Yüksel YILMAZ
DOĞRU SÜNNET ANLAYIŞI
Sünnet kelimesi sözlükte, yol, çığır, öncülük, gidişat, alışkanlık, suret, siret, yasa ve kanun ve yöntem anlamına gelmektedir. Sünnet kelimesinin terim anlamı ise şudur diyemiyoruz çünkü her ilim dalı, ekolü kendine göre terim anlamı oluşturmuştur. Şimdi onlara bir bakalım.
Kelamcılara göre “Hz. Peygamber ve ashabının itikad ve amelde takip ettikleri yol”
Fıkıhcılara göre “Dinen yapılması kesin ve bağlayıcı olmaksızın istenen fiiller“(mesela sünnet namaz ve nafile oruç)
Usulü fıkıhcılar göre “Şer’i delillerin ikincisidir.“
Hadiscilere göre “Resûlullah’ın söz, fiil veya takrirleri“ demektir.
Tariflerin bu kadar farklı olmasının sebebi her ilmin usulü ile ilgilidir. Bu sünneti doğru anlamamızın önündeki engellerden biridir. O zaman en doğrusu, doğru bir tarif ortaya koymaktır. İnşaAllah.
İki yöntem uygulayacağız. Birincisi kök anlamına ulaşmak ikincisi Kur’an daki kullanımlarına bakmaktır. Bu iki yöntemle sünnet kelimesine doğru bir anlamlandırma vermeye çalışacağız. İnşaAllah.
Bu kelimenin kök anlamına şöyle birlikte bakalım. Arapça da isimler türemişlik yönünden iki türlüdür. Biri müştak diğeri camiddir. Müştak demek başka bir kelimeden türemiş demektir. Camid ise herhangi bir kelimeden türememiştir. Mesela “ketebe/yazdı” fiilinden kitab/yazılan kelimesinin türemesi gibi. Sünnet de senne fiilinden türemiştir. O zaman sünnet kavramının kök anlamı için “senne” fiilinin sözlük anlamına bakalım.
Bilemek, parlatmak, sivriltmek, keskinleştirmek, zırha bürünmek, gözyaşlarının akması, üzerinde su dökülmek, develeri güzelce dizmek, dişleri temizlemek, öncülük etmek, ihdas etmek, çığır açmak, bir yola girip yürümek gibi anlamlara gelmektedir. Birçok anlam var ama bu anlamların ortak çıkış anlamını bulmalı ve buna göre yol almalıyız. Vahiy kelimesinde bildirmek anlamını bulduğumuz gibi. Bunu da ikinci yöntem olarak Kur’an ayetlerindeki kullanımlarından yola çıkarak yapmaya çalışacağız.
Sünnet kelimesi (سنن) kök harflerinde oluşmaktadır.
Kur’an da 2 kez (سِنّ) ve 16 kez (سُنَّة) ve 3 kez (مَسْنُون) toplam 21 kez farklı formlarda geçmektedir.
Burada bize yardımcı olması gereken ilk ayetten başlayalım.
وَكَتَبْنَاعَلَيْهِمْف۪يهَٓااَنَّالنَّفْسَبِالنَّفْسِۙوَالْعَيْنَبِالْعَيْنِوَالْاَنْفَبِالْاَنْفِوَالْاُذُنَبِالْاُذُنِوَالسِّنَّبِالسِّنِّۙوَالْجُرُوحَقِصَاصٌۜفَمَنْتَصَدَّقَبِه۪فَهُوَكَفَّارَةٌلَهُۜوَمَنْلَمْيَحْكُمْبِمَٓااَنْزَلَاللّٰهُفَاُو۬لٰٓئِكَهُمُالظَّالِمُونَ
“Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” (Mâide; 45)
Senne fiilinden “sinne/diş” kelimesi türemiş. “Diş ile sünnetin ne bağlantısı olabilir?” diye düşünmüşsünüzdür. Ama araplar ağızlarındaki dişleri sivrilttikleri, parlattıkları için şekillenen şeye diş demeye başlamışlar. Şimdi başka bir ayete geçelim.
