Rıdvan DİNÇER
DÜŞMANLA BARIŞIK YAŞAMAK!
Mücadeleyi yaratılış sürecimizle beraber başlatan iblis/şeytan ile , çetin bir mücadelenin, mü’min için kaçınılmaz bir sorumluluk olduğunu unutmadan , bu çabaların son nefese kadar verilmesi gerektiğini belleğimize nakşetmeliyiz. Sonradan gelecek olan nesillere, bu savaşı daha üst safhalardan başlamalarına imkan sağlayacak bir aşk ve ferasetle gerçekleştirme sorumluluğumuz var.
‘’.. şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin"[1] İlahi emri bu sorumluluğumuza işaret eder, yaşadığımız hayatta, iyiliğin/ma’ruf,un mücadelesini verenlerin ilahi rahmete erişebileceğini bilmeliyiz. Amelden uzaklaştırılmış bir imanın! Meyvesinin de ancak, cehennemden bakarak görülebilecek ve arzu duyulacak bir cennet olacağı unutulmamalıdır.[2]
Öğrenmenin ve bilmenin önüne çektiğimiz perdeler, bizleri bilmez kılıyor . Bu vaziyetin mazeret olarak kabul edilmeyeceğini, karşılığında elde edilecek zarar ve hüsranı değiştirmeyeceğini bilmeliyiz. Bu yaklaşımlar rahmeti elde etme ameliyesini sekteye uğratır . Bugün, insanlığın düne ait olan yıkım ve helak öğretisini görmezden gelmesi, rahmetten uzaklaşma sürecini insan için tekrar başlatır.
İnsanlık tarihinden ders çıkarmama yaklaşımlarından dolayı, rahmetten uzaklaştıran bir hayat ve yaşam ile karşı karşıyayız. Esareti içselleştiren bir hayat, hem de bu esaret, daha önceleri insana bu kadar tatlı ve cazip gelmemişti! Bitmek tükenmek bilmeyen, tutku ve yönetme arzusuyla ,hem de ısrarcı bir şekilde harekete geçirerek.Benliğimize çöreklenmiş olan bu esaretin mimarı ,Bizden bir parçaymış gibi seslendirme yaparak, fısıltısını, yankılı bir ses halinde tüm sesleri bastırmak istercesine‘‘.. dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?"[3] evet içimizdeki bu önerenlerin ve önerilenlerin gerçeğini görmek istemezcesine ; hayattaki güçlü tüm verilere rağmen, ölüm ayetlerinin hatırlatması gibi; ortalaması sekseni geçmiş nesiller,kendilerine verilen tüm nimetleri geride bırakarak, durmadan devri daim yaparak aramızdan ayrılmasına rağmen. Bu ölüm ayetleri bile bizlere tesir etmiyor, gerçek kazınım hedefine ;şeytani kişi, kurum ve sistemlere karşı dik durmaya teşvik etmiyorsa, hala düşmanın varlığı ve tespiti konusunda sorunlar var demektir.Buda insanlığın labirenti olan, bir zihin tutulması şeklinde insanlığı/bizleri esir almaya devam eder.
Düşmanın kendisini his ettirmeden yaklaşması, başarısını kaçınılmaz kılar. Bu düşman toplumun hafızasında soyutlaşmış ve varlığı unutulmuş, görünmez bir varlık olarak anlamlandırılmıştır. Böylece kendini unutturabilmiş; İnsan benliğini kendisine saray, kalbi de yönetebilme tahtı olarak, çok cürretkar bir şekilde işgal etmiştir. Bizlere görünmez halinin dışında, Şeytan olarak bize tanıtılan insanların da var olduğu unutturulmuştur. ’ ‘…. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise,.."[4] ’’...Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların anlattıklarına uydular.[5] ayetlerinde şeytanlaşmış insan düşmanlarımız ile mücadelenin çetin ve kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. İnsanlık için ilahi ferman niteliğinde olan ’’….öyleyse siz de onu düşman edinin…" uyarısına, insanın düşmanı yokmuşçasına, sorumsuzluk örneği olan bir hayatı sürdürmesi ,rahat , umursamaz bir şekilde ilahi kelamın şekillendirmediği bir yaşamı, şeytani bir hayat olarak addetmemesi, şaşılacak bir ikilem olarak karşımızda durur. Düşmanımızın görünmeyen varlığı ile savaşmanın teknikleri kadar , görünen hemcinsimiz olan insan şeytanları ile de nasıl mücadele edileceği hem uyarı, hem emir şeklinde hem de resullerin mücadelelerinde bizlere örneklenmiş olmasına rağmen, sermayesini kullanmayan tüccarın Allah nezdinde kıymeti ne kadar olur ki !
