 17/32)
Soru:Nişanlı iken nelere dikkat etmeli?
Cevap:Nişanlanma sadece tarafların evlenme niyetini açıklayan bir evlenme vaadinden ibarettir. Bu itibarla, nikâh yapılmadıkça nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helal olmaz. Nişanlılık dönemi kişilerin birbirlerini tanıyacakları dönemdir. Bu dönemde kız ile erkek dinen birbirlerine yabancı oldukları için kapalı bir mekânda yalnız başlarına kalamaz, el ele tutuşamaz, birbirlerine sarılamazlar. Nikâh kıyılıncaya kadar birbirine yabancıdır. Aralarında mahremlik devam eder. Evlenecek kişiler, konuşmak ve birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla herkeze açık mekânlarda oturmaları, makul ve meşrû karşılanabilir. Nişanlıların, telefon, internet vb. iletişim araçlarıyla görüşmeleri, edep sınırları dâhilinde, aşırıya kaçmadan ve fitneye sebebiyet vermeden olursa caizdir. Nişanlı olmakla taraflar birbirine karşı evli gibi davranamaz. Nişanlılıktan sonra da önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan mahremiyet sınırlarına dikkat etmeleri gerektiğini bilmelidirler. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) “Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur.” (Buhârî, Nikah 111-112) buyurmuştur. Sözlü veya nişanlı olanlar, yalnız başlarına kalmaları doğru değildir. Ancak yanlarında üçüncü bir kişi bulunması veya herkese açık bir yerde olmak şartıyla karşılıklı konuşmaları mümkün ve caizdir.
Soru: Sözlü ve nişanlıyken nikâh kıydırmanın mahzurları var mıdır?
Cevap: Evlenmeye uzun bir zaman varken kıyılan böyle bir nikâhın mahzurları da olabilmektedir. Nikâh kıydırıp serbest hareket eden gençler, maalesef bağlayıcı bir durum olmayınca ayrılabilmektedirler ki, bu hiçbir şekilde tasvip edilemez. Nikâhtan kastımız, evlenmektir.
Soru: Mehir hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Mehir: Evlenme sırasında erkeğin kadına ödediği veya ödeme yükümlülüğü altına girdiği para veya mal demektir ve kadının hakkıdır. Yüce Allah şöyle buyurur: "Kadınlara mehirlerini cömertçe verin. Eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarsa onu âfiyetle yeyin." (Nisâ 4/4) Nikâhtan sonra, mehrin tamamı peşin ödenebileceği gibi, bir kısmı peşin ve bir kısmı daha sonraki bir tarihte ödenebilir. Peşin ödenen mehire “mehr-i muaccel,” Ödenmesi ileri bir tarihe bırakılan mehre de “mehr-i müeccel,” adı verilir. Bir zaman belirtilmemişse vefat veya boşanma halinde ödenmesi gerekir.
Soru: İki kişi kendi aralarında nikâh kıyabilir mi?
Cevap: Dini nikâhın iki şartı vardır. Birisi, evlenecek kadınla erkeğin kendilerinin veya vekillerinin hazır olması, "icap/kabul" olarak bilinen evlendiklerini ifade etmeleridir. Diğeri de, nikâh kıyılırken iki şahidin hazır bulunup kadınla erkeğin sözlerini duymalarıdır. Peygamberimiz, "Şahitler bulunmadıkça nikâh olmaz" (Buhârî, Şehâdât 8) sözüyle bu şartı belirliyor. Şahitler olmadan, "Allah biliyor, görüyor, Allah şahit" demekle nikâh olmaz, evlilik gerçekleşmez, kadınla erkek birbirlerine helâl olmazlar.
Soru: Evlenmenin kaderle ilgili yönü nedir? Eşlerin birbirlerini seçmesi kader midir? ‘Evlenirken elin kolun bağlanır, hiç istemediğin biriyle evlenirsin, hiç boşuna israr etme, kaderinde kim yazılıysa onunla evlenirsin’ gibi sözler doğru mudur?