وَلَقَدْخَلَقْنَاالْاِنْسَانَمِنْصَلْصَالٍمِنْحَمَأٍمَسْنُونٍۚ
“Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.” (Hicr; 26)
وَاِذْقَالَرَبُّكَلِلْمَلٰٓئِكَةِاِنّ۪يخَالِقٌبَشَراًمِنْصَلْصَالٍمِنْحَمَأٍمَسْنُونٍ
“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” (Hicr; 28-29)
قَالَلَمْاَكُنْلِاَسْجُدَلِبَشَرٍخَلَقْتَهُمِنْصَلْصَالٍمِنْحَمَأٍمَسْنُونٍ
“İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”” (Hicr; 33)
Senne fiilinden “mesnun/şekillenmiş” ifadesi insanın yaratılış safhasında kullanılmaktadır. Şekillenen diş ile şekillenmiş anlamları çıktı. Senne fillinin oluşturduğu bu “şekillendirme” ile kök anlamları arasında bağlantı kurucağımız şekilde bize yeni işaretler veriyor. O işaretleri şimdi anlamaya başlayalım.
Sennefillininin ortak anlamı “şekillendirmek” ise sözlük anlamlarınında şekillendirmek ile bağlantısı olmalıdır.
Bilemek, parlatmak, sivriltmek, keskinleştirmek (Mızrağın, bıçağın ucuna şekil vermek) Araplar mızrağın, bıçağın ucuna şekil vermek yani bileylemek keskinleştirmek için senne fiilini kullanırlar ve Mızrak ucuna “sinân”derler. “misenne” ise bileytaşı, ustura için kullanılmakta ve her iki alette şekil vermektedir.
Zırha bürünmek(Bedene şekil vermek) Kişi giydiği zırhla bedenine şekil verir.
Gözyaşlarının akması, üzerinde su dökünmek(Suyun akarken şekil vermesi) O yüzden sünnete yol denir. Siz herhangi bir yere su döktüğünüz akan suyun oluşturduğu şekil bir yol gibi gözükecektir. Direk yol anlamına gelmemekte ama şekillenirken oluşana yol diyoruz.
Develeri güzelce gütmek(Bir düzene şekle sokmak)
Dişleri temizlemek, parlatmak(Dişe şekil vermek)
Öncülük etmek(bir şeyi ilk şekillendirmek)
Çığır açmak(Yeni bir şey şekillendirmek)
Örf ve adette böyle oluşmaktadır. Toplumda biri veya birileri çıkar bir şeyi ilk yaparlar ve daha sonra o yapılan toplumda şekillenerek örf halini alır.
Bir yola girip yürümek(Yola şekil vermek, yolda şekillenmek)
Tüm bu anlamlar dışa yöneliktir. Bu yüzden sünnet, suret (şekil)ile bağlantılı bir kelimedir. Suret’tehey’et(görünür durumla) ile bağlantılı olarak bütün görünen yüzler için kullanılmaktadır. Şekillenmenin dışa yönelik dört boyutlu görüntüsü diyebiliriz. Bu dışa yönelik görüntü, davranışlar ve uygulamalardır.
Yeni bir şekil ortaya koyma, süreklilik, devamlılık(suyu akıttığınız zaman sürekli akar) özelliğidir. İzlediği bir yol vardır. Bu yol aynı devam ettiği sürece Allah’ta aynı şekilde şekillendirmeye devam eder. Şimdi birkaç ayeti kerime ile Allah’ın süreklilik şekillendirme yasalarının hiç değişmediğini göreceğiz.
