Ahmed KALKAN

22 Temmuz 2016

DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -III-

T.C. HÂLÂ MİLİTARİST BİR DEVLETTİR

T.C., Kurulduğundan bugüne, demokratik çizgiden çok; militarist bir özelliğe sahiptir. Hâlâ da bu hükmü boşa çıkaracak yola girilmiş değildir. Darbe, bu düzenin mayasında vardır. Darbeler sadece şekil değiştirmiş, ama darbe mantığı değişmemiştir. Darbelerin kanun kılıfı altında yapılması, olayın mâhiyetini değiştirmez. Esas darbeleri TSK yapsa da, Meclis de darbe yapar, Anayasa Mahkemesi de, bürokratlar da. Burası darbeler ülkesidir. Ata da darbe yapar GATA da. Beşerî düzenler zulme dayanır; Zulme, kandırmaya, hileye, ifsâda ve darbelere… “Beşerin böyle dalâletleri var / Putunu kendi yapar kendi tapar.” Elleriyle yaptıkları, tapıp halkı zorla taptırdıkları helvadan putlarını kendi elleriyle yiyip yuttukları da olur, yutturdukları da.


Türkiye, yönetim şekliyle nasıl bir ülkedir, bilen varsa beri gelsin. Anayasa’nın girişindeki ifadeleri sakın hatırlatmayın bana. Hukuk devleti mi, hatta dine karışmayan laik ülke mi, demokratik mi? Güldürmeyin insanı. “Bu ülke darbeler ülkesidir” derseniz, o başka. Darbeler de demokrasi için yapılır, demokrasiye demokrasi için ara verilir bu düzende. Ordu, tanklarla demokrasiye balans ayarı çeker. Tüm konularda olduğu gibi, bedelli askerlik konusunda da, hükümet askere sözünü geçirememekte, ama tersi devamlı sözkonusu olmaktadır. Ergenekon gibi bir fırsat, darbeci geleneği olmayan ve kendine karşı darbe yapılmasından korkmayan başka bir devletin başka bir yönetiminin eline geçmiş olsaydı… En azından herkese haddini bildirir, bir daha üzerine vazife olmayan şeylere kimsenin burnunu sokmasına izin vermezdi, darbecilere ve fırsat bulduğunda darbe yapacaklara büyük darbeyi indirirdi.

DEVLETE YAKIN OLAN ÂLİMLERİN DÜNYADA BİLE SONU HÜSRAN OLUR


PKK unutuldu, Apo değil idam edilmesi istenen; Tayyib’in daha dün adı konulmamış koalisyon ortağı “Hoca Efendi”. İktidara o kadar yakın olmaktan öte ortak olmak, kendisini aşırı şımarttı. Gülen iken ağlayan olmuştu; artık ağlayan iken gülen oldu. Eskiden mümkün ki samimiyetinden ağlıyordu, şimdi rol yapıp bazı yerlerde miş gibi yapıyor, sadece sümüğünü çekiyordu. Amerika’nın önünü açıp 150 civarındaki ülkede okul açtırıldığına bakarak kendine devlet de kurdurulabileceğine inandı saf saf (veya) cin cin. Devlet içinde (paralel) devlet olmaya alışanların bir devlet idaresinde bile şirki insanoğlu kabul edemediğinden bağımsız ve tek ilahlığını ilan etmeye kalktı. Şımarıklığının cezasını çekecek o da. Onun karşıtları ise; dün sevgide ve güvende aşırı gidenler bugün düşmanlıkta aşırı gidiyorlar. Ve ihtimal ki, Erdoğan ve müridleri her konuşmalarında en büyük düşman olarak bunları öne sürmeseydi, bunlar bugün Tayyip taraftarları diye halka silah sıkacak hale gelmezlerdi. Etrafınızda gördüğünüz, tanıdığınız Fetullahçılara bakın, halka silah sıkacak karakterde birini veya birilerini gördünüz mü hiç? Hani kediyi çok sıkıştırınca, kaçacak yer vermeyince üzerine atılır, aslan kesilir. Bunlar da sıkıştıkları için sırtlan kesildiler.