Cevap: Hayır tam doğru değildir. Şöyle ki: her şey kaderle ilgilidir. (Kader, Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir... Bu açıdan insanların iradesini ilgilendiren konularda insan iradesine bırakılmıştır.) Fakat bu, kaderin yazılmasında eşlerin birbirlerini seçmesinin veya seçmemesinin etkisi vardır. Bu, ihtiyari (kulun seçimine bağlı) bir kaderdir. Öyle olduğu içindir ki, Rasûlullah (s.a.v.) bu konuda şöyle der: “Kadınların hayırlılarıyla evlenmeye bakın.” (İbn Mâce, Nikâh 48) “Kadın (genellikle) dört şey için nikâhlanır: Malı, soyu sopu, güzelliği ve dindarlığı; sen dindar olanını seç ki huzur bulasın.” (Buhârî, Nikâh 15) Görüldüğü gibi evlilik konusunda kulların, irade ve fiillerine dikkat etmeleri istenmiştir. Dolayısıyla kişi, bu konuda da meşru ölçülere dikkat ederek kendisine uygun olan en hayırlı kararı verip ona göre davranmalı ve nihaî takdiri Allah’a havale etmelidir.
Soru: Kadın mı üstün, erkek mi?
Cevap: Kadın ile erkek iki ayrı cinstir. Elma ile armut mukayese edilmediği gibi, bunların da birbirine üstünlüğü söz konusu olmaz. Kadınla erkek mukayese edilerek, Kadın doğum yapıyor, erkek yapmıyor, böyle eşitlik olmaz denemez. Allah Teâlâ, kadını, erkeği ayrı işler için yaratmıştır. Fiziki yapısı birbirine benzemez. Birbirine benzemeyen iki şey, birbiri ile kıyaslanamaz. Bir erkek kalkıp da, “Madem kadın-erkek eşitliği var, niye kadınlar da bizim gibi yer altında, kömür ve maden ocaklarında çalışmıyor?”dememeli. Çünkü kadının bünyesi buna müsait değildir. Bazı ülkelerde, kadın böyle zor işlerde çalıştırılıyorsa da, bu bir hak değil, zulümdür. Herkese, bünyesine uygun iş verilmelidir!
Kadın ve erkek elbette ki fiziksel anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak, erkeğe oranla daha güçsüz olması, onun toplum içerisinde erkekten daha az değer görmesi için bir sebep değildir. Dolayısıyla, kadın erkek eşitliği mi; yoksa adalet, uyum ve birbirini tamamlamak mı? Allah katında her iki cins arasında değer ve hak açısından eşitlik vardır. Ancak kadın ve erkek yaratılış özelliklerine göre, birbirlerinin tamamlayıcısı olarak ayrı ayrı görevlendirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşit tutulmaktadır. Hz. Peygamber, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit gördüğünü, kimseyi üstün görmediğini şöyle ifade etmiştir: “Ey insanlar! Şuna dikkat ediniz ki, sizin Rabbiniz birdir; babanız birdir. Arabın arap olmayana, Arap olmayanın araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza Allah korkusu dışında hiç bir üstünlüğü yoktur.” (Ahmed, Müsned, V, 411) Hz. Peygamber (s.a.v.), bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamıştır. Kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. (Tirmizi, Tahret 82) Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir. (Hucurat 49/13)
Şu halde, İslâm kadına fazla değer vermiyor demek, din karşıtlığındanbaşka şey değildir. Kur’ân-ı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, Allah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: "... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını boşa çıkarmayacağım..." (Âl-i İmrân, 3/195) Kur’ân-ı Kerîm’de gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizilmektedir. Kadın Allah’ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir. (Âl-i İmrân, 3/195;Tevbe, 9/71)
Demek ki, yaratılışta, Allah'a kul olmakta, ibadette, duâda, suç ve cezada, yani kullukta, hürmet ve saygınlıkta, kısaca insan oluşta kadınla erkek arasında fark yoktur. Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 49/13)
Âyet-i Kerime’de ifade edildiği üzere Allah katında en üstün varlık olarak erkek veya kadın zikredilmemiş, her iki gruptan da takva bakımından Allah’a karşı gelmekten sakınma, emir ve yasaklarına itina ile uyma anlamında üstünlük zikredilmiştir. Gayet net bir şekilde Allah katında kadın-erkek ayrımı olmadığını anlıyoruz. Sonuç itibari ile Kur’ân’a göre bir insanın kadın mı erkek mi olduğu değil, iyi bir Müslüman olup olmadığı önemlidir.
Soru: Ailenin başkanı erkek mi, kadın mı?
