Rıdvan DİNÇER

01 Kasım 2023

FİLİSTİN KAHRAMANLARI İÇİN NE YAPTINIZ?

“Filistin kahramanları için ne yaptınız?”Adlı Bu makale “1953 Yılı” atmosferinde yaralı ümmetin yarasına tuz basanları  ve  tuz basılmış yaralar ile, inançlarını ve izzetli duruşlarını kaybetmeyen Mücahidleri konu almaktadır. Filistinli mücahidleri ve de bedeni dışında her şeyi ile  Filistinde bulunan ümmetin çocuklarını… Tarihin her devrinde, bastıkları yerler, soludukları hava,  onların sadakatine tanıklık (şahidlik) edecektir… Bu meş’ale (Allah’ın izni ile) kıyamete kadar düşmeyecektir. Bu yolda, zorlu yolu kendine kolay edinmiş olan ümmetin mücahidlerine, izzetli neferlerine  iki seçenek var  ya şehadet ya zafer.

Bir yanımızda, dünya ile bir sonraki hayatı birleştirip ölümü öldüren! Hayatı kesintisiz kılan “Şehadet.” Öbür yanımızda Allah’a kulluğun önündeki engellerden kurtuluş zaferi…  Sakın olanlardan Allah’ı habersiz sanma! Azmin, sabrın ve istikrarın yönü ya zafer ya da şehadettir. “Şehadet, zafer yolunun tohumudur.” Zafer gelmedi ise, eksikliklerimiz ve hatalarımız vardır... Zafer gelinceye kadar Bismillah… Ya Allah.

“Filistin kahramanları için ne yaptınız?”adlı bu makale, yetmiş yıl öncesinden günümüze uzanan canlı sözler gibi… Aktörler değişmiş olabilir ama  tercih edilen roller değişmez. Bir şehidin, Seyyid Kutub’un kaleminden “bilgi ve bilinç tazelenmesine” katkısı olur umudu ile paylaşmış olalım.

(Seyyid Kutub'un bu makalesi, 25.9.1953 tarihinde Kahire'de "Ed-Dava- adlı dergide yayınlanmıştır.)[1]

 

FİLİSTİN KAHRAMANLARI İÇİN NE YAPTINIZ?


Milli savunma bakanlığının yayınladığı kitap, dergi, broşür ve yayınlan gözden geçiriyorum. Ve günlük gazetelere birer birer bakıyorum, fakat Filistin kahramanları için bir tek cümle bile göremiyorum. Günlerdir Mısır'da, yayınlanan dergi ve gazeteleri satır satır ve sayfa sayfa çevirip okuyorum. Filistin kahramanları hakkında bir tek küçük habere bile rastlamıyorum. Arkalarında boynu bükük öksüz çocuklar, kimsesiz dul kadınlar ve bağrı yanık, gözü yaşlı anneler bırakan Filistin kahramanları için hiç kimse, bir tek kelime bile yazmıyor, islâm için ve İslâmın mukaddes topraklan için canlarını seve seve feda eden bu kahramanlar hakkında hiç kimse, bir tek kelime bile söz etmiyor!... Evet. Filistin kahramanları için yapılan ve söylenilen hiç bir şey yok. Mısır'da, onların anısına bir tek işarete bile rastlamadım.

Bu, neyi gösterir bilirmisiniz? Bu soruya ben cevap vereyim: Bu, ingiliz ordusunun genel teftiş komutanı general Sibengs'in Mısır ordusunu idare ettiğini, onun koyduğu prensipler dahilinde Mısır ordusunun hareket ettiğini, böylece Mısır ordusunun hak ve doğru yoldan saptırıldığını göstermektedir. Evet, bütün bu olaylar, Mısır ordusunun askeri stratejisini tayin edenin ve Mısır hükümetinin siyasî dolabını çevirenin ingilizler olduğunu kesin olarak ispat etmektedir.

