Yasin AYDOĞAN

03 Şubat 2007

ARKADAŞ OLMAK

ARKADAŞ OLMAK

 

Arkadaş olmak

Arkaya taş gibi durmak.

Anadolu ağzıyla “daş” gibi sağlam olmak, yaslanılacak, dayanılacak bir istinadgah olmak, olabilmek.

Arkadaş olmak yoldaş, sırdaş, dertdaş, gardaş, kardeş olmayı da içeriyor.

Yaşadığımız hayatta, anlamın yerini lafza, sadece söyleme bıraktığı, kalitenin epeyce düştüğü bu zamanda arkadaş olmak laftan öte geçmiyor doğrusu.

Arkadaş olmak yukarıda zikrettiğimiz köklü beraberlikleri ihata etmiyor, edemiyor. Çoğu zaman geçici, muvakkat, makyavelist beraberliklere dahi isim olarak konulabiliyor.

Birbirimizi arkadaş olarak görüyor kabul ediyoruz ama bu bir türlü yoldaşlığa, sırdaşlığa, gardaşlığa dönüşmüyor. Doğrusu arkadaşlığı, nasıl arkadaş olunacağını, olmamız gerektiğini de kutlu Öğretmenimiz Efendimizden (a.s) öğrenmeliyiz.

Bir kere Efendimize (a.s) emin sıfatını verenler arkadaşları, yıllarca birlikte yaşadığı hemşehrileri, yakınları, hısımları hatta hasımları.

Öncelikle kazanmamız gerekli olan en mühim vasıf bu….

Bu vasfı haiz olunca emin bir arkadaş olabiliriz herkes için. O zaman düşmanlarımız dahi emanetlerini bize bırakmakta hiçbir sakınca görmeyeceklerdir.

Düşmanın emanetini gönül rahatlığı ile teslim edebildiği bir insan olmakla, dostun bile güvenemediği bir kişiliğe sahip olmak arasındaki farkı çok düşünmeliyiz.

Mesele birilerinin emanetlerini bırakmaları değil elbette ama bu vasfı haiz olmak işin olmazsa olmaz şartı. Arkadaş olurken, ararken, bulurken arayacağımız en önemli ve asal şart bu olmalıdır.

Emin bir kişilikte ihanete, hakarete, gıybete, iftiraya, adamsendeliğe, ayakkaydırmaya, harcamaya, adamsatmaya, yolda bırakmaya asla yer olmayacaktır.

Emin bir kişilikte sadakat, samimiyet, açıksözlülük, içtenlik gibi vasıflar öne çıkar.

Nasıl arkadaş olunur?

Yolunu, yöntemini emin lakaplı Efendimizden öğreniyoruz.

Sadık bir arkadaşı var lakabı da sıddık.

Ebubekir (r.a) sadakatte zirve ama sadakati ona öğreten yine Efendimiz (a.s)

Ebubekir (r.a) emin bir arkadaş bulmuş inanmış, içi tertemiz, niyeti halis tabii kendisini Emin Arkadaşına benzetmeye çalışmış ve başarmış.

“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”

“Arkadaşın demirciyse isinden pasından, kokucuysa rayihasından hoş kokusundan bulaşır.” Demişler.

Sadık arkadaş hicret için sürekli yol arıyor ve efendimize müracaat ediyor her seferinde sabra davet ediliyordu. Kutlu Efendimiz  sadık arkadaşa “Acele etme belki Allah sana bir arkadaş bulur.”diyordu. Tabii mesajı alıyor sadık yoldaş, sırdaş, gardaş, arkadaş, dertdaş. İki deve ayarlıyor ve dört ay bakımını üstleniyor, yola hazır ediyor.

Dile kolay.

İki deveye dört ay boyunca bakmak hemde ücret beklemeden ve risk alarak. Canını malını  yoluna koyarak.

Arkadaş olabilsek, bir arkadaş kazanabilsek bütün bir hayatın çile ve meşakkatlerini göğüslemek için yeterde artar bile, ama kazanabilsek.

Hicreti haber vermek için Efendimiz sadık yol arkadaşının evine sıra dışı bir ziyareti öğlen vakti yapıyor ve eve kapısından girmiyor, tedbir şart. Sadık arkadaş ziyarette bir farklılık olduğunu seziyor ve misafiri buyur ediyor. Efendimiz ailesini kastederek “yanında bulunanları dışarı çıkar” buyuruyor. Sadık arkadaş ailece güvenilir. “Babam anam sana feda olsun ya Rasulallah onlar senin ehlin ve mahremindir, yabancı kimse yoktur.” diyor.

Hem arkadaş olacaksınız hemde ailenizi işin içine katacaksınız. Öyle bir baba olacaksınız ki ailenizde arkadaşlığa, sırdaşlığa, yoldaşlığa hazır olacak.

Ve olayın devamını biliyoruz…..

Hicrette sadık yol arkadaşıyla istikamet sevr dağı, tüm tedbirler alınmış plan tamamıyla işliyor. Dağda mağara içinde üç gün ikamet.

Kombili, sıcak suyu kesilmeyen, full dekorlu evlerde yaşarken anlamakta ne kadar zorlanıyoruz üç gün süren mağara ikametini. Can korkusu, her şeyini kaybetme korkusu ve bunca olumsuzluğu arkadaşı uğruna yaşamak.

Dahası var……..

Planda kızınız, oğlunuz, çobanınız hepsi görev alıyor.

Öyle bir arkadaşlık ki fedakarlıktan hiç kaçmak yok.

Ama arkadaşta öylesine eminki hazır edilen develerin bedelini ödedikten sonra yol aracını kabul ediyor.

Kalplerde itmi’nan, karşılıklı güven. İstismara asla mahal yok…

On gün süren zorlu çöl yolculuğunda zorlukları dostluklar unutturuyor, dost varsa ne gam gerisi boş. Sadık arkadaş sadakati öğreten emin öğretmeninin etrafında pervane gibi dönüyor, canını siper ediyor. Menzil ilk önce Kuba köyü. Orada da bekleyen arkadaşlar, gardaşlar var.

Bir ömür süren sadık arkadaşlığın çok renkli sayfalarından bir minyatür olay sunduk. Arkadaşlığın nasıl yapılacağının, yapılması gerektiğinin somut örnekleri o kadar çok ki asrı saadet döneminde.

Arkadaşlığı, yoldaşlığı, sırdaşlığı, dertdaşlığı temin eden bir tek bağ var : İman bağı.

İmandaş olmak diğer tüm “daş”lıkları beraberinde getiriyor.

Aslında iman etmek emin olmaktır. Önce Allah’ tan (c.c) emin olmak, O’ na güvenmek, itimad etmektir.

Allah’ a (c.c) güvenen kimseye Allah’ ta (c.c) güvenilir bir kimlik ihsan eder.

Arkadaşlığın, iman kardeşliğinin bitimsiz, ucu cennete ulaşan bir birliktelik, beraberlik olduğunu biliyoruz.

Bırakalım ticari ortaklıkların bitmesini, ticari birlikteliklerin iman bağına darbe vurduğu, parasal ilişkilerin selam ve sabahı kesmeye vesile olabildiği bizlerin yeniden düşünmesi gerekmiyor mu?

Asrı saadetin, mutluluk çağının hayata hayat katan bu yaşanmış enfes tablolarını bizde yaşadığımız çağa taşımalıyız artık.

“Hayat’us Sahabe” kitaplarının sayfalarında okuyarak iç geçirdiğimiz bu anıları yaşamalı ve hayata dönüştürmeliyiz amele, eyleme dökmeliyiz artık.