KUR’AN DA SÜNNET KELİMESİ
قَدْخَلَتْمِنْقَبْلِكُمْسُنَنٌۙفَس۪يرُوافِيالْاَرْضِفَانْظُرُواكَيْفَكَانَعَاقِبَةُالْمُكَذِّب۪ينَ
“Sizden önce(ki milletlerin başından) sünnetler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.” (Âl-i İmrân; 137)
Bu ayette sünnet kelimesinin çoğulu “sunen/sünnetler” şekillenmiş yaşanılan olaylar, kanunlar anlamındadır. Yalanlayanların değişmeyen, şekillenmiş tavırları ve başlarına gelenler hep aynı bir yasa, kanun halinde anlatılmaktadır.
يُر۪يدُاللّٰهُلِيُبَيِّنَلَكُمْوَيَهْدِيَكُمْسُنَنَالَّذ۪ينَمِنْقَبْلِكُمْوَيَتُوبَعَلَيْكُمْۜوَاللّٰهُعَل۪يمٌحَك۪يمٌ
“Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin sünnetlerini ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisâ; 26)
Bu ayette sünnet kelimesinin çoğulu “sunen/sünnetler” şekillenmiş yaşanılanlar. Yukardaki ayetle benzer.
سُنَّةَمَنْقَدْاَرْسَلْنَاقَبْلَكَمِنْرُسُلِنَاوَلَاتَجِدُلِسُنَّتِنَاتَحْو۪يلاً۟
“Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkındaki sünnet böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın.” (İsrâ; 77)
Çeviriler de yasa, kanun diye geçen yani şekillenmiş hüküm anlamındadır. Mekke müşriklerini daha önceki resulleri yalanlayanların başına gelenin aynısının kendilerinin de başına geleceği bildirilmektedir. Bu değişmeyen şekillenmiş bir hükümdür/uygulamadır.
İşte sünnet resullerin yolunu, mücadelesini izlemek ve başlarına gelenlere karşı aynı yolu, yöntemi izlemektir. Kafirlerin, müşriklerin başlarına aynı son geliyorsa bizimde aynı şekillenmiş resullerin yolunu izlemeliyiz. İşte o zaman zaferi görürüz.
َايُؤْمِنُونَبِه۪وَقَدْخَلَتْسُنَّةُالْاَوَّل۪ينَ
“Öncekilerin sünneti gelip geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.” (Hicr; 13)
Bu ayette “sünnetu’l-evvelin/evvelkilerin sünneti” ifadesi geçmektedir. Yalanlama, inkâr ve alay etmeleri yüzünden Allah’ın kendilerini yeryüzünden silme, yok etme kanunu, yasası uygulamasının adıdır.
قُلْلِلَّذ۪ينَكَفَرُٓوااِنْيَنْتَهُوايُغْفَرْلَهُمْمَاقَدْسَلَفَۚوَاِنْيَعُودُوافَقَدْمَضَتْسُنَّتُالْاَوَّل۪ينَ
“Ey Muhammed! İnkar edenlere söyle: Eğer (iman edip, düşmanlık ve savaştan) vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır. Eğer (düşmanlık ve savaşa) dönerlerse, öncekilerin sünneti devam etmiş olacaktır.” (Enfâl; 38)
وَمَامَنَعَالنَّاسَاَنْيُؤْمِنُٓوااِذْجَٓاءَهُمُالْهُدٰىوَيَسْتَغْفِرُوارَبَّهُمْاِلَّٓااَنْتَأْتِيَهُمْسُنَّةُالْاَوَّل۪ينَاَوْيَأْتِيَهُمُالْعَذَابُقُبُلاً
“İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin sünneti kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.” (Kehf; 55)
