Yüksel YILMAZ
DİN GÜNÜNÜN MALİKİ
Mâlik, bir şeyin sahibi olup o şey üzerinde hüküm verme tasarrufunu elinde bulunduran kimse anlamına gelmektedir. İşte hamd, o gün hesap sormaya tek mâlik olacak olan Allah’a aittir.
Hesap gününü idrak edebilir miyiz? Mahiyetini anlayabilir miyiz? Tabi ki tamamen değil. Çünkü gaybi bir konudur ki rabbimizin bildirdiklerinden başka bir şey bilmeyiz.
“Hesap gününün (yevmiddinin) ne olduğunu, sen nereden bileceksin?”
“Yine Hesap gününün (yevmiddinin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?”
“(İşte) o gün hiç kimse, kimseye bir şey yapamaz/malik değildir (La temliku). O gün emir yalnız Allah’ındır.”(İnfitar 82/17-18-19)
Terbiye eden, rahmetiyle muamele ederken adaleti gereği herkesin yaptığının karşılığını göreceği din gününün sahibi olduğunu söyleyerek bizlere hatırlatmada/uyarıda bulunuyor. Borçların, emanetlerin tahsil edileceği günün, verilenlerin hesabının sorulacağı günün, karşılık gününün sahibi olan Allah, bu yola girerken/yürürken daha da dikkatli olmamızı istemektedir.
Bize “Bu yolda giderken aman sakın patikaya, yanlış yola sapmayın/kaçmayın. Ya da bazıları size kaçış kapılarını, aldatıcı yolları doğru/hakikat gösterebilir. “bismirabbike”nizi şaşırmayın. Hesap günü bana aittir. Hesap sorulacak ve hesabı yalnız ben soracağım” diyerek bize geldiğimiz kapıyı ve girdiğimiz yolu sabır ve sebat ile bitirmemiz gerektiği uyarısını veriyor.
Arayışlarımızın cevabını bize vererek verdiğinin hesabının olduğunu, verilenlerin hakkını yerine getirmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. O gün gelmeden o güne hazırlık yapmalıyız. Çünkü o gün ayrıcalık, kayırma, gizleme, örtülme, unutulma yok. Yüklendiğimiz kimliği unutmadan, kirletmeden ve üstünlük sebebi saymadan o güne ulaşarak hesabı kolay vermek için hazır olmalıyız. Hazır olmak için de hazırlık yapmalıyız.
Hesap günü kim ne hazırladığını bilecek, doğru anahtara sahip olup olmadığını, doğru kapıya gelip gelmediğini ve doğru yola girip girmediğini o gün bilecek/öğrenecek. Kimin adına hareket ettiğini, kiminle/kimlerle yürüdüğünü o gün bilecek.
O günün sahibi, bu dünya hayatında neler yaptığını, neler yapmadığını, neleri öne aldığını, neleri geriye attığını bileceğini şimdiden o güne hazır olunması gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Girilen bu yolda yapılması gerekenlerin geciktirilmeden ve istenilen şekilde yapılması istenmektedir. Çünkü o gün bunların hesabı sorulacaktır.
Yaptıklarımız veya yapmadıklarımızın karşılığının görüleceği gün gelmeden aynanın karşısına alarak kendimizi hesaba çekelim. BİZ olmamıza engel olan şeyleri karşımıza aynayı alarak gözümüzün içine bakarak tekrar tekrar söyleyerek gözden geçirelim. O gün karşımıza çıkmasını istemediğimiz/isteyemeyeceğimiz şeylerden uzak durmak ve karşılaşmamak için yapmalıyız.
“Onlar orada şöyle bağrışırlar: “Ey Rabbimiz! Bizi çıkar ki (evvelce) yapmış olduklarımızı değil, sâlih amel işleyelim.” (Bu istediklerine karşı onlara denilir ki:) “Size orada, iyice düşünecek kimselerin düşüneceği ve öğüt alacağı kadar bir ömür vermedik mi? Hâlbuki size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın (bu azabı)! Artık zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Fâtır/37)
BİZ olmak için aynı kapıda karşımıza çıkan, bekleyen kardeşlerimizle yolun sonunda, o günde birlikte olmak için istikametimizi kaybetmeden yola devam etmeliyiz. Rabbimizin karşısına nimet verilenlerle karşılığı cennet olan hayata doğru yol alabilmek için BİZ olmalı ve kalmalıyız.