 

KAHVEHANELERDE DARBE DERSLERİ


Darbeciler, tüm darbelerin yapıldığı gün olan Cuma’yı seçmişlerdi, darbe için. Başlangıç saati konusu acemice diye düşünülür. Enformasyon çağında darbe hakkında öyle bilgilendik, öyle naklen yayınlara şahit olduk ki, artık halkın çoğu, herhangi bir Lise’de bir yıl sürecek Darbe Dersi verebilir; Darbe nasıl yapılır, darbeciler arası koordinasyon nasıl sağlanır, darbe nasıl önlenir… Zaten öğretmenler odası olmuş kahvehanelerin tümünde bu dersin müzakereleri yapılıyor; darbe öğretmenleri birbirlerine ilmî ve ictihadî deliller sunuyor. “Benim tespit ettiğim darbeler usûl ve esasları ilkelerinin 132. Maddesinin b fıkrasına terstir, köprüde akşamın dokuzunda tankların konuşlandırılması.” diyor biri. Diğeri sözünü keserek: “Tamam da, hiçbir darbeci mecbur olmadan o saatte darbe başlatmaz. Mit, Cuma günü saat 16’da o gece darbenin olacağı haberini alıp gerekli yerlere servis edince; adamlar darbe saatini bekleyecek değiller ya; b planını devreye sokmuşlar; her türlü uygulamayı 5 saat 20 dakika öne almışlar.” Bir diğeri lafa karışıyor: “Niye 15 Temmuz, ben söyleyeyim: 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Beştepe’de olmayacak, tatil için Marmaris’te bir otelde olacak; darbeciler bunu çok önceden tespit ediyorlar. Beştepe’ye saldırmak, saldırınca netice almak mümkün değil gibi. Ama, bir otele saldırmak çok kolay. O yüzden o günü seçtiler; kaldı ki, 15-20 gün daha bekleseler askerî şûra başlayacak, Fetullahçıların hemen hepsi ordudan atılacak, o tarihe kadar ellerini çabuk tutmazlarsa kendilerine darbe yapılmış olacaktı.” Bir diğeri söze daldı: “Yine de çok ustalıklı plan yapamamışlar, bu planla başarılı olunmaz ki…” “Darbe dediğin Türkiye’de, çocuk oyuncağı. Sanki daha önceki darbeler çok daha farklı mıydı, bunun kadar ayrıntılı planları bile yoktu. 60 İhtilalini hatırlayanlar veya araştıranlar bilirler ne kadar kolay olmuştu darbe.” “Tamam da o zamanlardan bugüne çok şey değişti; meselâ o zamanlar cep telefonu yok, televizyon yok; radyo tek iletişim aracı. Radyo da TRT’den ibaret. TRT binasını ele geçirip bir bildiri okutunca iş yarı yarıya halloluyordu. Birkaç tank da önemli yerlerde gezdirince işin diğer tarafı da tamamlanıyordu. Tabii, bu arada Hasan Mutlucan’ın efeler, seymenler eşliğiyle o gür Davudî sesiyle kahramanlık türküleri okuturdunuz radyodan. 80 ihtilalinde televizyondan okutulmaya başlandı; o türküleri duyanlar ihtilali kabullenirdi.” “Hayır, bunlar önemli değil; en önemli fark, halkın bilinçlenmesi; halkımız bilinçleniyor, sauna eşofmanları giyiyor. Şaka yaptım, halk artık eski suskun pasif halk değil; darbelere karşı çıkabilecek, tankların önünde dik duruş gösterebilecek bir halk; bu halkı hesaba katmadıkları için bu darbe başarılı olamadı.” “Tamam, bütün bu sosyolojik faktörlerin rolü var, ama en önemlisi bunlar değil; en önemli faktör “Re cep Tay yip Er do ğan, RecepTayyipErdoğan”


Şekil a’da görüldüğü gibi, her biri darbeleri tahlil etme ve önleme okulu haline gelmiş kahvehaneler ve ev sohbetlerinde darbe kültürleri artmış insanımız, hele facebooka da girip çıkıyorsa, darbeleri değerlendirme profesörü olmuştur.