Bu iki ayette yukardaki gibi “sünnetu’l-evvelin” öncekilere uygulanan ilahi şekillenmiş kanundan bahsetmektedir
مَاكَانَعَلَىالنَّبِيِّمِنْحَرَجٍف۪يمَافَرَضَاللّٰهُلَهُۜسُنَّةَاللّٰهِفِيالَّذ۪ينَخَلَوْامِنْقَبْلُۜوَكَانَاَمْرُاللّٰهِقَدَراًمَقْدُوراًۙ
“Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda nebiye bir darlık yoktur. Daha önce gelip geçen nebiler hakkında da Sünnetullah böyledir. Allah’ın emri kesinleşmiş bir hükümdür.” (Ahzâb; 38)
اِسْتِكْبَاراًفِيالْاَرْضِوَمَكْرَالسَّيِّئِۜوَلَايَح۪يقُالْمَكْرُالسَّيِّئُاِلَّابِاَهْلِه۪ۜفَهَلْيَنْظُرُونَاِلَّاسُنَّتَالْاَوَّل۪ينَۚفَلَنْتَجِدَلِسُنَّتِاللّٰهِتَبْد۪يلاًۚوَلَنْتَجِدَلِسُنَّتِاللّٰهِتَحْو۪يلاً
“Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak evvelkilerin sünnetini(uygulanan kanunu) bekliyorlar. Sen Sünnetullahta hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Sünnetullahta hiçbir sapma bulamazsın.” (Fâtır; 43)
ُنَّةَاللّٰهِفِيالَّذ۪ينَخَلَوْامِنْقَبْلُۚوَلَنْتَجِدَلِسُنَّةِاللّٰهِتَبْد۪يلاً
“Daha önce gelip geçenler hakkında da Sünnetullah böyledir. Sünnetullahta asla değişme bulamazsın.” (Ahzâb; 62)
فَلَمْيَكُيَنْفَعُهُمْا۪يمَانُهُمْلَمَّارَاَوْابَأْسَنَاۜسُنَّتَاللّٰهِالَّت۪يقَدْخَلَتْف۪يعِبَادِه۪ۚوَخَسِرَهُنَالِكَالْكَافِرُونَ
“Fakat,azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan Sünnetullahıdır. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.” (Mü’min; 85)
سُنَّةَاللّٰهِالَّت۪يقَدْخَلَتْمِنْقَبْلُۚوَلَنْتَجِدَلِسُنَّةِاللّٰهِتَبْد۪يلاً
“Öteden beri işleyip duran Sünnetullahtır. Sünnetullahta asla bir değişiklik bulamazsın.” (Feth; 23)
Allah’ın toplumları şekillendirmesi ile ilgili uygulamasının yasa haline gelmiş hali sünnetullah’tır. Elbise gibi düşünün ya da sözlük anlamındaki zırha bürünmek gibi. Onların yani inkarcıların, müşriklerin elbisesini(onlar gibi düşünme, inanma) giyerseniz onlar gibi şekillenirsiniz. Ortaya çıkan şekil, suret onlardan olur. Onlardan olanların başına gelen Allah’ın belirlediği, uyguladığı değişmeyen ve şekillenmiş yasa, kanun olmuş hükümleri vardır. O yolu seçenlerin sonu helak olmaktır.
Sünnetullah, Allah’ın yarattığı varlıklarla, bireylerin, toplumların, milletlerin, devletlerin varlığı, yokluğu ile koyduğu değişmeyen yasaları, uygulamaları yani şekillenmiş hükümleridir. Değişmezlik ve bozulma olmaması bize sünnet kavramının içinde süreklilik, devamlılık olduğunu göstermektedir. Sürekli olan şey şekillenerek yasa, uygulanan bir hüküm halini alır. Sürekli olmayan, kısa süreli uygulamalara sünnet denilmez.
