Yüksel YILMAZ
BİZİM TİH ÇÖLÜMÜZ
Zikir, hatırlatmadır. Kur’an’ında bir sıfatıdır. Bize kim olduğumuzu, neden var olduğumuzu, sorumluluklarımızı, nereden geldiğimizi/nereye gideceğimizi, geçmişte yaşananları ve yaşayanları hatırlatarak bize yol gösteren bir kitaptır. Hatırlamamız, unutmamamız gereken şeylerden biri de rabbimizin bize verdiği nimetlerdir. Varlığımız, ailemiz, eşimiz, çocuklarımız, işimiz, malımız, imkânlarımız ve sayamayacağımızdahabirçok nimet vermiştir. Hatırımızdan çıkarmamamız gereken de bu nimetlerin bizim için birer imtihan olduğunu gerçeğidir. O zamanİsrailoğulları gibi yapmayarak rabbimizin bize verdiği nimetleri hatırda tutarak/unutmayarak bize yüklediği sorumlulukları yerine getirmeliyiz.
İsrailoğulları ne mi yaptı? Hemen hatırlayalım.
Musa(as) ile İsrailoğulları arasında, “Musa(as) onlara, Allah’ın kendileri verdiği nimetleri hatırlatarak, kendileri üzerine yazılan/farz kılınan mukaddes yurda girmeleri emri geldiğinde, kaybetme korkularından dolayı oradakilerin çok güçlü ve zalim kişiler olduklarını bu yüzden bu emri yerine getiremeyeceklerini söylediler. Ve hatta “sen ve rabbin git savaş” diyecek kadar küstahlaştılar. Ve artık bunlardan bir şey çıkmayacağına kanaat getiren Musa(as) durumunu rabbine ileterek bu yoldan çıkmış insanlarla yollarını ayırmasını istemiştir ve Allah o mukaddes yurda/saadet yurduna girmeyi onlara kırk yıl haram kıldı/yasakladı. Ve onlarda kırk yıl sersem sersem/şaşkın şaşkın tih çölünde nereye gideceklerini bilemeden dolaşıp durdular/hayatlarını kaybettiler ve onların arasından bunu hak eden yeni nesil gelince o saadet yurduna girebildiler/zaferi hak ettiler.”
Şimdi biz ne yapıyoruz/yapmıyoruz?
Rabbim bize bazı şeyleri yapmamızı bazı şeyleri de yapmamamızı yani namazı kılmamızı, iyiliği emredip kötülükten nehyetmemizi, Allah yolunda mücadele etmemiz gibi birçok şeyi yapmamızı ve başkasına boyun eğip, itaat ederek kulluk etmememizi, fesat çıkarmamamızı, faiz yemememizi, zina etmememizi, dünyevileşmememiz gibi birçok şeyi de yapmamamızı emretmektedir. Eğer bu emirlerden yüz çevirir, gerisin geri dönersek, arkamıza atarsak bu dönüşün, bu arkaya atışın bizim hüsranımız olduğunu da bize haber vermektedir. İzzetten zillete dönüş, Ahsen-i takvimden Esfel-i sâfilîne dönüş, kulluktan köleliğe dönüş, imandan küfre dönüş hüsrandır.
Mesela rabbim bize onun yolunda mücadele etmemizi, çalışmamızı, koşuşturmamızı, cihad etmemizi bize emretmektedir. Tabi ki bunu yerine getirmek bizden bir şeyleri feda etmemizi, tercih de bulunmamızı, terk edebilmemizi, kaybedebileceğimizi de hatırlatmaktadır. Eğer şahsiyetimizdekorkaklık, cesaretsizlik, yılgınlık,ürkeklik, kaybetme, bencillik, nemelazımcılık ve dünya hırsı var ise Allah için, resuller gibi mücadele etmek bize tabi ki zor gelecek ve bu sefer mazeretler ve bahaneler üretmeye çalışarak bu emirden kaçmaya çalışacağızdır.
Tüm resullerin değişmeyen davetini insanlara ulaştırmaya kalktığınızda otorite ve egemenliklerinin ellerinden gideceği korkusuna kapılan müstekbirler/tağutlar/devletler sizin bu davetinize engel olmak için birçok taktikler kullanacaklardır. Âlemlerin rabbine karşın mücadele eden bu ahmakları, gözlerinde büyütenler, kimin tek büyük olduğunu unutanlar “siz kurumsallaşmış devletle/tağuti sistemle baş edemezsiniz ve bizde baş edemeyiz” diyerek davet görevini yerine getirmekten vazgeçerek, gizleyerek, saklayarak “eğer devlet/tağuti sistem davete kulak verirse veya engel olmazsa o zaman resullerin gerçek davetini yaparız” diyecek kadar aptallaşırlar. Hatta daha da ileri giderek “o zaman siz ve rabbiniz gidin mücadele edin. Başarılı olursanız bizde sizinle beraber oluruz” diyecek kadar küstahlaşırlar.