 

SORULARLA DARBE


Biz de “Sübhaneke”deki he’nin güzel he mi, yuvarlak he mi olduğunu sorsanız kopye çekmek için bin bir hile düşünecek olan (halbuki Sübhaneke’de he yok ki, nasıl olduğu önemli olsun; yine he nasıl yazılırsa yazılsın, ne fark eder ki) böyle bir konuda sınava tâbi tutamayacağımız darbe uzmanlarına sorular soramıyoruz. Kahveye gitmeyen, cemaat terbiyesinden geçmiş veya Kitapla haşır neşir olmuş, tefekkür sahibi her yaştan gençlere soralım biz de: Bilmeyenler araştırsın, bilenler cevaplasın; ama kimse hakaret etmesin, ağzını bozmasın. Birbirine karşı darbe yapmasın. Birbirinin üzerine dil tanklarını sürmesin. Dilini silah olarak kardeşine karşı kullanıp darbeye kalkışanlara müsamaha gösterilmeyecek, tankla ateş etmelerine izin verilmeyip tanklarından indirilecek, yani arkadaşlıklarına son verilecektir. Buyrun sorulara:


1) Hangi asker (subay) esas hâin sıfatını hak eder? Allah’a, O’nun nizamına karşı isyan eden veya hükümete karşı, rejime karşı isyan eden? Bizim esas düşmanlığımız Allah’ı ve O’nun dinini sevmeyenlere karşı mı olmalı, yoksa hükümeti sevmeyenlere mi? Hükümete karşı olan ve bazı beşerî yasalara karşı gelene terörist; onu yıkmaya çalışana da darbeci deniyor. Peki, Allah’a karşı olan ve Allah’ın yasalarına karşı gelene terörist; İlâhî yasalarla mücadele edenlere darbeci denilmesin mi? Hangisi daha büyük terörist ve daha büyük darbecidir? Darbeye katılmayan İslâm düşmanı Kemalist subaylar mı, darbeci subaylar mı daha büyük teröristtir, sorusu hangi açıdan ve neyi ölçü olarak ele alınması gereken bir sorudur? Soruya devam edelim: Allah’ın hükmüne, kanunlarına, O’nun nizamına karşı başka alternatiflere sarılarak karşı çıkan yöneticiler ve onları destekleyenler de darbeci sayılmaz mı? “Allah’a ait olan kanunları, hükümleri uygulamayan, O’nun hükmüne fiilen karşı çıkan, Allah’ın egemenlik hakkını gasbedenler Allah’a karşı darbecilerdir” diyenlere karşı ne diyebilirsiniz? Ve hangi darbecinin zararı daha büyüktür?


2) Vatanı, halkın namusunu koruma iddiasında olan asker Mehmetçik, askerlik yaparken anasına ve karısına sövdürmeden askerlik yapma şansı bulamıyorsa; yani askerde kendi anasının ve karısının namusunu koruyamıyorsa, nasıl başkasının namusunu koruyacak? Vatanı koruma iddiasındaki asker, kendi vatandaşına kurşun sıkıyorsa, nasıl vatandaş askerine güvenecek? Ve, kendini koruyamayan Genel Kurmay, askerini ve vatandaşını nasıl koruyacak?


3) Ebû Hanife, başında “halife”nin olduğu, zahiren şeriatla yönetilen bir ülkede yönetime katkı mı sağladı, en küçük bir itaati bile caiz görmeyip, yönetime karşı ayaklananlara destek mi oldu? Yönetime itaat etmediği için zindanlara atılıp orada şehit mi oldu? Sebepleri ve o yönetimle bugünkü yönetimi, onun tavrıyla onun yolunu takip ettiklerini iddia eden Hanefîleri karşılaştırabilir misiniz? Ebu Hanife ve Hanefî (Ebu Haneficiler) çizgisi ile Tayyip Erdoğan ve Tayyibîler (Tayyipçiler) çizgisi arasında nasıl bir tercih yapılmalı?


4) Olmaz ama, Nebevî usûle de uygun görülmeyebilir, tamam ama varsayalım ki oldu; en sevdiğiniz, en güvendiğiniz, muttakî kabul ettiğiniz bir âlim, İslâm’ı hâkim kılma kasdı ile bugünkü yönetime darbe girişiminde bulunsaydı, kimin safında yer alırdınız? Halk kimin safını tercih ederdi? Bugünkü devletin mi, o âlimin darbesinin mi? Şeyh Said’in o gün yaptığı darbe girişiminde başarılı olmasını ister miydiniz? Peki, o zat, bugün yaşasaydı ve bu düzene karşı ayaklansaydı, ne yapardınız?


