Ahmed KALKAN

29 Temmuz 2016

DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -IIV-

Tahliller ve Tavsiyeler

1- Esas darbe, Allah’ın emirlerine, hükümlerine, yasalarına karşı yapılan başkaldırma, isyan hareketleridir. Darbeden ve darbecilerden şikâyet eden, aslında kimden ve nelerden şikâyet ettiğinin bilincinde olmalıdır.


2- 15 Temmuz darbe girişimini de şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Ama, bunun istisnâî bir durum olmadığını, Türkiye’nin mayasında darbelerin bulunduğunu, T.C.’nin de darbe ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Askerlerin ayaklanması, ta 16. yüzyıllarda Yavuz zamanlarında başlayan Celali isyanlarına dayanır ve 2016 yılında da biteceğe benzemez.


3- On yıl birlikte bu devlete güç veren, her ikisi de demokrasiden, Cumhuriyetten, Amerika ile dostluktan, Nato ile işbirliğinden, Avrupa Birliğinden yana; bireysel anlamda tesettür ve namaz gibi emirleri yaşamaya çalışan, biri diğerine paralel, muhafazakâr zihniyete sahip olan güçler birbiriyle mücadele ederken, en büyük kazanç sistemin olmaktadır. Bu tür hesaplaşmalar en çok rejime yaramakta, rejim güçlenmekte, safrasını atarak kendini yenilemektedir. Darbe yapmanın maddî ve mânevî karşılığı olarak, dünyevî ve uhrevî cezalara aday olup şimdiden kendisi ağır darbe yiyen darbeci güçler gibi; neredeyse yıkılıyor imajı veren ve birçok zaafı ortaya çıkan hükümet de yaralanmış, darbeden ciddi hasarla çıkmıştır. Darbe neticesi, “demokrasi, halkın egemenliği, devletin önemi…” gibi sloganlar ve enerji pompalanmasıyla halkın desteğini daha çok üzerine çeken rejimdir, TC sistemidir.


4- Darbenin arkasında kesinlikle ABD vardır. Paralelciler figürandır, piyondur. İncirlik kapatılmadan, casus örgütleri gibi çalışan Amerikan elçilikleri, Siyonist ve mason teşkilatları her istediği fesadı yapabilecek özgürlüğe sahip olduğu ortamda, işte bu tür darbe girişimleri ve darbeler kaçınılmaz olacaktır.


5- Hem Allah’a karşı başkaldırı ve hem de diğer darbelerin önlenmesi için laiklik, demokrasi, Kemalizm, halkın egemenliği gibi içi boş veya zararlı uygulamalar çözüm yerine, tam tersine darbelere davet etkisi oluşturmaktadır. Çözüm; ahlâk, hukuk, siyaset ve hayata ait her alanda Kur’an’ı hâkim kılmaktır. Darbeleri önlemenin tek yolu, insanları tevhid ehli, Kur’an talebesi yapmaktır. Atatürkçülük dersinin arasında ahlâktan bahsetmek, haftada üç saat İnkilâp Tarihi varsa, bir saat de Siyer dersi koymakla ancak şirk denilen hakla bâtıl koalisyonu oluşur. Çözüm adına Mehmedçik deyip Atatürkçük yetiştirerek, Peygamber ocağı deyip çağdaş Ebu Cehiller oluşturarak, ancak potansiyel darbeciler yetiştirilir. Paralelciler çay içerken kimseye çaktırmadan masa başında îmâ ile namaz kılmak mecburiyetinde kaldığı; rütbeli askerlerin kahir ekseriyetini teşkil eden Atatürkçü laik subayların (istisnâ dışında) namazla ilişkilerinin hiç olmadığı bir kurumda darbelerin önü alınabilir mi? Ashâbın, Peygamberin kurduğu devlete karşı darbe yapıp onu devirme ihtimali olabilir mi? Çözüm askeri ashab gibi yetiştirmek, devleti de Medine devletine benzetmektir. Sen gençlerine ve askerlerine Kur’an’a dayalı dosdoğru bir din öğret; öğret de Fetullah gibileri kendi bâtıl zihniyetlerini din diye takdim etmesin. Mü’minle kâfir, cennetle cehennem kadar birbirine zıt, birbirinden uzak kişilerdir. İslâm askeri ile Batılı küfür askeri de öyle olmalıdır. Madem “Peygamber ocağı”, öyleyse inancından, mücadele ettiği değerlere kadar her şeyini Peygamber’in sünneti ve yolu yön vermeli, Allah’ın askeri denilecek şekilde askerde insanlar Nebevî ölçüde ve Kur’anî çizgide yetişmelidir. Bunun için vatan, millet, Atatürk sloganlarından önce tevhidî içerik ve açılımlarıyla birlikte Allah, Kur’an kavramlarının öne çıkartılması gerekiyor. Kur’an’da Firavun’un askerlerinin Firavun’la birlikte azap göreceği, Peygamber’le birlikte cihad eden ashabın da Allah’ın rızasına erdiği belirtilir.