Bu savaş, ilim ister, cesaret ister, kararlılık ister, savaşta düşmanı tanımadan, ona karşı başarılı olmak mümkün değildir. Düşmanımız; Allah’ı düşman edinenlerdir, ilahi ölçüleri içeren kur’an,ın çizdiği sınırların dışındaki ; tüm önermeleri üreten ve bu önermeleri sistemleştirenler ve savunanlar olarak gerek birey gerek toplumun yaşamına taşıyan güçlerdir. Allah’a kulluğu önermeyen bütünlüktür. Allah’ı bırakıp bana kul ol deme cüretini gösterenlerdir.
Bu düşmana karşı sürekli uyanık olmalı ve savaşı düşman sahasında taşımalı, imarı da iç sahamızda gerçekleştirmeliyiz. Yoksa bu savaşta mesafe kat etmemiz zorlu olacak ve de kalıcı olmayacaktır. Düşman gerek içerden gerek dışarıdan, bizlere bireysel kurtuluş reçeteleri yazar durur. Tıpkı "her koyun kendi bacağından asılır" reçetesi gibi! Kendisini hedef tahtasından böylece hep uzak tutar.
İletişimin ve teknolojinin gerek görsel gerek işitsel fesadının yıkıcılığı, şeytan taifesinin bir silahı olarak nesli ve ekini fesada uğratıyor. Hem de insanlık için! İnsan hakları adına! geçmişte ifsad, lokal olarak tavan görmüş olabilmekle beraber. Fesadın bu denli seri yayıldığı zaman dilimi, bundan önce herhalde gerçekleşmedi. Bu gafletten artık uyanmalı ve uyandırmalıyız. Rahmet savaşçısı olarak hayata ve kendimize dair güzel meyve verecek sözü söylemeli, şeytanı ve şeytanlaşmış olan gerek cin gerek insan taifelerini susturmalı veya etkisiz kılmalıyız. Sözümüzü en üst perdeye taşımalı. İfsadı ve tuğyanı kaynağında kurutmayı hedeflemeliyiz, bunun için ‘’sakın fırkalaşmayın,,[6] yasası gereğince dinin birleştirici unsurlarını kullanarak tek vucud olma çabası öncelikli ve elzem bir durum arz ediyor.Çünkü dağıtılan ve güçsüz kalanların dışa önermeleri hep cılız kalacaktır.Parçalanan bir vucudun işlevsizliği gibi. Genelde ayrılığı körükleyen içe kapanmışlık ve iletişimsizlik, zannı devreye sokarak rahmetti elde etmeye engel olmaktadır…
Bu unutturulmuş ve unutulmuş olan, Rahmetten uzaklaşma!Tarzı yaşam; ah keşke toprak olsaydım nidalarını hatırlatır gibi, O gün gelmeden önce, kendimizin ve en yakınlarımız; Anne, Baba ve kardeşlerimizin akabinde çocuklarımız ve üzerimizde hakkı olanların, bu pişmanlık nidalarını duymak istemiyorsak, Allah’ın rızası için, yeniden ölçüp biçelim ,tefekkür edip, fıtratımız ve gönlümüzün sesini dinleyerek akil olanların yoluna; Huden- lil -muttaqin olan rehberimizin, tavsiyeleri ve emirlerini en sade ve anlaşılır sözler ve dil ile anlayabilecekleri şekilde içselleştirerek, merhamet ile; Allah’ın sizi sevmesini istememin size zararı var mı? diyelim, diyebilelim.