Beyaz İngilizler, askeri güçleri ile birlikte Mısır'ı terk etmek zorunda bırakıldıkları gün, yerlerini boş bırakmadılar. Yerlerini her hususta onlara vekâlet edecek Esmer Yerli ingilizlere bıraktılar. Bu Yerli Esmer İngilizler, ihlâs ve samimiyetle beyaz ingilizlerin şarkısını söylüyor, çalgısını çalıyor, gösterdikleri hedefleri gerçekleştiriyor ve bu konuda onların yokluğunu asla hissettirmiyorlar.
Beyaz ingilizlerin, bu ülkede yapmak istedikleri ilk vazife, halkın iman cephesini yıkmak ve manevî ruhunu öldürmekti. Bu işe ilk olarak şüphe, gevşeme ve ümitsizlik tohumlarını taze genç dimağlara ekmek sureti ile başladılar. "Biz adam olamayız", "Bizim onlara yetişmemize ve onların yaptıklarını yapmamıza imkân yoktur..." gibi sloganlarla bu milletin moralini bozdular, maneviyatını kırdılar ve ümitsizlik bataklığına düşmesine sebep oldular. Bütün dünyada, emperyalist güçlerin istedikleri ve yaptıkları da budur.

Beyaz İngilizlerin bundan sonra bu ülkede öldürmek istedikleri şey, cihâd ve askerlik ruhunu öldürmekti. Çünkü, Beyaz ingilizlerin tarih boyunca korktuğu tek şey, bu ülkenin inancından gelen cihâd ve askerlik ruhudur. Beyaz İngilizler, bu ruhun asla uyanmasını istemezler. Kendileri için en büyük tehlikenin, bu ülkenin evlâtlarında cihâd ve askerlik ruhunun uyanması olduğunu çok iyi bilirler. Bu sebepten dolayı gerek kendileri ve gerekse yerli vekilleri tarafından yapılan konuşmalar, yazılan makaleler, yayınlanan kitaplar, bestelenen şarkılar, harcanan çabalar ve bu uğurda tüketilen sayısız miktardaki paralar hep bu kahramanlık ve cihâd ruhunu Mısır'da öldürmeye yönelikti. İngilizlerin bu plân ve çabaları, Mısır'da uzun bir süreyle emperyalist emellerini gerçekleştirmek içindi. Kendisi, çekip gitmek zorunda kalsa bile bu emperyalist emelleri, kendisinden sonra aynen uygulanacaktı. Bu plân ve çabanın gereği olan her türlü önlemleri aldılar, bu hususta, gerekli olan her türlü temel esasları uyguladılar. Ve böylece Mısır'da cihâd ve askerlik ruhunu Öldürmeye kalkıştılar. Bunun sonunda Mısır'da, hiç bir aydın yazar, cihâd ve askerlik ruhundan söz etmez ve yazı yazmaz oldu. İngilizlerin ve bütün emperyalist güçlerin korkulu rüyası olan cihâd ve askerlik ruhu, böylece müslümanlar arasında gün geçtikçe unutulmaya başlandı.

Bütün bu plân ve çabalara bağlı olarak İngilizler, Mısır'da güçlü bir askeri varlığın bulunmasını, emperyalist emelleri için tehlikeli olduğunu anladıkları için güçsüz ve silâhsız bir askeri sistemin uygulanmasını istediler. Böyle bir askeri sistemin uygulanmasını, emperyalist emelleri için daha uygun buldular.

Mısır ordusunun askeri sistemini, istedikleri gibi düzenlediler ve kendi hayatlarına,anlayış ve kültürlerine hayran komutanlar yetiştirip atadılar. Mısır ordusunu birbirlerinden ayrı olarak iki sınıfa ayırdılar: Asker ve muvazzaf" subaylar. Bu muvazzaf subayları, saflarına çekmek için ne lazımsa yaptılar. Onları, askerlerden ayırdıkları gibi diğer devlet görevlilerinden de ayırdılar. Onlara her türlü maddi konforu sağladılar ve onlara gizli vaatlarda bulundular.