Kur’an nebi Muhammed(as) örnekliğinde tüm insanların ittiba, tabi olacağı bir modeli şekillendirmektedir. Nebi, insan resuldü. Kur’an bize insan resul nitelemesi ile bir şeyler anlatıyor. Resule itaat, resule ittiba ayetleri ve bütün herkesi bağlayan kesin hükümler. Ama Nebi olan Muhammed(as)’ın farklı durumları da vardı değil mi? Ümmi nebi, baba nebi, eş nebi gibi. İşte insan olan Muhammed(as)’ın kişisel ve toplumsal bir modeli var. Kişisel olarak Muhammed(as)’ın kendi ilgi alanları, takvası, sevdiği yemekler sevmediği yemekler, giyim tarzı, sevdiği renk, zevkleri, bir kültürü var. İnsanların duygusal yapıları, tabiatları, mizaçları farklı farklıdır. Asabi olan, sakin olan, duygusal olan, neşeli olan, hareketli olan farklı farklı. Coğrafi ve kültürel farklılıklar var. Yeme şekli(elle yeme, yerde oturarak yeme) giyinme şekli(çöl için sarık gibi bezler takma, rahat entari gibi elbise giyme) yiyecekleri(o coğrafyanın yiyecekleri sadece orada var) dili(arapça) insanların farklı farklı yönleridir.
Nebi’nin insan olması nedeniyle tabiatı, zevkleri, coğrafik konumu, kültürel adetleri gibi farklı yönlerinin hiçbiri sünnet değildir. Bizim bahsettiğimiz terim anlamındaki bağlayıcı sünnet değildir. Sözlük anlamında sünnettir.
Toplumsal olarak herkes için ortak olan uygulamalarda nebi Muhammed(as) bizim için örnektir. Namaz, oruç, hacc, cihad, vela(veli edinme), bera(uzak olma) konusunda, yapılması zorunlu olan, sakınılması emredilen hükümler de herkes için ortak olan uygulamalar sünnetin ta kendisidir. Bu uygulamalarda ilk şekillenen Muhammed(as) olduğundan bizim için örnek modeldir.
Bu iki farklı yönü ilk dönem âlimleri de fark etmiş ve sünneti ikiye ayırarak “Sünnet-i farîza(farz sünnet)” ve “sünnet-i fazîle(faziletli sünnet)” ayrımı gibi veya bağlayıcı sünnet, bağlayıcı olmayan sünnet şeklinde ayrım yapmışlardır. Bu nebi’nin insan ve resul olma yönlerinin dikkate alınması sonucu oluşmuş bir ayrımdır. Bunu yapmak zorundaydılar çünkü Muhammed(as)’ın tüm hayatı sünnet demek birçok sorunu beraberinde getirecekti.
Fıkıhcıların tarifi toplumun sünnet anlayışını(Yapsakta olur yapmasakta olur) yansıtmaktadır ki bizce bu sünnet anlayışı doğru bir sünnet anlayışı değildir. Toplumda yerde yemek, tabağı temizlemek, sağ elle yemek, misvak kullanmak, tuzla yemeğe başlamak, sağ ayakla girmek, pazarlık etmek gibi şeyler sünnet olarak görülmektedir. Bu anlayışın oluşmasının ana sebebi toplumun dinini ilmihal kitaplarından, hocalarında fıkıh kitaplarından öğrenmesinden kaynaklanmaktadır.
Bir tarafta, ikiye ayırarak çözmeye çalışma, diğer tarafta yüzeysel bir sünnet anlayışı, sünneti doğru anlamamıza engeldir. Bu engeli aşmak için tek ve doğru bir sünnet tarifi ortaya koymak zorundayız.
Sünnet, Kur’an’ın bir insan üzerinde şekil almasıdır. Ya da Kur’an’ın bir insanı şekillendirmesidir.
Bu ilk insan Muhammed(as) olduğundan bizim için Kur’an da bir hamal bir profesör, bir çinli bir afrikalı için yani tüm herkes için ortak olan hükümlerde örnek modeldir. Kur’an’a dayanmayan hiçbir uygulama, şekil sünnet değildir.