Cevap:“Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler” (Nisâ, 4/34) Tabiî ki, ailenin başkanı olmak; gurur kibir ve sert davranmaya sebep değildir. Sorumluluğun erkekte olduğunu göstermektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle beyan ediyor:“Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan (elinizin altındakinden) sorumlusunuz.”(Buhârî, Cum’a 11) Dolayısıyla aile reisi olarak erkek, gereken sorumluluğu yerine getirmelidir. Ailesini huzur ve mutluluk içerisinde idare etmeyi bilmeli ve onlara çok iyi davranmalı ve buna çok dikkat etmelidir. Kadın da, evin huzur ve mutluluğu için gerekeni yapmalıdır.
Soru: İslâm dinine göre kürtajın (çocuk aldırmanın) hükmü nedir?
Cevap: Dindeki hükmü bakımından kürtaj, ananın veya bir başkasının maddî veya mânevî müdahalesi ile cenînin rahimde veya dışarı çıkarılarak öldürülmesidir. Nitekim İslâm hukukçularının çoğunluğu hangi safhada olursa olsun çocuk düşürmeyi câiz görmezler. Mezheplerde hâkim görüş de budur. Meselâ Gazâlî, ilk dönemden itibaren çocuk düşürmenin câiz olmadığını ve cinayet olduğunu söyler. Ruh üflendikten sonra çocuk düşürmenin veya aldırmanın haram olduğunda ve bu davranışın cinayet telakki edileceğine İslâm âlimleri görüş birliğindedir. Ancak annenin hayatını kurtarma gibi tıbbî ve kesin bir zaruret ortaya çıkmışsa o zaman anne karnındaki ceninin tıbbî bir müdahale ile alınması câiz görülür. (TDV İslam Ansiklopedisi, c. 8, s. 364) Fakat bu konuda anne-babanın karar vermesinden ziyade uzmanlığına güvenilen tıp doktorlarının kararının esas alınması doğru olur.
Soru: İçkinin, uyuşturucu maddelerin, kumarın, zinânın, hırszlığın, faizin ve intihar etmenin dinî hükmü nedir?
Cevap: Yüce dinimiz. Aklı, malı, canı, nesli ve dinî korumayı esas almış, bu değerlere zarar verilmesini de şiddetle yasaklamıştır. Bu sebeple İslâm Dinî, insanlara yararlı ve temiz olan şeyleri helâl, zararlı olanları (içki, uyuşturucu maddeleri, kumarı, hırsızlığı, faizi ve intihar etmeyi, zinâyı da haram kılmıştır), yasaklamıştır. (Mâide, 5/90-91;Mâide, 5/4-5; A’raf, 7/157)
Soru: Tüp bebek caiz midir?
Cevap: Cinsel ilişki olmaksızın kadının rahmine meninin girmesini sağlamak, eğer kocanın menisinin hanımına verilmesi şeklinde olursa bu uygulama caiz olur. Eğer kadına yabancı ve aralarında evlilik bulunmayan bir erkeğin menisi konulursa bu kesin haramdır. Zira bu zinâ anlamında bir iştir. Bu yöntem caiz değildir.
Soru: Doğum kontrolü caiz mi?
Cevap: Terim anlamıyla doğum kontrolü, eşlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olabilmeleri için gebeliği önleyici birtakım önlem ve yöntemlere başvurmaları demektir. Gebeliği önlemek demek, çeşitli sebeplerle çocuk istemeyen eşlerin tedbir alması demektir. Sahabe-i Kiramın bir kısmı ile müctehid ve âlimlerin çoğunluğu bunu caiz görmüştür. Evlenmenin gayelerinden birisinin ve hatta başta gelenin soyu devam ettirmek olduğu unutulmamalı ve devamlı kısırlığa yol açan önlemlerden sakınılmalıdır.
Soru: Tesettür farz mıdır?
Cevap: Bütün âlimler başörtüsünün/tesettürün farz olduğu konusunda hemfikirdir. Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbelî, yani dört mezhebe göre de başörtüsü/tesettür farzdır. (Bkz. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklobedisi, c. 1, s. 454-466)
Soru: Tesetürde dikat edilecek konular nelerdir?