5) Bundan meselâ beş yıl önce bugün Fetö, terör ele başısı, paralelcibaşı denilen şahsın “Hoca Efendi” denilip Tayyip’lerce takdir gördüğü, tavsiye ve hatta işaret ettiklerinin devlet kadrolarına yerleştirildiği dönemde aynı şahıs kadrolarıyla darbe yapsaydı, bugünkü iktidar ne derdi, bugünkü halk nasıl tepki gösterirdi? İktidarla ilişkisini eskisi gibi sürdürseydi, darbeye bile gerek kalır mıydı? Eski kabul gören Fethullah Gülen aynı çizgisi ile bugünkü darbede başarılı olsaydı, bugünkü tepki olur muydu?


6) Birileri iktidara gelmek için gayri İslâmî darbe yapmaya çalışıyor; diğerleri de iktidarı kaybetmemek için gayri İslâmî yöntemlere sarılıyor. Meselâ, demokrasiyi bayraklaştırıyor, Allah’ın hükmüyle hükmetmiyor. Bu ikisinin mücadelesi, nasıl hak-bâtıl mücadelesi oluyor? Bir zulme karşı çıkmak, başka bir zulmü onaylamayı mı gerektirir? Şirk en büyük zulümdür (31/Lokman, 13). Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zâlim (5/Mâide, 45), Allah’ın indirdiği hükümlerin uygulanmadığı rejimlerin zulüm yönetimi olduğu hesaba katılırsa, bir zulme karşı çıkarken, başka bir zulmü desteklemenin hükmü ne olur?


7) Darbeye karşı çıkmak, bu düzeni sahiplenmeyi, bu düzenin kutsalları altında demokrasi nöbetleri tutmayı gerektiriyorsa; “biz oraya Allah rızası için gidiyoruz” diyenlere ne diyeceğiz? Niyetlerin hak veya hayır olması yeterli midir? İyi niyetle haram veya şirk, helâl veya caiz olur mu? Toplantının adı: Demokrasi nöbeti, katılanların görevi: Devleti korumak; sloganlar, şarkı ve türkülerin arasında tekbirlerle, düzenin simgeleri, rejimin kutsalları ile beraber, Devlet’çilerin sloganı haline gelen “ya Allah, bismillâh, Allahu ekber” ifadeleriyle, hakla bâtılın karmakarışık hale getirildiği, hakkın, bâtılı güçlendirmek için istismar edilerek kullanıldığı iddiasına ne cevap verilebilir? Bütün bunlar gayr-ı meşrû ise, niyet kurtarır mı?


8) Meydanlara sığmayan bu kalabalıklar, “okullardaki heykelleri ve heykellere saygı duymayı” protesto edeceğiz diye çağrılsa, böyle koşarak gelirler miydi? Kaçta kaçı gelirdi, kaçta kaçı kaçar giderdi? “Aynen gelirlerdi” diyen varsa, sözünü ispatlamak için deneyebilir mi?


9) Düzenin sempatizanlarına, bağnaz particilere, demokrasi hayranlarına eklemlenmeden, gayri İslâmî şiar ve simgelerin altında bulunmadan, bâtıl ideolojilere sahip kalabalıkların sayılarını arttıracak ve onlardan biri gibi kabul edilecek şekilde olmaksızın; bağımsız İslâmî kimliğiyle kişinin özgün tevhidî mesajını sunması, tebliğini yapması ile; yukarıda anlatılan “uydum kalabalığa” anlayışı aynı mıdır?


10) Darbeciler, oteli basmadan bir saat önce Erdoğan oteli terk etmişti. Darbeciler bir buçuk saat erken davranıp vurucu ve iş bitirici güçlerini Marmaris’e yöneltselerdi veya ellerindeki savaş uçaklarında hazır olan etkili iki roketi otelin tepesinden atsalardı ve Tayyip Erdoğan’ın başına bir iş gelseydi, darbenin seyri nasıl olurdu?


11) Halk destek olmasaydı, ya da Tayyip Erdoğan’ın başına bir iş gelseydi ve o yüzden halkı sokağa davet etme şansı olmasaydı, darbeciler bu kadar çabuk pes eder miydi?
Kızmayın, ben sadece soru sordum.

(Sıkılmadıysanız, devam edecek)