Dünyanın neresinde olursan ol. Hangi dile, kültüre sahip olursan ol Kur’an seni resulü şekillendirdiği gibi şekillendirecektir. İşte bu şekillendirme örnek model ile başlayıp devamlılık arzederek her sahabeyi de şekillendirdiği için aynı şahsiyet, kimlik, suret ortaya çıkmıştır. Bu yüzden nesilden nesile gelen bu uygulamalara, şekillenmeye sünnet diyoruz. Dikkat edilmesi gereken ilk şekilleneni(peygamberi) yok saydığımızda sünnetin devamlılık ve süreklilik özellikleri kaybolacaktır. O zaman ortaya yeni binlerce örnek model çıkmaya başlayacaktır ki bu sünnetulaha uygun değildir. İşte sünnet, insanın tüm hayatını şekillendiren bir şekillendirmedir. Sadece bir boyutu(hey’eti) değil suretini, siretini şekillendirmektedir. İşte halis din islam bu yaşam biçiminin adıdır.
Tarifimiz dışında kalan her uygulama sünnetin sözlük anlamı içerisinde değerlendirilmelidir. Kul Muhammed(as)’ın sürekli kıldığı nafile namazlar onun kendi hayatını şekillendirmesi anlamında onun sünnetidir. Onun gibi yapmak insan Muhammed(as)’ı taklit etmektir. Bunu birebir aynen yapan sahabeler de olmuştur ama bu sahabeler bunu sevgilerinden yapmışlardır. Yoksa bir yükümlülük olarak bakmamışlardır.
Mesela Muhammed(as) sabah namazı öncesi kıldığı nafile namazda niyet ederken “sabah namazının sünnetini kılmaya” dememiştir. Allah rızası için sabah namazı öncesinde nafile bir ibadet olarak namaz kılmaya niyet etmiştir. Bunu her sabah namazı öncesi yapması onun bir insan olarak bireysel, kişisel sünnetidir. İbrahim’in sünneti denildiği gibi. Bizim “Niyet ettim. Sabah namazının sünnetini kılmaya” diyerek kıldığımız namaz sünnet değildir. “O yaptı” diye yapmak bize bir şey kaybettirmez ama Sabah namazı öncesi kılınan namaz, Kur’an’ın şekillendirdiği bir uygulama değildir. Kur’an farz namazlar hariç namazı her daim gündemimizde tutmuş ama bunu sayı ve zamanla sınırlı tutmamıştır.
Sünnetin bağlayıcılığı Kur’an’ın insanı neler ile bağladığı ile bağlantılıdır. Namaz ibadetinin sayısı, rekatları ve rükunları Kur’an ile şekillendirilmiş ve bunu ilk uygulamaya koyan Nebi Muhammed(as) örnekliğinde. İşte bu sünnetin ta kendisidir. Allah, islam şahsiyeti, kimliği şekillendiriyor. Kimin örnekliğinde? Muhammed(as)’ın örnekliğinde yapıyor. Toplumu şekillendiriyor. Kimin örnekliğinde? Muhammed(as)’ın örnekliğinde yapıyor. Devleti şekillendiriyor. Yine Muhammed(as)’ın örnekliğinde yapıyor. Muhammed(as) yanlış, hata yaptığında yanlış örnek olmasın diye hemen düzeltiliyor.
İşte bu örnek modeli ve nesilden nesile gelen uygulananı görmezden gelmek sünnetullah’ı anlamamak demektir. Allah, Âdem kıssasını bile bize anlatırken insan varlığındaki sünnetullah’ı anlatmaktadır. Kur’an gibi son kitabı da örnek modelle göndermesi sünnetullahtır. O şekillenmiş modeli görmezden gelmek demek yerine yeni bir şekillenmiş model ortaya koymayı zorunlu kılmaktadır. Çünkü Kur’an’ın kendisi bir model çıkarıyor, şekillendiriyor ama o zaman o model bunu kabul etmeyen olacaktır ki kabul etmediği şeye kendisi düşmüş olacaktır. Bunu kabul etmeyen insan sayısınca da sözde örnek model çıkacaktır. İşte sünnetullah buna izin vermez. Şimdi hadis kavramını da anladığımızda sünnet daha net oturacaktır. İnşaAllah.