Vatan borcunu yerine getirmek için silâh altına alınan Mısırlı asker, beş sene gibi uzun bir müddet içinde her türlü perişan ve yokluğa maruz kalmış, arkasında karnı aç, boynu bükük ve gözleri yaşlı çocuklar bırakmıştır. Gerek Mısır halkı ve gerekse inançlı komutanlar, bu müddetin kısaltılmasını istediklerinde, ilk önce İngiliz subayları ve onların mahalli yardakçıları karşı çıktılar ve onların disiplini bozacaklarını ileri sürdüler. Çünkü İngilizler, böyle uzun bir müddeti (beş yıl) askerlik için koymakla halkın ruhen, askerliğe karşı nefretinin artacağını düşündüler. Bu uzun müddet, gerçekten açlık ve sefaletle dolu, çileli yıllar olmuş ve halktan yavaş yavaş askerlik ve cihâd ruhunun silinip unutulmasına sebep olmuştur. Kanaatımca, İngilizlerin sistem olarak seçtikleri ve plânladıkları Mısır'ın bu günki askeri sistemi, baştan başa yanlış ve zararlıdır. Çünkü bu sistem; göz yaşlarına, ailelerin perişan olmasına ve dolayısı ile askerlik ruhunun sönmesine sebep olmaktadır. Bu sistemin değiştirilmesi ve ruhî yapımıza en uygun olanının uygulanması, millî ve dinî bir vazifedir. Bir an önce bunun düzeltilmeye gidilmesi ve müslüman halkımızın göz yaşlarının dindirilmesi şarttır.
İngilizlerin bu günkü askeri sistemden nasıl yararlandıklarını, şöylece özetleyebiliriz:

  1.  Askerlerle komutanları arasında büyük bir kuvvet farkı meydana getirmek.
  2. Askerin elinden her türlü yetkiyi almak.
  3. Komutanları ye subayları eğlenceye daldırıp rahat ve huzura alıştırmak. Eğlenceye dalan, rahat ve huzura alışan bu komutanlar sınıfı, düşmanla savaşamayacak kadar ruhen çökerler.
  4. El altından kendilerine taraftar olanlara maddi imkânlar sağlamak, terfiye ettirmek ve yüksek makamlara yükseltmek sureti ile kendi sınıflarına çekmek. Öyle bir dereceye kadar saflarına çekmek ki, mukaddes vatanları bu komutanlardan vazifeler istediği halde, bundan yüzünü çevirir ve yalnız efendileri İngilizlerin söylediklerine kulak verirler.

İngilizler, yaptıkları bu plânda başarılı çıktıklarını, cihâd ve askerlik ruhunu öldürdüklerini, bu halkın artık askerlikten nefret ettiklerini ve onlarda savaşacak herhangi bir manevî güçlerinin kalmadığını sandılar. Çünkü İngilizler, Mısır'ın askeri sistemini kendi elleriyle plânlayıp düzenledikleri için yoksulluk, çile, ızdırap ve baskı sonucu halkın askerlikten nefret edeceğini hesaplamışlardı...
Fakat, İngilizler, bu milletin manevî gücünü ve imanını hesaba katmamışlardı. Bu yüzden de yaptıkları hesaplarda yanıldıklarını ve zararlı çıktıklarını anladılar. Çünkü, İngilizlerin uyguladıkları plân ve programdan sonra Mısır'da, yeniden cihâd ve iman ruhu ile dopdolu bir nesil boy gösterdi. Bu yeni nesil "Müslüman Kardeşler" topluluğu idi.

Mısır'da, "Müslüman Kardeşler" topluluğu, bütün bu engellere rağmen yüce ve mukaddes İslâm davasını omuzlarında taşımışlar ve yeniden cihâd ruhu ile meydana çıkmışlardır. Böylece, emperyalist İngilizin altmış yıldan beri Mısır'da, plânladığı oyun bozulmuş ve bütün çabaları boşuna çıkmış oldu. Artık, bir daha dirilmemek üzere öldürdüklerini sandıklan cihâd ruhunu, "Müslüman Kardeşler topluluğu, yeniden dirilttiler. Söndürdüklerini sandıkları iman meşalesini de gene "Müslüman Kardeşler" topluluğu, yeniden alevlendirdiler.

Canlarını, hiç bir şeyden çekinmeden Allah yolunda, seve seve feda eden bu mücahitler topluluğu, İngilizin kalbine korku salmıştır. Bu mücahitlerin iman ve cesareti karşısında bu günün emperyalist İngilizi, dünün büyük asker ve mücahitleri karşısında atalarının dize geldiği gibi geleceklerdir. Bu gerçeği şimdiden anlamış gibidirler.