Cevap:Tesettür; vücut hatlarının belli olmaması ve câzibeyi gidermek içindir. Zaten tesettür câzibeli, çekici olmamaktır. Güzelliğini dışarı yansıtmak değil, gizlemektir, örtünme budur, tesettür budur, fakat günümüzde bazı kadınlar ve genç kızlar, başlarını örtüyor ancak, vücut hatları belli olmakta. . Bazıları da makyaj yapıyor, parfüm kullanıyor bu sayede de câzibeli olmayı artırıyorlar. Bu şekilde sadece baş örtmekle tesettür olmaz. Tesettür, sadece başı kapatmaktan ibaret değildir. Tesettür alanında yaşanan yozlaşmaya, tesetür defileleri de katkı sağlıyor. Tesettür tarz değil farzdır.Yani, kadın dişiliği ile değil, kişiliği ile ortamlarda olmalıdır. Örtünmek, Allah rızâsı içinse o zaman câzibeli giyinmek, süslenmek için değil; güzelliği, cazibeyi dışarıya yansıtmayacak şekilde giyinmelidir.
Soru:Süslenmek poya ve ruj kulanmak caiz midir?
Cevap:Resûlullah (s.a.v.): “Kadınlar koku (parfüm) sürünmeden evlerinden dışarı çıksınlar” (Ebû Dâvud, Salât 53) buyurmaktadır. Kadınların süslenmek için kullandığı boya, krem, pudra, ruj ve parfüm vb. süs maddelerini yalnız evin içinde kocası için kullanması câizdir. Fakat dışarıya çıktıkları vakit erkeklerin dikkatini çekmek için, kadınların kullandıkları süsler haramdır.(Yusuf el-Kardavî, İslâm’da Helâl ve Haramlar, s. 164)
Soru: Dinî açıdan nerelerde çalışmak uygun olmaz?
Cevap:Hz Peygamber şöyle buyurur: “Allah bir şeyi haram kılınca, onun bedelini de haram kılar." (Ebû Dâvud, Büyû 38, 63, 64)Kazancın meşru olabilmesi için uygun yerlerde çalışılmalıdır. İçki fabrikasında, meyhanede, kumarhanede, faizli muamele yapılan yerde, bankada fuhuş yapılan yerde, insanların aldatıldığı yerde, haram mal üreten, satan yerlerde, müstehcen ve din düşmanlığı yapılan yayın organında, din düşmanlığı yapılan yerde birde ibadete izin verilmeyen yerde çalışılmaz. İnsana nasıl yaşadın, nelerle meşguldün? Sorusu sorulacak. Nereden kazandın? Denilecek. Yüce Allah: “Kötülükte yardımlaşmayın’’diyor. ( Maida, 5/2) Ayrıca kötülüğe destek olunmaz ve olunmamalıdır.
Soru: Birden Fazla kadınla evlenmek caiz midir?
Cevap: Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyruluyor: “Kadınlarla iki, üç, dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız.”( Nisa, 4/3) Âyet dörde kadar evlenmeye izn vermektedir. Ancak bu izin mutlak değildir; adalet şartına bağlanmıştır. Adalete riayet edemiyecekler için birden fazla kadınla evlenmek ciaz değildir. (Hayreddin Karaman, Aile ilmihali, Timaş Yay., İst. 2011, s. 264) İslâm'da dördü aşmamak şartı ile birden çok kadınla evlenmek, bir emir değil ihtiyaç duyulması halinde bir izin ve ruhsattır. Erkeğin güçlü, istekli, kadının zayıf ve isteksiz veya kısır olması, bir savaş sebebiyle erkeklerin azalıp kadınların çoğalarak hamiye mahtaç olmaları erkeğin birden fazla kadınla evlenmesine bir zorunluluk olabilir. (Günümüz Meselelerine Fetvalar,TDV Yay., Ank. 1998, s. 82-83) Âyet-i Kerime’de Allah Teâlâ eşlerin birden fazla olması halinde kadınların her hususta haklarının gözetilmesini emrederken bu konuda kendisine güvenemeyen ve adaletsizlik yapmaktan korkanlar için tek eşin en uygun olacağını söylemiştir.
Soru: Kocanın karısını dövme hakkı var mıdır?
Cevap: Kocanın karısını dövme hakkı yoktur.
Soru: Evlilik dışı cinsel ilişkinin hükmü nedir?
Cevap: Evlilik dışı cinsel ilişki zinâdır ve zinâ haramdır. “ Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir. Kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32) âyeti zinâyı haram kılan delillerden biridir. (Hayreddin Karaman, Helaller ve Haramlar, s. 102)Zinânın fert, aile ve toplum için zararları çoktur ve bu açıdan İslâm zinâyı haram kılmıştır.