İçlerinden çıkan erkek gibi erkekler onlara, “Allah’a güvenip, dayananlar her zaman galip olurlar. Onlardan korkmayın. Allahtan korkun” demelerine rağmendaha da pervasızca, küstahça, alçakça bir tavırla kaybetmekten, terk etmekten korkan bu şahsiyetler hiç etkilenmemiş ve “Siz kafa mı buluyorsunuz. Kurumsallaşmış bu tağuti sistemi nasıl değiştirebiliriz. Gücümüz, kuvvetimiz buna yetmez ve asla sizi dinlemeyiz. Biz dışarıdan izleyenleriz. Ya da başka yollar bulun” diyerek çağrıya kulak vermezler.
Evet, korkuları olanlarla, kaybetmekten, terk etmekten korkanlarla, oturmayı, izlemeyi tercih edenlerle yola çıkılmaz/başarı elde edilmez. Korkakça oturdukları yerden zafer/başarı, izzet ve üstünlük bekleyenlerin sahip olacağı başarısızlık, zillet ve alçaklık olacaktır. Bu toplum kırk yıl değil yüzyıllardır çölde kaybolmuş sersem sersem/şaşkın şaşkın yolunu kaybetmiş dolaşmaktadır. Biz üzerimize düşen/yazılan görevleri yerine getiririz. Yoldan çıkmış olan bu toplum değişmedikçe veya dönüşmedikçe vaat edilenler elde edilemeyecektir.
Biz acaba nasıl bir tih çölündeyiz ki Müslümanlar zaferle bir türlü karşılaşamıyor?
Zaferi hak etmek bedel ister. Acaba bizler bu bedelleri ödememek için kendimizi hangi çöle attık?
Sersem sersem/şaşkın şaşkın gezerken hangi çölde kaybolduk?
Bireysel anlamda Allah’ın kendisinden istediğini yapmayıp, mazeret üretenlerin düştükleri büyük çölün adı dünyevileşme çölüdür. Kimi para, mal çölünde, kimi eş, kadın çölünde, kimi iş, aş çölünde, kimi makam, mevki/kariyer çölünde, kimi eğlence, oyun çölünde sersem sersem/şaşkın şaşkın yolunu kaybetmiş dolaşmaktadır. Bu çölde öylesine kaybolmuş ki kim olduğunu unutmuş veya kendisine kim olduğunu hatırlatanları dinlememiş helâkına doğru yol almıştır/almaktadır. Bir kereoturanlardan olmayı tercih edip çöle düştün mü dönüşü zor olan devamı helak olan bir yola girmişsin demektir.
Cemaatsel anlamda Allah’ın kendisinden istediğini, resulün örnekliği üzerinden yapmayıp, mazeret üretenlerin düştükleri büyük çölün adı maslahat çölüdür. Kimi zaman çölünde, kimi siyaset çölünde, kimi imkânlar çölünde, kimi araçlar çölünde, kimi vahiyden uzak akıl çölünde sersem sersem/şaşkın şaşkın yolunu kaybetmiş şekilde aynı yerinde saymaktadır.
Ümmetsel anlamda ise Allah’ın, “Allah’ın ipini sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin” emrini yerine getirmeyip, mazeret üretenlerin düştükleri büyük çölün adı ulusçuluk çölüdür. Kimi devlet çölünde, kimi vatan çölünde, kimi bayrak çölünde, kimi doğal zenginlikler çölünde, kimi ırk çölünde sersem sersem/şaşkın şaşkın yolunu kaybetmiş darmağanık/güçsüz ve kâfirlerin kuklası/işbirlikçisi olmuş bir şekilde yaşamaktadırlar.
Evet, şimdi bizim Tih Çölümüzün ne olduğunu bulmalı ve oradan çıkmak için ne yapmamız gerektiğini düşünmeliyiz. Hem bireysel hem cemaatsel hem de ümmet olarak bu çöllerden kurtulmalıyız. Çölden kurtulmanın işaretleri Resullerin yolunu takip etmek ve hâdi olan/yol gösterici olan vahyin işaretlerine tabi olmakla mümkündür.
Haydi gelin çıkalım bu çöllerden ve cihad/mücahade meydanlarına koşalım.