Yasin AYDOĞAN

28 Mayıs 2009

ARKAMIZA BAKMAYALIM

“Bir işten yorulunca başka bir işe koyul” (İnşirah 7)

İleriye bakmayı, hep ileri dönük olmayı, önümüze bakmayı ihsas ediyor ayeti celile.

Yaratılışa uyanda budur. Önümüze bakmalı, önümüzde olana yoğunlaşmalıyız. Öne-ileriye-geleceğe dair plan ve programlar dahilinde yaşamalıyız.

Toplum olarak, yaşadığımız hayat içerisinde sıkça düştüğümüz yanlışlardan birisi de budur.

Arkamıza çokça dönüp bakmak.

Haliyle, arkaya çok dönüp bakınca gitmemiz gereken yer, varmamız gereken menzil unutuluyor. İş farklı mecralara kayıyor ve mesafe katetme imkanını elden kaçırıvermiş oluyoruz.

Yola çıktıysak, yolun kararını aldıysak, yolun gerekli olduğuna ikna olduysak, yürümemiz ve varmamız gerektiğinin bilincine erdiysek neden arkaya bakalım ki?

Kilitlenmemiz ve kendimizi kilitlememiz gereken yön bellidir. Menzil ilerde-önümüzde, adres belli vira Bismillah demek ve adım atmak, yola revan olmak. Yapılacak iş budur.

Acaba arkadan başkaca gelen varmı? İşte bu soru bizi vuruyor-yıkıyor.

Bir kelamı kibar şöyle der. “Işığı önüne al ve yürü, gölgen arkandan ister gelsin, ister gelmesin.”

Çok kararlar alıyoruz, plan ve projeler geliştiriyoruz. Birlikte hareket etme aşkı ve şevkiyle bulunduğumuz meclisin de bereketinden istifade ile aldığımız kararlar var. Lakin ondan sonra iş çatallıyor.

 Sonra ilginçtir hep arkaya bakıyoruz. Gözler arkada, kimler geliyor acaba?

Düşününüz karar aldık birlikte, bir hayırlı işe vesile olacağız. Karar alan tüm şahıslar uygulama günü geldiğinde arkaya gözlerini dikmişler gelen varmı? diye bakınıyorlar. Ne olur sizce?

Muhakkak tebessüm etmişsinizdir.

Karar almak sorumluluktur. Sorumluluk da neyi gerektiriyorsa ona uyulmalıdır.

Önümüze bakıp “ben varım ya bu yeter” diyeceğimiz yerde arkaya bakıyoruz. Hele kimse de yoksa arkada yürüyen, arkadan gelen, dizlerin feri kesiliyor, yığılıveriyoruz olduğumuz yere.

Arkadan gelen insanların bizim aşkımıza aşk, şevkimize şevk, gücümüze güç katacağını elbette inkar etmiyorum-edemem. Bu haksızlık olur. Ama tek başımıza ümmet olma, tek başımıza cemaat olma becerisini, liyakatini, dirayetini neden ortaya koyamıyoruz,  ben onu sorguluyor ve tartışmaya açıyor-açmak istiyorum.

“Önce ben varım, ben var olmalıyım” demek en doğru-çok doğru olandır kanaatimce. Kaldı ki efendilerimizden, peygamberlerden bunu öğreniyor onlarda hep bunu görüyoruz.

Onlar bize arkaya bakmayın uyarısı yapıyorlar hayatlarıyla.

Kavminin karşısına tek başına dikil, dava yoluna tek başına çık, arkana bakmadan yola revan ol. Menzile kilitlen. İşte budur işin püf noktası.

Sonrası mı?

O Yüce kudretin yasasına göre şekillenecektir.

Eskiler eskimez kelamla ifade ederlermiş ya kendilerini. “Zaferle değil, seferle mükellefiz.”

Yani yola çıkmakla, önümüze bakmakla, öncü olmaya çalışmakla mükellefiz. Bırakın zaferi, zaferden bile sorumlu değiliz. Zaferden  dahi sorumlu tutulmayan bizlerin, geriye, arkaya takılması, gözleri arkaya dikmesi neyle-nasıl izah edilebilir? 

Biz işe önce kendi aşkımızı koyalım, Allah teala yanımıza bir vezir-yardımcı-ardıl ihsan edecektir. Arkamızda bir çok değeri var edecektir.

Arkaya bakan, yanlış yere baktığı için işe yanlış başlar.

Arkaya bakan, yolu unutur.

Arkaya bakan, sorumluluğunu ıskalar.

Arkaya bakan, yol alamaz.

Arkaya bakanın istikbali olmaz.

Önümüzde vahy gibi bir yol haritası, Vahy’in mücessem timsali, Efendimiz gibi masum bir rehber var.

Önümüzde olan bizi menzili maksuda vasıl eyleyecektir.

Yeter ki biz yanlış yere bakmayalım.

Bakmamız gereken yere müteveccih olalım.