İngilizler ve onların mahalli yandaşları anlasa da, anlamasa da bu gerçek vardır. Onlar istese de, istemese de bu ruh yaşayacaktır. Bu yüce Millette, askerlik ve cihâd ruhu yeniden doğmuştur. Ve bu kutsal ruhu, hiç bir kuvvet söndürmeye güç yetiremeyecektir. Bu olgun ve kutsal ruhun önünde, emperyalizmin ördüğü bütün engel duvarları, birer birer yıkılıp gidecektir. Allah'ın izniyle bu ülkede, emperyalizme hiç bir sığınma ve barınma yeri bırakılmayacaktır. Emperyalizm, bütün temel kurumları ile birlikte bir daha geri dönmemek sureti ile bu ülkeden çekip gidecektir...

Fedailik ve kahramanlık ruhunun uyanmasından sonra, zaferden başka ne beklenilir? Canını, ruhunu ve bütün varlığını feda etmeye hazır olduğunu söyleyen bir topluluk için kurtuluştan başka ne umulur? Evet, bu büyük uyanış ve dirilişin karşısında emperyalizmin bütün kör düğümleri, birer birer çözülecek ve bileklere vurulan zincirleri teker teker kırılacaktır. Bu yüce azim ve inancın karşısında emperyalizm, içten içe sarsıntı geçirecek ve mücahitlerin ayaklan altında toztoprak gibi ezilecektir.

İngilizler, mahalli casusları vasıtası ile en sonunda bu gerçeği kavradılar ve "Müslüman Kardeşler" teşkilâtına karşı amansız mücadeleye giriştiler. Dernek ve lokallerini kapattılar. Üyelerini cezalandırdılar. Onları dağıtmak için gerekli olan her türlü çarelere baş vurdular. Gerçeği gösteren ve kurtuluş yolunu aydınlatan ışığı söndürmeye, imanın alevlendirdiği meşaleyi ortadan kaldırmaya çalıştılar. Tekrar müslüman Mısır halkını, küfrün ve inançsızlığın karanlığına, emperyalizmin baskısı altında ezilen o korkunç günlere döndürmeyi istediler. Ümitsizliğin yüreklere çöreklendiği ve adeta cehennem hayatını andıran o korkunç günlere...

Çünkü onlar, bütün emperyalist güçleriyle, Mısır ordusuna yüklenerek nasıl onlara Filistin kahramanlarını unutturmuş ve bir daha onları anmamayı kabul ettirmiş ise, aynı şekilde zulüm ve baskı yoluyla müslüman halkın zihninden, Filistin'de yahudiye karşı çarpışan ve şehit olan kahramanların anısını ve onlara karşı duyulan sevgi ve hayranlığı silmek istiyor. Bunun için de Mısır ordusunun, Filistin topraklarında boş yere çarpıştığını, binlerce zorluğa karşı çekilen çileli günlerin boş yere çekildiğini söyleyerek propaganda yapmışlar ve müslümanları, bir daha Filistin'de yahudiye karşı savaşmak niyetinden vaz geçirmeye çalışmışlardır.

Ancak müslüman millet, Filistin topraklarında, asla unutmayacakları dersleri almıştır. Gerek Beyaz ingiliz ve gerekse Esmer ingilizlerin şu gerçeği, asla zihinlerinden çıkarmamaları gerekir: Müslümanlar, Filistin'de ezeli düşmanları olan yahudiye karşı çarpıştılar ve her ailede birer şehit verdiler. Bu yüce şehitlerden geriye kalan öksüz çocuklar, dul hanımlar, gözü yaşlı anneler onların anılarını yaşatacaklar ve gösterdikleri kahramanlıkları dilden dile aktaracaklardır. Bu kahraman Filistin şehitlerinin torunları, mutlaka bir gün. yahudiye, Filistin topraklarında döktüğü kanın bedelini, en ağır şekilde ödetecektir. Bu gerçeği, ne Beyaz İngiliz (Yahudiyi Filistin'e yerleştiren, ona devlet kurdurtan ve onu Ortadoğuda bulundurduğu askerî gücü ile yaşatan ve koruyan ingilizlerdir. Osmanlı devletini yıkıp parçalayan ve Filistini Osmanlı egemenliğinden çıkaran, gene İngiliz casusları ve onların çevirdikleri siyasî dolaplarıydı.) ne Esmer ingiliz ve ne de Yahudi Devleti asla unutmasın. Korktukları şey, mutlaka bir gün başlarına gelecektir. Filistin topraklarında.dökülen temiz ve yüce kanın hesabı, birer birer onlardan sorulacaktır...