Tabii, bu Kur’an’ı öğrenip yaşamak isteyen kimse; laik, kapitalist, Kemalist devleti sevemeyeceği ve ona uygun gelmeyeceği için devletin de İslam Devleti olması gerekir. Yani, her iki anlamdaki darbenin bir daha tekrarlanmaması için tek şart, bireylerin ve devletin Kur’an’a uygun; Kur’an insanı (canlı Kur’an) ve Kur’an devleti (İslam Devleti) haline gelmesidir. Bu konuda ciddi hiçbir adım atılmadığına ve halkın da kuru beklentiden başka oy verdiği kesimleri sıkıştırmadığına şahidiz. İki ay maaşını alamamış olsa, işçi ve memurlar nasıl sokağa dökülürler. Ama, Allah’ın dini hâkim olsun diye ciddi anlamda fedâkârlık yapmaya çalışanların sayılarının da, faaliyetlerinin de yetersiz bile olmadığı görülmektedir. Faizin ticaretle uğraşan tüm kesime kaçınılmaz şekilde dayatıldığı, zinanın devlet yardımı ve korumasıyla, özendirme ve kolaylaştırmasıyla bir alo kadar, bilgisayarda bir tık kadar yakınlaştırıldığı, kumarın devlet eliyle oynatıldığı, okullarda 20 milyona yakın gencin çağdaş putperestlik olarak heykellerin önünde saygı duruşunda bulunmak zorunda bırakıldığı, Allah’a inandım diyenlerin Allah’ın indirdiği hükümlerle değil de, insanların uydurduğu kanunlarla yönetildiği bir ülkede, bunca isyanın cezasının şu veya bu şekilde bekleneceği bir vâkıadır. “Darbelere son” diyenlerin öncelikle “Allah’a isyana son!” deyip Kitapsız bir devletten Kur’an’ı her yerde ve her yönüyle tatbik eden bir devlet uygulamasına doğru Nebevî usûlle yönelinmesi şarttır.


6- Bunun için de halkın Kemalizmi, laikliği, demokrasiyi, kapitalizmi savunmaktan vazgeçerek, o tür bâtıl ideolojileri reddedip uzlaşmaması gerektiğini kabullenmesi gerekiyor. Böyle olması gerekirken, başına gelen ve gelme ihtimali olan her musibetten Allah’a sığınması ve hangi toplumsal isyan ve günahların neticesi olduğunu hesaba katıp o haramlardan dönmesi gereken insan, rejimi destekliyor ise, Kur’an hükümleri yerine demokrasiyi savunuyorsa bunun sonu ne olacaktır? En büyük darbe olan kıyameti mi bekliyoruz?


7- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaverleri, Genelkurmay Başkanı Akar’ın Özel Kalem Müdürü ve Milli Savunma Bakanının Müsteşar Yardımcısı ve üst düzey komutanların emir subaylarının önemli bir bölümünün FETÖ/PDY üyesi olduğu tespit edildi ve gözaltına alındı. Bu durumu, darbeciler için başarılı bir takiyye ve gizlenme kabul edebiliriz de, bu taraf için basit bir dikkatsizlik diye geçebilir miyiz? Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları, en yakınındaki özel kalem müdürü, emir subay ve astsubayları ile korumaları tarafından rehin alınmaktan kurtulamadı. Yakın çalışma arkadaşlarını seçmekte bu kadar yanılan kimselerin diğer işlerinde ne kadar isabetli davranabilecekleri gündeme gelmez. Darbe girişiminde Erdoğan’ın yaverleri ile üst düzey komutanların emir subaylarının önemli bir bölümünün rol almasını ne ile ve nasıl izah edeceğiz? Göklere çıkarılan büyük istihbaratçı Hakan Fidan’a ne demeli? Aylar öncesinden hazırlıkları yapılan ve bütün illerde örgütlenen koca darbe örgütünün büyük kalkışmasını olaydan birkaç saat önce ancak öğreneceksin. Sonra bilgini kiminle paylaşman gerektiğini de bilmeyerek saatlerce Genelkurmay’da pasifize edilip oyalandırılacaksın. Basit ihmal ve dikkatsizliği çok aşan bu durumlar yine devam edecek. On sene beraberce ülkeyi yönettikleri darbecileri tanımayanlar, hemen yanındaki dostunu düşmanını karıştıran kimselerin, Avrupa’da ve Amerika’daki düşmanını dost sanması sürpriz mi olur? Firâset ve basiret denilen özellik, ancak Allah’a yakın olan kimselerde bulunur.


8- Darbe yapanlarla darbeye muhatap olan hükümetin aralarında ciddi anlamda fikir zıtlığı olduğunu sanmıyorum. Ama aralarında çıkar kavgası olduğunu herkes duydu, biliyor. Paralel; yan yana, aynı uzaklığı muhafaza ederek birleşmeden uzayıp giden çizgilerin haline ve bu çizgilerin her birine deniliyor. Paralel iki çizgi, tren rayları gibi aynı istikamette olan iki çizgidir. Birine paralel yapı deniliyor; diğeri de para yer yapı kabul edilmeli. Hatırlanacağı gibi, on yıl sürdürdükleri canciğer dostluk bağlarını ilk koparan darbecilerdi; muhataplarını para yemekle suçluyorlardı; para yemeyi üç bakana yüklediler, fazla önemsenmedi, unutulup gitti. Her iki fırkanın birbirine düşmanlıkta ve nice İslâmî hususlarda tutarsızlık ve ölçüsüzlüğünün temel sebebi, gurur, kibirdir. Menderes’i bu gururlu müstekbir tavrı mahvetmişti. Tâğutlar ve küfrü tercih eden her kesim için kibir ve şımarıklık önemli bir vasıftır.. Ve kibirliliğin en anormal derecesi, tevazu kılıflarıyla ortaya konulur.

9- Darbenin ilk gecesi, insanımızın darbeye karşı direnmek için Erdoğan’ın çağrısına icabet edip sokaklara dökülmesine değil sözümüz. İlk gece, devlet adamı Tayyip bu çağrıyı yapmıştı. Darbenin bittiği, artık eskiye dönüldüğü ertesi ve daha ertesi… gün aynı çağrı tekrar edildi. Bu çağrıları yapan devlet başkanı Erdoğan değil; politikacı Erdoğan’dı. Hemen her kesimden meydanları dolduran kesimi o kalabalıkların ve o heyecanın büyüsüyle etkilemek istiyordu. Darbenin bittiğini bildikleri halde, kalabalıkların bu çağrılara iştirak etmesini de yadırgamıyorum. Ama, tevhid ehli insanların ibadet bilinci içerisinde “demokrasi nöbetine” katılmak için, bâtıl sloganların atıldığı, tevhide uygun düşmeyen hususların yer yer dinî motiflerle hak maskesi taktırıldığı ve dinin istismar edildiği hükümete destek toplantılarına katılmalarının bize göre savundukları tevhide ters düştüğünü ve bu tavırlarının ciddi bir savrulma olduğunu düşünüyorum. “Bizim niyetimiz, demokrasi filan değil; Allah rızası için zulme karşı çıkmak” diyenlere şunu söylemek istiyorum: Başka zihniyettekilere eklemlenmeden, gayri İslâmî şiar ve simgelerin altında bulunmadan, bâtıl ideolojilere sahip kalabalıkların sayılarını arttıracak ve onlardan biri gibi kabul edilecek şekilde olmaksızın; bağımsız İslâmî kimliğiyle kişinin özgün tevhidî mesajını sunması ve bunları yaparken sadece Allah’ın rızâsını gözetmesi… Eğer böyle ise, buna da bir şey demeye hakkımın olmadığını düşünürüm. Ama, yukarıda anlatıldığı gibi “uydum kalabalığa” anlayışını doğru görmüyorum.