İstikamet üzere kalmayıp yan yolları seçmenin hesabının, yoldaki imtihanlarda insanın kendisini kandırmasının hesabının, nimet verilenlerin mücadelesi yerine aklından, hevasından çıkardığı mücadele yöntemlerinin doğru olup olmadığının hesabının ve nebevi sünnete uygun olmayan araçları kullanmanın hesabının sorulacağı, önceden bize haber verilmektedir.
El-Câmi olan Allah’ın bizi biraraya getirdiği kapıda ve yolda cemaat olup vahdetin yanında mı yoksa karşısında mı olduğumuzun, ihtiraslarımızı ön plana alıp almadığımızın, cemaatçilik/grupçuluk yapıp yapmadığımızın, ayrıntılara takılıp takılmadığımızın, sorun çıkaran olup olmadığımızın, gizli/saklı işler çevirip çevirmediğimizin hesabının sorulacağını bilerek kendimizi tekrar gözden geçirmeli ve sözlerimize, davranışlarımıza yön vermeliyiz.
Hem de zerre miktarı dahi olsa yaptıklarımızı göreceğimiz güne hazır mıyız?
Tüm kayıtlarımızın ortaya döküleceği, yayınlanacağı güne hazır mıyız?
İnsanlardan gizlediğimiz ama rabbimizden gizleyemediğimiz iyi, kötü ne varsa açığa çıkacağı güne hazır mıyız?
“O gün onlar, (kabirlerinden) ortaya çıkarlar. Onlar(ın yaptıkların)dan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (O kıyamet günü bütün varlıklar helak olunca Allah buyurur ki:) “Bugün mülk (hükümranlık) kimindir?” (Yine kendisi cevap verir): “Tek ve Kahhâr olan (gücü her şeye yeten) Allah’ındır.”
“Bugün (âhirette) herkese, kazandığının karşılığı verilecektir. Bugün (kimseye karşı) hiçbir haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı pek çabuk görendir.”(Mü’min 40/16-17)
Niyetlerimizi, emellerimizi, gayelerimizi, içimizden geçenleri bilenin huzuruna çıkmaya hazır mıyız?
Hesaba hazır mıyız?
Hesap verme günü gelmeden kendimizi hesaba çekmeli ve o güne hazır hale gelmeye çalışmalıyız.
Ölümü asla unutmamalı, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı tekrar gözden geçirerek kendimizi düzeltmeye çalışmalıyız. Özellikle bizi BİZ yapmaya engel olacak nefsi ihtiraslardan, ahlaki zaafiyetlerden, çıkarlardan/menfaatlerden, arzulardan uzak durmaya ve BİZ’in BEN’den daha önemli olduğunu idrak ederek BENLİKten vazgeçmeye çalışmalıyız.
Bizden doğarken “Nerede, ne zaman ve ne şekilde” doğmak istersin şeklinde fikrimiz alınmadı ve ölürken de “Nerede, ne zaman ve ne şekilde” ölmek isteyeceğimiz ile ilgili de fikrimiz alınmaz. Bunlar bizi yoktan var eden tarafından takdir edilmiştir.
Ama nasıl öleceğimiz bizim elimizdedir. Son nefesimizi Müslüman, müşrik, kafir, fasık veya zalim olarak vermek bizim elimizdedir.
Nasıl ölmek istiyorsak o şekilde yaşamalıyız ama ne zaman öleceğimizi de bilmiyoruz.
O zaman aldığımız nefesin, soluduğumuz havanın son nefesimiz/havamız olduğunu düşünerek/bilerek hayatımızı gözden geçirmeliyiz.
Son nefesimizi Allah’a kulluk ederek, O’ndan başka ilah/Rabb/Melik/Mabud kabul etmeyerek, tanımayarak, O’na ait hakları gasbeden tağutlarla/müstekbirlerle ve din ile aldatanlarla mücadele ederek vermeye çalışmalıyız.