Yüce Allah'ın izni ile müslümanların üzerine çöken ümitsizlik bulutu kalkacak, tembellik ve uyuşukluk ruhu silinecektir, İngiliz kumandanı Sibengs'ın Mısır ordusu üzerinde kurduğu egemenlik plânı yıkılacak, kör gözler bile gerçeği görerek, emperyalizme ve onun ortadoğudaki temsilcisi yahudiye karşı savaşmak için silâhlara sarılacaktır. Gösterilen yüce hedeflere ulaşmak için bütün gücü ile emperyalizme ve siyonizme karşı çarpışacaklardır.

Evet, bu gün Mısır'da, Filistin'in kutsal toprakları üzerinde temiz ve yüce kanlarını seve seve döken kahraman şehitlerin anısına, hiç bir şey yapılmamış ve tek bir söz bile söylenilmemiştir. Şehitlerin geride bıraktıkları öksüzlerin, dul hanımların ve gözü yaşlı annelerin elinden tutulmamış ve onlara gereken maddi ve manevi yardımda Bulunulmamıştır. Mahalli Esmer ingilizler, Beyaz İngilizlerin kendilerine bıraktıkları siyasi emaneti, eksiksiz yerine getirmekte, korumakta ve bu uğurda samimiyetle çalışmaktadırlar...

Bugün, İslâm ümmetine düşen görev şudur: Üzerindeki uyuşukluğu ve ölüm uykusunu atmak, oynanan bütün çirkin oyunları bozmak, çevrilen bütün siyasî dolapları durdurmak ve bu hususta yapılan plânları yırtıp atmaktır. Her yerde varlığını, yeniden ispat etmeye kalkışmak ve hiç bir insanın söndürmeye güç yettiremeyeceği mukaddes ve yüce iman meşalesini yeniden alevlendirmektir.

Bu gün Mısır'da, egemen olan Beyaz İngiliz'in siyasi ruhudur. Her yerde onun varlığı ve görüntüsü vardır. Askeri ve siyasi alanda, sadece onun sözü geçerlidir. Mısır ordusu üzerinde etkili olan buyruk, yalnız İngiliz komutanı Sibegns'in buyruğudur. Ey İslâm Ümmeti! Senin ruhun nerede? Ey Müslüman millet! Senin varlığın nerede?

Bu günlerde Fransa'da yayınlanan bir yayın organı, "Mısır askeri komutanlarının. Mısır kültür ve inancını benimsemediklerini ve bu yüzden Mısır'lıdan yana olmadıklarını ve Mısır'ın kültür inancını yaymak ve yerleştirmek için çalışmadıklarını itiraf ettiklerini" yazmaktadır.

Ey Müslüman millet! iş başa düştü. Kendi yolunu, kendin seç. Şehitlerini ve kahramanlıklarını daima an ve onları kalbinde yaşat, İman ve cesaretle kendi varlığını ortaya koy. Ne Esmer ve ne de Beyaz İngilizlerden korkma. Onlara, bütün gücünle: "İşte ben ölmedim. Karşınızda dim dik duruyorum. Kendime düşen görevi yerine getiriyorum..." diye haykır.

Ey Müslüman Millet!Bu dönemdeki uyanışın daha dikkatli, daha güçlü, daha güvenilir ve daha kahramanca olsun. Kesin olarak bil ki, sana vad edilen gün pek yakındır. O gün mutlaka gelecektir. Fırsatları değerlendir ve inandığın yolda cesaretle yürü. Beyaz İngilizleri sınır dışı edeceğin ve Esmer İngilizleri kuracağın mahkemede hesaba çekeceğin o günler pek yakındır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak ki sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, nefislerden, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele! Onlara, bir musibet geldiğinde: "Biz Allah içiniz ve elbette O'na döneceğiz" derler. Rablerinin mağfiret ve rahmeti onların üzerinedir. Hidayete (doğru yola) erenler de onlardır." (Bakara,155-157)



[1]Yahudi ile savaşımız kitabından