10- Minarelerden salâ verilerek demokrasi nöbetlerine ve hükümete destek verilmesi, yadırganmamalı; Diyanet, başbakanlığa bağlı bir devlet kuruluşudur, cami görevlileri de devlet memuru. Yani, yadırganacak bir durum yok. Başkan Görmez, “zerre kadar paralel yapıya gönül bağı olan bir görevlinin mihrapta yeri yoktur.” diyor. Atatürkçüler, laikler ve bağnaz particiler için de benzer şey söyledi mi? Onlara mihrap emanet edilebilir, ama paralelciye hayır! Yine, D. İ. Başkanı, “darbeci askerlerin salâsının okunmayacağını ve cenaze işlemlerinin yapılmayacağını namazlarının kılınmayacağını” açıkladı. Bunların arasına yanlışlıkla katılan, kandırılan, işin içyüzünü tam bilmediği için onların arasında bulunmuş olabilir. Katıldıktan sonra tevbe edip pişmanlık duymuş olabilir. Onlardan zannedilebilir. Mü’minim deyip kâfirliğine kesin bir delil olmadığı müddetçe camilerden hiçbir kimseyi kovamaz, lâ ilâhe illâllah diyen ve şirk koştuğu bilinmeyen bir kimsenin cenazesini açıkta bırakamazsınız. Bu fetvanın sadece paralelcilere yönelik olması şunu gösteriyor: Paralel yapılanma ile devlete şirk koşanın cenazesi kılınmaz, Allah’a şirk koşanın ise cenaze namazının kılınması açısından bir sakınca yoktur. Öyle mi bay başkan? Görmez olabilirsin, ama böyle bir çelişkiyi veya yanlış tercihi görmezden gelemezsin. Hz. Ali, devlete başkaldıran, devlet başkanı olduğu halde kendisi ile savaşan Hâricîlerin cenaze namazlarını kılmıştır. Kenan Evren’in cenazesi Kocatepe Camii imamı İsmail Coşar tarafından, İsmet İnönü gibi İslam’a karşı tavrı belli olan kişinin cenazesini yanlış hatırlamıyorsam Diyanet İşleri Başkanı tarafından kılınacak, İslâm düşmanı laik ve Atatürkçülerin cenazeleri Diyanet görevlilerince kılınacak, ama paralelcilerin namazı kılınmayacak. Bu fetvanın doğru olduğunu düşünmediğim gibi, insanlar ve cemaatler arası uçurumu daha büyüteceğini, tefrika ve tekfir zihniyetini körükleyeceğini söyleyebilirim.


11- Kamuda çalışan 50 bin’in üzerinde memur ve personel görevden alındı. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplam 36.200 öğretmenin görevine son verildi. Bunlar bir hafta dolmadan şimdiki rakamlar, daha artacağı bekleniyor. Bu durum, devletin sık sık birlik ve bütünlük nutuklarına, kimsenin inançlarından dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı anayasalarına ne kadar uyduğunu kimse sormuyor. “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten takvâya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (5/Mâide, 8). “Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.” (35/Fâtır, 5). Darbecilerin de, darbeye muhatap olanların da; her iki kesimin de tevbe edip Kur’an’a dönmeleri ve Kur’an’ın hükümlerini bulundukları cemaat ve birlikteliklerde ve de devlette uygula(t)maları duasıyla…

Not: Ohal ilan edildikten sonra bu yazı, bakalım başımıza bir iş açacak mı? Eğer Kur’anî hakikatleri vurgulamaya çalıştıysam ve o yüzden başıma bir şey gelirse ne mutlu bana! Eleştirenler lütfen, “şu cümlende şunu diyorsun ve bu ifaden Kur’an’daki şu âyete ters, Peygamber’in şu uygulamasına zıt” desinler. Yoksa, diğer eleştirileri pek fazla ciddiye almayı düşünmüyorum. 


(SON)