Soru: Kadın ev işlerini yapmak zorunda mıdır?
Cevap: Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre bu hususta hukukî bir görev bulunmasa da genellikle Hz. Peygamber’in evin dışındaki işleri damadı Ali’nin, evin içindeki işleri kızı Fâtıma’nın uhdesine vermesi örneğinden, ayrıca örf ve âdetin bu yönde olmasından hareketle bunun ahlâkî-dinî bir vazife olduğu belirtilmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedi, c. 33, s. 303 )Erkeğin evin rızkını temin için dışarıda çalışıp çabalaması ve bunun sonucunda yorulması karşısında, kadının da evin işlerini görmesi gerekmektedir. Genellikle ailede işler taksim edildiği için evin işleri kadına aittir. Herkes yaratılışı gereği hangi işe meyilliyse ona o görev verilmiştir. Erkek gücü, kuvveti ve dayanıklılığıyla ekmeğini taştan çıkarırken; kadın da inceliği, zarifliği ve becerikliliğiyle ev işlerinin üstesinden gelmektedir. Dolayısıyla bir kadının yapacağı şeyler, eşi evine geldiğinde ihtiyaç duyduğu şeyleri hazır hale getirmesidir. Bu ihtiyaçların karşılanması, aile içinde mutluluğun kökleşmesine, saygı ve sevginin artmasına sebep olur.
Soru: Anne çocuğuna bakmak mecburiyetinde midir?
Cevap:Doğan çocuğun bakım hakkı annesinindir. Nafakası ise babasına aittir. Eğer baba sütanne tutacak durumda değilse veya sütanne bulamazsa veya bulunduğu halde o bebek annesinden başkasının sütünü emmezse anne bebeğine süt emzirmeye mecburdur.Anne ve baba, dünyaya gelmesine sebep oldukları çocuklarına bakmak zorundadır.
Soru: Dinimizde, boşanmak konusu hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Talâk (boşanmak): Sözlükte “serbest kalmak/serbest bırakmak, bağından kurtulmak/bağını çözmek” anlamındaki talâk kelimesi fıkıh terimi olarak belli lafızlarla nikâh akdinin bozulmasını ifade eder. Kur’ân ve Sünnet’te talâkın meşruiyeti açıkça ifade edilmekle birlikte (Bakara 2/228-232, 236-237, 24) evlilik bağının önemli bir sebep bulunmadıkça keyfî şekilde sona erdirilmesi tasvip edilmemiştir. Erkeklere eşleriyle iyi geçinmelerini ve onların kusurlarını değil olumlu yönlerini görmeye çalışmalarını öğütleyen âyet ve hadisler yanında, (Nisâ 4/19; Müslim, Rađâ 63) “Helâl şeyler içerisinde Allah’a en sevimsiz geleni boşamadır” (Ebû Dâvûd, Ŧalâķ 3) ve, “Evlen, fakat boşanma, Allah zevk için evlenip boşanan erkek ve kadınları sevmez” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IV, 335) gibi hadislerde boşamanın dinen hoş karşılanmadığı açıkça belirtilmiştir.
Soru:Dinimizde fal bakmanın ve baktırmanın sakıncası var mıdır?
Cevap:Gaybden haber verme, gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan çeşitli yolların en bârizlerinden biri faldır. Falcılık önceki devirlerde fal oklarıyla yapılmaktaydı, günümüzde ise iskambil, bakla, yıldız, kahve, kitap açma, suya bakma vs. gibi vasıtalarla yapılmaktadır. Falcılık, gaybdan haber verme iddiasında olduğundan bâtıldır.Falcılar, birtakım şeylerle geleceği gördüklerini, bilinemeyen hususları bildiklerini savunmaktadırlar. Rabbimiz Allah Kur’ân-ı Kerimde falcılığı yasaklamıştır.(Bkz. Mâide, 5/90)Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şerifinde şöyle beyan etmektedir: “Gayb habercisine (kâhin, falcı) gidip onun dediğini doğrulayan kişi, Muhammed’e gönderileni (Kur’an’ı) inkâr etmiş olur.” (Tirmizî, Taharet 102) Gaybdan haber verme iddiasının ne kadar büyük bir tehlikeye götürdüğü âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır.Dolayısıyla bir müslüman bu tür câiz olmayan işlerden uzak durmalıdır.